İzmir Barosu Başkanı Av. Özkan Yücel tarafından birçok kurum adına okunan açıklamaya, TMMOB Dönem Sözcüsü Melih Yalçın, Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Helil İnay Kınay, Foça Çevre ve Kültür Platformu Başkanı Bahadır Doğutürk, İzmir Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Sinan Balcılar ile Egeçep ve yurttaşların avukatı Arif Ali Cangı katıldı.
Yapılan basın açıklaması şöyle;
Daha Kaç Tane Mahkeme Kararı Gerekecek?
Basına ve Kamuoyuna
Bugün burada; Aliağa’daki iki ayrı termik santralı hakkında mahkemelerin verdiği iptal kararlarını paylaşmak ve bölgemiz için önemli bir kirlilik kaynağı olan İzdemir Enerji II termik santralinin mahkeme kararlarını umursamadan çalışmaya devam ettiğini hatırlatmak için toplandık.
- "SocarPower Termik Santrali Entegre Projesi" ile ilgili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından verilen 10.07.2013 tarihli Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu; İzmir 3.İdare Mahkemesi’nin 21.12.2018 tarihli kararı ile (EK-1).
- İzdemir Enerji Santralı-II İkinci Ünite İlavesi projesi için verilen 19.02.2016 tarihli ÇED olumlu kararı da İzmir 1.İdare Mahkemesi’nin 07.01.2019 tarihli kararıyla iptal edildi (EK-2).
Her iki mahkeme kararı da, termik santral projelerinin bütün olarak ve kül ve cüruf atıklarıyla bölgenin orman varlığı, faunası, tarım alanlarında yaratacağı çevresel olumsuz etkilere dayanmakta bu hususa özel bir vurgu yapmaktadır.
Ancak, bilirkişi raporlarına göre asıl sorun Aliağa ve çevresinin kapasitesinin çok üzerinde kirletici tesis barındırdığı gerçeğidir.
Bilirkişilere göre; “…bölgede yer alan mevcut tesislerin üstüne, ekosistem, bölgede yaşayan nüfus ve sağlık etkileşimleri veya neden sonuç ilişkisi ortaya konup, bütüncül değerlendirme ve planlama yapılmadan yeni kirletici tesislere izin verilmesi şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına aykırılık” taşıyacaktır.
Bu ve benzeri pek çok bilimsel değerlendirme ve uyarılara, verilmiş olan pek çok mahkeme kararına rağmen, 2009/7 sayılı genelge bahane edilerek mahkeme kararları yok sayılmakta adeta çöpe atılmaktadır. Nitekim, İzdemir Enerji Santralı-II Termik Santralı faaliyetini sürdürmeye devam etmektedir. Üstelik, söz konusu termik santralın İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenmiş işyeri açma ve çalışma ruhsatının dahi olmadığını vurgulamak istiyoruz.
Çevre sağlığını, canlı yaşamını, hukuku yok sayan bu olumsuz örnek, yeni yeni kirletici tesislerin önünü açmaktadır. Sunduğumuz mahkeme kararları ile ÇED olumlu kararları iptal edilen projeler bunlardan sadece iki tanesidir.
Oysa halen faaliyete devam eden kirletici endüstri tesisleri nedeniyle Aliağa’nın ve bölgenin sağlıklı yaşamı tehdit altındadır. Böylelikle bölge, denizi, kıyıları, ormanları ve tarım alanları, insanları ve diğer canlılarıyla “sessiz ölüm”e mahkum edilmiş durumdadır.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na; İzmir Valiliğine ve diğer görevli kamu kurum ve kuruluşlarına buradan bir kez daha sesleniyoruz;
- Görevinizi yapın,
- Mahkeme kararlarını derhal ve eksiksiz uygulayın,
- Aliağa’daki hukuksuz olarak çalışan termik santrali kapatın,
- Yeni kirletici faaliyetlere izin vermeyin,
- Aliağa, Bozköy, Yeni Foça, Menemen Hava Ölçüm İstasyonları verilerini açıklayın.
İzmir Milletvekillerine sesleniyoruz;
- Aliağa’nın çevre karnesinin çıkartılması, alınacak önlemleri araştırmak ve tespit etmek için Meclis Araştırması isteyin.
İzmir’in yerel yönetimi için 31 Mart seçimlerinde aday olanlara sesleniyoruz;
- Aliağa’dan kaynaklanan kirliliğin önlenmesi için ne yapacağınızı açıklayın.
Tüm İzmirlilere sesleniyoruz;
- Unutmayın ki 29 yıl önce Konak’tan Gencelli’ye oluşturulan insan zinciri sayesinde o zaman gündemde olan termik santral projesi iptal edilmişti,
- Siz HAYIR derseniz, kimse sizin sağlığınızı hiçe sayamaz,
- Bugünümüz ve geleceğimiz için sessiz kalmayın, itiraz edin, sağlıklı ve dengeli yaşamı savunma mücadelemizde yanımızda olun.
...
İZMİR BAROSU
İZMİR TABİP ODASI
TMMOB İZMİR İL KOORDİNASYON KURULU
TMMOB ÇEVRE MÜHENDİSLERİ ODASI İZMİR ŞUBESİ
TMMOB ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI İZMİR ŞUBESİ
TMMOB KİMYA MÜHENDİSLERİ ODASI EGE ŞUBESİ
TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI İZMİR ŞUBESİ
EGEÇEP(EGE ÇEVRE VE KÜLTÜR PLATFORMU)
EKOLOJİ KOLEKTİFİ DERNEĞİ
KIYI EGE BELEDİYELER BİRLİĞİ
FOÇA BELEDİYE BAŞKANLIĞI
KARŞIYAKA BELEDİYE BAŞKANLIĞI
MENEMEN BELEDİYE BAŞKANLIĞI
MENEMEN ESNAF VE SANATKARLAR KREDİ KEFALET KOOP.
MENEMEN MİNİBÜSÇÜLER ODASI
MENEMEN SANATKARLAR ESNAF ODASI
MENEMEN ESNAFLAR ODASI
MENEMEN ŞOFÖRLER OTOMOBİLCİLER ODASI
MENEMEN TİCARET ODASI
MENEMEN ZİRAAT ODASI
DAVACI YURTTAŞLAR
....
İzmir 1.İdare Mahkemesi’nin 07.01.2019 tarihli kararı
DAVACILAR :
1- ARİF ALİ CANGI
2- RECEP HİSAR
3- EGE ÇEVRE VE KÜLTÜR PLATFORMU DERNEĞİ
4- FIRAT KORKMAZ
5- ORHAN BAHADIR DOĞUTÜRK
6- BERRİN ESİN KAYA
7- TMMOB ZİRAT MÜHENDİSLERİ ODASI
8- KIYI EGE BELEDİYELER BİRLİĞİ BAŞKANLIĞI
9- İZMİR BAROSU BAŞKANLIĞI
10- EKOLOJİ KOLLEKTİFİ DERNEĞİ
11- TMMOB ÇEVRE MÜHENDİSLERİ ODASI
12- TMMOB KİMYA MÜHENDİSLERİ ODASI
13- FOÇA BELEDİYE BAŞKANLIĞI
14- TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI
VEKİLİ : AV. ARİF ALİ CANGI
VEKİLİ : AV. ZÜHAL SİRKECİOĞLU DÖNMEZ
VEKİLİ : AV. HÜSEYİN ENİS DİNÇEROĞLU
VEKİLLERİ : AV. HÜLYA YILDIRIM
AV. HATİCE HANDE ATAY
VEKİLİ : AV. EMRE BATURAY ALTINOK
VEKİLİ : AV. MAHMUT FEVZİ ÖZLÜER
VEKİLLERİ :AV. HÜSEYİN ENİS DİNÇEROĞLU- AV. MUSTAFA ÇAĞRI YILMAZ
VEKİLİ : AV. KORAY CENGİZ
DAVALI : ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI Çankaya/ANKARA
VEKİLİ : HUKUK MÜŞAVİRİ BAYRAM KESKİN - Aynı Yerde
MÜDAHİLLER(DAVALI YANINDA) : 1- İZDEMİR ENERJİ ELEKTRİK ÜRETİM A.Ş.
VEKİLİ : AV. ZİHNİ OZAN AKIN
2- ÇINAR MÜHENDİSLİK MÜŞAVİRLİK A.Ş.
