Cezai şart, Türk Borçlar Kanunu’nun 179. ve 182. Maddelerinde düzenlenmiş olup, borçlunun borcunu hiç veya gereği gibi ifa etmemesi halinde, alacaklıya ödemeyi taahhüt ettiği ekonomik değeri olan bir yan edimdir.

Alacaklının uğradığı zararı genel hükümlere göre istemesi her zaman mümkün olmakla birlikte cezai şartın kararlaştırıldığı hallerde zararın ispat şartı ortadan kalkar ve alacaklıya sözleşmede önceden belirlenen bu tutarı talep etme hakkı doğar.[1] Cezai şart, borca aykırı hareket edilmesi durumunda alacaklının uğradığı zararı önceden ve götürü olarak saptadığından, sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi sonucu gerçekleşen zararın kararlaştırılan miktara ulaşması da gerekli değildir.

Cezai şart borçlu üzerinde bir baskı aracıdır ve yüksek caydırıcılık etkisi bulunmaktadır. Bu sebeple gündelik hayatta sıkça kullanılan eser sözleşmelerine de mutlaka cezai şart hükümlerinin eklenmesi gerekmektedir. Eser sözleşmelerinde genellikle yüklenicinin belirlenen vadede eseri tamamlamaması, eserin proje ve eklerine aykırı olarak inşa edilmesi gibi menfi durumlara karşı iş sahiplerini koruyabilmek adına cezai şart hükümleri eklendiği sıkça görülmektedir.

1-Asıl Borcun Sona Ermesi Hali:

Cezai şartın feri nitelikli olması sebebiyle asıl borca bağlı olarak devam eder. Asıl borç herhangi bir nedenle geçersiz olur veya sona ererse; feri nitelikteki cezai şart da aynı şekilde sona erer. Asıl borç; takas, ibra, yenileme, itfa, ödeme gibi sebeplerle sona erebilir. Bu durumda cezai şart da istenemeyecektir.

2-Asıl Borcun Emredici Hukuk Kurallarına Aykırı Olduğu Haller:

Bir sözleşmenin kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı olduğu durumlarda o sözleşme geçersiz olduğundan, emredici kurallara aykırı bir sözleşmeyi güçlendirme amacıyla benimsenen cezai şart da geçersiz olacaktır. Asıl borç değil de sadece cezai şart geçersizse, bu durumda yalnız cezai şart geçersiz kabul edilecek ve asıl borç bundan etkilenmeyecektir.

Cezai şartın fahiş olması ile ahlaka aykırı olması durumu karıştırılan iki kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Cezanın fahiş olduğu durumlarda hâkim cezai şartta takdiren bir indirim yaparak uyuşmazlığı çözüme kavuşturabilirken, borç ahlaka aykırı ise cezai şart hükmü tamamen geçersiz kabul edilmektedir. İki kavram arasındaki ince ayrım, cezai şartın borçlunun ekonomik mahvına sebep olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Örnek vermek gerekirse; kat karşılığı inşaat sözleşmesinde, yüklenicinin belirtilen sürelerde tüm işleri tamamlayamadığı durumlarda hiçbir hak elde etmeyeceği öngörülmüşse, bu durum yüklenicin mahvına sebep olacak derecede ağır bir ceza olup genel ahlaka aykırı ve etik yönden toplumu rahatsız eden, adeta angaryayı meşru sayan bir hüküm olarak kabul edilmeli ve geçersizliğine hükmedilmelidir.[2]

2- Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmelerinde Cezai Şartın Resmi Biçimde Kararlaştırılmadığı Haller:

Kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin resmi şekilde noter huzurunda yapılması zorunlu şekil şartıdır. Taraflar bu sözleşmeyi adi yazılı biçimde yapmışsa, asıl sözleşme geçersiz olduğundan cezai şart da geçersiz olacaktır. Ancak geçerlilik biçimine bağlı olan sözleşme resmi şekle uygun yapılmasa dahi, şekle aykırılığın öne sürülmesi dürüstlük kuralıyla bağdaşmıyorsa ( tarafların edimlerini yerine getirmesi, eserin tamamlanması gibi durumlarda) sözleşme geçerli kabul edileceğinden feri nitelikteki cezai şart da geçerli sayılacaktır.

Cezai şart asıl borca bağlı nitelikte bir borç olduğundan, resmi nitelikte yapılması zorunlu olan sözleşmelerde, sonradan kararlaştırılan cezai şart hükümlerinin geçerli kabul edilebilmesi için aynı şekilde noter huzurunda yapılması gerekmektedir.

3- Edimin Sözleşme Yapıldıktan Sonra Yüklenicinin Kusuru Olmaksızın İmkânsız Hale Gelmesi Hali:

Borçlu edimin imkânsız hale gelmesinden sorumlu değilse, borç sonra erer ve borçlunun tazminat yahut cezai şart ödeme yükümlülüğü ortadan kalkar. Bu durumda yüklenici borcun ifasının imkânsız hale gelmesinde kusuru olmadığını ispat ettiği takdirde cezai şart ödeme yükümlülüğü de ortadan kalkacaktır. Örneğin; iş sahibi ile yüklenici arasında imzalanan eser sözleşmesinde, taşınmaz tevhid edildikten sonra inşaat yapılacağı kararlaştırılmasına rağmen, belediye tarafından tevhid işlemine izin verilmemesi durumunda sözleşmenin ifası yüklenicinin kusuru olmaksızın imkânsız hale geldiğinden cezai şart da istenemeyecektir. Zira cezai şartın doğumu için borçlunun sözleşmeye aykırı davranması yeterli olmayıp bu durumun borçlunun kusuru ile meydana gelmesi gerekmektedir.

Sözleşmede gecikilen dönem için cezai şart kararlaştırıldığı hallerde, iş sahibi; eseri teslimden bilerek ve isteyerek kaçındığı tarihten sonraki dönem için cezai şart isteyemez.

Yüklenicinin TBK m.111’de sayılan koşulların gerçekleşmesine bağlı olarak (alacağın kime ait olduğunda veya alacaklının kimliğinde duraksama sebebiyle ya da alacaklıdan kaynaklanan diğer kişisel bir sebeple) eseri tevdi etmesi yahut sözleşmeden dönmesi durumunda, bu maddenin atfı sebebiyle borçtan kurtulduğu dönemden sonrası için cezai şart istenemez.

Yüklenicinin TBK m.480/2’de sayılan koşulların (başlangıçta öngörülemeyen veya öngörülebilip de taraflarca göz önünde tutulmayan durumlar, taraflarca belirlenen götürü bedel ile eserin yapılmasına engel olur veya güçleştirirse) gerçekleşmesi sebebiyle sözleşmeden dönme talebi mahkemece haklı bulunursa, yüklenicinin cezai şart ödeme borcu ortadan kalkar.

İş sahibinin direnimi yahut kendi üzerine düşen yükümlülüklerini yerine getirmediği durumlarda örneğin inşaatın yapılması için taahhüt ettiği arsayı teslim etmemesi yahut sözleşme bedelini kararlaştırılan vadelerde ödememesi hallerinde yükleniciden cezai şart talep edemez.

Yine eser sözleşmesinin yetkisiz temsilci tarafından yapılması durumunda sözleşme geçersiz olacağından cezai şart da geçersiz olacaktır.

------------------------

[1] Oğuzman, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt 2

[2] Duman, İnşaat Hukuku