Av. Uğur ŞİMŞEK & Av. Esra ŞİMŞEK

Taşıyıcı annelik yöntemi, çocuk sahibi olamayan veya olmak istemeyen çiftlerin, başka bir kadının rahmine kendi genetik malzemelerini veya başka bir kaynaktan elde edilen sperm veya yumurtayı yerleştirerek, bu kadının kendileri için çocuk doğurmasını sağlayan bir yöntemdir. Bu yöntem, tıbbi, hukuki, etik ve sosyal açılardan pek çok sorun ve tartışma yaratmaktadır. Dünyada, taşıyıcı annelik yönteminin yasal olduğu ülkeler de vardır, yasak olduğu ülkeler de. Türkiye’de ise, taşıyıcı annelik yöntemi yasal değildir ve bu durum, hem taşıyıcı annelik yöntemini düşünen çiftler hem de bu yöntemi uygulayan kurumlar için cezai sorumluluk doğurabilmektedir. Bu makalede, taşıyıcı annelik yönteminin ne olduğu, nasıl uygulandığı, hangi ülkelerde yasal olduğu, Türkiye’de neden yasal olmadığı ve bunun hukuki ve ahlaki boyutları açıklanacaktır.

Taşıyıcı Annelik Yönteminin Tanımı ve Türleri

Taşıyıcı annelik yöntemi, iki şekilde gerçekleştirilebilmektedir. Birincisi, çocuk sahibi olamayan eşler kendi sperm ve yumurtalarını taşıyıcı annelik işlemini yapacak olan laboratuvara vermekte, bu sperm ve yumurtalar burada döllenerek embriyo haline getirilmesinden sonra taşıyıcı anneliği kabul etmiş bir başka kadının rahmine yerleştirilmektedir. Dünyaya gelen çocuk eşlerin biyolojik çocuğu olma özelliğini taşımaktadır. Bu yönteme genetik taşıyıcı annelik veya geleneksel taşıyıcı annelik denmektedir. İkinci yöntem ise, eşlerden birinin spermin ya da yumurtasının döllenmeye yani çocuk dünyaya getirmeye elverişli olmaması durumunda taşıyıcı annelik yöntemini uygulayan laboratuvardaki sperm ya da yumurta bankasından buraya sperm, yumurta bağışlayan başkalarına ait sperm ya da yumurta alınarak sağlıklı olan eşin spermi veya yumurtasıyla dölleme veya embriyo haline getirme işlemi yapılmaktadır. Sonrasında da taşıyıcı anne tarafından çocuk dünyaya getirilmektedir. Bu yönteme gestasyonel taşıyıcı annelik veya tüp bebek taşıyıcı annelik denmektedir. Bu yöntemde, taşıyıcı annenin çocukla genetik bir bağı bulunmamaktadır.

Taşıyıcı Annelik Yönteminin Dünyadaki Yasal Durumu

Taşıyıcı annelik yöntemi, dünyada pek çok ülkede yasal olarak uygulanabilmektedir. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Birleşik Krallık, Rusya, Gürcistan, Ukrayna, Hindistan, Güney Afrika gibi ülkelerde taşıyıcı annelik yöntemi yasaldır. Bu ülkelerde, taşıyıcı annelik yöntemini uygulayan çiftler ve taşıyıcı anneler arasında sözleşmeler imzalanmakta, taşıyıcı annelerin çocuğa karşı haklarından vazgeçtikleri ve karşılığında belli bir ücret aldıkları belirtilmektedir. Bu ülkelerde, taşıyıcı annelik yöntemi ile doğan çocukların soybağı, genetik olarak bağlı oldukları ebeveynlere verilmekte, taşıyıcı annenin herhangi bir hakkı bulunmamaktadır. Bu ülkelerde, taşıyıcı annelik yöntemi ile ilgili yasal düzenlemeler, çocuğun ve ebeveynlerin haklarını korumak, taşıyıcı annelerin sağlığını ve güvenliğini sağlamak, taşıyıcı annelik yöntemini uygulayan kurumları denetlemek ve taşıyıcı annelik yöntemine ilişkin etik ve sosyal sorunları çözmek amacıyla yapılmaktadır.