DAVANIN ÖZETİ : İzmir İli, Aliağa İlçesi, Horozgediği Köyü, Nemrut Caddesi Mevkiindeki İzdemir Enerji Elektrik Üretim A.Ş. tarafından yapılması planlanan İzdemir Enerji Santralı-II (350MWe) İkinci Ünite İlavesi (350MWe/885 MWt) projesi için Çevre ve ŞehirciIik Bakanlığı'nın 19.02.2016 tarih ve 4114 sayılı işlemiyle verilen "Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu" kararının; dava konusu işlemin iptalinde menfaatlerinin ve dava açma ehliyetlerinin bulunduğu, enerji yatırımları ve özellikle de Aliağa bölgesine yapılan enerji yatırımlarının, bölgedeki diğer sanayi tesisleriyle birlikte planlanmadığı, planlı gelişmeye yönelik genel ülke stratejisinin önüne geçtiği ve plan ölçeğinde değil parsel ölçeğinde enerji üretim süreci doğduğu, ülkemizde bugün enerji arzı açığı olmadığı, fakat enerjinin demokratik ve plansız üretiminden dolayı enerji krizi bulunduğu, bu krizin ithal kömüre dayalı, fosil yakıt ağırlıklı tesislere ağırlık verilerek çözülemeyeceği, enerjinin planlanmamasının bilinçli bir tercih olduğu ve ülkemizde ithal kömüre dayalı enerji izninin yaşadığımız enerji krizinin sebebi haline geldiği, enerjide planlı dönem boyunca geliştirilen stratejilerin 1985 yılından sonra enerjide yaşanan özelleştirmelerle ortadan kalkmaya başladığı, enerjiyle ve özellikle de termik santrallerle ilgili ÇED olumlu kararlarının hukuki denetime tabi tutulmasının amacının yurttaşların yargısal yolla karar alma süreçlerine katılımını sağlamak olduğu ve bu karar alma sürecine katılımın bir yandan doğa varlıklarının korunmasını amaç edindiği, ülkemizin taraf olduğu Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) COP21 (21. Taraflar Toplantısı) sonucunda 197 ülke tarafından kabul edilen Paris Anlaşması kapsamında iklim değişikliğine yönelik Türkiye'nin de iklim politikasından kaynaklı yükümlülüklerinin doğduğu, BMİDÇS iklim rejiminde Türkiye’nin, iklim finansmanından yararlanmak için planlı ve sistematik biçimde yenilenebilir enerji yatırımları yapmak zorunluluğuyla karşı karşıya olduğu, kömürden enerji üretme devrinin bittiğinin en önemli göstergesi dünyanın en fazla seragazı salan ülkesi olan Çin'de kömür tüketiminin zirve yapıp azalmaya başlamış olması ve COP21 Paris Anlaşması sonrası çok uluslu kömür şirketlerinin hızla değer kaybetmesi olduğu, ithal kömüre dayalı termik santral kurulması düşünülen alanın kirletici etkenler bakımından kapasitesini aşmış durumda olduğu, İzmir Büyükşehir Belediyesi'nce 2009 yılında onaylanan İzmir Kentsel Bölge Nazım İmar Planı Revizyonu 1/25.000 ölçekli Plan Açıklama Raporu'nda bulunan "Temiz Hava Planı" raporuna referanslı haritalarda görüleceği gibi, Aliağa ve çevresinin kirletici etkenler bakımından kapasitesini aşmış durumda olduğu, çevre kirliliğinin tarım ve hayvancılık üzerindeki olumsuz etkilerinin giderek artmakta olduğu, Aliağa İlçesi'nde sanayinin yoğun olmasının tarıma olan eğilimi azaltmakta olduğu ve bölgede tarım ve hayvancılığın giderek önemini yitirdiği, 26 Ocak 2015 tarih ve 2014/1067 YD İtiraz numaralı Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu kararında; “…..söz konusu alanda kül ve cüruf depolama alanı belirlenmesine yönelik dava konusu plan değişikliklerinde 3573 sayılı Kanun hükümlerine uyarlık bulunmamaktadır. Diğer taraftan, zeytinyağı fabrikası ya da küçük ölçekli tarımsal sanayi işletme niteliğinde olmayan dava konusu depolama faaliyetinin, çağın modern teknolojisine uygun ve çevre koruma amaçlı mevcut en iyi teknoloji seviyesinde olmasının anılan yasa hükümlerine aykırılığı ortadan kaldırmadığı açıktır” ifadelerine yer vererek İzmir Aliağa ve Foça İlçelerinde termik santral ve kül-cüruf depolama alanı yapılmasına yönelik olan planların yürütülmesinin durdurulmasına karar verildiği ve böylece hâlihazırda faaliyette olan Kül ve Cüruf Depolama Sahasının faaliyetinin hukuka aykırı hale geldiği, dava konusu edilen ÇED olumlu kararında termik santral alanı için gösterilen atık depolama alanının bu kararla hukuka aykırı hale geldiği, bu anlamıyla da ilgili entegre projenin atık depolama alanının mevcut planlama çalışması içinde hukuk dünyasında ortadan kalktığı, ülkemizin önemli rafineri, petrokimya, demir-çelik, kağıt, gübre, gemi söküm, akaryakıt ve gaz dolum, atık geri kazanım ve enerji tesislerinin yanı sıra birçok işkolunda faaliyet gösteren işletmelerin Aliağa'da toplandığı, sanayi tesislerinden kaynaklanan emisyonların sadece bu tesislerin bacasından atmosfere verilen emisyonlar olarak değerlendirilmemesi gerektiği, bölgedeki sektörlere göre hammadde ve ürünlerin depolanması-taşınması işlemleri sırasında rüzgar etkisiyle havaya karışan tozlar, buharlaşan organik gaz ve buhar emisyonları gibi emisyonların da bölge hava kalitesini olumsuz etkilediği, ÇED olumlu kararına konu termik santral için kullanılacağı belirtilen kül depolama alanın tarım arazisi niteliğinde olduğu, tarım arazisi niteliğindeki bu alanlar için 5403 sayılı Kanun kapsamında gerekli izinlerin alınmadığı ve tarımsal vasfının değiştirilmeden kullanıldığı, ÇED olumlu kararında proje alanında "Orman Alanı" olmadığının belirtildiği, ancak 428, 430, 441 sayılı parsellerin bir kısmının orman, bir kısmının doğal ve ağaçlık karakteri korunacak alan, bir kısmının ise cüruf depolama alanı olduğu, orman izinlerini almadan, termik santral için depolama alanı olarak orman alanında faaliyet yürütülüyor olmasının ÇED olumlu kararını bu yönden de hukuka aykırı hale getirdiği, seçilen yerin flora ve faunasına ilişkin sahaya dayalı tespit çalışması yapılmadığı, flora ve fauna değerlerinin akademik kaynaklara dayalı olarak belirlendiği, Bern sözleşmesi kapsamında kaldığı söylenen türlerin yayılma alanı tespit edilemediği için koruma yönteminin de ortaya konulmadığı, flora faunaya yönelik saha çalışması yapılmadan ÇED olumlu kararı verilmesinin Danıştay kararları uyarınca bozma sebebi olduğu, deniz suyunun ısınacağı ve planktonların ortadan kalkacağına yönelik tespitlerin deniz yaşamının tükeneceğini ortaya koyduğu, ancak buna karşı ÇED raporunda bir önlem gösterilmediği, ÇED olumlu kararına konu projenin tarıma, hayvancılığa, balıkçılığa iktisadi hayata etkileri olacağının tespit edildiği, ancak bu etkilerin neler olacağının açıkça orta konulmadığı, bir projeyle elde edilmesi planlanan ekonomik faydanın başka ekonomiler üzerinde olumsuz etkisinin olduğu kabul edilirken, bu etkinin maliyeti hesaplanmadan ÇED olumlu kararının verilemeyeceği, yapılması gereken hava kalitesi ölçümleri, gürültü ölçümleri, yer altı yüzey suyu analizleri ile ilgili ölçüm ve analizlerin yapılmadığı, arkeolojik sit alanı niteliği bulunan Kyme Antik Kentiyle etkileşim içinde bulunan proje için ÇED olumlu kararı verilebilmesi için arkeolojik sit alanına dair mutlak koruma alanlarının ve etkileşim geçiş alanlarının tespitinin gerekli olduğu, bu yapılmadan verilen ÇED olumlu kararının iptalinin gerektiği, Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliği kapsamında Aliağa bölgesinin temiz hava planı bulunmadığı, temiz hava planı yapılmadan yeni kirleticilere izin verilmesinin bölgedeki hava kalitesinin iyileştirilmesini engelleyeceği, planlama yapılmadan yeni projelere izin verilemeyeceği, işletmede kullanılacak kömürün hangi ülkeden ve hangi ocaklardan geleceğinin belli olmadan ortaya çıkacak sera gazı emisyonunun ve hava kirliliğine yol açacak emisyon değerlerinin ortaya konulmasının mümkün olmadığı, halk sağlığı hakkında mevcut durum tespiti yapılmadığı, ileriki yıllarda insanlarda ortaya çıkacak sağlık sorunlarının bu işletmeden kaynaklanmadığının ispatının olanaksız olacağı, bu durumda da zarara uğrayanların bu işletmeye izin veren idarenin aleyhine tazminat davası açabilecekleri, kamu maliyesinin proje sahibi şirket lehine zarara uğraması sonucunu doğuracak bu duruma karşı ÇED olumlu kararında projeden etkilenecek yurttaşların sağlığıyla ilgili somut verilerinin yer almasının gerektiği, sağlık taraması yaptırılmadan işletmeye izin verilmemesi gerektiği, kullanılacak kireç taşının niteliği ve hangi ocaktan temin edileceği, bu kireçtaşının kalitesi ve bu kalitenin sürekliliğinin açıkça belirtilmediği ve teminiyle ilgili de güvence verilmediği, santralden kaynaklı atıkların yönetimine ilişkin açıklamalar yetersiz olduğu, Anayasaya, çevre hukukuna ve planlama ilkelerine, usule, hukuka ve bilimsel gerçekler ile yargı kararlarının uyulması zorunluluğuna, kamu düzeni ve kamu yararına aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istenilmektedir.
SAVUNMANIN ÖZETİ : Usul yönünden; davanın süreaşımı yönünden reddine karar verilmesi gerektiği, esas yönünden; İZDEMİR Enerji Santralı-II İkinci Ünite İlavesi” projesi ile ilgili olarak 25.11.2014 tarih ve 29186 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren ÇED Yönetmeliği'nin Ek-3 formatına uygun olarak hazırlanan ÇED Başvuru Dosyasının 13/01/2015 tarihinde "Çevrimiçi ÇED Süreci Yönetim Sistemi (e-ÇED)” üzerinden sunulduğu, projenin konusu, türü ve proje için belirlenen yerin özellikleri de dikkate alınarak projeye ait dosyanın, her türlü bilgi ve dokümanın incelenmesi ve değerlendirilmesi amacıyla, Orman ve Su İşleri Bakanlığı (Meteoroloji Genel Müdürlüğü), Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı (Karayolları Genel Müdürlüğü), Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü (Atık Yönetimi Dairesi Başkanlığı, Deniz ve Kıyı Yönetimi Dairesi Başkanlığı, Hava Yönetimi Dairesi Başkanlığı), Mekansal Planlama Genel Müdürlüğü, İzmir Valiliği (Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü), İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı temsilcilerinden İnceleme Değerlendirme Komisyonu oluşturulduğu, 25.11.2014 tarih ve 29186 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren ÇED Yönetmeliği'nin 9. maddesi gereğince yöre halkının görüş ve önerilerini almak üzere 12.02.2015 tarihinde İzmir İli, Aliağa İlçesi, Çakmaklı Köyü, Köy Kahvesi'nde Halkın Katılımı Toplantısının gerçekleştirildiği, inceleme ve değerlendirmenin yapılması amacıyla 31.08.2015 tarihinde I. İnceleme Değerlendirme Komisyonu Toplantısının gerçekleştirildiği, 03.08.2015 tarihinde yapılan l. İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu toplantısında, çalışmaların eksik olduğuna kanaat getirildiği ve komisyonca eksik çalışmaların tamamlanarak ÇED Raporunun revize edilmesinin istendiği, komisyon tarafından son şekli verilen ÇED Raporunun 21.12.2015 tarihinde on (10) gün süre ile askıya çıkarıldığı, 19.02.2016 tarihli ve 58003700-220.01-E.3022 sayılı yazıya konu 4114 karar no'lu "ÇED Olumlu” kararı verildiği ve verilen kararın ÇED sürecinde yer alan tüm kurum/kuruluşlara bildirildiği, Aliağa Bölgesinde yapılan enerji yatırımlarının, bölgedeki diğer sanayi tesisleriyle birlikte planlanmadığı ve plan ölçeğinde değil parsel ölçeğinde enerji üretimi süreci doğduğu iddia edilmekte ise de söz konusu iddianın mesnetsiz olduğu, 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı hazırlanmasının Bakanlığın Mekansal Planlama Genel Müdürlüğünün görevleri arasında yer aldığı, söz konusu proje alanının, 30.12.2014 tarih ve 21137 sayılı Bakanlık Makamı Olur'u ile onaylanmış İzmir- Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı'nda "termik santral” olarak tanımlanan bölge içerisinde yer aldığı, çevre düzeni planının 8.18.7.3. maddesinde katı, sıvı ve gaz halindeki yakıtlara dayalı enerji üretim tesislerinde, ilave yapılaşmalara ilişkin iş ve işlemlerin çevre düzeni planı kararlarına uyulması koşuluyla gerçekleştirilebilmesinin mümkün olacağının belirtildiği, Aliağa Bölgesinde yapılması planlanan söz konusu projenin parsel ölçeğinde değil en üst plan ölçeğinde değerlendirildiğinin ortada olduğu, enerji üretimine dayalı tesislerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesi, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenmesi aşamasında Bakanlığın üzerine düşen görev ve sorumlulukları yerine getirdiği, bununla birlikte planlanan enerji üretim tesisinin çevresel fayda maliyet analizlerinin de inceleme süreci içerisinde yapılmasının sağlandığı, İzmir ili Aliağa ilçesi sınırları içerisinde Horozgediği Mevkiinde kurulması planlanan İZDEMİR Enerji Santrali-II İkinci Ünite İlavesi Projesi kapsamında, atık ısı ve C02 yönünden küresel ve bölgesel etkilerin incelenmesi amacıyla Kümülatif Atık Isı ve C02 Yayılımı Modellemesi Raporunun hazırlandığı ve bunun nihai ÇED Raporu Ek-l I 'de yer aldığı, dava konusu projeden kaynaklanacak atık ısı ve C02'ye bağlı sera gazı etkisinin kümülatif olarak küresel ve bölgesel bazda incelendiği, Kümülatif Atık Isı ve C02 Yayılımı Modellemesinin Raporun sonuç bölümünde; bölgede kurulması planlanan İZDEMİR Enerji Santrali-II ile işletmede olan İZDEMİR Enerji Santrali, Aliağa Enerji Santrali, HABAŞ DKCS Kapasite artışı projesi, Çakmaklı Doğalgaz Santrali ve SOCAR Power TES ve SOCAR Power TES-II gibi aynı bölgede birbirlerine yakın santraller olduğu, rapor içerisinde ayrı ayrı bölgedeki santrallerin incelendiğini ve her bir santralin küresel ve bölgesel iklim üzerine katkılarının tablo halinde verildiği, yine ÇED raporunun sonuç bölümünde, santrallerin oluşturacağı toplam yüzey ısıtma gücünün değişik rüzgar hızlarında 3,7 MW ile 0,05 MW arasında olacağı, güneşin dünya genelinde ortalama ışınımsal gücünün (128 W/m2) ile santral kaynaklı ışınımsal gücü (0,0040 W/m2) arasındaki anlamlı fark olması nedeni ile bölgesel iklim üzerine olumsuz baskı beklenmediği yönünde değerlendirmelere yer verildiği, dava konusu proje hakkında Bakanlık tarafından yürütülen ÇED süreci içerisinde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile Bakanlık Mekansal Planlama Genel Müdürlüğünün de İnceleme Değerlendirme Komisyonu üyesi olarak görev aldığı, proje için seçilen yer özelinde yürürlükteki planlar dahilinde inceleme ve değerlendirmelerde bulunduğu, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından Bakanlığa iletilen görüş yazısında, Aliağa'daki kuruluşların yoğunluğu, nitelikleri ve çevresel etkileri göz önüne alındığında bu bölgede yapılacak yatırımların çevresel etkilerinin, tüm bölgedeki sanayi kuruluşlarının çevresel etkileriyle birlikte ele alınarak değerlendirilmesinin gerekli olduğu, bölgenin mevcut kirlilik yükünün yüksek olması nedeniyle bu tesislerin kontrol sistemlerinin yüksek verimde çalıştırılması ve sürekliliğinin sağlanması gerektiğinin vurgulandığı, İzmir Büyükşehir Belediyesince de vurgulandığı üzere, dava konusu projenin planlandığı bölgenin hassasiyeti göz önünde bulundurularak, proje kapsamında kirlilik oluşumunu engellemeye ve gidermeye yönelik sistemler özelinde azami kontrol sistemleri geliştirilmeye çalışıldığı, ÇED raporuna göre; Kömür depolama ve taşıma sistemindeki ekipmanların otomatik kontrolü, izlenmesi ve başlatma, durdurma ve işletme durumlarının yönetimi için PLC (pnömatik taşıma) sistemi kullanıldığı, buhar türbini üzerinde acil durum kesme vanaları, türbin kontrol vanaları, geri dönüşsüz vanalar ve ara çekiş hatları bulunacağı, türbin kontrol sistemi için sayısal elektro-hidrolik kontrol kullanılacağı ve bu sistemin, türbinin aşırı hıza çıkmasını önlemek için otomatik türbin hız kontrolü özelliğine sahip olacağı, baca gazı yolu üzerinde 4 adet elektriksel alanı bulunan çift set Elektrostatik Filtre (ESF) kullanılacağı, ESF içinde tutulacak olan parçacıklar, elektrik alanlarının altında bulunan bunkerlere toplayacak olup, bu bunkerlerin depolama kapasitelerinin 4 saatten az olmayacağı, ESF ünitesinin kontrol sistemi, elektrik alanlarına uygulanan voltajı, elektrotların silkelenme işlemini, kül bunkerlerinin sıcaklığını ve seviyelerini, damper pozisyonlarını vs. izleyip/denetleyip kontrol etmeye uygun olacağı, her bir elektrik alanındaki silkeleme işleminin başlatılması ve yürütülmesinin otomatik olarak ve belirli bir sırayla gerçekleştirileceği, kazana beslenen kömürün yanması neticesinde ortaya çıkan azot ve yanma havasındaki azot gazının yüksek kazan sıcaklığı sebebiyle oluşturduğu NOX bileşiklerinin baca gazından temizlenmesi için DeNOX Ünitesi kurulacağını ve DeNOX sistemi için Selective Katalitik Reaksiyon (SCR) yöntemi uygulanacağı, tesis uygulamalarında genel olarak SCR reaktörü, sıcaklığın katalitik DeNOx reaksiyonu için en uygun sıcaklığın bulunduğu, kazan ekonomizörü ve hava ön ısıtıcısı arasına yerleştirildiği, sistemin uygulamadaki verimliliğinin % 80-95 civarında gerçekleşeceği, proje kapsamında, proje alanı ve çevresinde oluşabilecek sorunlara çözüm getirebilmek, ÇED Raporu'nda çevresel etkileri tespit edebilmek, olumlu ve olumsuz etkileri belirleyebilmek ve değerlendirmek ve mevcut durumun tespiti amacıyla bir dizi çevresel etüt, ölçüm ve analiz çalışmaları yapıldığı, sonuç olarak, İZDEMİR Enerji Santrali-II İkinci Ünite İlavesi Projesi etki alanında, hava, su, toprak ve gürültü açısından mevcut kirlilik yükünün belirlenmesi amacıyla; 61 noktada hava kalitesine yönelik S02 ve NOx ölçümü (60 gün sürekli), 8 noktada PM ölçümü (l ay sürekli), 8 noktada çöken toz ölçümü (2 ay sürekli) - 8 noktadaki çöken tozda ağır metal analizi, 5 noktada gürültü ölçümü, 4 noktada toprak analizleri, 4 noktada deniz suyu analizleri yapıldığı, yapılan bu çalışmalar ile bölgedeki mevcut ortam havası, su ve toprak durumu gürültü projeksiyonunun net bir şekilde ortaya konduğu, projenin planlama ve tasarım çalışmalarının da mevcut durum ortam havası temel alınarak detaylandırıldığı, arazide oluşabilecek tozlanmayı minimuma indirgemek için emisyon kaynağında alınması gerekli tedbirlerin belirtildiği, işletmede olan enerji santrali ile ortak kullanılması planlanan kül depolama alanına hali hazırda depolama yapılmadığı, Atıktan Türetilmiş Yakıt, Ek Yakıt ve Alternatif Hammadde Tebliği Ek-4'te belirtilen atıklar içerisinde alternatif hammadde sınıfında yer alan, santralin işletilmesi sırasında, yakma sonucu alternatif hammadde olarak oluşacak özel atıkların, yapı malzemeleri (alçıpan, çimento ve beton sanayinde) olarak kullanılmakta olduğu, çimento, beton ve alçıpan sanayine satılarak değerlendirildiği, işletmede olan enerji santralinden çıkan uçucu ve dip olmak üzere her iki külün ve alçıtaşının alternatif hammadde olarak değerlendirilebilirliğine ilişkin analizlerin yapıldığı ve ürün standartlarına uygunluğunun belirlendiği, satışının gerçekleştirilemediği durumda, kül ve cürufların depolanması için Aliağa İlçesi, Horozgediği Köyü'nün yaklaşık 2,6 km güneyinde, Foça İlçesi Kozbeyli Köyü, Gölyüzü Mevkiinde bulunan Endüstriyel Atık Düzenli Depoladeniyma Sahasının kullanılacağının beyan edildiği, öngörülen bu sahanın 10.03.2008 tarihinde Çevre ve Orman Bakanlığınca onaylı "Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi” 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında "Tarım Alanı” olarak işlendiği ifade edilmekle birlikte, proje kapsamında yer alan tarım alanlarının tarım dışı amaçla kullanılması için, 19.07.2005 tarih ve 25880 sayılı Resmi Gazete'de Yayımlanarak yürürlüğe giren 5403 sayılı "Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu” hükümleri gereğince, İzmir Tarım İl Müdürlüğü ve/veya Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'ndan gerekli izinlerin alınacağının taahhüt edildiği ve söz konusu projeye ilişkin "Tarım Alanlarının Korunması ve Kullanılmasına Dair Yönetmelik” ile 5403 sayılı "Toprak Koruma Kanunu” çerçevesinde "Tarımsal Etüt” yaptırılmak üzere İZDEMİR Enerji Elektrik Üretim A.Ş. tarafından İl Tarım Müdürlüğü Proje ve İstatistik Şubesi'ne müracaat yapıldığı, karasal ve sucul flora/fauna üzerine işletme aşamasında olabilecek etkiler ve alınacak tedbirlerin detaylı olarak açıklandığı, S02 Emisyonlarının Bitkiler Üzerine Etkisi, Asit Birikiminin Bitkiler Üzerindeki Etkileri, Toz Birikiminin Bitkiler Üzerine Etkileri, Karasal Fauna Üzerine Etkiler, Sucul Flora/Fauna Üzerine Etkiler ayrı ayrı değerlendirilerek, alınacak tedbirlere ve koruma önlemlerine yer verildiği, hali hazırda işletilen ve kullanılması planlanan denizden su alma sistemindeki su alma ağzında sucul faunanın soğutma sistemine sürüklenmesini önlemek amacıyla ızgaralar yerleştirildiği, ayrıca su alma hızının da oldukça düşük tutulduğu, İkinci Ünite İlavesi ile çekilecek olan suyun debisinin artacağını ancak bu akım hızının 0,30 m/sn değerini aşmaması nedeniyle deniz canlıları ve muhtelif rüsubatın borulara girmesinin engelleneceği, işletmedeki santralin kullandığı deşarj sisteminin ise, sürekli olarak izlenmekte ve deşarj kriterlerini sağlamakta olduğu, proje kapsamında, kirletici emisyonların önlenmesi/ azaltılması amacıyla planlanmış olan ESE, BGD, DeNOx (SCR) tekniklerinin, Büyük Yakma Tesisleri için Mevcut En İyi Teknikler Referans Belgesi (Integrated Pollution Prevention and Control Reference Document on Best Available Techniques for Large Combustion Plants-adopted July 2006)'nde önerildiği, modelleme çalışmasında, İkinci Ünite İlavesi'nden kaynaklanacak emisyonların yanı sıra, bölgede yapılması planlanan HABAİ Doğalgaz Kombine Çevrim Santralı, Çakmaklı Doğalgaz Santralı, SOCAR Power Termik Santralı, SOCAR Power Termik Santralı-II, PETKİM Buhar Üretim Tesisi ve STAR Rafinerilerinin kümülatif etkisinin de değerlendirilmek istendiği, bu sebeple söz konusu planlanan tesislerden kaynaklı emisyon bilgilerinin, projelerin ÇED Raporları içerisinden temin edildiği, modelleme çalışmalarının, İkinci Ünite İlavesi Projesi etki alanında planlanan enerji santrallerinin de göz önüne alınarak gerçekleştirildiği, dava konusu proje kapsamında, tesise ikinci bir ünitenin ilave edilmesiyle işletme aşamasındaki çevresel etkilerin uzun süreli ve kalıcı olabileceği öngörülerek projenin hava kalitesine etkilerinin değerlendirilmesi için tesis etki alanının tespit edildiği, baca yüksekliklerinin 50 (elli) katı yarıçapa sahip alanı olarak tanımlandığı, İkinci Ünite İlavesi Projesi için etki alanı, baca merkez olmak üzere (180 m x 50) 9.000 m yarıçapında bir alan olarak hesaplandığı, raporda modelleme çalışmalarında güvenli tarafta kalmak adına etki alanı doğu yönünde 4 km daha uzatılarak 18 km x 22 km (396 km2)'lik daha geniş bir alan içerisinde kümülatif hava kalitesi modelleme çalışması gerçekleştirildiği, sonuç olarak; proje alanı ve çevresinde yapılan ve bu bölgenin hava kalitesini gösteren mevcut durum ölçümleri ile bölgede kurulması planlanan tesislerin hepsinin aynı anda tam kapasite ile çalıştığı durumda Hava Kirlenmesine Katkı Değerleri ve Toplam Kirlenme Değerleri incelendiğinde SKHKKY'nde belirtilen sınır değerlerin sağlanacağının görüldüğü, dünyanın değişik ülkelerinden ithal edilecek kömürlerin özelliklerinin birbirinden farklı olmasına karşın, kömür ithalatının 13.02.2015 tarih ve 88244947-010.06-2150 sayılı Genelgede yer alan Tablo 8.Termik Santraller İçin İthal Taşkömürü ve Linyit Özelliklerine göre yapılmasının zorunlu olduğu, söz konusu Kümülatif Hava Kalitesi Modellemesi raporuna göre, tüm alıcı ortam bütünü düşünüldüğünde, proje kapsamında yapılan ölçüm ve kümülatif modelleme çalışması sonuçlarına göre bölgede mevcut tesislere ilaveten İkinci Ünite İlavesi projesinin planlama aşamasındaki diğer tesisler ile birlikte çalışması durumunda mevcut hava kalitesinin SKHKK Yönetmeliğinde tanımlanan 2024 ve sonraki yıllar sınır değerleri sağlayacağının öngörüldüğü, dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu belirtilerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
MÜDAHİL İZDEMİR ENERJİ ELEKTRİK ÜRETİM A.Ş. DİLEKÇESİNİN ÖZETİ: Davacıların dava açma ehliyetlerinin bulunmadığı, davanın usul ve hukuka aykırı olarak açıldığı belirtilerek reddi talep edilmektedir.
