Paylı (müşterek) mülkiyete tabi taşınmazlarda açılan ortaklığın giderilmesi davası (izale-i şüyu), birden fazla kişinin paylı ya da elbirliğiyle malik olduğu taşınmaz üzerindeki ortak mülkiyet ilişkisinin sona erdirilerek ferdi mülkiyete geçilmesini amaçlayan, klasik anlamda kazananı veya kaybedeni bulunmayan bir dava türüdür. Bu davalar çift yönlü nitelik taşır; davalı konumundaki paydaşlar da en az davacı kadar hak sahibidir. Dolayısıyla her paydaş, davayı açmış olsun ya da olmasın, ortaklığın hangi yöntemle giderileceğine ilişkin talepte bulunabilir ve yargılamada eşit söz hakkına sahiptir. Verilecek hüküm tüm paydaşları bağladığından, davanın amacı bir tarafın üstün gelmesi değil, ortaklığın sona erdirilerek her paydaşın payına bireysel olarak sahip olmasının sağlanmasıdır.

Paylı Mülkiyet Kavramı ve Hukuki Niteliği

Paylı mülkiyet, birden fazla kişinin bir taşınmaz veya hak üzerinde belirli paylar oranında malik olması hâlini ifade eder (TMK m.688). Her paydaş, kendi payının sahibi olmakla birlikte bu paylar fiilen ayrılmış değildir; her biri taşınmazın tamamı üzerinde payı oranında hak sahibidir. Paylı mülkiyetin temel ilkelerinden biri, hiçbir paydaşın diğerlerini ortaklığın sürdürülmesine zorlayamamasıdır. Nitekim TMK m.698/I uyarınca, her paydaşa malın paylaşılmasını talep etme hakkı tanınmıştır.

Paylı mülkiyetin hukuki niteliği gereği, paydaş kendi payı üzerinde tasarruf yetkisine sahiptir; payını devredebilir, rehnedebilir veya payı üzerinde sınırlı ayni haklar kurabilir. Buna karşılık, taşınmazın tamamı üzerinde tek başına tasarrufta bulunması mümkün değildir; zira mülkiyet hakkı diğer paydaşlarla birlikte kullanılmaktadır. Kural olarak pay oranları eşit kabul edilmekle birlikte, taraflar aralarında farklı bir oran belirleyebilir veya bu durum tapu kayıtlarından anlaşılabilir.

Paylı mülkiyetten farklı olarak elbirliği mülkiyetinde paylar belirli değildir ve tasarruf işlemleri maliklerin oybirliğini gerektirir. Elbirliği mülkiyeti özellikle miras ortaklıklarında görülür. TMK m.703/son hükmü gereğince, elbirliği mülkiyetinde paylaşma, aksine bir düzenleme yoksa paylı mülkiyet hükümlerine göre gerçekleştirilir. Bu nedenle mirasçılar da ortaklığın giderilmesi davası yoluyla önce paylı mülkiyete, ardından ferdi mülkiyete geçme imkânına sahiptir.

Paylı mülkiyet ilişkisi, eşitler arası bir hukuki bağ niteliğindedir. Her paydaş, maldan payı oranında yararlanma ve kullanma hakkına sahiptir. Yönetim ve tasarrufa ilişkin kurallar TMK m.689 ve devamında düzenlenmiş olmakla birlikte, bu ayrıntılar ortaklığın giderilmesi davasının esasını doğrudan etkilemez. Önemli olan, paylı mülkiyetin çoğu zaman geçici bir durum olarak kabul edilmesi ve anlaşma sağlanamadığı hâllerde kanunun paydaşlara dava yoluyla bu ilişkiyi sona erdirme imkânı tanımasıdır.