Taşıyıcı annelik yöntemi, dünyada bazı ülkelerde ise yasaklanmıştır. Örneğin, Almanya, Fransa, İtalya, İspanya, Portekiz, Norveç, İsveç, Danimarka, Finlandiya, Çin, Japonya gibi ülkelerde taşıyıcı annelik yöntemi yasaktır. Bu ülkelerde, taşıyıcı annelik yöntemini uygulayan veya uygulamaya çalışan kişiler, hem idari hem de cezai yaptırımlara maruz kalabilirler. Bu ülkelerde, taşıyıcı annelik yöntemi ile ilgili yasal yasaklamalar, taşıyıcı annelik yönteminin ahlaki ve dini açıdan reddedilmesi, taşıyıcı annelerin ve çocukların haklarının ihlal edilmesinin önlenmesi, taşıyıcı annelik yönteminin doğal olmayan bir yöntem olarak görülmesi amacıyla yapılmaktadır.

Amerika Birleşik Devletleri’nde 1986 yılında yaşanan M Bebek Davası, taşıyıcı annelik yönteminin yasal ve etik sorunlarını gündeme getirmiştir. Bu davada, William ve Elizabeth Stern çifti, kendi genetik malzemelerini kullanarak, Mary Beth Whitehead adlı bir kadına taşıyıcı annelik yaptırmışlar, taşıyıcı anne, Stern çiftine 10 bin dolar karşılığında çocuğu doğurmayı ve onlara vermeyi sözleşmeyle taahhüt etmiştir. Ancak Whitehead, doğumdan sonra çocuğu bırakmak istememiş, Stern çifti de onu dava etmiştir.

Davanın ilk aşamasında Mahkeme, taşıyıcı annelik sözleşmesinin geçerli olduğuna, Whitehead’in çocuğa karşı herhangi bir hakkı olmadığına, çocuğun Stern çiftine verilmesi gerektiğine karar vermiş, Whitehead, bu kararı temyiz etmiştir. Temyiz mahkemesi ise, taşıyıcı annelik sözleşmesinin geçersiz olduğuna ve Whitehead’in çocuğun biyolojik annesi olduğuna, çocuğun velayetinin belirlenmesi için dosyanın alt mahkemeye geri gönderilmesine karar vermiştir. Alt mahkeme kararında, çocuğun velayetini Stern çiftine, ziyaret hakkını da Whitehead’e vererek konuyu sonuca bağlamıştır. Bu karar, taraflar tarafından da kabul edilmiştir.

M Bebek Davası, dünyada taşıyıcı annelik yönteminin yasal ve etik açıdan pek çok sorun yarattığını gösteren bir örnek teşkil etmiştir. Bu dava ile, taşıyıcı annelerin çocuklarına karşı duygusal bağ kurabilecekleri, çocukların kimlik ve köken sorunları yaşayabilecekleri, taşıyıcı annelik sözleşmelerinin insan hayatını ticarileştirdiği, taşıyıcı annelik yönteminin doğal olmayan bir yöntem olduğu gibi konular tartışmaya açılmış, Amerika Birleşik Devletleri’nde ve dünyada taşıyıcı annelik yöntemine ilişkin yasal düzenlemelerin yapılmasını, taşıyıcı annelik yönteminin etik, sosyal ve hukuki boyutlarının tartışılmasını gerekli kılmıştır.

Taşıyıcı Annelik Yönteminin Türkiye’deki Yasal Durumu

Türk Medeni Kanunu’nun 282. maddesine göre, “Çocuğun soybağı, doğumla kurulur. Çocuğun ana ve babası, doğum sırasında evli olan kimselerdir. Ana veya baba ile çocuk arasındaki soybağı, doğum belgesiyle ispat edilir.” Bu maddeye göre, taşıyıcı annelik yöntemi ile doğan çocuğun soybağı, aslen doğrudan taşıyıcı anneye bağlı olacaktır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki Türkiye de taşıyıcı annelik YASAL DEĞİLDİR. Bu yasağa rağmen taşıyıcı annelik ile çocuk sahibi olanlar ve bu fiile iştirak edenlerin yaptığı eylemler Türk Ceza Kanunu açısından “Çocuğun soybağını değiştirmek” olarak değerlendirilir ve TCK md.231/1 e göre “Bir çocuğun soybağını değiştiren veya gizleyen kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Yine Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanun EK md.1/2 e göre “Eşlerden biri veya her ikisinden alınan üreme hücreleri ve bu hücrelerden elde edilen embriyonun, başka kişilere uygulanması yoluyla çocuk sahibi olmak ve taşıyıcı annelik yapmak yasaktır.”  Ve md.15/3 e göre “Bu Kanunun ek 1 inci maddesine aykırı fiili tespit edilen kişilerin sertifika ve izin belgeleri iptal edilir ve ilgili alanda çalışmalarına izin verilmez.” Ayrıca md.15/2 e göre de “Bu Kanuna aykırı şekilde embriyo ve üreme hücresi bağışlayan, aşılayan, bulunduran, kullanan, saklayan ve nakledenlerle bunların alım ve satımını yapanlar, alım ve satımına aracılık edenler veya komisyonculuğunu yapanlar veya bu fiilleri özendiren, bunlara yönlendiren veya bunlara yönelik ilan veya reklam veren veya yayınlayan kişiler hakkında, fiil daha ağır cezayı gerektiren bir suç teşkil etmediği takdirde üç yıldan beş yıla kadar hapis ve bin günden iki bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur.”