MÜDAHİL ÇINAR MÜHENDİSLİK MÜŞAVİRLİK A.Ş. DİLEKÇESİNİN ÖZETİ: Hakları zarar göreceğinden dosyaya müdahil olarak katılmak istediklerini belirterek, davanın reddi talep edilmektedir.
TÜRKMİLLETİADINA
Karar veren İzmir 1. İdare Mahkemesi'nce; Mahkememizce verilen 20.06.2014 tarih E:2013/1536, K:2014/917 sayılı "davanın; davacılar İzmir Barosu Başkanlığı, Arif Ali Cangı, Berrin Esin Kaya, Orhan Bahadır Doğutürk, Recep Hisar ve Fırat Korkmaz yönünden ehliyet yönünden reddine; diğer davacılar yönünden ise dava konusu işlemin iptaline" ilişkin kararın, Danıştay Ondördüncü Dairesinin 24.05.2018 tarih, E:2017/4470, K:2018/4036 sayılı kararıyla Mahkememiz kararının ehliyet yönünden reddine ilişkin kısmının onanmasına, dava konusu işlemin iptaline ilişkin kısmının bozulmasına karar verildiği görülmekle, bozma kararına uyularak yapılan 05.10.2018 günlü ara kararımız uyarınca istenilen bilgi ve belgelerin dava dosyasına sunulduğu görülmekle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'na 6545 sayılı Kanunun 18.maddesi ile eklenen 20/A maddesi uyarınca ivedi yargılama usulüne tabi olan dava dosyası incelenerek işin gereği görüşüldü:
Dava; İzmir İli, Aliağa İlçesi, Horozgediği Köyü, Nemrut Caddesi Mevkiindeki İzdemir Enerji Elektrik Üretim A.Ş. tarafından yapılması planlanan İzdemir Enerji Santralı-II (350MWe) İkinci Ünite İlavesi (350MWe/885 MWt) projesi için Çevre ve ŞehirciIik Bakanlığı'nın 19.02.2016 tarih ve 4114 sayılı işlemiyle verilen "Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu" kararının iptali istemiyle açılmıştır.
2872 sayılı Çevre Kanununun "Tanımlar" başlıklı 2. maddesinde, "Çevresel etki değerlendirmesinin, "Gerçekleştirilmesi plânlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaları ... ifade eder." hükmüne; "Çevresel etki değerlendirilmesi" başlıklı 10. maddesinde de, "Gerçekleştirmeyi plânladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler, çevresel etki değerlendirmesi raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlamakla yükümlüdürler. Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez; proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez. Çevresel Etki Değerlendirmesine tâbi projeler ve Stratejik Çevresel Değerlendirmeye tâbi plân ve programlar ve konuya ilişkin usûl ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmeliklerle belirlenir." hükmü yer almaktadır.
25.11.2014 günlü, 29186 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ve dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin "Tanımlar ve kısaltmalar" başlıklı 4. maddesinde, çevresel etki değerlendirmesi olumlu kararı, " Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu hakkında Komisyon tarafından yapılan değerlendirmeler dikkate alınarak, projenin çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olduğunun belirlenmesi üzerine projenin gerçekleşmesinde çevre açısından sakınca görülmediğini belirten Bakanlık kararı" olarak tanımlanmış; "Çevresel etki değerlendirmesi başvuru dosyası, çevresel etki değerlendirmesi raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlama yükümlülüğü" başlıklı 6. maddesinde, "(1) Bu Yönetmelik kapsamındaki bir projeyi gerçekleştirmeyi planlayan gerçek veya tüzel kişiler; Çevresel Etki Değerlendirmesine tabi projeleri için; ÇED Başvuru Dosyasını, ÇED Raporunu, Seçme Eleme Kriterleri uygulanacak projeler için ise Proje Tanıtım Dosyasını, Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlara hazırlatmak, ilgili makama sunulmasını sağlamak ve proje kapsamında verdikleri taahhütlere uymakla yükümlüdürler. (2) Kamu kurum/kuruluşları, bu Yönetmelik hükümlerinin yerine getirilmesi sürecinde proje sahiplerinin veya Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşların isteyeceği konuya ilişkin her türlü bilgi, doküman ve görüşü vermekle yükümlüdürler. (3) Bu Yönetmeliğe tabi projeler için "Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu" kararı veya "Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir" kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili teşvik, onay, izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez, proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez. (4) Bu Yönetmelik hükümlerine göre karar tesis edilmeden önce, projenin gerçekleştirilmesinin mevzuat bakımından uygun olmadığının tespiti halinde, aşamasına bakılmaksızın süreç sonlandırılır." düzenlemelerine yer verilmiş; Ek III'te ise, "Çevresel Etki Değerlendirmesi Genel Formatı" verilerek, "Projenin İnşaat ve İşletme Aşamasında Çevresel Etkileri ve Alınacak Önlemler" başlıklı 3. Bölümde, "Projenin; a) Çevreyi etkileyebilecek olası sorunların belirlenmesi, kirleticilerin miktarı, alıcı ortamla etkileşimi, kümülatif etkilerin belirlenmesi, b) Sera gazı emisyon miktarının belirlenmesi ve emisyonların azaltılması için alınacak önlemler, c)Projenin çevreye olabilecek olumsuz etkilerinin azaltılması için alınacak önlemler ç) İzleme Planı (inşaat dönemi)" şeklindeki düzenlemeye yer verilmiştir.
Yukarıda yer verilen hükümler uyarınca; çevresel etki değerlendirmesi ile,gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ya da olumsuz etkilerinin belirlendiği, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin irdelendiği bir sürecin öngörüldüğü anlaşılmakta olup; Yönetmelik kapsamında yer alanbir faaliyet nedeniyle hazırlanacak ÇED raporunda, Yönetmelik ve Komisyon kararı doğrultusunda belirlenen genel ve özel formatlar uyarınca, projenin gerçekleştirileceği yer ile alternatif alanlar belirlenerek, projenin hizmet amacı, önem ve gerekliliği doğrultusunda seçilen yerin ve etki alanının çevresel özelliklerinin, projenin yaratacağı çevresel etkilerin ve alınacak önlemlerin tartışılması esastır.
Öte yandan, 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun'un 20. maddesinde; ''Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez.'' hükmü yer almaktadır.
Anılan Yasa'nın 20. maddesinin amacının, gerekli tedbirler alınmış olsa bile, zeytinlik sahalarında ve bu sahalara 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri hariç kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran ya da sayılan olumsuz sonuçlara yol açma ihtimali bulunan tesislerin yapılmasını ve işletilmesini önlemek olduğu açıktır.