Ortaklığın Giderilmesi Davasının Şartları

Ortaklığın giderilmesi davasının açılabilmesi için davacının dava konusu taşınmazın paydaşı olması zorunludur. Paydaş olmayan üçüncü kişiler bu davayı açamaz. Dava, tek bir paydaş tarafından açılabileceği gibi birden fazla paydaş tarafından birlikte de açılabilir; davalı olarak ise diğer tüm paydaşların gösterilmesi gerekir. Bu davalarda zorunlu taraf teşkili söz konusudur ve taşınmazın bütün paydaşları yargılamada yer almalıdır. Dava açıldıktan sonra

pay devri gerçekleşirse, payı devralan kişi davaya dahil edilir. Paydaşlardan birinin yargılama sırasında vefat etmesi hâlinde ise mirasçılarının davaya katılması zorunludur.

TMK m.698, her paydaşa paylaşma talep etme hakkı tanımakla birlikte bu hakkın kullanımına bazı sınırlamalar getirmiştir. Paylı mülkiyetin, hukuki bir işlem gereği veya taşınmazın sürekli bir amaca özgülenmiş olması sebebiyle belirli bir süre devam etmesi gerekiyorsa, bu süre dolmadan ortaklığın giderilmesi istenemez. Örneğin paydaşlar, paylı mülkiyetin devamına ilişkin resmî şekilde düzenlenmiş ve tapuya şerh verilmiş bir sözleşme yapmışlarsa, bu sözleşme en fazla on yıl süreyle ortaklığın giderilmesi talebini engeller.

Benzer şekilde, taşınmaz belirli ve sürekli bir amaca özgülenmişse, bu amaç ortadan kalkmadan paylaşma talebinde bulunulamaz. Yargıtay uygulamasında, tapuya aile konutu şerhi verilmiş bir taşınmaz bakımından, bu şerh kaldırılmadıkça ortaklığın giderilmesinin istenemeyeceği kabul edilmektedir. Zira aile konutu şerhi, taşınmazın belirli bir sosyal ve hukuki amaca özgülendiğini gösterir.

TMK m.698/III hükmü uyarınca, paylaşma istemi uygun olmayan bir zamanda ileri sürülemez. “Uygun olmayan zaman” kavramı kanunda açıkça tanımlanmamış olup, bu hususun değerlendirilmesi hâkimin takdirine bırakılmıştır. Doktrin ve içtihatlara göre, paylaşma talebinin diğer paydaşlar bakımından katlanılması güç bir zarara yol açacak olması hâlinde zamanın uygun olmadığı kabul edilir. Örneğin taşınmazın piyasa değerinin olağan dışı biçimde düşük olduğu bir dönemde satış talep edilmesi veya ürün veren bir tarım arazisinin hasat öncesinde bölünmesinin istenmesi bu kapsama girebilir. Uygun olmayan zaman iddiası, davalı paydaşlar tarafından ileri sürülmesi gereken bir savunma niteliğindedir ve kabul edilmesi hâlinde dava bu gerekçeyle reddedilir; ancak şartlar değiştiğinde dava yeniden açılabilir.

Kat Mülkiyeti Kanunu’ndan kaynaklanan bir diğer sınırlamaya göre, kat mülkiyeti veya kat irtifakı kurulmuş taşınmazların bütünü hakkında ortaklığın giderilmesi davası açılamaz. Bu hâllerde her bağımsız bölüm ayrı bir mülkiyet konusu oluşturur. Buna karşılık, bir bağımsız bölümün kendi içinde paylı mülkiyete tabi olması durumunda, yalnızca o bağımsız bölüm bakımından ortaklığın giderilmesi talep edilebilir.

Bu istisnalar dışında, ortaklığın giderilmesi davasında zamanaşımı veya hak düşürücü süre söz konusu değildir. Paylı mülkiyet ilişkisi devam ettiği sürece paydaşlar her zaman bu davayı açabilir. Dava dilekçesinde, davacının paydaşlığını gösteren tapu kayıtları ile taşınmaza ilişkin bilgiler yer almalı ve ortaklığın hangi yöntemle giderilmesinin talep edildiği açıkça belirtilmelidir. Davacı, aynen taksim veya satış yoluyla giderme talebinde bulunabileceği gibi, uygulamada sıkça görüldüğü üzere “aynen taksim mümkün olmazsa satış suretiyle ortaklığın giderilmesi” şeklinde alternatifli talep de ileri sürebilir.

