Erzincan’da yaşadığım zamanlarda yine telaş damarlarım kabarmıştı. O sakin şehrin caddelerinde adeta koşturuyordum. Bu koşturmaca arasında bir dükkana girdim, acelem her halimden belli oluyordu. Bir şeyler istedim. Satıcı oldukça yavaştı ya da normaldi de bana yavaş geliyordu. Onun yavaşlığını bozmak için bir kez daha tekrarladım isteğimi. O an dükkanda oturan biri seslendi bana “Oğul”! Bir alevi dedesi idi ve bildiğim bir cümleyi fısıldadı bana, göz göze geldiğimizde “sabır” dedi. İçimde sular duruldu o an. Yaşanmışlığın, inanmışlığın ve yılların birikimiyle, o gün o alevi dedesinin söylediği tek kelimelik o söz, bu gün bile kulaklarımdadır. Ne zaman koşturduğumu fark etsem, “sabır” derim kendime.

Sabır, sadece işlerde acele etmemek anlamına gelmiyor. Hayatın sabır üstüne kurulması gerekli. Kurtulamadığımız arzularımız için sabretmek gerek. İnsanın yürekten isteyip de ulaşamadığı bir hedef var mıdır acaba? Sadece belki bugün değil, belki yarın da değil, ama bir gün mutlaka olacak.

Sabır, öyle tılsımlı bir kimya ki, bizi köleleştirecek bütün duygulardan temizler. Hırslarımızı dinginleştirir. İyilikte ayaklarımızı sabitler. Bela ve musibetlere karşı dayanıklı kılar.

Siz ne istersiniz bilmem ama ben, bu yaşımda her şeyin birden olmasını istemem hiç. Çalışmalıyım, gayret etmeliyim ve sabretmeliyim. Gökten zembille başarının düşmesini, zenginliğin ve varlığın kucağıma bırakılmasını istemem. Bir anda olmamalı olanlar. Zaman içinde her saniyenin hakkı verilmeli ayrı ayrı. Bir anda kucağıma düşen sevindirici şeylere kimsenin olmasa bile, hayatın bana “rüşvet”i diye bakarım. Gayret ve sabrım olmadan niye gelirler ki?

Arkamda gayretim olmalı, düzgün bir pusulam olmalı ve dua dua örülmeli hedefin zorlu yolu. Öyle acele etmemeliyim.

Ümitsizliğin ilacı da sabırdır. Eğer acele ederseniz, sabretmezseniz, ümitsiz olursunuz. Hayatın yüz metre koşusu olmadığını, tam aksine maraton olduğunu bir anlayabilsek…

Hayata sabır, belalara sabır, iyilikte sabır, dürüstlükte sabır, duada sabır ve istikamette sabır… Asır suresinde de inananların vasfı olarak birbirlerine iyilik ve sabrı tavsiye etmeleri boşuna olmasa gerek.

Ben ne zaman acele etsem, hayatı koşarak yaşamaya başlasam, Erzincan’da o alevi dedesinin huzur telkin eden “sabır” sözünü hatırlıyorum. Nedense bugünlerde, İstanbul’da yaşanan zamanlarımda daha da çok...