Dava dosyasının incelenmesinden; İzmir İli, Aliağa İlçesi, Horozgediği Köyü, Hayıtlıdere Mevkiinde yapılması planlanan "İzdemir Enerji Santrali-II '920,5 MW Isıl Güç/350 MWe' (Endüstriyel ve Tehlikeli Atık Düzenli Depolama dahil)" projesiyle ilgili olarak 17.06.2010 günlü, 1912 sayılı ÇED Olumlu kararının verildiği,davakonusu "İzdemir Enerji Santralı-II (350MWe) İkinci Ünite İlavesi (350MWe/885 MWt)" projesi ile anılantesise ünite ilavesi yapıldığı, "İzdemir Enerji Santrali-II "920,5 MW Isıl Güç/350 MWe" (Endüstriyel ve Tehlikeli Atık Düzenli Depolama dahil) projesiyle ilgili olarak verilen ÇED Olumlu kararının iptali istemiyle İzmir 2. İdare Mahkemesi'nin E:2015/1687 sayılı dosyasında dava açıldığı, yapılan yargılama sonucunda anılan Mahkeme'nin 16.12.2016 tarih ve K:2016/1594 sayılı kararıyla, dava konusu işlemin iptali yolunda verilen kararın Danıştay Ondördüncü 25.09.2017 günlü, E:2017/906, K:2017/4856 sayılı kararıyla; tesisin kurulacağı santral alanının arkeolojik sit alanı olarak tescilli olmadığı, İzmir II Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 31.10.2008 günlü, 4303 sayılı kararı ile tesise ait soğutma suyu boru hattının denize ulaştığı 3. derece arkeolojik sit alanı olarak tescilli parseldekoruma amaçlı imar planı doğrultusunda uygulama yapılmasına izin verildiği, dava konusu proje alanının ÇED Olumlu kararından sonra yürürlüğe giren ve 09.07.2015 tarihinde onaylanan 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı ile 1/1000 ölçekli Uygulama imar Planı değişiklikleri ile termik santral alanı olarak belirlendiği görüldüğünden, dava konusu işlemde Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma mevzuatı ile İmar mevzuatına aykırılık bulunmadığı, ancak kül ve cüruf depolama alanını içeren imar planlarının iptali nedeniyle enerji üretim tesisine aitatık depolama alanının bulunmadığı, mevcut imar planları yönünden sakıncası bulunmayan başka bir taşınmazdatesise yönelikkül ve cüruf depolama alanı belirlenmeksizin verilen enerji üretim tesisine ilişkin ÇED Olumlu kararında hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle onandığı, davakonusu "İzdemir Enerji Santralı-II (350MWe) İkinci Ünite İlavesine ilişkin ÇED Olumlu kararının iptaline ilişkin Mahkememiz kararının ise Danıştay Ondördüncü Dairesinin 24.05.2018 tarih, E:2017/4470, K:2018/4036 sayılı kararıyla; "...dava konusu enerji üretim tesisine ait mevcut imar planları yönünden sakıncası bulunmayan başka bir taşınmazdatesise yönelikkül ve cüruf depolama alanı belirlenip belirlenmediği hususu da araştırılarak, yürütülmesi istenilenfaaliyetin, alanın niteliği, tarım alanları, su kaynakları, denize ve duyarlı yörelere etkisi, Nihai ÇED Raporunun yeterliliği ve raporda yer alan belirlemelerin çevreye ve ekolojik dengeye etkisinin tespiti amacıyla aralarında çevre mühendisi, meteoroloji mühendisi,ziraat mühendisi olmak üzere, tarafların iddiaları da dikkate alınarak gerekirse başka dallarda da öğretim üyeleri seçilerek oluşturulacak yeni bir bilirkişi heyetiyle, mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılarak uyuşmazlığın esası hakkındayeniden bir karar verilmesi..." gerektiği gerekçesiyle bozulduğu anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlıkta; Mahkememizin 05.10.2018 tarihli ara kararı ile davalı idareden ve müdahillerden "Dava konusu enerji üretim tesisine ait mevcut imar planları yönünden sakıncası bulunmayan başka bir taşınmazda tesise yönelik kül ve cüruf depolama alanı belirlenip belirlenmediğinin sorulmasına" karar verildiği, ara kararına verilen cevaplarda mevcut imar planları yönünden sakıncası bulunmayan başka bir taşınmazda tesise yönelik kül ve cüruf depolama alanının belirlenmediğinin belirtildiği, ayrıca İzdemir Enerji Santrali-II ilişkin ÇED olumlu kararının İzmir 2. İdare Mahkemesi'nin16.12.2016 tarih, E:2015/1687, K:2016/1594 sayılı kararıyla iptal edilmesi üzerine davalı idare tarafından İzdemir Enerji Santrali-II (Endüstriyel ve Tehlikeli Atık Düzenli Depolama Alanı dahil) Projesi için 22.03.2017 tarihli ''Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu'' kararı verildiği, anılan kararın iptali istemiyle İzdemir Enerji Santrali-II (Endüstriyel ve Tehlikeli Atık Düzenli Depolama Alanı Dahil) Projesi ile ilgili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından verilen 22.03.2017 tarihli "Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Olumlu" kararının iptali istemiyle İzmir 5.İdare Mahkemesi'nin 2017/1252 esas sayılı dosyasına kayden açılan davada, Mahkemece yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi neticesinde düzenlenen bilirkişi raporunda, dava konusu enerji üretim tesisinin atık depolama alanı olarak daha önce yürütmesi durdurulan planlarda belirlenen alan dışında başka bir alana dair bir bilgi veya belgenin dava dosyasında mevcut olmadığı hususuna yer verildiği, Mahkemenin 26.10.2018 tarih, K:2018/1383 sayılı "Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler, Mahkememizin E:2017/1077 sayılı dosyası için mahallinde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonrasında hazırlanan bilirkişi raporları ve Danıştay 14. Dairesi'nin 25.09.2017 tarih ve E:2017/908, K:2017/4855 sayılı gerekçeli onama kararının birlikte değerlendirilmesinden, İzdemir Enerji Üretim Tesisinin Termik Santral ve Kül-Cüruf Depolama Alanına ait 22.08.2011 tarihli İzmir İli, Aliağa ve Foça ilçeleri Termik Santral ve Kül-Cüruf Depolama Alanı 1/25.000 ve 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı ve 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Değişiklikleri'nin, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 26.01.2015 tarih ve E:201/1067 sayılı kararı ile yürütmesinin durdurulduğu, yürütmenin durdurulması üzerine yapılan Termik Santral Alanı amaçlı 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı ve 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı değişikliklerinin 09.07.2015 tarih ve 11636 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı oluru ile yeniden onaylandığı, ancak tesisin kül ve cüruf depolama alanının konum ve sınırlarına ilişkin olarak yeni bir plan veya atık depolama alanı fonksiyonuna ayrılmış olan ve daha önce yürütmesi durdurulan planlarda belirlenen alan dışında başka bir alana dair bir bilgi veya belgenin dava dosyasında mevcut olmadığı, atık depolama alanının merkezine üç kilometreden daha az mesafede alanın güney doğusunda 25 dekar’dan büyük (2240 dekar) zeytinlik alanın bulunduğu, doğusunda da 25 dekardan büyük zeytinlik alanların devam ettiği bu nedenle söz konusu tesise ait atık depolama alanının konumunun 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı, Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun'un 20. maddesine aykırılık gösterdiği sonucuna varıldığından İzdemir Enerji Santrali-II (Endüstriyel ve Tehlikeli Atık Düzenli Depolama Alanı dahil) projesi için verilen dava konusu 22.03.2017 tarihli ''Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu'' kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır." gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verildiği görülmektedir.
Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin, Mahkememizin E:2016/466 sayılı dosyasında mahallinde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonrasında hazırlanan bilirkişi raporu, Danıştay Ondördüncü Dairesinin 24.05.2018 tarih, E:2017/4470, K:2018/4036 sayılı kararında yer olan bozma gerekçeleri, aynı Dairenin 25.09.2017 tarih ve E:2017/908, K:2017/4855 sayılı gerekçeli onama kararı, İzmir 5.İdare Mahkemesi'nin 26.10.2018 tarih, E:2017/1252, K:2018/1383 sayılı dosyasında mahallinde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonrasında hazırlanan bilirkişi raporu ile anılan Mahkeme kararı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; İzdemir Enerji Üretim Tesisinin Termik Santral ve Kül-Cüruf Depolama Alanına ait 22.08.2011 tarihli İzmir İli, Aliağa ve Foça ilçeleri Termik Santral ve Kül-Cüruf Depolama Alanı 1/25.000 ve 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı ve 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Değişiklikleri'nin, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 26.01.2015 tarih ve E:201/1067 sayılı kararı ile yürütmesinin durdurulduğu, yürütmenin durdurulması üzerine yapılan Termik Santral Alanı amaçlı 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı ve 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı değişikliklerinin 09.07.2015 tarih ve 11636 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı oluru ile yeniden onaylandığı, ancak tesisin kül ve cüruf depolama alanının konum ve sınırlarına ilişkin olarak yeni bir plan veya atık depolama alanı fonksiyonuna ayrılmış olan ve daha önce yürütmesi durdurulan planlarda belirlenen alan dışında başka bir alana dair bir bilgi veya belgenin dava dosyasında mevcut olmadığı, mevcut imar planları yönünden sakıncası bulunmayan başka bir taşınmazda tesise yönelik kül ve cüruf depolama alanı belirlenmeksizin verilen, dava konusu İzdemir Enerji Santralı-II (350MWe) İkinci Ünite İlavesi (350MWe/885 MWt) projesi için Çevre ve ŞehirciIik Bakanlığı'nın 19.02.2016 tarih ve 4114 sayılı işlemiyle verilen "Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu" kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu işlemin iptaline, önceki kararımızın onanan kısmı da dikkate alındığında dava kısmen iptal kısmen ehliyet ret şeklinde sonuçlandığından aşağıda dökümü yapılan ve davacılar tarafından yargılamanın ilk aşamasında katlanılan 6.567,05-TL yargılama giderinin, davacılar haklılık oranı olan 6/14 oranı uyarınca belirlenen 3.752,60-TL'si ile temyiz aşamasında ve Mahkememiz kararının bozulması üzerine yeniden yapılan yargılamada davacılar tarafından katlanılan ve aşağıda dökümü gösterilen 469,20 TL posta giderinden oluşan yargılama giderininve karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen 2.075,00-TL vekalet ücretinin davalı idare tarafından -ehliyetli olduklarına karar verilen- davacılara ödenmesine, kalan yargılama gideri yönünden ehliyet ret kararı verilen davacılara ilişkin Mahkememiz kararı kesinleştiğinden ayrıca hüküm kurulmasına yer olmadığına, müdahiller tarafından yapılan yargılama giderlerinin müdahiller üzerinde bırakılmasına, davanın ehliyet ret yönünden reddine ilişkin kısmı kesinleştiğinden davalı idare lehine yeniden vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, haklarında ehliyet ret kararı verilen davacıların, müdahillerin ve davalı idarenin temyiz aşamasında yaptıkları yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına, posta gideri avansı ile keşif gideri avansından artan kısmın kararın kesinleşmesinden sonra ilgilisine iadesine, 2577 sayılı Kanunun 20/A maddesinin 2. fıkrasının (g) bendi uyarınca, kararın tebliğ tarihinden itibaren onbeş (15) gün içerisinde Danıştay nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere, 07/01/2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
Başkan - Üye - Üye
AZLIK OYU :
Mahkememizce, dava konusu enerji üretim tesisine ait mevcut imar planları yönünden sakıncası bulunmayan başka bir taşınmazda tesise yönelik kül ve cüruf depolama alanı belirlenip belirlenmediği hususu da araştırılarak, yürütülmesi istenilen faaliyetin, alanın niteliği, tarım alanları, su kaynakları, denize ve duyarlı yörelere etkisi, Nihai ÇED Raporunun yeterliliği ve raporda yer alan belirlemelerin çevreye ve ekolojik dengeye etkisinin tespiti amacıyla aralarında çevre mühendisi, meteoroloji mühendisi, ziraat mühendisi olmak üzere, tarafların iddiaları da dikkate alınarak gerekirse başka dallarda da öğretim üyeleri seçilerek oluşturulacak yeni bir bilirkişi heyetiyle, mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılarak bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile verilen dava konusu işlemin iptaline ilişkin çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Üye
