I. Giriş

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun m.95’de düzenlenen özel izin, hükümlülerin aileleri ile bağlarını sürdürmeleri veya güçlendirmeleri ve dış dünyaya uyum sağlamaları amacıyla getirilmiştir. Bu hükme göre; açık ceza infaz kurumlarında bulunanlarla, kapalı ceza infaz kurumunda olup da açık ceza infaz kurumlarına ayrılmaya hak kazananlara, kurum en üst amirinin önerisi ve Cumhuriyet başsavcılığının onayı ile üç ayda bir, yol hariç 7 güne kadar izin verilebilecek, hastalık veya doğal afet gibi zorunlu hallerde bu izinler birleştirilerek kullandırılabilecektir.

14.04.2020 tarihli 7242 sayılı Kanundan önce yürürlükte olan İnfaz Kanunu m.97/2’de, “İzinli iken firar eden hükümlüye bir daha izin verilmez.” hükmü yer almakta idi. 7242 sayılı Kanunla madde metnine eklenen 3. fıkrada; “İzinden dönmeyen veya iki günden fazla bir süre geçtikten sonra dönen hükümlüler ile firar eden hükümlülere bir daha özel izin verilmez.” düzenlemesine yer verilmiştir. Madde metninde yapılan bu değişiklikten sonra özellikle 7242 sayılı Kanunla yapılan değişikliğin öncesinde gerçekleşen firar fiilleri yönünden farklı uygulamaların ortaya çıktığı gözlemlendiği gibi, firarın hangi ilamın infazı sırasında olduğu ve/veya hükümlünün hangi ceza infaz kurumundan firar ettiği hususlarının da hükümlü hakkında verilecek kararda etkili olduğu örneklerle karşılaşılmaktadır. Dolayısıyla, İnfaz Kanunu m.97’nin tatbikinde yeknesak bir uygulamanın sağlanamadığı söylenebilir. Aşağıda; farklı görüşlere dayanan uygulamalarla, hükmün nasıl yorumlanıp tatbik edilmesinin isabetli olacağı konusunda değerlendirmemize yer verilecektir.

II. Firar Fiilinin İşlendiği Tarihi Esas Alan Görüş

Firar eden hükümlülere bir daha özel izin verilmeyeceğini düzenleyen İnfaz Kanunu m.97/3 hükmü; Kanuna 14.04.2020 tarihinde eklenmiş olup, bu tarihe kadar firar eden hükümlüler ile ilgili değişiklik öncesi İnfaz Kanunu m.97/2 hükmü tatbik edilmiştir. 7242 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılan bu hükümde “İzin süresini iki gün veya daha az bir süre geçiren hükümlüler hakkında disiplin işlemi yapılır. İzinli iken firar eden hükümlüye bir daha izin verilmez.denilerek, sadece izinli iken firar eden hükümlüler özel izin yasağı kapsamında tutulmuş, izinli değilken veya nakil sırasında firar eden hükümlüler bakımından özel izin yasağı düzenlenmemiştir.

Kanuna sonradan eklenen ve yürürlükte olan İnfaz Kanunu m.97/3’de ise; özel izin yasağının kapsamı genişletilmiş, hükümlünün ne zaman veya nasıl firar ettiği konusunda herhangi bir sınırlamaya gidilmemiş ve hükümlünün izinden dönmemesi geç dönmesi veya herhangi bir şekilde firar etmesi, özel izin yasağı kapsamında tutulması için yeterli görülmüştür.

14.04.2020 tarihli Kanun değişikliği, özellikle değişiklikten önce işlenen firar fiilleri bakımından önemlidir. Çünkü özel izin; kişi güvenliği ve hürriyetine ilişkin olup, firar fiili işlendiği sırada, bu fiilin sonuçlarının da öngörülebilir olması gerekmektedir. Kanun değişikliğinden önce; açık ceza infaz kurumunda bulunan bir hükümlü izinli değilken veya açık ceza infaz kurumundan nakli sırasında firar eden hükümlü, firar fiilini işlediği tarih itibariyle özel izin yasağı kapsamında olmadığından, daha sonra yapılan Kanun değişikliği nedeniyle bir daha özel izinden faydalanamayacağını öngörme ve bu neticeyi bilerek iradesini yönlendirme imkanına sahip değildir. Bu nedenle; 14.04.2020 tarihinden önce izinli değilken veya nakil sırasında firar eden hükümlüler hakkında İnfaz Kanunu m.97/3’ün tatbiki, öngörülebilirlik kriterinin sağlanmaması nedeniyle “kanunilik” ilkesini ihlal edecektir.

