Cebrî İcra Kanun Taslağı’nın genel gerekçesi incelendiğinde, çok sayıda akademisyen ve uygulamacının katılımıyla oluşturulmuş bir “çoklu ebe” anlayışının hâkim olduğu görülmektedir. Ne var ki, bu kadar geniş bir katılımcı yelpazesinin varlığı, ortaya çıkan metnin sağlıklı ve tutarlı bir norm olacağına dair güveni tek başına sağlamaya yetmemektedir. Aksine, taslak metnin bütünü değerlendirildiğinde, bu kolektif üretimin sonuç itibarıyla kavramsal belirsizlikler ve normatif zayıflıklar barındırdığı söylenebilir.
Kronolojik süslemeler ve bolca aforizmatik ifadeyle örülü gerekçeyi bir kenara bırakarak, taslağın adeta amentüsü sayılabilecek olan birinci maddenin birinci fıkrasından başlamak yerinde olacaktır.
Cebrî İcranın İlkeleri
Madde 1 –
(1) Borçlu borcunu rızaen öder. Rızaen ödeme yapılmadığı takdirde alacak, Anayasa ve milletlerarası sözleşmelerle teminat altına alınan temel haklara riayet edilerek bu Kanun hükümlerine göre sade bir usulle ve çabuk bir şekilde Devlet gücüyle tahsil edilir.
Maddenin “Borçlu borcunu rızaen öder” şeklindeki başlangıç cümlesi, hukuki içerikten ziyade meçhule hitap eden, retorik değeri yüksek fakat normatif karşılığı zayıf bir anahtar cümle niteliğindedir. Bu ifade, ne bir ilke koymakta ne de icra hukukunun varlık sebebiyle anlamlı bir ilişki kurmaktadır.
Bu yönüyle söz konusu cümle, sıfır çarpanına alınmış bir matematiksel işlem gibi işlev görmektedir. İsviçre ve Alman hukukundan yapılan aktarmalarla bir “toplama”, mevcut düzenlemeden çıkarılmak istenenlerle bir “çıkarma” işlemi hedeflenmiş; ancak başlangıç noktasının sıfır olması nedeniyle ortaya çıkan sonucun da yine sıfır olması kaçınılmazdır. Zira borçlunun borcunu rızaen ödemesi, zaten cebrî icra hukukunun konusu dışındadır. Borcun rızaen ifa edilmediği hâller için cebrî mekanizma devreye girer.
Bu nedenle “borçlu borcunu rızaen öder” cümlesiyle başlayan bir İcra ve İflas Kanunu taslağı, daha ilk adımda kavramsal bir sapma göstermekte; devam eden hükümlere karşı ihtiyatlı ve mesafeli bir yaklaşımı zorunlu kılmaktadır.
Bundan da önce, taslağın başlığı üzerinde durmak gerekir. “İcra” kavramı, terminolojik olarak zaten cebrîliği içerisinde barındırır. İcranın cebrî olmayanı düşünülemeyeceğine göre, “Cebrî İcra Kanunu” ibaresi tekrarlı, gereksiz ve kavramsal olarak sorunlu bir adlandırmadır. “Cebrî Cebrî İcra Kanunu” gibi bir anlamsal fazlalık doğuran bu tercih, taslağın dil ve kavram hassasiyeti bakımından da eleştiriye açık olduğunu göstermektedir.
Henüz başlığında ve ilk maddesinde bu denli kavramsal sorun barındıran bir taslak metin hakkında yürütülecek tartışmaların, doğal olarak, uzun süre gündemde kalacağı ve daha çok su kaldıracağını peşinen söyleyebiliriz.
Taslağın bu hâliyle, icra hukukunun yerleşik ilkeleriyle ne ölçüde uyumlu olduğu, uygulamada öngörülebilirlik ve hukuk güvenliği sağlayıp sağlamayacağı hususları ciddi biçimde tartışmaya açıktır.
Sonuç olarak, Cebrî İcra Kanun Taslağı, hazırlanış sürecindeki geniş katılıma rağmen, başlık ve ilk madde düzeyinde dahi kavramsal netlikten yoksundur. Özellikle rızaen ödeme vurgusuyla başlayan bir cebrî icra düzenlemesi, icra hukukunun dogmatik yapısıyla bağdaşmamaktadır. Bu durum, taslağın geri kalan hükümlerine yönelik değerlendirmelerde de temkinli olunmasını zorunlu kılmaktadır. Bu itibarla, taslağa ilişkin akademik ve uygulamaya dönük tartışmaların uzun süre gündemde kalacağı ve kapsamlı revizyon ihtiyacını beraberinde getireceği şüphesizdir.