-------------
İzmir 3.İdare Mahkemesi’nin 21.12.2018 tarihli kararı
DAVACI : EGEÇEP (EGE ÇEVRE VE KÜLTÜR PLATFORMU)DERNEĞİ
VEKİLLERİ : AV. ARİF ALİ CANGI - AV. HATİCE HANDE ATAY
DAVALI : ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI / ANKARA
VEKİLLERİ : HUKUK MÜŞAVİRİ DR. BAYRAM KESKİN -Aynı yerde-
MÜDAHİL : SOCAR POWER ENERJİ YATIRIMLARI A.Ş. (Davalı Yanında)
VEKİLLERİ : AV. BERİL PINAR TANDOĞAN
AV. FATİH YİĞİT
DAVANIN ÖZETİ : İzmir İli Aliağa İlçesinde Socar Power Enerji Yatırımları A.Ş. tarafından gerçekleştirilmesi planlanan "Socar Power Termik Santrali Entegre Projesi" ile ilgili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ÇED İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü'nün10.07.2013 tarih ve 3080 sayılı yazısı ile verilen "Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu" kararının; planlanan sahanın tamamının orman sayılan alanlar içerisinde yer aldığı, halihazırda sahanın üzerinin çalı formunda bitkiler ile kaplı olduğu, sahanın zemininin jeolojik yönden sakıncalı olduğu, tesisin işleyişi sırasında denizden alınacak ve tekrar denize deşarj edilecek suyun deniz ve deniz canlıları üzerinde olumsuz etkileri olacağı, denizel ortamın flora ve faunası üzerinde kaçınılmaz bir şekilde yıkıcı etkisinin olacağı, etkinin anlık değil sürekli olması nedeniyle suyun sıcaklığının daha yüksek düzeylerde artacağı, denizdeki canlı yaşamını besin zincirinin kopması nedeniyle yok edeceği, güney denizlerden yeni canlı türlerinin örneğin katil yosunların gelmesine neden olacağı, kömür ve petrokok yakılması sonucu oluşacak kül dağından toprağa, çevreye kadmiyum, civa, kurşun, arsenik vb ağır metaller yayılarak ortamı kirleteceği, kül depolarında oluşan radon gazının havaya ulaşacağı, bu küllerin üzerinin toprakla örtülse dahi toprağın gözeneklerinden geçen radon gazının havaya ulaşacağı, radon gazının 3.8 günlük süre içerisinde polonyuma ve aktif kurşuna dönüşebileceği, bu nedenle kül yığınlarının çevreye radyoaktivite yayacağı, kül ve alçıtaşının hammadde olarak fabrikalara verileceğinin gerçeği yansıtmadığı, çimento fabrikalarında kullanılan kül miktarının sadece %15 olduğu, yanma sonucu yılda 34.6000 ton kükürt ortaya çıkacağı, uçucu külleri tutmak için bacalara takılan filtrelerin çoğu kez yetersiz kaldığı ve atmosferi kirlettiği, aşırı çevre sorunlarına neden olduğundan tercih edilmemesi gerektiği, ortaya çıkacak kükürtdioksit ve azotoksit gazlarının asit yağmurlarının oluşumunda birinci derecede etkili olduğu, ortaya çıkan karbondioksit gazının sera etkisine neden olacağı, küresel ısınmanın dünyayı yok oluşa doğru götürürken kömürün yakılması ile elektrik elde etmede ısrar etmenin akıl dışı bir kâr hırsının ürünü olduğu, Türkiye'nin güneş, rüzgar ,jeotermal, küçük hidroelektrik gibi yenilenebilir kaynaklar açısından zengin olmasına karşın fosil yakıt bağımlılığını daha da artıracak kirli ve tehlikeli enerji tesislerinin yapıldığı, Aliağa ve özellikle de Horozgediği, Çakmaklı, Kozbeyli yöresi kanserli hasta oranının Türkiye ortalamasının çok üzerinde olduğu, yöredeki kirliliğinin aşırı boyutlarda olmasının bunun başlıca sebebi olduğu, yöredeki hava kirliliğinin İzmir'e yakınlığı ve hakim rüzgarlar sebebiyle İzmir kentinin havasını da olumsuz yönde etkilediği, kurulması planlanan termik santraller sebebiyle etkilenmenin katlanarak artacağı ve çok daha fazla insanın hastalık riskiyle karşı karşıya kalacağı, raporda her ne kadar filtre uygulanacağı söylense de mevcut uygulamada demirçelik fabrikalarında filtre denetiminin yeteri kadar yapılmadığı, özellikle mesai saatleri dışındaki filtrelerin kapatılarak kirliliğin aşırı derecede arttığının bilinen bir gerçek olduğu, Ege Üniversitesi Çevre Araştırma Merkezi ile Stutgard Üniversitesinin ortak yaptığı bir araştırmaya göre İzmir'deki hava kirliliğinin temel nedeninin Aliağa yöresi olduğunu açıkça gösterdiği, halk sağlığı açısından bu yörenin hızla iyileştirilmesi yerine tam tersi kirleticilerin arttırılmasını açıklamanın mümkün olmadığı, Çakmaklı Köyü-Gencelli sınırları içerisinde yapımı planlanan termik santral projesinin Danıştay kararları ile iptal edildiği, termik santrallerin yalnızca Aliağa için değil, İzmir Kenti ve Kuzey Ege Kıyıları ve hatta bölgenin tamamı için büyük çevresel felaketler yaratacağından Anayasa'nın 17/1. maddesinin ihlal edileceği, ulusal ve uluslararası mevzuat bakımından uygun olmadığı, 26/4/2013 tarihili halkın katılım toplantısının yöre halkının termik santral istememesi nedeniyle gerçekleştirilemediği, gerek Bakanlık yetkilileri gerekse proje karşıtı yurttaşlarca tutulan tutanaklarda toplantının halkın tepkisi nedeniyle gerçekleştirilemediğinin ifade edildiği, diğer tesis ve projelerin mevcut olması nedeniyle kümülatif etkinin hesaplanmadığı, kamu yararına, Çevre Kanunu'nun 10. maddesine, Anayasa'nın 90. maddesi ışığı altında uluslararası çevre koruma sözleşmelerine, hukuka aykırı olduğu iddialarıyla iptaline karar verilmesi istenilmektedir.
SAVUNMANIN ÖZETİ : Dava dilekçesinde davacı tarafın menfaat bağını somut biçimde ispatlayamadığı ve bu nedenle dava açma ehliyetinin bulunmadığı, projenin hazırlanması sırasında ilgili kurum ve kuruluşların temsilcilerinden geniş katılımlı inceleme değerlendirme komiyonu oluşturulduğu, projenin çevresel etkilerinin detaylı bir biçimde araştırıldığı, ÇED süreci ve yürütülen tüm işlemlerin usule, mevzuata ve hukuka uygun olarak gerçekleştirildiği, petrokokun çok yüksek kaloriye sahip ekonomik bir yakıt olarak gelişmiş ülkelerde termik santrallerde tüm çevresel limitlere sadık kalınarak yaygın bir biçimde yakıt olarak tercih edildiği, günümüzdeki mevcut yanma ve atık gaz arıtma teknolojileri sayesinde çevreye zarar vermeden rahatlıkla kullanılabilir hale geldiğinin ÇED raporunda yer aldığı, enerji üretiminde petrokok kullanımı ile ilgili herhangi bir yasaklamanın ülkemiz mevzuatında bulunmadığı, ÇED raporunun ekler bölümünde detaylı kümülatif degerlendirmelerin yapıldığı, soğutma amacıyla alınan suyun denizden alındıktan sonra hiçbir işlem görmeyeceği bu nedenle tuzluluk oranının değişmeyeceği, soğutma suyu deşarj ile karıştırılarak denize deşarj edileceği, dolayısı ile soğutma suyu, deniz sıcaklıkları artışı ve denizel flora-fauna açısından olumsuz bir durumun bulunmadığı, raporda jeolojik alana ilişkin olarak yeterli açıklamaların yer aldığı, işletme sırasında ortaya çıkacak uçucu kül ve alçıtaşının ekonomik değeri olduğundan piyasaya satışının planlandığı, ancak satışın gerçekleştirilmediği en kötü durum gözönüne alındığında depolama alanlarının 14 yıl süre ile kullanılabileceği, baca küllerini oluşturan toplam külün %85'i olan kısmın çimento fabrikarında kullanılabilir nitelikte olduğu, hava kalitesi ile ilgili detaylı çalışmaların raporda yer aldığı, bilimsel kuruluşlardan uygun görüşlerin bulunduğu, işlemin bilimsel verilere dayanan, mevzuat doğrultusunda ülkemizin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar da dikkate alınarak usule uygun olarak hazılanan ÇED raporu esas alınarak tesis edildiği ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
MÜDAHİL DİLEKÇESİNİN ÖZETİ: Davacı tarafça iddialarını ispata yarayacak hiçbir belgenin sunulmadığı, iddiaların soyut olduğu, iddia aşamasında kaldığı, davacı tarafından ÇED olumlu kararına giden süreçte hiçbir katkı veya itirazı bulunmadığı, görüş ve önerilerini bildirmediği, bu durumun davacının güncel ve şahsi menfaat bağını etkilediği, menfaat ilişkisinin dernekler tarafından hazırlanan dernek tüzüğüne göre kurulmasının mümkün olmadığı, davacı derneğin kamu yararına çalışan dernek statüsünün bulunmadığı, davayı açmak için dernek genel kurulunda karar alınmadığı ve yönetim kurulu tarafından yetkilendirme yapılmadığı, davayı açmakta ehliyetinin bulunmadığı, işlem sürecinde çok yönlü ve detaylı bilimsel, teknik, sosyolojik ve ekonomik araştırma ve çalışmaların yapıldığı, projede çevresel mevcut durum ile projenin faaliyete geçmesinden sonra ve işletmenin ömrünü tamamladıktan sonra dahi her bir aşamanın çevresel etkileri gözetilmek suretiyle inceleme ve karar alma sürecinin işletildiği, projenin kamu yararı ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri çerçevesinde planlandığı, sonucu itibariyle kamu yatırımı olan ve Petkim Yarımadası'nda konumlandırılmış bir proje olduğu, projenin yer aldığı alanın özellik arz eden yatırımlarla birlikte tümüyle sanayi faaliyetlerine özgülenmiş bir bölgede yer aldığı, özel proje alanı olarak belirlenmiş alanda yer aldığı, Petkim yarımadasının endüstri parkı / kümeleme alanı olarak tasarlanmış olmasının yatırımların iç içe geçmişliği ile yaratılan değeri de daha da arttırmakta olduğu, bu durumun İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından da kabul edildiği, alanın nitelikli ağaçların ve ağaçlandırmanın olmadığı makilik bir alan olduğu hassasiyet gösteren bir alan tespit edilemediği, projenin inşaat ve işletme aşamasına geçmesi gereğince de başkaca izin ve onaylar ve bunlarla sınırlı olmaksızın denetimler yoğun ve sıkı takibe konu idari kolluk denetimi söz konusu olduğu, kullanılacak soğutma suyunun deşarj edildiği anda soğuk su ile soğumaya başlayacağı yakın alanda sadece ve en fazla 0,5 derecelik artışa sebep olacağı ve uzak alan seyrelmesine başlayacağı, ısı modellemesi sonucuna göre çok kısa bir mesafede elde edilecek olan 0,5 ve 0,1 derecelik lokal artışların katil yosunların yayılım göstermesi için yeterli olmadığı, çıkacak külün Ege Bölgesinde faaliyet gösteren çimento fabrikalarının kül ihtiyacının ancak %12,5 oranındaki bölümünü karşıladığı, bu nedenle çıkacak külün rahatlıkla çimento fabrikalarına satılabileceği, küldeki radyasyon içeriği topraktaki doğal radyasyon seviyesi ile sınırlı olacağından olumsuz bir etki yaratmayacağı, ayrıca depolama alanında sürekli ölçümler yapılarak mevzuatta belirlenen sınır değerlere uyulacağı, ithal kömür kullanılması nedeniyle hem kalorifik değerinin yüksek olması hem de kükürt oranının düşük olması nedeniyle tercih edilen ithal kömür ile ihtiyaç duyulan ısı enerjisi daha az miktarda kullanılarak sağlanacağı, ithal kömürün kül ve kükürt ve ısı bakımından oldukça büyük avantajlara sahip olduğu, hava kalitesinin korunması yönünde proje kapsamında planlanan toz tutma sistemi, baca gazı desülfürizasyon sistemi ve baca gazında azot oksitlerin tutulması için kullanılacak olan baca gazı azot oksit giderme sistemi kullanılacağı,ÇED raporu içerisinde uyulması taahhüt edilen kıstaslardan en önemlilerinden birisinin tesisin kurulu bulunduğu bölgedeki hava kirleticilerinin hava kalitesi sınırını aşması durumunda tesis sahibi işleticisi tarafından Valilikçe hazırlanan eylem planlarına uyulması gerektiği olduğu, bu kapsamda gerekirse yük düşümüne gidilmesi dahil olmak üzere tüm önlemlerin alınacağı, elde edilen sayısal verilere göre projenin yerel veya bölgesel iklim üzerinde önemli ve anlamlı etkisinin olmayacağı, bilimsel olarak depremsellik ile ilgili çalışmaların yapıldığı, Tüpraş ve Petkim'e komşu olarak yapılması planlanan tesis ile ilgili ihtiyaç duyulan tüm tasarım parametreler uygun tasarımların yapılması için belirlendiği, bölgenin sismik risk analizlerine göre deprem riski taşımasının o bölgede hiçbir sanayi tesisinin yapılamayacağı anlamına gelmeyeceği, projelendirmenin deprem riskleri dikkate alınarak yapıldığı takdirde her yerde yapı inşa edilebileceğinin bilimsel bir gerçek olduğu, uluslararası sözleşmelere aykırı bir durum bulunmadığı gerekçeleriyle davanın reddi talep edilmektedir.