Belirtmek isteriz ki; bu düşüncemiz, sadece 14.04.2020 tarihinden önce açık ceza infaz kurumundan ilk kez veya nakil sırasında firar eden hükümlüler yönünden geçerlidir, çünkü kapalı ceza infaz kurumundan firar, açık kuruma ayrılma engeli olup, kapalı kurumdan firar edilmişse hükümlü açığa ayrılma veya ayrılmayı hak etme koşulunu sağlayamayacağından zaten özel izin kullanamayacaktır, açık kurumdan iki kez firar eden hükümlüler için de aynı durum geçerlidir. Bu durumda olan hükümlüler; Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği m.8/2-c’ye göre, firar tarihinden önce kesinleşen cezalarının ve koşullu salıverilme tarihine kadar kesinleşerek infazına başlanacak olan cezalarının tümünü kapalı kurumda infaz edeceklerdir. Dolayısıyla, özel izin müessesesinin bu hükümlüler yönünden tatbiki imkanı bulunmamaktadır. Açık ceza infaz kurumundan ilk kez firar eden hükümlüler ise; firar sebebiyle verilen hücreye koyma disiplin cezasını infaz etmeleri ve sonrasında yasal şartları oluştuğunda, bu cezanın kaldırılması ile haklarında iyi hal kararı verilmesi üzerine yeniden açık ceza infaz kurumuna ayrılabileceklerdir. Kanaatimizce; bu hükümlüler yeniden açık ceza infaz kurumuna ayrıldığında, firarın 14.04.2020 tarihinden önce ve izinli değilken veya nakil sırasında gerçekleşmesi halinde, yeniden özel izin kullanmasına yasal engel bulunmamaktadır. Elbette 14.04.2020 tarihinden sonra gerçekleşen tüm firarlar, özel izin yasağı kapsamına girecektir.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 15.06.2020 tarihli, 2020/131 E. ve 2020/1316 K. sayılı kararı ile 02.11.2020 tarihli, 2019/3488 E. ve 2020/2642 K. sayılı kararında; “Hükümlünün … Açık Ceza İnfaz Kurumu’nda kalmakta iken Açık Ceza İnfaz Kurumu’na nakline karar verilmesinden sonra, en geç teslim olması gereken tarih ve saatte nakil olduğu kuruma teslim olmayarak firar ettiği anlaşılmakla; hükümlü izinde iken firar etmeyip, nakil sırasında firar ettiğinden Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün 19/10/2016 tarihli ve 66971140.206.99.01/13359/118736 sayılı yazısında belirtildiği üzere, açıktan açığa nakil sırasında firar edenlerin tekrar açık ceza infaz kurumlarına gelmeleri halinde izin haklarından yararlandırılabilecekleri yönündeki görüşleri de nazara alınarak şikayetin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden…” kanun yararına bozma kararı verilmiştir.

Yargıtay’ın 14.04.2020 tarihli Kanun değişikliğinden önce gerçekleşen firar fiillerinin özel izin hakkına etkisi ile ilgili yukarıda yer verdiğimiz içtihadına rağmen; bu içtihadın uygulamada yeknesaklık kazanmadığı, ceza infaz kurumları ve infaz hakimlikleri nezdinde farklı uygulamalar yapıldığı ve kararlar verildiği görülmektedir. Hukuk güvenliğinin temini için; yeknesaklık ve öngörülebilirlik zorunlu olup, bu konuda meydana gelen uygulama farklılıklarının, hükümlü lehine olan Yargıtay içtihadı ışığında giderilmesi gerekir.

