Tasarım, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun “Tasarım ve ürün” başlıklı 55.maddesinde; ürünün tümü veya bir parçasının ya da üzerindeki süslemenin çizgi, şekil, biçim, renk, malzeme veya yüzey dokusu gibi özelliklerinden kaynaklanan görünümü olarak tanımlanmıştır. Aynı madde kapsamında ürünün ise, bilgisayar programları hariç olmak üzere, endüstriyel yolla veya elle üretilen herhangi bir nesnenin yanı sıra birleşik bir ürün veya bu ürünü oluşturan parçalarını, ambalaj gibi nesnelerini, birden çok nesnenin bir arada algılanan sunumlarını, grafik sembolleri ve tipografik karakterlerini ifade ettiği belirtilmiştir. Aynı maddede tasarımın; bu kanun hükümleri uyarınca tescil edilmiş olması hâlinde tescilli tasarım, ilk kez Türkiye’de kamuya sunulmuş olması hâlinde ise tescilsiz tasarım olarak korunacağı hükme bağlanmıştır.

6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun “Yenilik ve ayırt edicilik” başlıklı 56/4.maddesinde ise tasarımın hangi hallerde yenilik unsuruna sahip olacağı düzenlenmiştir; “Bir tasarımın aynısı; a) Tescilli tasarım için başvuru veya rüçhan tarihinden önce, b) Tescilsiz tasarım için tasarımın kamuya ilk sunulduğu tarihten önce, dünyanın herhangi bir yerinde kamuya sunulmamış ise o tasarım yeni kabul edilir. Tasarımlar sadece küçük ayrıntılarda farklılık gösteriyorsa aynı kabul edilir.” Madde kapsamında bir inceleme yapıldığında tasarımın geçerliliğinin mutlak yenilik şartının varlığına bağlı olduğu anlaşılmaktadır. Yargıtay uygulaması ve doktrinde de ifade edildiği üzere tasarımın mutlak yenilik şartının varlığına ilişkin bilirkişi resen araştırma yapmakla yükümlüdür. Nitekim Yargıtay’a göre hükümsüzlük davalarında bilirkişi deliline dayanılması durumunda bilirkişiler resen yapacakları araştırma sonucunda elde edecekleri bilgi ve bulguları da dosyaya sunacaklardır. Zira Yargıtay’a göre patent, faydalı model ve tasarımlarda dünya çapında, yani mutlak yenilik aranmakta olup, bu durum kamu düzenindendir.

“…Yargıtay 11.HD de, yenilik ve ayırt ediciliğin mahkemece re’sen araştırılacağını belirtmektedir.” (İlhami GÜNEŞ, Fikri ve Sınai Mülkiyet Hakları, 5.Baskı, Ankara 2018, s.106-110).

“…Uygulamada hemen daima yenilik ve ayırt edici nitelik incelemesi bilirkişi marifetiyle yapılmaktadır. Yargıtay’a göre hükümsüzlük davalarında bilirkişi deliline dayanılması durumunda bilirkişiler resen yapacakları araştırma sonucunda elde edecekleri bilgi ve bulguları da dosyaya sunacaklardır. (11.HD, 24.1.2008, E.2007/14938, K.2008/1304) Zira Yargıtay’a göre patent, faydalı model ve tasarımlarda dünya çapında, yani mutlak yenilik aranmakta olup, bu durum kamu düzenindendir.” (Prof.Dr.Rauf KARASU-Dr.Öğr.Üyesi Cahit SULUK-Av.Dr.Temel NAL, Fikri Mülkiyet Hukuku, 2.Baskı, Ankara, 2018, s.316)

Sınai Mülkiyet Kanununun 57.maddesi gereği kamuya sunma kavramı ise; sergileme, satış gibi yollarla piyasaya sürme, kullanma, tarif, yayım, tanıtım veya benzer amaçlı faaliyetlerini kapsamaktadır. Dolayısıyla bir tasarım, tescil tarihi öncesinde birçok firma tarafından piyasaya sürülmüş ise yenilik unsuru taşımadığı düşünülebilir. Yargıtay uygulaması ve doktrinde ifade edildiği üzere bir tasarımın tescil kapsamında korunabilmesi için özgün olması gerekmektedir. Yine Sınai Mülkiyet Kanunu madde 56 gereği tasarım, yeni ve ayırt edici niteliğe sahip olması şartıyla bu kanunla sağlanan haklar kapsamında korunur. Şayet tasarım bu şartları sağlamıyor ise korumadan yararlanması mümkün olmayıp tasarımın hükümsüzlüğüne ve tescil belgesinin iptali ile sicilden terkinine karar verilmesi talep edilebilir. Doktrinde de aynı görüş mevcuttur;