TÜRKMİLLETİADINA
Karar veren İzmir 3. İdare Mahkemesi'nce, Mahkememizin 17/03/2016 tarih ve E: 2013/1650, K:2016/360 sayılı davanın reddine dair kararının Danıştay Ondördüncü Dairesi'nin 27/12/2016 tarih ve E:2016/5302, K:2016/7976 sayılı kararı ile bozulması üzerine, dava dosyası yeniden incelenmek suretiyle işingereği görüşüldü:
Dava; İzmir İli, Aliağa İlçesinde yapımı planlanan "Socar Power Termik Santrali Entegre Projesi 672MWe/1589MWt (Endüstriyel Atık (Kül) Depolama Alanı ve Kıyı Yapısı Dahil)" ile ilgili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevresel Etki İzin ve Denetim Genel Müdürlüğünce verilen 10/07/2013 günlü, 3080 sayılı "Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Olumlu" kararının iptali istemiyle açılmış açılmıştır.
2872 sayılı Çevre Kanununun 2. maddesinde; çevresel etki değerlendirmesi, gerçekleştirilmesi plânlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmalar olarak tanımlanmış, 9. maddesinin (b) bendinde; Ülke fizikî mekânında, sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, koruma-kullanma dengesi gözetilerek kentsel ve kırsal nüfusun barınma, çalışma, dinlenme, ulaşım gibi ihtiyaçların karşılanması sonucu oluşabilecek çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar plânlarına esas teşkil etmek üzere bölge ve havza bazında 1/50.000-1/100.000 ölçekli çevre düzeni plânlarının Bakanlıkça yapılacağı, yaptırılacağı ve onaylanacağı, 10. maddesinde; "Gerçekleştirmeyi plânladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlamakla yükümlüdürler. Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez; proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez. Çevresel Etki Değerlendirmesine tâbi projeler ve Stratejik Çevresel Değerlendirmeye tâbi plân ve programlar ve konuya ilişkinusûl ve esaslarBakanlıkça çıkarılacakyönetmeliklerle belirlenir." hükümlerine yer verilmiştir.
17/07/2008 günlü, 26939 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren ve dava konusu işlem tarihinde yürürlükte bulunan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin 4. maddesinde; çevresel etki değerlendirmesi olumlu kararı; Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu hakkında Kapsam Belirleme ve İnceleme Değerlendirme Komisyonunca yapılan değerlendirmeler dikkate alınarak, projenin çevre üzerindeki olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olduğunun saptanması üzerine gerçekleşmesinde sakınca görülmediğini belirten Bakanlık kararı olarak tanımlanmış, 6. maddesinde; "(1) Bu Yönetmelik kapsamındaki bir projeyi gerçekleştirmeyi planlayan gerçek ve tüzel kişiler; Çevresel Etki Değerlendirmesine tabi projeler için; Çevresel Etki Değerlendirmesi Başvuru Dosyası, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu, Seçme Eleme Kriterlerine tabi projeler için proje tanıtım dosyası hazırlamak, ilgili makamlara sunmak ve projelerini verilen karara göre gerçekleştirmekle yükümlüdürler. (2) Kamu kurum ve kuruluşları, bu Yönetmelik hükümlerinin yerine getirilmesi sürecinde proje sahiplerinin isteyeceği konuya ilişkin her türlü bilgi, doküman ve görüşü vermekle yükümlüdürler.(3) Bu Yönetmeliğe tabi projeler için "Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu" kararı veya "Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir" kararı alınmadıkça bu projelere hiç bir teşvik, onay, izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez, proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez." düzenlemelerine, Yönetmeliğinin Ek III. maddesinde; "Proje Tanıtım Genel Formatı düzenlenmiş; Bölüm I Projenin tanımı ve gayesi;Bölüm II Proje için seçilen yerin konumu, Bölüm III: Proje yeri ve etki alanının mevcut çevresel özellikleri; önerilen proje nedeniyle kirlenmesi muhtemel olan çevrenin; nüfus, fauna, flora, jeolojik ve hidrolojik özellikler v.d. ve bu faktörlerin birbiri arasındaki ilişkileri de içerecek şekilde açıklanması, Bölüm IV Projenin önemli çevresel etkileri ve alınacak önlemler; proje için kullanılacak alan ve doğal kaynakların kullanımının olası etkilerinin tanıtımı, kirleticilerin miktarı, yatırımın çevreye olan etkilerinin değerlendirilmesinde kullanılacak tahmin yöntemlerinin genel tanıtımı, çevreye olabilecek olumsuz etkilerin azaltılması için alınması düşünülen önlemlerin tanıtımı" şeklinde düzenlemelere yer verilmiştir.
Yukarıda yer verilen hükümler uyarınca; çevresel etki değerlendirmesi ile,gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ya da olumsuz etkilerinin belirlendiği, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin irdelendiği, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin değerlendirildiği, ayrıca projelerin uygulanmasının izlendiği ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaların tespit edildiği bir süreç öngörülmüş olup, Yönetmelik kapsamında yer alanbir faaliyet nedeniyle hazırlanacak ÇED raporunda özel format uyarınca, projenin gerçekleştirileceği yer ile alternatif alanlar belirlenerek projenin hizmet amacı, önem ve gerekliliği kapsamında yerin ve etki alanının çevresel özellikleri, çevresel etkiler ve alınacak önlemlerin tartışılması esastır ve ÇED sürecinde verilen kararların iptali istemiyle açılacak davalarda, projenin çevresel etkilerinin yukarıda belirtilen Yönetmeliğin Ek III. maddesindeki unsurlar yönünden bir bütün olarakirdelenmesi gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden; İzmir İli Aliağa İlçesinde Socar Power Enerji Yatırımları A.Ş. tarafından gerçekleştirilmesi planlanan "Socar Power Termik Santrali Entegre Projesi" ile ilgili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ÇED İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü'nün10.07.2013 tarih ve 3080 sayılı yazısı ile verilen "Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu" kararının iptali istemiylegörülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Mahkememizin 17/03/2016 tarih ve E: 2013/1650, K:2016/360 sayılı davanın reddine ilişkin kararının; hükme esas alınan bilirkişi raporunda, bilirkişilerce, uzmanlık alanlarının dışında olan, tasarım modellemelerinde kullanılması gereken meteoroloji istasyonu verileri, denizden su alma ve bu suyun deşarjı sonrasında oluşacak sıcaklık artışının deniz canlıları yaşamı üzerinde etkisi, ÇED raporunda yer alan Jeolojik-Jeoteknik Zemin Etüt Raporu ve Deprem Risk Analiz Raporunun yeterliliği konularında değerlendirmelerde bulunulduğu, diğer yandan raporda, nihai ÇED raporundaki flora-fauna çalışmalarının irdelenmediği, projenin denize ve duyarlı yörelere, tarım ve orman alanlarına, su kaynaklarına ve proje alanının yakınında bulunduğu ileri sürülen Arkeolojik Sit Alanına etkilerinin ve alınacak önlemlerin yeterliliğinin değerlendirilmediği, bu haliyle hükme esas alınabilecek nitelikte olmadığı gerekçesiyle bozulmasına dair Danıştay Ondördüncü Dairesi'nin 27/12/2016 tarih ve E:2016/5302, K:2016/7976 sayılı kararı gereğince; dava konusu ÇED Olumlu kararına konu faaliyetin, alanın niteliğine, tarım alanları, su kaynakları, denize ve duyarlı yörelere etkisi ile nihai ÇED raporunun ve alınacak önlemlerin teknik ve bilimsel açıdan yeterliliğinin tespiti amacıylaüniversitelerin ilgilibölümlerinden seçilenbiyolog-flora uzmanı, biyolog fauna uzmanı, çevre mühendisi, kimya mühendisi, meteoroloji mühendisi, jeolojimühendisi, arkeolog, biyolog-hidrobiyoloji uzmanı, orman mühendisi, makina mühendisi ve ziraat mühendisinden oluşturulanonbir kişilik bilirkişi heyetinin katılımı ile 13.04.2018 tarihinde icra edilenkeşif ve bilirkişi incelemesisonucunda bilirkişi heyetince düzenlenen ve Mahkememiz kayıtlarına 20.09.2018 tarihinde girenbilirkişi raporunda özetle; Dava Konusunun ArkeolojikYöndenDeğerlendirilmesi Sonucunda; dava konusu proje alanında rastlanan bu denizsel yerleşim örneğinin bize Eskiçağ ve Ortaçağ’da Aliağa İlçesi’nin (Eskiçağ’da Güney Aiolia’nın) ticari yaşantısındaki faaliyetleri, sosyo-ekonomik yerleşim düzenini ve yaşam koşullarını göstermesi açısından oldukça önemli veriler sunduğu, bu bağlamda proje alanındaki taşınmaz ve taşınabilir arkeolojik kültür varlıklarının bilimsel açıdan korunması gereken öğelerden olduğu, dava konusu 1796 Parsel’deki arkeolojik verilerle ilgili olarak şu ana değin hiçbir bilimsel yüzey araştırması, kazı ve yayın yapılmamış olup, dava konusu alan bilim dünyası tarafından tanınmadığı,söz konusu alanda ileriki yıllarda yapılacak bilimsel araştırmalar ve kazılar yoluyla yeni kültür varlıkları ve kalıntıları bulma olasılığının oldukça yüksek olduğu,Arkeolojik olarak şu ana değin herhangi bilimsel bir yüzey araştırması ya da kazı yapılmayan bu alanın korunmasının söz konusu bu verilerin ileriki nesillere aktarılabilmesi açısından şart olduğu,İzmir İli, Aliağa İlçesi, Arapçiftliği Mevkii, Tapu’nun 1796 Parseli’ndeki dava konusu proje alanının üzerinde korunması gerekli kültür varlıklarıtespit edildiği, buna istinaden, söz konusu parselinbir kısmının İzmir 2 Numaralı Kültür Varlıklarını Korumaca “I. (Birinci) Derece Arkeolojik Sit” olarak tescillendiği, Antik Dönem ören yerlerinin, yerleşim ve kalıntıları sadece tespit edildikleri alanlarda değil, çevresinde de yayılım gösterdiği, bunlara göre,1796 Parsel’deki dava konusu proje alanında İzmir 2 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun izni alınmadan hiçbir inşa-î