Ülkemizde taşıyıcı annelik müessesesinin çocuğun soybağının doğumla birlikte biyolojik anneye bağlaması, taşıyıcı annelik yönteminin ahlaki ve dini değerlere aykırı bulunması, insan hayatını ticarileştirmesi ve doğal olmayan bir yöntem olması gibi sebeplerle yasaklanmış olmasına rağmen yasal olmayan yollarla bu yöneteme başvurmaya çalışan çiftler ve taşıyıcı anneler bulunmaktadır. Bu kişiler, yasal olmayan yollarla, yurtdışındaki taşıyıcı annelik merkezleriyle veya yurtiçindeki aracı kişi veya kurumlarla irtibata geçerek, taşıyıcı annelik yöntemini uygulamaya çalışmaktadırlar. Ancak bu durum, çiftlerin ve taşıyıcı annelerin mağdur olmasına, hak ihlallerine ve de insan ticaretine sebep olmaktadır. Örneğin, taşıyıcı anneler, sağlık ve güvenlik koşullarından yoksun, hijyenik olmayan, denetimsiz ortamlarda hamile kalmakta, hamilelik sürecinde yeterli bakım ve kontrolden mahrum olmakta, doğum sonrasında çocuklarından koparılmakta, karşılığında aldıkları ücretler de düşük kalmakta veya hiç ödenmemektedir. Çiftler ise, taşıyıcı annelik yöntemi ile doğan çocuklarının soybağını kanıtlayamamakta, çocuklarının velayetini alamamakta, çocuklarının vatandaşlık haklarından yararlanamamakta, çocuklarının sağlık durumunu bilememekte, çocuklarının taşıyıcı anneler tarafından istismar edilmesi veya kaçırılması riskiyle karşı karşıya kalmaktadırlar. 

Bu sorunların çözümü için, Türkiye’de taşıyıcı annelik yönteminin yasallaştırılması veya yasaklı kalması konusunda farklı görüşler ortaya atılmıştır. Bazı görüşlere göre, taşıyıcı annelik yönteminin yasallaştırılması, bu yöntemi uygulayan çiftler ve taşıyıcı anneler arasında sözleşmeler yapılması, bu yöntem ile doğan çocukların soybağının biyolojik ebeveynlerine verilmesi, taşıyıcı annelik yöntemini uygulayan kurumların denetlenmesi ve bu yönteme ilişkin etik ve sosyal sorunların çözülmesi önerilmiştir. Bu görüşün avantajı, taşıyıcı annelik yönteminin çocuk sahibi olmak isteyen çiftler için bir alternatif olması, taşıyıcı annelerin sağlık ve güvenlik haklarının korunması, çocukların ve ebeveynlerin haklarının güvence altına alınmasıdır. Bu görüşün dezavantajı ise, taşıyıcı annelik yönteminin ahlaki ve dini açıdan kabul edilemez olması, taşıyıcı annelerin sömürülmesi ve ticarileştirilmesi, çocukların kimlik ve köken sorunları yaşaması, taşıyıcı annelik yönteminin doğal olmayan bir yöntem olmasıdır.

Sonuç

Taşıyıcı annelik yöntemi, çocuk sahibi olmak isteyen çiftler için bir seçenek olabilir, ancak bu yöntemin pek çok hukuki, etik ve sosyal sorunu da beraberinde getirdiği unutulmamalıdır. Taşıyıcı annelik yöntemi, dünyada pek çok ülkede yasal olarak uygulanabilmektedir. Bu ülkelerde, taşıyıcı annelik yöntemini uygulayan çiftler ve taşıyıcı anneler arasında sözleşmeler imzalanmakta, taşıyıcı annelerin çocuğa karşı haklarından vazgeçtikleri ve karşılığında belli bir ücret aldıkları görülmektedir. Bu ülkelerde, taşıyıcı annelik yöntemi ile doğan çocukların soybağı, genetik olarak bağlı oldukları ebeveynlere verilmekte, taşıyıcı annenin herhangi bir hakkı bulunmamaktadır. Bu ülkelerde, taşıyıcı annelik yöntemi ile ilgili yasal düzenlemeler, çocuğun ve ebeveynlerin haklarını korumak, taşıyıcı annelerin sağlığını ve güvenliğini sağlamak, taşıyıcı annelik yöntemini uygulayan kurumları denetlemek ve taşıyıcı annelik yöntemine ilişkin etik ve sosyal sorunları çözmek amacıyla yapılmaktadır.