III. Özel İzin Yasağının İlgili Olduğu Cezanın İnfazı Süresince Geçerli Olduğu/Olmadığı Görüşü

Genel kabul gören uygulama; İnfaz Kanunu m.97/3’de yer alan “firar eden hükümlülere bir daha özel izin verilmeyeceği” ifadesinin kesin olduğundan hareketle, bir kez firar eden hükümlünün, hangi ilamın infazı sırasında firar ettiğine bakılmaksızın, varsa sonradan kesinleşip gelen ve içtimaa dahil edilen diğer cezalarını da etkileyecek şekilde, bihakkın tahliye tarihine kadar bir daha özel izinden faydalanamayacağı şeklindedir. Bu uygulama; her bir infaz sürecini ayrı ayrı ele almakta olup, firar fiilinin işlendiği infaz süreci bihakkın tahliye tarihinin gelmesi sebebiyle sona erip de, hükümlü hakkında daha sonra kesinleşip gelen yeni ilamları olduğunda, önceki infaz sürecinde gerçekleşen firarın, yeni ilamlar yönünden özel izin yasağına sebep olmayacağı, bir başka ifadeyle ömür boyu özel izin yasağı teşkil etmeyeceği düşüncesine dayanmaktadır. Nitekim Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 30.04.2021 tarihli, 2020/3320 E. ve 2021/7972 K. sayılı kararında; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın “5275 sayılı Kanunun, her infaz sürecini bihakkın tahliye tarihi ile sınırlı olarak ayrı ayrı değerlendirmeyi amaçladığı, kaldı ki şahısların işlemiş oldukları hapis ve adli para cezasını gerektiren suçların dahi belirli süreler geçtikten sonra tekerrüre esas alınamadığı ve adli sicil, arşiv kayıtlarının silindiği de nazara alındığında, daha hafif bir tedbir olan disiplin cezasının ömür boyu etkisini sürdüreceğini ileri sürmenin mümkün bulunmadığı ve hakkaniyete de uygun olmadığı” gerekçesini içeren bozma talepli tebliğnamesi, Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından kabul edilmiş ve kanun yararına bozma kararı verilmiştir. Bununla birlikte; örneğin, hükümlü içtima edilen üç ayrı ilamını infaz etmekte iken firar etmişse, daha sonra kesinleşip gelen yeni iki ilamı daha olması halinde, önceki içtima kararı çözülerek yeniden karar verilecek ve özel izin yönünden önceki firarın etkileri sonradan kesinleşip öncekilerle birlikte infaza giren yeni iki ilama da sirayet edecektir.

Kanaatimizce; özel izin yasağının firar gerçekleştiği sırada infaz edilen ve buna ek olarak sonradan kesinleşip, aynı infaz sürecinde içtimaa dahil edilen tüm ilamlar yönünden geçerli olduğunun kabulü isabetli olmayıp, sadece firarın ilgili olduğu ilamları bağlaması ve sonradan kesinleşip içtimaa dahil edilen yeni ilamlar yönünden hükümlü aleyhine sonuç doğurmaması gerekir. Bunun için; içtima kararı verilse bile hesaplamanın toplam süre üzerinden değil, firarın gerçekleştiği sırada hangi ilamlar infaz edilmekte ise, bu ilamlar yönünden infazı gereken toplam sürenin dikkate alınması isabetli olacaktır.

IV. Hükümlünün Hangi Cezaevinden Firar Ettiğini Esas Alan Görüş

Uygulamada; hükümlünün daha önce firar etmesi nedeniyle özel izin yasağı kapsamında olup olmadığının tespitinde, hükümlünün hangi ceza infaz kurumundan firar ettiğinin de dikkate alındığı görülmektedir. Buna göre; bazı ceza infaz kurumları hükümlünün sadece kendi kurumlarından firar etmesi halinde özel izin yasağını uygulayıp, kendi kurumunda bulunan bu hükümlü aynı ilamların infazı sırasında daha evvel bir başka kurumdan firar etmiş olsa bile özel izin taleplerini kabul etmektedir. Her ne kadar Kanunda açık hüküm bulunmayan hallerde “hükümlü lehine yorum” ilkesinin gözetilmesi gerekli ise de; hükümlünün aynı ilamın infazı sırasında daha evvel bir başka kurumdan firar ettiğinden bahisle, hükümlünün nakledildiği yeni kurumun özel izin hakkı tanımasının yasal dayanağı bulunmadığını, bu tür bir uygulamanın 2020 değişikliği öncesi ve sonrası fark etmeksizin İnfaz Kanunu m.97’nin lafzına açıkça aykırı olduğunu ifade etmek isteriz.

V. Değerlendirmemiz

Firar eden hükümlünün özel izinden faydalanamayacağını düzenleyen İnfaz Kanunu m.97/3’ün yorumlanmasında ve tatbikinde farklılıklar bulunmaktadır. Bu durum, hem yeknesak uygulamanın ve hem de “kanunilik” ilkesinin şartlarından birisi olan öngörülebilirliğin sağlanmadığı anlamına gelmektedir. Bu nedenle; hukuk güvenliğinin sağlanması için, kimlerin özel izin yasağı kapsamında kaldığı konusunda tereddütlerin giderilmesi ve yeknesak bir uygulamanın benimsenmesi zorunludur.