"…Hukukumuzda tasarımlar bakımından dünya çapında yenilik aranır. Bir tasarım, yayın ve satış gibi herhangi bir yolla kamuya sunulabilir. Bu nedenle daha önce dünyanın herhangi bir yerinde bilinen, yani kamuya sunulan bir tasarım artık Türkiye’de yeni kabul edilmez. Böyle bir tasarıma her nasılsa tescil belgesi alınmışsa, belgenin hükümsüzlüğü mahkemeden istenebilir. Dolayısıyla yurtdışında var olan bir tasarımı Türkiye’ye ilk kez getirmek, yani onu sahiplenmek hukuken koruma görmez.” (Prof.Dr.Rauf KARASU-Dr.Öğr.Üyesi Cahit SULUK-Av.Dr.Temel NAL, Fikri Mülkiyet Hukuku, s.316).

“…Kamuya sunma, tasarımın yeniliğini ve ayırt edici niteliğini öldürür. …Kamuya sunma halleri sınırlı sayıda olmayıp, benzer fiiller de kamuya sunma sayılır. Örneğin bir kitap veya dergide açıklama yapılması veya kamuya açık bir konferans ya da toplantıda tasarım hakkında bilgi verilmesi halinde kamuya sunma gerçekleşir.” (Prof.Dr.Rauf KARASU-Dr.Öğr.Üyesi Cahit SULUK-Av.Dr.Temel NAL, Fikri Mülkiyet Hukuku, s.318).

“…Bir tasarımın yeni olabilmesi için, onun aynısının, tescil için başvuru veya rüçhan tarihinden önce, dünyanın herhangi bir yerinde kamuya sunulmamış olması gerekir. “Kamuya  sunma” bilginin kontrol edilemeyecek şekilde ifşa edilmesidir. …Yenilik, hem önceki tasarımlarla aynı olup olmama hem de aynı tasarımın daha önce kamuya sunulup sunulmaması unsurlarını içermektedir. Yeni; başka türlü olan, aynı olmayan, bilinmeyen, hiç kullanılmamış veya az kullanılmış, ilk defa ortaya atılmış ve öncekilerden farklı olan anlamına gelmektedir. …Tasarım küçük ayrıntılarda farklılık gösteriyorsa yine aynı kabul edilir.” (İlhami GÜNEŞ, Fikri ve Sınai Mülkiyet Hakları, s.97).

Yargıtay 11.Hukuk Dairesi 24.01.2006 Tarihli 2004/13966 E. 2006/496 K.sayılı kararında; “…Davalının tescilli tasarımlarının daha önceden dünyanın muhtelif yerlerinde kamuya sunulmuş tasarımlar olduğu, söz konusu desenlerin makinelere verilen ve makinelerin kataloglarında yer alan kodlar yardımı ile oluşturulduğu, bu nedenle yenilik ve ayırt edicilik özelliği bulunmadığı gerekçesiyle, davanın kabulü ile 5117 ve 7864 sayılı çoklu endüstriyel tasarım tescillerinin hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, hüküm özetinin ilanına karar verilmesi isabetlidir.” şeklinde hüküm tesis etmiştir.

Yargıtay 11.Hukuk Dairesi 27.03.2007 Tarihli 2005/13572 E. 2007/4852 K.sayılı kararında; “…Davalı tasarımının 554 sayılı KHK’nın 5.ve 6.maddelerinde belirtilen koruma koşullarını taşımadığı, harcı alem olduğu, bu nedenle açılan davanın aynı KHK’nın 43/1.maddesince yerinde olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.”

Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 28.03.2007 Tarihli 2007/11-154 E. 2007/168 K.sayılı kararında; “…Bir endüstriyel tasarımın tescil edilebilmesi için 554 sayılı KHK’nın 5.ve 7.maddelerinde öngörülen anlamda, o tasarımın yeni (özgün) ve dünyanın herhangi bir yerinde daha önce kamuya sunulmamış olması gerekir. 554 sayılı KHK’nın 7/son maddesine göre, ayırt edicilik niteliğinin değerlendirilmesinde, kural olarak birbirleriyle kıyaslanan tasarımların farklılıklarından çok ortak özelliklerinin değerlendirilmesine ağırlık verilir ve tasarımcının, tasarımı geliştirme açısından ne kadar seçenek özgürlüğüne sahip olduğu göz önüne alınır.” şeklinde hüküm tesis edilmiştir.