Taşıyıcı annelik yöntemi, dünyada bazı ülkelerde ise yasaklanmış olup bu ülkelerde taşıyıcı annelik yöntemini uygulayan veya uygulamaya çalışan kişiler, hem idari hem de cezai yaptırımlara maruz kalabilmektedirler. Bu ülkelerde, taşıyıcı annelik yöntemi ile ilgili yasaklamalar, taşıyıcı annelik yönteminin ahlaki ve dini açıdan reddedilmesi, taşıyıcı annelerin ve çocukların haklarının ihlal edilmesinin önlenmesi, taşıyıcı annelik yönteminin doğal olmayan bir yöntem olarak görülmesi amacıyla yapılmaktadır.

Türkiye’de ise, taşıyıcı annelik yöntemi yasal değildir ve bu yöntemi uygulayan veya uygulamaya çalışan kişiler hukuki ve cezai yönden sorumluluk altına girmektedirler.  Zira ülkemizde çocuğun soybağı, doğumla kurulur ve çocuğun ana ve babası, doğum sırasında evli olan kimselerdir. Buna göre, taşıyıcı annelik yöntemi ile doğan çocuğun soybağı, hukuken taşıyıcı anneye bağlı olacaktır. Bu durum, çocuğun biyolojik ebeveynleri ile taşıyıcı anne arasında hukuki ve ahlaki sorunlara yol açacaktır.

Taşıyıcı annelik yönteminden doğan ihtilaflarda uygulanacak hukukun belirlenmesi, uluslararası özel hukuk kurallarına göre yapılmalıdır. Bu kurallara göre, taşıyıcı annelik sözleşmesinin geçerliliği, ifası ve sona ermesi ile ilgili ihtilaflarda, sözleşmenin yapıldığı ülkenin hukuku uygulanır. Ancak, sözleşmenin yapıldığı ülkenin hukuku, Türkiye’nin kamu düzenine aykırı ise, Türk hukuku uygulanır. Taşıyıcı annelik yöntemi ile doğan çocuğun soybağı, velayet, vatandaşlık ve miras hakları ile ilgili ihtilaflarda ise, çocuğun uyruğuna göre hukuk uygulanır. Ancak, çocuğun uyruğu belirsiz ise, çocuğun doğduğu ülkenin hukuku uygulanır.

Taşıyıcı annelik yöntemi ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) verdiği kararlar, taşıyıcı annelik yönteminin yasal olduğu ülkelerde bile bu yöntemin yarattığı sorunları göstermektedir. AİHM, taşıyıcı annelik yöntemi ile doğan çocukların ve ebeveynlerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) teminat altına alınan haklarının ihlal edildiğine hükmetmiştir. AİHM, çocukların özel hayat hakkının ve ayrımcılığa uğramama hakkının, çocuk ile ebeveynleri arasında aile hayatı hakkının, çocuğun üstün yararının gözetilmesinin gerektiğini belirtmiştir. AİHM, taşıyıcı annelik yönteminin yasal olduğu ülkelerde yapılan taşıyıcı annelik sözleşmelerinin, taşıyıcı annelik yönteminin yasak olduğu ülkelerde de saygı görmesini, devletlerin bu sözleşmelere müdahale etmemesini, devletlerin taşıyıcı annelik yöntemine ilişkin yasal düzenlemeler yapmasını tavsiye etmiştir.

Bu makalede, taşıyıcı annelik yönteminin ne olduğu, nasıl uygulandığı, hangi ülkelerde yasal olduğu, Türkiye’de neden yasal olmadığı ve bunun hukuki ve ahlaki boyutları açıklanmıştır. Taşıyıcı annelik yöntemi, çocuk sahibi olmak isteyen çiftler için bir alternatif olabilir, ancak bu yöntemin pek çok hukuki, etik ve sosyal sorunu da beraberinde getirdiği unutulmamalıdır.

Av. Uğur ŞİMŞEK & Av. Esra ŞİMŞEK