Ortaklığın giderilmesi uyuşmazlıklarında arabuluculuk, taraflar arasındaki iletişim kopukluğunu onarması ve özellikle satış aşamasında doğabilecek değer kaybı riskini azaltması bakımından pratik bir çözüm kanalıdır. Her ne kadar ortaklığın giderilmesi davası kural olarak “dava şartı arabuluculuk” kapsamında yer almasa da, paydaşlar dava açmadan önce veya dava devam ederken ihtiyari arabuluculuğa başvurarak; bir paydaşın diğerlerinin payını satın alması, taşınmazın serbest piyasada üçüncü kişiye satılması, satış bedelinin paylaşım esaslarının belirlenmesi, muhdesatın aidiyeti ve değerinin kabul edilmesi, kat mülkiyetine geçiş için izlenecek adımların kararlaştırılması gibi başlıklarda uzlaşma sağlayabilir. Arabuluculuk sonunda düzenlenen anlaşma belgesi, taraflarca imzalanması ve gerekli şartların bulunması hâlinde icra edilebilirlik şerhi alınarak ilam niteliğinde belgeye dönüşebilir; böylece uzun yargılama ve icra satış sürecine girilmeksizin, taraf iradelerine dayalı daha hızlı ve ekonomik bir çözümle ortaklığın fiilen sona erdirilmesi mümkün olur.

Ortaklığın Giderilmesi Davası Türleri: Aynen Taksim ve Satış

Türk Medeni Kanunu’nun 699. maddesi, paylı mülkiyetin sona erdirilmesinde uygulanacak paylaşma yöntemlerini düzenlemiştir. Buna göre ortaklık; taşınmazın aynen (fiilen) bölünerek paylaştırılması ya da satış suretiyle bedelinin paydaşlar arasında dağıtılması yoluyla giderilir. Paydaşlar paylaşma biçimi konusunda anlaşamazsa, hâkim öncelikle taşınmazın aynen taksime elverişli olup olmadığını değerlendirir. Fiilen bölme mümkün ve uygun ise aynen taksim yoluna gidilir; bu mümkün değilse veya taşınmazın değerinde ciddi bir kayıp doğacaksa satışa karar verilir. Bu sıralama kanundan kaynaklanan zorunlu bir tercihtir. Satışın yalnızca paydaşlar arasında yapılabilmesi ise tüm paydaşların açık rızasına bağlıdır; aksi hâlde satış herkese açık artırma yoluyla gerçekleştirilir.

Aynen Taksim (Fiziki Paylaştırma)

Aynen taksim, taşınmazın fiziksel olarak bölünerek her paydaşa ayrı bir bölüm tahsis edilmesi suretiyle ortak mülkiyetin sona erdirilmesidir. Paylı mülkiyetin giderilmesinde esas olan yöntem aynen taksimdir. Ancak bu yönteme hükmedilebilmesi için taşınmazın yüzölçümü, niteliği, paydaş sayısı ve pay oranları ile imar mevzuatı bakımından bölünebilirliği birlikte değerlendirilir. Taşınmazın paylar oranında bölünmesi mümkün olmalı ve bu bölünme ekonomik değerinde önemli bir azalmaya yol açmamalıdır. Aksi hâlde aynen taksim uygun görülmez ve satış yoluna gidilir.

Aynen paylaşma mümkün olduğunda, her paydaşa payına denk gelen bir parça verilmesi amaçlanır. Parçaların değerleri birebir örtüşmüyorsa, eksik kalan değerin nakden tamamlanması suretiyle denkleştirme yapılır. Bu denkleştirme, mahkeme kararında hüküm altına alınır ve taksimin adil şekilde sonuçlanmasını sağlar.