Sınai Mülkiyet Kanununun 56.maddesinde tasarımın ayırt edici niteliğe sahip olması konusunda ise tasarımın bilgilenmiş kullanıcı üzerinde belirgin bir farklılığa sahip olması gerektiği ifade edilmiştir. Bu kapsamda bir tasarım genel izlenimde herhangi bir farklılık göstermemekle birlikte, zaten daha önce kamuya sunulmuş ise ayırt edicilik niteliği taşımadığı düşünülebilir.

Belirgin farklılık ölçütü Yargıtay Kararlarında da göz önünde bulundurulmaktadır; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi 22.01.2001 Tarihli 2000/9438 E. 2002/348 K.sayılı kararında; “…Davacıya ait ürünlerde, yine aynı şirketin 1995 katalogunda yer alan ürünlerle karşılaştırıldığında sadece küçük ayrıntılarda farklılık olduğunun anlaşıldığı, motor gövdesinin oluklu yapısının aynı olduğunu, motor gövdesinin çapındaki ve klemens kutusunun yerindeki farklılıkların iki tasarım arasındaki ayrılığı ortadan kaldıracak ya da belirgin farklılık yaratacak nitelikte olmadığı, …” şeklinde hüküm tesis edilmiştir.

Yargıtay 11.Hukuk Dairesi 2014/16953 E. 2015/1496 K. sayılı ilamı ile; “…dava konusu tasarımın daha önce benzerlerinin kamuya sunulduğunu, kullanıcı nezdinde davalıya ait tasarımın yenilik ve ayırt edicilik vasfı bulunmadığı, ufak tefek detaylardaki farklılıkların ayniyeti ortadan kaldırmadığı” gerekçesiyle tasarımın hükümsüzlüğüne ilişkin ilk derece mahkemesi tarafından verilen kabul kararını onamıştır.

“…Tasarımların tescilli biçimde veya SMK anlamında tescilsiz olarak 3 yıllığına korunabilmeleri için başvuru tarihi ve kamuya ilk sunum tarihinde yeni ve ayırt edici olmaları aranmaktadır. SMK, yenilik ve ayırt edicilik şartlarını tasarımın tescil kriteri olarak açıkça zikretmekte; aynı kriterleri tescilsiz olan ve ilk kamuya sunumdan itibaren 3 yıl korunan tasarım açısından ima etmektedir. Gerçekten de, özgün olmayan, anonimleşmiş tasarımların  tescillenmesi veya haksız rekabet gereği emek ilkesi çerçevesinde korunması kabul edilemez. Bu düzenlemenin isabetli olduğu ve böylece, tescilsiz bir tasarımın haksız rekabet hükümleriyle sonsuz süreli korunma ihtimalinin ortadan kaldırıldığı anlaşılmaktadır. Nitekim tasarım alanında süresiz korumanın hakkaniyet ve kamu menfaatleriyle bağdaşır bir yönü bulunmamaktadır.” (İlhami GÜNEŞ, Fikri ve Sınai Mülkiyet Hakları, s.91).

“…Yargıtay 11.HD de, yenilik ve ayırt ediciliğin mahkemece re’sen araştırılacağını belirtmektedir. …Yenilik ve ayırt edicilik birlikte değerlendirilmeli ve tasarımın korunmaya değer olup olmadığı konusunda bir sonuca varılmalıdır. Bu inceleme ve değerlendirmede bilgilenmiş kullanıcı ölçütü esastır.” (İlhami GÜNEŞ, Fikri ve Sınai Mülkiyet Hakları, s.106-110).

“…Diğer sınai haklarda olduğu gibi tescil edilen bir tasarımın, mevzuatta öngörülen koruma şartlarını taşıdığı kesin değildir. Yine tescil sahibi, gerçek hak sahibi olmayabilir. İşte bu hallerde tescilin hükümsüzlüğü mahkemeden istenerek, tescilden doğan hak geçmişe dönük olarak ortadan kaldırılabilir.” (Prof.Dr.Rauf KARASU-Dr.Öğr.Üyesi Cahit SULUK-Av.Dr.Temel NAL, Fikri Mülkiyet Hukuku, s.334).

“…Tasarımlara ilişkin hükümsüzlük davası kural olarak menfaati olanlar tarafından açılabilir.” (Prof.Dr.Rauf KARASU-Dr.Öğr.Üyesi Cahit SULUK-Av.Dr.Temel NAL, Fikri Mülkiyet Hukuku, s.336).

