Her işte devamlılık önemli. Ama az da olsa iyiliklerin az da olsa hayırların sürdürülebilirliği daha da önemli. Devamlı değilse, bir kibrit alevi gibi geçiyorsa bunlar geçici güzellikler gibi, seraplar gibi olur ya da suya yazılan yazılar gibi. Ya da bir yaz yağmuru gibi, daha toprağın altına işlemeden, bir çiçeğin köküne ulaşamadan yukarılarda kalakalır.

Yıllar önceki hatıralara götüreyim sizi yine... 

Bayram bitmişti, bir kaç gün geçmişti. Mahalleden yaşlı bir teyzenin kapısı aynı gün içinde elini bayramlamaya gelen birden fazla çocuk tarafından çalınmıştı. Teyze, hepsine bayram geçmiş olsa da birer şeker vermeyi ihmal etmemişti. Kapı bir kez daha çalındı. Yaşlı teyzenin bayram bitmesinden bir kaç gün sonra, aynı gün içinde gelen bu belki de kaçıncı çocuğa tahammülü kalmamıştı. Kapıyı açan çocuklara çıkıştı ‘yeter artık çocuklar, bayram biteli kaç gün oldu’. 

Çocuklar, özellikle de birisi melül mahzun geri döndüler. Kapıdan dönen bu küçük çocuk şeker alamamıştı. Ama hepsinden öte kalbi kırılmıştı. O çocuk, o yaşlı teyzenin kapısını bir daha bayramlarda da hiç çalmadı. 

Yılların ardından o sokaklardan geçerken Alibeyköy mahallesinde o yaşlı teyzenin ahşaptan çatal kapısına takıldı gözlerine o kalbi kırılan küçük çocuğun. Yıllar sonra belki de anlamıştı o yaşlı teyzeyi. Ama bir çocuk kalbi nerden anlasındı?....

Bu kadar yıl sonra, gerçek dünyaya çoktan göç eden bu teyzeyle küçük çocuğu sizlere anlatmamın sebebi tam da yukarıda anlattığım konumla ilgili.
Bazen iyi tarafımız ağır basar. İyiliklere başlarız. Büyük ya da küçük iyilikler hepimizin elinden gelir. Güler yüz de bir iyiliktir, tebessüm de. İşte tam da dediğim budur. İyiliklere başlarız ama bir süre sonra yük gibi gelir bize. İşte o zaman artık yeter deriz.... Kırılma noktası da sanırım buradadır.

İyiliklerin ve güzelliklerin sürdürülebilir olması önemlidir. Elbette iyilerin de tahammül sınırı vardır, dayanma sınırı vardır. Ama sizin kapınızı çalanın sizden dileği işte o iyiliktir, bir küçük tebessüm kadar olsa bile.... Bir daha o kapıya gelmesi belki yıllar alacaktır. Ya da o bir küçük çocuk gibi kalbi kırılarak ayrılacaktır o kapıdan.

Akşama kadar dert dinleyen hukukçu dostlarım, kapınıza gelen son müvekkili de sabırla dinleyin. Doktorsanız son hastanıza biraz daha sabır ve tebessüm saklayın. Kepenk kapatılırken gelen son küçük çocuğa bir sakız için tekrar açın dükkanınızı. 

Bir kere küçük ya da büyük bir iyilik kervanı yola çıkardıysanız, hep arkasında olun. Bir gece ansızın yıldızların görünüp kaybolduğu gibi kayıp gitmeyin. Bir varmış bir yokmuş olmasın. Vakıflar neden saygıya değerdir? Çünkü bu iyilik kervanları, insan ömürlerini aşar, çağlar ötesine gider.

Sevgili öğrencilerim ve dostlarım.

İyiliklerinizi hep sürdürün. Bir çınar gibi olsun, kucaklasın bugün ve yarın sizden sonra gelenleri. Madem ki iyilik yoluna girdiniz bir kere, madem ki iyi olma iddiasıyla çıktınız meydana, yorgunluklar sarmasın bedeninizi.

İyilik zırhınızı akşam çıkaramazsınız ya da bir elbise gibi değiştiremezsiniz. Yoksa bir bayram ertesi kapınızı çalan bir küçük çocuğun kalbinin kırılması gibi mahzun bırakırsınız birilerini. İnanın bu kalp kırıklıkları, yıllar sonra ancak ya geçiyor ya geçmiyor. Nerden mi biliyorum? 

Anlattım ya... 
O küçük çocuk bendim işte....


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Tekin MEMİŞ tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)