Bazı durumlarda aynen taksim, kat mülkiyeti kurulması yoluyla da gerçekleştirilebilir. Özellikle birden fazla bağımsız bölüm oluşturmaya elverişli yapılarda, taşınmazın fiilen bölünmesi yerine kat mülkiyeti tesis edilerek her paydaşa bir bağımsız bölüm tahsis edilebilir. Bu yöntem, aynen taksimin özel bir görünümüdür. Ancak hâkimin bu yönde karar verebilmesi için taraflardan en az birinin açık talebi bulunmalı ve taşınmazın imar mevzuatına göre kat mülkiyetine uygun olması gerekir. Şartlar sağlandığında, satışa gidilmeksizin ortaklık bu yolla sona erdirilebilir.

Aynen taksimde dikkat edilmesi gereken bir diğer husus, taşınmazın bir kısmının bölünüp diğer kısmının paylı bırakılmasının kural olarak mümkün olmamasıdır. Ortaklığın giderilmesi davasının amacı, paylı mülkiyet ilişkisinin tamamen sona erdirilmesidir. Bu nedenle paydaşların açık rızası bulunmadıkça, taşınmazın yalnızca bir bölümünde ortaklığın devam etmesine yol açan karma çözümler kabul edilmez.

Birden fazla taşınmazın aynı dava kapsamında ortaklığının giderilmesi de mümkündür. Bu durumda mahkeme, her taşınmazı ayrı ayrı değerlendirir ve her biri bakımından aynen taksim ya da satış yöntemlerinden hangisinin uygun olduğuna karar verir. Ancak paydaşların anlaşması olmadıkça, taşınmazların paydaşlar arasında bütün olarak paylaştırılması (örneğin bir taşınmazın tamamen bir paydaşa, diğerinin başka bir paydaşa verilmesi) mümkün değildir. Tarafların uzlaşması hâlinde ise bedel denkleştirmesi yapılarak bu tür çözümler uygulanabilir.

Satış Suretiyle Paylaşma (Ortaklığın Satış Yoluyla Giderilmesi)

Aynen taksimin mümkün olmadığı veya uygun görülmediği hallerde, ortaklığın giderilmesi satış yoluyla gerçekleştirilir. Bu durumda taşınmaz, mahkeme kararı ile açık artırma usulüyle satılır ve elde edilen gelir, paydaşlar arasında payları oranında bölüştürülür. Satış, kural olarak İcra ve İflas Kanunu hükümleri çerçevesinde icra dairesi eliyle açık artırma şeklinde yapılır. Mahkeme, dava sonunda satışa karar verirken satış bedelinin paylaştırılmasını hükme bağlar; icrai satış işlemlerinin yürütülmesi ise icra teşkilatının görevidir. Bu nedenle karar kesinleştikten sonra icra müdürlüğünde açık artırma süreci başlatılır. İhalede teklifler kıymet takdiri üzerinden alınır; alıcı çıkmaması veya tekliflerin yasal asgari sınırın altında kalması hâlinde ikinci artırmaya geçilir. En yüksek teklifi veren kişi ihaleyi kazanır; satış bedeli icra dairesince masraflar düşüldükten sonra paydaşlara hisseleri oranında dağıtılır.

Kanun, satışın yalnızca paydaşlar arasında yapılmasını ancak tüm paydaşların rızasıyla mümkün kılmıştır. Tüm paydaşlar bu konuda yazılı şekilde anlaşırsa, ihale sadece paydaşların katılımına açık şekilde düzenlenebilir; böylece taşınmazın aile içinde kalması gibi amaçlar gerçekleştirilebilir. Paydaşlar arasında bu yönde bir uzlaşma sağlanamazsa, satış herkese açık artırma olarak yapılır.