“…Tasarım tesciline tecavüz suçlaması ile karşılaşanlar veya rakiplerinin şartları taşımayan tasarımlarını sildirerek sınai faaliyetlerini planlamak isteyenler hükümsüzlük davası açmakta menfaat sahibidirler.” (İlhami GÜNEŞ, Fikri ve Sınai Mülkiyet Hakları, s.118)

Sınai Mülkiyet Kanununun “Koruma kapsamı ve koruma dışı hâller” başlıklı md.58/4.maddesinde; “(4) Aşağıda belirtilen hâller koruma kapsamı dışındadır: c) Tasarımın kullanıldığı veya uygulandığı ürünün, başka bir ürüne mekanik olarak monte edilmesi veya bağlanması için belirli biçim ve boyutlarda üretilmesi zorunlu ürünlerin görünüm özellikleri.” şeklinde düzenleme mevcuttur.

“…Özetle şu sonuçlara varılabilir. (i) Bir tasarımın korunması için o tasarımın estetik nitelikte olup olmadığının önemi yoktur; önemli olan, o tasarımın daha önceki tasarımlardan genel görünüm itibariyle farklı olup olmadığıdır. (iii) Ürünün veya parçanın işlevini yerine getirebilmesi için zorunlu olan tasarım özellikleri koruma dışındadır. Yani tasarımcıya seçenek bırakmayan tasarımlar koruma görmez. Zira hangi tasarımcı olursa olsun, o ürünü zaten o şekilde tasarlamak zorundadır. Kısacası, tasarımcı ilgili ürüne tasarımsal anlamda bir katkıda bulunamadığı için ortada korunacak bir çalışma da yok demektir.” (Prof.Dr.Rauf KARASU-Dr.Öğr.Üyesi Cahit SULUK-Av.Dr.Temel NAL, Fikri Mülkiyet Hukuku, s.321).

Tekraren belirtmekte yarar vardır ki; bir tasarımın hukuki koruma sağlaması için YENİLİK ve AYIRT EDİCİLİK özelliklerine haiz olması gerekmektedir.

-Bir tasarımın aynısı, başvuru tarihinden önce kamuya sunulmamış ise yeni kabul edilir.

-Ayırt edici kavramı ise; bir şeye özgün nitelikleri, özellikleri belirtmek için kullanılır. 

SONUÇ OLARAK; Bir tasarımın aynısı; Tescilli tasarım için başvuru veya rüçhan tarihinden önce, Tescilsiz tasarım için tasarımın kamuya ilk sunulduğu tarihten önce, dünyanın herhangi bir yerinde kamuya sunulmamış ise o tasarım yeni kabul edilir. Tasarımlar sadece küçük ayrıntılarda farklılık gösteriyorsa aynı kabul edilir. Yargıtay uygulaması ve doktrinde de ifade edildiği üzere tasarımın mutlak yenilik şartının varlığına ilişkin bilirkişi resen araştırma yapmakla yükümlüdür. Nitekim Yargıtay’a göre hükümsüzlük davalarında bilirkişi deliline dayanılması durumunda bilirkişiler resen yapacakları araştırma sonucunda elde edecekleri bilgi ve bulguları da dosyaya sunacaklardır. Zira Yargıtay’a göre patent, faydalı model ve tasarımlarda dünya çapında, yani mutlak yenilik aranmakta olup, bu durum kamu düzenindendir. Sınai Mülkiyet Kanununun 57.maddesi gereği kamuya sunma kavramı ise; sergileme, satış gibi yollarla piyasaya sürme, kullanma, tarif, yayım, tanıtım veya benzer amaçlı faaliyetlerini kapsamaktadır. Dolayısıyla bir tasarım, tescil tarihi öncesinde birçok firma tarafından piyasaya sürülmüş ise yenilik unsuru taşımadığı düşünülebilir. Yargıtay uygulaması ve doktrinde ifade edildiği üzere bir tasarımın tescil kapsamında korunabilmesi için özgün olması gerekmektedir. Yine Sınai Mülkiyet Kanunu madde 56 gereği tasarım, yeni ve ayırt edici niteliğe sahip olması şartıyla bu kanunla sağlanan haklar kapsamında korunur. Şayet tasarım bu şartları sağlamıyor ise korumadan yararlanması mümkün olmayıp tasarımın hükümsüzlüğüne ve tescil belgesinin iptali ile sicilden terkinine karar verilmesi talep edilebilir. Sınai Mülkiyet Kanununun 56.maddesinde tasarımın ayırt edici niteliğe sahip olması konusunda ise tasarımın bilgilenmiş kullanıcı üzerinde belirgin bir farklılığa sahip olması gerektiği ifade edilmiştir. Bu kapsamda bir tasarım genel izlenimde herhangi bir farklılık göstermemekle birlikte, zaten daha önce kamuya sunulmuş ise ayırt edicilik niteliği taşımadığı düşünülebilir.