Kanaatimizce; Yargıtay içtihadı ile de sabit olduğu üzere, 14.04.2020 tarihindeki Kanun değişikliğinden önce firar eden hükümlüler yönünden eski İnfaz Kanunu m.97/2’nin tatbiki ve bu tarihten önce nakil sırasında firar eden hükümlülere özel izin yasağı uygulanmaması gerekmektedir. Aksi takdirde; “kanunilik” ilkesinin şartları olan öngörülebilirlik, bilinirlik ve belirlilik kriterlerinin sağlandığından bahsetmek mümkün olmayacaktır; 14.04.2020 tarihinden önce, açık kurumda bulunan hükümlünün izinli değilken veya nakil sırasında firar etmesi halinde, daha sonra yapılacak bir Kanun değişikliği nedeniyle bir daha özel izinden faydalanamayacağını öngörmesi ve bunu bilerek hareket etmesi mümkün değildir. “Kanunilik” ilkesinin, firarın gerçekleştiği tarihten sonra yürürlüğe giren Kanun hükmünün geçmişe etkili olacak şekilde hükümlü aleyhine uygulama yapılmasının önüne geçeceği tartışmasızdır.

İnfaz Kanunu m.97/3 hükmünün lafzından; firar eden hükümlünün hangi ceza infaz kurumundan firar ettiğinin dikkate alınacağına dair bir ifadeye yer verilmediği, kapsamı geniş bir düzenleme olduğu ve herhangi bir ceza infaz kurumundan firar edilmesi halinde, diğer ceza infaz kurumlarında da özel izin yasağının uygulanacağı anlaşılmaktadır. Hal böyle iken; bazı ceza infaz kurumlarının, hükümlünün başka bir ceza infaz kurumundan firar etmesi durumunda özel izin yasağını uygulamaması, her ne kadar hükümlü lehine de olsa, uygulamada yeknesaklığın ve öngörülebilirliğin önüne geçtiği gibi, hükümlülerin kaldıkları ceza infaz kurumlarına göre farklı uygulamaya tabi tutulmasına sebep olarak “eşitlik” ilkesini ihlal etmektedir.

Son olarak belirtmeliyiz ki; İnfaz Hukukunda, Kanunda aksi yönde açık düzenleme bulunmadığı sürece “hükümlü lehine yorum” ilkesinin gözetilmesi gerekir. Firara bağlı özel izin yasağının uygulama alanı belirlenirken gözönünde bulundurulması gereken temel hüküm İnfaz Kanunu m.97/3 olmakla birlikte, Covid-19 sürecinde başlayıp uzun süre tatbik edilen İnfaz Kanunu Geçici m.9’da yer alan düzenlemeler de önem arz etmektedir.

İnfaz Kanunu Geçici m.9/1’de yer verilen hükmün; hükümlülerin disiplin sicillerine uygulanan af niteliğinde olduğu, bu hükümde, disiplin cezalarını infaz eden hükümlülerin, disiplin cezalarının kaldırılması için  İnfaz Kanunu m.48/4’de öngörülen yasal süreler geçmese ve disiplin kurulu tarafından karar verilmese bile, idare ve gözlem kurulunun iyi hal kararıyla kaldırılacağının düzenlendiği, firar eden çok sayıda hükümlünün bu hükümden faydalandığı ve disiplin cezalarının kaldırılmasını takiben Geçici m.9/5 uyarınca izne gönderildikleri ve  yine Geçici m.9/5’de “Özel izin” başlıklı İnfaz Kanunu m.95’e atıfta bulunulduğu, firar eden hükümlülerin daha uzun süre ile tatbik edilen Covid-19 izninden faydalanmasının önünün açıldığı, buna karşılık üç ayda bir yol hariç 7 gün olan özel izin müessesesinin “hükümlünün daha önce firar ettiği” gerekçesiyle uygulanmamasında isabet olmadığı, “evleviyet” ilkesi gereğince Covid-19 izninden faydalanan izinlerin, özel izinden de faydalanabileceklerinin kabulü gerektiği kanaatindeyiz. Aksi düşünce; Kanun hükmünde hukuki nitelik olarak açıkça “özel izin” müessesesine atıf yapılan Covid-19 izninin tatbikine imkan sağlarken, çok daha kısa süreli olan özel iznin uygulanmaması sonucunu doğuracağından, hem Kanunun lafzına ve hem de sistematiğine aykırılık teşkil edecektir.

Sonuç olarak; firar eden hükümlülerin özel izin müessesesinden faydalanmaları konusunda uygulamada önemli farklılıkların bulunduğu örneklerle sıklıkla karşılaşılmakta olup, “hukuk güvenliği” ilkesi gereğince yeknesak ve öngörülebilir bir uygulamanın “hükümlü lehine yorum” ilkesi gözetilerek benimsenmesi gerekir.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Beyza Başer Berkün

Stj. Av. Doğa Ceylan

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)