Satış suretiyle ortaklığın giderilmesinde taşınmaz üzerindeki muhdesatın (bina, ağaç, yapı vb.) durumu ayrıca önem taşır. Taşınmaz üzerinde paydaşlardan birine ait olduğu ileri sürülen bütünleyici parçalar varsa, kural olarak bunlar arsa ile birlikte satılır ve mahkeme hükmünde satışın muhdesatla birlikte yapılacağı belirtilir. Muhdesatın aidiyeti konusunda çekişme bulunması hâlinde, uygulamada bu meselenin çoğu kez ayrı bir tespit davasıyla netleştirilmesi gerekir; mahkeme de bu davanın sonucunu bekletici mesele yapabilir. Aidiyet belirlenmeden satış yapılması, hak kaybı riskini artırabileceğinden, iddianın niteliğine göre bekletici mesele yaklaşımı isabetli olur.

Muhdesatın kime ait olduğu belirlenmiş veya paydaşlarca kabul edilmişse, satış bedelinin dağıtımında arsa ve muhdesat değerleri ayrıştırılır; muhdesata karşılık gelen kısım ilgili paydaşa verilerek kalan bedel paydaşlar arasında pay oranlarına göre paylaştırılır. Böylece taşınmaza değer katan unsurun sahibinin emeği korunur. Muhdesata ilişkin tapu şerhi veya yazılı mutabakat bulunması ispatı kolaylaştırır; aksi hâlde tespit davası pratikte kaçınılmaz hâle gelebilir.

Satış yoluyla ortaklığın giderilmesinde taşınmazın değeri ve satış şartları belirleyicidir. Mahkeme, karar öncesinde genellikle keşif ve bilirkişi incelemesiyle taşınmazın değerini tespit eder; bu değer ihalede başlangıç değeri olarak dikkate alınır. Taraflar değer tespitine yargılama aşamasında itiraz edebilir; ayrıca icra sürecinde kıymet takdirine karşı süresi içinde şikâyet yoluna başvurma imkânı vardır. Süresinde yapılmayan itirazlar, sonradan ihalenin feshi iddialarında her zaman telafi edilebilir nitelikte değildir. Bu nedenle değer tespitinin gerçek piyasa koşullarına uygunluğu, paydaşlar bakımından kritik önemdedir.

Satışın ardından ihale bedelinin paydaşlara dağıtımı icra müdürlüğünce yapılır. Taşınmaz paylı mülkiyete tabi ise tapudaki pay oranları, elbirliği mülkiyetinde ise mirasçılık belgesindeki paylar esas alınır. Karma hâllerde (örneğin bir paydaşın ölümüyle payın mirasçılara geçmesi gibi) dağıtımda her iki durum birlikte gözetilir.

Yargılama Usulü, Görevli Mahkeme ve Süreç

Ortaklığın giderilmesi davaları görev ve yetki bakımından özel kurallara tabidir. 6100 sayılı HMK m.4/1-(b) gereğince, taşınır veya taşınmaz mal ya da hakların paylaştırılmasına ilişkin davalarda görevli mahkeme Sulh Hukuk Mahkemesi’dir. Bu nedenle ortaklığın giderilmesi davaları, değere bakılmaksızın sulh hukuk mahkemelerinde görülür. Yetki bakımından, dava konusu mal taşınmaz ise taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir. Taşınmazlar birden fazla ve farklı yerlerde ise, bunlardan herhangi birinin bulunduğu yer mahkemesinde dava açılabilir. Konu taşınır mal ise genel yetki kuralı uyarınca davalı paydaşlardan birinin yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.

Dava dilekçesinde tarafların kimlik ve adres bilgileri, paydaşlık durumu ile taşınmazın tapu kaydı açıkça gösterilir. Mahkeme, ön inceleme aşamasında taraf teşkilini tamamlamaya özellikle önem verir; tapu kayıtları üzerinden tüm paydaşların davada yer alıp almadığı denetlenir. Eksiklikler bulunursa davacıya tamamlattırılır veya gerekli kayıtlar resen celbedilir. Taraflar sulhe teşvik edilir; zira anlaşma, çoğu durumda daha hızlı ve daha az maliyetli sonuç doğurur. Uyuşmazlık devam ediyorsa yargılama çekişmeli usule göre sürdürülür.

