Ne kadar fanatik bir millet olduğumuz malum hatta bana göre tescilli de. Zira sırf kısır döngülerimiz uğruna o kadar çok kaliteli ve kalifiye insanımızı harcadık ve maalesef harcamaya da devam ediyoruz. Birçok kurum veya kuruluşumuz yıllarca emek harcanarak her türlü donanımı kazandırdığı insanlarımızı ya siyasi görüşünden ya yaşam tarzından ya referansı(torpili!) olmadığından ya da benzer gereksiz ve lüzumsuz nedenlerden hem de mesleğine en verimli çağında maalesef harcadı ve harcamaya devam ediyor. O yüzden bugün çoğu işin ehli hak ettiği yerde değil. Tüm bunların nedenlerinden biri de hiçbir kanunumuzun hiçbir düzenlememizin ve bunların başı konumundaki anayasamızın insan merkezli olmayışıdır.

Yeni yasama döneminin başlaması ve siyasi partilerin yeni anayasa çalışmalarında bir mutabakata varmış olmalarından sonra çeşitli kesimlerden sivil anayasanın içeriğine yönelik bir takım beklentiler dile getirilmeye başlanmış ve her kesim kendi acil ihtiyacına göre sivil anayasa içeriği istese de öncelikli olarak yapılacak sivil anayasanın insan merkezli olması gerektiği kanaatindeyim. Bu mantığın temel alınması ve buna göre bir anayasa hazırlanması zamanla tüm yasal düzenlemelerimizi insan merkezli hale getirebilecektir. Doğal sonucu olarak da insanlar mevcut anaysa ve yasal düzenlemelerle öncelikle devletine karşı kendini güvende hissedip, devlete ve millete daha faydalı olabilecektir.

Elbette ki; mevcut anayasanın ilk dört maddesi çok önemli ancak değiştirilemezliğin modern anayasalara çok uygun bir format olduğu kanaatinde değilim. Türk Milleti bugüne kadar sadece anayasa veya kanunlarla değişmezlerini korumuş bir devlet değildir. Hiçbir milli ve manevi değerlerimizi de anayasa veya kanunlarla koruyabileceğimiz kanaatinde değilim. Bu bağlamda anayasanın tüm maddelerine dokunulabilir ancak Türkiye Cumhuriyetinin şekli, dili, milli birlik ve bütünlüğü, İstiklal Marşı gibi artık kemikleşmiş ve milletçe de benimsenmiş konulara takılmadan bireyi devleti ve özgür yaşamını tehlikeye sokabilecek tüm tehditlere karşı güçlendirmek esas amaç olmalıdır. Zira ülkemizde maalesef bireylerin temel hak ve hürriyetleri en çok devlet kurum ve kuruluşları tarafından ihlal edilmektedir. O yüzden yapılacak yeni anayasada devleti ön plana çıkarıp, devlet ve yapısını güçlendirmekten ziyade insanı birey olarak ön plana çıkarıp, devlete karşı daha zayıf durumda olan insanı koruyan içerikli bir sivil anayasanın ülkemiz ve milletimiz için daha faydalı olacağı kanaatindeyim.

Bunun yanı sıra, yeni anayasada temel hak ve hürriyetler ile bu hak ve hürriyetlerden bugüne kadar en çok sorun yaşanan din ve vicdan hürriyetinin yine insan merkezli olabilme adına hiçbir duraksamaya ve yoruma gerek bırakmayacak açıklıkta olması gerekir ki, devamlılığı esas olan devlette bundan sonrasında iktidar olabilecek tüm siyasi görüş ve düşünceler keyfi uygulamalar ile vatandaşlarına zulüm olabilecek uygulamalara imza atamasınlar. Yine bu hakların korunması ve kısıtlanması ile ilgili yapılacak düzenlemeler ile yaptırımlar ödevlerine uymayan insanlara yönelik olmalıdır. Yani devlete ve millete karşı ödev ve yükümlülüklerini eksiksiz yerine getiren insanlar temel hak ve hürriyetlerini eksiksiz ve istisnasız hiçbir gerekçeye dayanılmadan hiçbir kısıtlamaya uğramadan kullanabilmelidir. Böylece tüm sorumluluklarının bilincinde bir insan bilmelidir ki, topluma karşı tüm görev ve sorumluluklarını yerine getirip devletinin ve milletinin bölünmez bütünlüğüne karşı ödev ve sorumlulukları yerine getirdiği sürece temel hak ve hürriyetlerini de eksiksiz kullanabilecektir.

Yine yeni anayasada, aile, çocuklar, kadınlar ve engelli insanlar pozitif ayrımcı hükümlerle hem koruma hem de kendilerinin mevcut durumlarını ve gelişmelerini güvence altına alacak hükümlerle korunmalıdır. Zira insanı esas alan bir anayasanın zayıf durumda olan bu tür insanı daha bir merkez almasında hiçbir beis olmayacaktır. Yalnız bu durum anayasa ile kalmamalı devamın çıkartılacak kanunlar ile de pozitif ayrımcılığa tabi olan bu tür bireylerin toplum içerisinde kendilerine yer bulabilmeleri ve kişiliklerini daha iyi geliştirebilmeleri için her türlü imkanın sunulabilmesinin önü açılabilmelidir.

Diğer tüm sosyal hak ve ödevler ile güvenlikle ilgili düzenlemelerde de insan merkezli düzenlemelere yer verilip, bireylerin güçlendirilmesi esas alınmalıdır ki, güçlü devletin ancak güçlü bireylere sahip bir toplumla sağlanabileceği gerçekliği göz ardı edilmesin. 

Devletin tüm organlarının da yeni anayasa da yine birey önceliği göz ardı edilmeden düzenlenmesi gerekmektedir. Devletin ve milletin birliğine ve güvenliğine ilişkin olmayan hususlar dışında devletin kurumları ancak millete hizmet için var olduğunu ve bununda bireyler karşısında bir üstünlük sağlamayacağı anlayışı içerisinde düzenlenmesi gerekmektedir. Mevcut şartlarda çok zor gibi görünse de bu ülke insanlarının hiç birinde –istisnasız- ama hiçbirinde “dokunulmazlık” zırhı bulunmamalıdır. Eşitlik ilkesine son derece aykırı bulduğum bu tür düzenlemelerin yeni anayasada olmaması en büyük temennim. Zira dokunulmazlık zırhına bürünenlerin karıştıkları olaylar ve neden oldukları toplumsal huzursuzluklar ortada ama bugüne kadar zaman zaman dile getirilse bile kimse değiştirebilme yürekliliğinde bulunamadı. Dokunulmazlık ancak kürsü dokunulmazlığı ile sınırlandırılarak, fikir hürriyeti de sağlanmalıdır.

Netice itibari ile yeni anayasanın dış tehlike ve güçlere karşı devleti, toplumsal yaşantıda ise insanı merkez alarak, devleti dışa karşı insanı ise devlet içerisinde güçlendirecek hükümlerden olması dilek ve temennisi ile bu yapıda bir yeni anayasanın hazırlanmasında ve uygulamasında emeği geçmiş ve geçecek herkese şimdiden teşekkürlerimi iletirim.

       

(Bu köşe yazısı, sayın Av. Yusuf DALMAZ tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)