Delil ve ispat bakımından en önemli belgeler tapu kayıtları, paylı mülkiyetin devamına ilişkin sözleşmeler ve taşınmazın teknik durumunu ortaya koyan raporlardır. Mahkeme, aynen taksimin mümkün olup olmadığını belirlemek amacıyla çoğu kez keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırır. Bilirkişi raporunda taşınmazın bölünebilirliği, mümkünse bölünme şekli, parça değerleri ve dağıtım önerileri yer alır. Rapora itiraz edilmesi hâlinde ek rapor alınması veya yeni bilirkişi heyeti görevlendirilmesi mümkündür; mahkeme nihai kanaatini teknik veriler ışığında oluşturur.

Aynî taksim mümkün görülürse, mahkeme kararında taksim planını ve krokiyi esas alarak paylaşımı gösterir; karar kesinleştiğinde tapuda her paydaş adına münferit tescil yapılır. Aynî taksim uygun görülmez veya satış talep edilmişse mahkeme, taşınmazın açık artırma yoluyla satılmasına ve bedelin paydaşlar arasında pay oranına göre dağıtılmasına karar verir. Hükmün kesinleşmesini takiben satış için icra dairesine başvurulur; satış memurluğunun işlemleriyle ihale süreci yürütülür, ihale sonucunda bedel masraflar düşüldükten sonra dağıtılarak dosya kapatılır.

Yargılama sırasında, taşınmazın hukuki durumunu etkileyen başka davaların varlığı hâlinde bekletici mesele yapılması gündeme gelebilir. İmar uygulamasının iptali davası veya muhdesatın aidiyetine ilişkin dava gibi sonuçları doğrudan etkileyen uyuşmazlıklar, ortaklığın giderilmesi davasının seyrini belirleyebilir ve süreci uzatabilir.

Bu davaların topluluk niteliği bazı usul sonuçları da doğurur. Örneğin karar tüm paydaşları etkilediğinden, bir paydaşın başvurduğu kanun yolunun sonuçları çoğu durumda diğer paydaşlar bakımından da hüküm ve sonuç doğurur.

Ortaklığın giderilmesi davalarının süresi, mahkemenin iş yüküne ve dosyanın özelliklerine göre değişmekle birlikte, taraf sayısının fazla olması, tebligat güçlükleri ve bilirkişi süreçleri yargılamayı uzatabilmektedir. İlk derece kararından sonra istinaf/temyiz aşamalarının işletilmesi hâlinde toplam sürenin belirgin şekilde artması da mümkündür.

Harç ve Yargılama Giderleri

Ortaklığın giderilmesi davası açılırken ödenmesi gereken dava harcı maktu harçtır; taşınmazın değeri veya payların değeri harcı değiştirmez. Bunun yanında davacı, yargılama giderleri için (tebligat, keşif ve bilirkişi avansı gibi) gerekli avansları yatırmakla yükümlüdür.

Yargılama sonunda, giderlerin paydaşlara payları oranında paylaştırılması esası benimsenmiştir. Bu yaklaşım, davanın kazananı-kaybedeni bulunmaması ilkesinin doğal sonucudur. Mahkeme, yaptığı giderleri kalem kalem belirleyerek tarafların pay oranlarına göre dağıtır; davacı tarafından peşin yatırılan masraflar da dikkate alınarak gerektiğinde diğer paydaşlara rücu edilmesine hükmedilir.

Vekâlet ücreti bakımından da aynı ilke geçerlidir. Taraflar vekille temsil edilmişse, kanuni vekâlet ücreti belirlenir ve pay oranlarına göre taraflara yükletilir. Uygulamada farklı yaklaşımlar görülebilse de, içtihatlarda genel eğilim gider ve vekâletin pay nispetinde paylaştırılması yönündedir.

Satış suretiyle ortaklığın giderilmesinde icra aşamasında ayrıca ihale ilan gideri, tellâliye, tapu işlemleri gibi masraflar doğar. İcra dairesi bu masrafları satış bedelinden mahsup ederek kalan tutarı paydaşlara dağıtır. Taşınmazı satın alan kişi bakımından tapu harcı gibi alıcıya ait yükümlülükler ayrıca gündeme gelebilir.

Harç ve giderler bakımından istisnai bir durum, davanın “uygun olmayan zamanda” açılması gibi nedenlerle reddedilmesidir. Bu hâllerde genel gider dağılım kuralları gündeme gelebilir; ancak paylı mülkiyet sürdükçe yeniden dava açma imkânı bulunduğundan, hakkaniyete uygun bir dağılım yapılması gerekir.

Özetle bu davalarda yargılama giderleri, esas itibarıyla tüm paydaşlarca pay oranına göre birlikte taşınır. Bu durum, paydaşları dava öncesinde uzlaşmaya yönelten pratik bir etkendir; zira yargılamaya gidilse dahi masraf yükü nihayetinde paydaşların tamamına dağılacaktır.

Sonuç

Paylı mülkiyete tabi taşınmazlarda ortaklığın giderilmesi (izale-i şüyu) davası, ortak mülkiyeti sona erdirerek paydaşların bireysel mülkiyetlerine kavuşmalarını sağlayan hem teorik hem pratik açıdan önemli bir hukuki imkândır. Türk Medeni Kanunu, paydaşların bu davayı açma hakkını ve sınırlarını TMK m.698 ve devamında ayrıntılı biçimde düzenlemiş; Yargıtay içtihatları da yıllar içinde davanın usul ve esasına ilişkin önemli ilkeler geliştirmiştir.

Bu çalışmada görüldüğü üzere, dava açılırken paydaş olma, uygun zaman ve devamlılık yükümlülüğü gibi şartlar dikkate alınmalıdır. Sulh hukuk mahkemeleri görevli olup, bütün paydaşların davada yer alması zorunludur. Hâkim öncelikle aynen taksimi araştıracak, mümkün değilse satışa hükmedecektir. Aynen taksim kimi hâllerde kat mülkiyeti tesisi gibi yöntemlerle de gerçekleştirilebilir. Satışa karar verilmesi hâlinde icra yoluyla açık artırma prosedürü işletilerek elde edilen gelir pay oranlarına göre paylaştırılır. Yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin pay nispetinde dağıtılması da bu davanın kendine özgü niteliğinin sonucudur.

Uygulamada ortaklığın giderilmesi davalarının zaman zaman çekişmeli ve duygusal boyutu olan süreçler olduğu unutulmamalıdır. Aynı malı uzun süre birlikte kullanan veya miras yoluyla birlikte malik olan kişilerin yollarını ayırması, hukuki olduğu kadar insani bir meseledir. Bu nedenle mümkün olan her aşamada uzlaşma yollarının değerlendirilmesi; hem yargının iş yükünü azaltacak hem de mülkiyet ilişkisinin adil ve uygulanabilir biçimde sona erdirilmesine katkı sağlayacaktır.

Sonuç olarak ortaklığın giderilmesi davası, mülkiyet hakkının korunması ve mülkiyetin verimli kullanılması bakımından işlevsel bir araçtır. Paylaşma istemi, kişiye ortaklıktan çıkma özgürlüğü tanır; ancak bu özgürlüğün kullanımı kanunun çizdiği sınırlar içinde ve diğer paydaşların haklarını gözeterek olmalıdır. Uygulamadaki sorunlara çözüm üretirken de bu denge yaklaşımının korunması esastır.

Av. Ahmet Tarık KOÇAK