ve fizikî müdahelede bulunulmaması gerektiği görüş ve kanaatine varıldığı, kurulması planlanan tesis için hazırlanan ÇED raporunun arkeolojik açıdan uygun bulunmadığı, Dava Konusunun Tarımsal Faaliyet ve Toprak Kirliliği Yönünden Değerlendirilmesi Sonucunda; Toprak derinliğinin sığlığına bağlı olarak ağaç formundaki derin kök yapısına sahip doğal ve kültürel ağaçların proje alanı ve çevresinde yetişmesinin mümkün olmadığı, arazi keşfi sırasında bu durumun açıkça görüldüğü, alanın tümünün orman arazisi olması nedeniyle alanda tarımsal kullanımın olmadığının görüldüğü, bu nedenle projenin gerçekleştirilmesi ile proje alanı ve yakın çevresinde zaten bulunmayan tarımsal yapının zarar görmesinin mümkün olmadığı kanaatine varıldığı, sonuç olarak proje alanının ve tüm çevresinin orman arazisi olması, tarımsal kullanımın alanda hiç olmayışı, en yakın tarım alanlarının proje alanına kuş uçuşu 7-8 km uzaklıkta olması nedeniyle yapılması planlanan “Socar Power Termik Santrali Entegre Projesi, Endüstriyel Atık (Kül) Depolama Alanı Ve Kıyı Yapısı” ile ilgili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevresel Etki İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü’nce 10/07/2013 gün ve 3080 sayılı no ile verilen Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) olumlu kararının tarımsal açıdan uygun ve yeterli olduğu kanaatine ulaşıldığı, Dava Konusunun Makine Teçhizat Yönünden Değerlendirmesi Sonucunda; davaya konu olan yerde de ilgili santralin kurulması ve başarı ile çalıştırılmasının mümkün olduğu, ancak, kurulacak santralin çevreye olumsuz etkilerinin önlenmesi gerektiği, bunun için de, daha tesis henüz proje safhasındayken işe başlamak üzere yapılacak her şeyin, en az bir çevre, bir jeoloji, bir orman, bir ziraat, bir deniz bilimleri, bir kimya ve bir makine mühendisinden oluşacak, bağımsız bir izleme komisyonunun kurulması ve bu komisyonun tesisin kuruluşundan itibaren, tesiste kullanılacak malzemelerin kontrolü dahil, tesisin tüm faydalı ömrü süresince ve ömrü sonunda tesisin yok edilmesi süreçlerinde tesisi izleyerek tesisle ilgili sürekli rapor hazırlaması gerektiği, kurulması planlanan tesis için hazırlanan ÇED raporunun makine teçhizat yönünden uygun olarak değerlendirildiği, Dava Konusunun YerSeçimi ve Jeolojik Yönden Değerlendirilmesi Sonucunda; dava konusu alanda 1-Santral alanı,2-Kül depolama alanı ve 3-Rıhtım alanı deniz dibi olmak üzere 3 alanda 1/1000 ölçekli kapsamlı zemin ve jeolojik jeoteknik etütler yapılarak çok sayıda deney ve hesaplama yapıldığı, bununla birlikte yapılan bu kapsamlı etütlerin birbiriyle ilişkilendirilmeksizin bazı farklı ve çelişkili sonuçlar içerdiği, genel olarak jeolojik birim adlamalarının ÇED raporunun 53. sayfasında kaynak olarak MTA, 1998 olarak verilen stratigrafik sütun kesit ve ÇED raporu EK-7, sayfa 2’deki 1/25.000 ölçekli jeoloji haritasında belirtildiği şekilde yapıldığı, bu haritada jeolojik birimler yukarıda Şekil 4.3’ de açıklandığı gibi ve çok sayıda eskiden oluşmuş olan faylar (kırmızı renkle) belirtilmekle birlikte sahanın güneybatısından geçen ve Türkiye Diri Fay haritasında belirtilen aktif fay (Yeni Foça Fayı) belirtilmediği, bu faya ilişkin ayrıntılı zemin, jeolojik jeoteknik haritalarda da hiçbir değinme bulunmadığı, bununla birlikte ÇED raporunun 100. Sayfasında verilen Türkiye Diri Fay haritasında proje alanı ve yakın çevresinde yer alan diri faylardan (Yenifoça fayı, Menemen fay zonu ve Güzelhisar fayları) biri olarak Yenifoça Fayı adıyla aşağıdaki şekilde anlatıldığı, Proje alanının hemen batısında yer alan bu fayın Yenifoça doğusunda Nemrut Limanı ile güneydeki Gerenköy arasında K-G genel doğrultusunda uzanan bir fay olduğu, Nemrut limanını doğusunda dik yarlar oluşturan KB-GD uzanımlı kıyı olasılıkla bu fayın kuzey devamlılığını yansıttığı, bu bölümü ile birlikte değerlendirildiğinde fayın toplam uzunluğunun 20 km’ye yaklaştığı, denizaltı verilerinin Nemrut körfezi açıklarında Kuvaterner çökellerini kesen bir fayın varlığını gösterdiği, ancak bu iki fayın biri biriyle olan geometrik ilişkisi hakkında bir şey söylenemediği, fayın karadaki bölümü Neojen yaşlı volkanitler içerisinde izlendiği, bu kesiminde fayın çizgisel gidişli olduğu, fay zonu üzerine çizgisel vadiler yerleştiği, Yenifoça fayı sol yönlü doğrultu atımlı olduğu, kısaca deprem ve tektonik bölümünde belirtilen diri fayın jeolojik, jeofizik ve jeoteknik anlatımlarda hiç ilişkilendirilmediği, yapılan hesaplamalar ve mühendislik değerlendirmelerinin bu yörede aktif fay yokmuş gibi sıradan 1. Derece deprem bölgesi özelliklerine göre önerildiği, bu durumun jeolojik değerlendirmeler açısından ÇED raporunun eksik ve yetersiz olduğunu gösterdiği, yapılan çok sayıda karotlu zemin sondajları ile de alanda çeşitli yerlerde kapsamlı ayrıntılı jeolojik kesitler alınarak EK-7’ de etüt raporları ve ÇED raporunun 56-83 sayfaları arasında gösterildiği, anlaşılması zor olanın bu kesitlerde ÇED raporunda anlatılandan farklı jeolojik istif kullanılarak farklı birimler gösterildiği, bu durum da ÇED raporunda yanlış ve eksik değerlendirmelere, çelişkili sonuçlara neden olduğu, EK-7’de genel jeoloji haritasıyla 1/1000 ölçekli zemin haritalarındaki jeolojik birimlerin birbiriyle uyumsuz olduğu, yukarıda Şekil 4.2’de ve 4.3’de görüldüğü gibi Tmf, Tms ve Tmsz birimleri yerine Tmdk gibi raporda, stratigrafik kolon kesitte ve haritalarda hiç bahsedilmeyen Dikili Formasyonu diye bir formasyon ortaya konulduğu, deniz dolgu zemin etüt ve santral alanı zemin etüt raporlarında MTA 1/25.000 ölçekli jeoloji haritasından derlenerek alındığı belirtilen jeoloji haritasında bu birimlerden bazılarına isim olarak değinilmekle birlikte istif olarak diğerlerinden farklı (diğerlerinde en üstte belirtilen birim burada en altta) sunulduğu, ayrıca bu zemin şirketine yaptırılan 3 etütte de (1/25.000 ve 1/1.000 ölçekli) jeoloji haritalarının hiç birinde sahanın güneybatısından geçen aktif fay (Yenifoça Fayı) gösterilmediği, jeolojik kesitler, jeolojik haritalar ve stratigrafik sütun kesitler, kuyu logları ve yaptırılan jeofizik kuyu logu ölçümleri birbiriyle bütünselleştirilmeden, kısmen eksik ve yanlış olarak sunulduğu, kısmen de birbiriyle uyumsuz sonuçlar içerdiği, Jeoloji haritalarındaki sondaj yerlerine göre SK-4, SK-7, SK-2, SK-5 sondajları doğrudan gölsel kumtaşı, kiltaşı, kumtaşı ardalanmalı Zeytindağ Formasyonu’nda açılmakta olduğu, oysa EK-10, EK-5’deki kuyu loglarında SK-4, SK-7 ve SK-5 tamamen volkanik birimler kesmiş ve SK-2 ise 4 metrelik rezidüzel zeminden sonra 8 metreye kadar marn kiltaşı ve sonra volkanikleri kesmekte olduğu, yani haritayla, verilen stratigrafik istifle tamamen ters bir durum oluşturmakta olduğu, ÇED raporunun 63. Sayfadaki jeolojik kesitlerde de benzer şekilde ters durum bulunduğu, yani ya kesitlerin yanlış, ya harita yanlış, ya da sondaj logları yanlış durumda olduğu, SK-4, SK-7, SK-2, SK-5 dışındaki diğer sondajların ise jeoloji haritasına göre Samurlu volkanitlerinde açıldığı, yani yapılan sondajlarda yüzeyden itibaren önce Samurlu volkanitlerine ait bazalt ve andezitik lavların kesilmesi gerektiği, sonra derinlere doğru,yeterince inildiyse gölsel kumtaşı, kiltaşı, kumtaşı ardalanmalı Zeytindağ Formasyonuna girilmesi gerektiği, oysa sayfa 63' de Şekil IV.2.2.3.2. Santral Alanı B-D Jeolojik Kesitinde apayrı bir jeolojik kesit görüldüğü; en altta tüf, andezit, bazalt birimine girildiği, Raporun jeolojik değerlendirmesinde bunlara benzer pek çok çelişkili sonuçların görülebildiği, bütün bu çelişkiler, tutarsızlıkların ÇED raporunun farklı alanlarda farklı jeolojik tanımlamaların yapılmış olması ve birbiriyle ilişkilendirilmeyen bütünselleştirilmemiş verilerin açıklanması nedeniyle olduğu, ayrıca raporda, santral temel derinliği, kül dolgu alanı tabanı derinliği, deniz seviyesi vb konular belirtilmediği, en azından jeolojik kesitlerde bunların belirtilmesi gerektiği, Raporda çok sayıda kaya mekaniği ve mühendislik jeolojisi deneyleri yapılmış olmakla birlikte kazı, temel vb derinliklerin verilmemesi ve jeolojik kesitlerin tutarsız olmasından dolayı verilen güvenlik katsayıları, kaya kalitesi ve emniyetli basınç dayanımları pek bir şey ifade etmediği, Hidrojeolojik açıdan da pek çok bilginin eksik olduğu, örneğin yeraltı suyu temini gerekli midir? Santral içme, kullanma suyunu nasıl temin edecektir (Soğutma suyu olarak deniz suyunun kullanılacağı bildirilmekle birlikte içme kullanma suyu ihtiyacı belirtilmemektedir). Çok sayıda yapılan zemin sondajlarında bazı kuyularda yeraltı suyuna rastlanmış, bazıların da rastlanmamış. Acaba bu rastlanılan sular tatlı yeraltı suyu mu? yoksa jeotermal ve mineralli su mu? Yoksa deniz suyu etkisinde olan yeraltı suyu mu vb. birçok konuya hiç değinilmediği, Proje alanının 800 metre yakınındaki 10 lt/sn debili jeotermal kaynaktan bir cümleyle bahsedilerek il özel idareden izin alındığının belirtildiği, Jeotermal kaynağın aktif fay zonundan çıkmış olduğu düşünüldüğünde proje alanının da bir jeotermal alan olarak değerlendirilebileceği ve sıcak ve mineralli su içerebileceğinin düşünülebileceği, dava konusu etkinlikle ilgili Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) dosyasındaki jeolojik değerlendirmelerin kısmen eksik, kısmen yanlış, kısmen de çelişkili sonuçlar içerdiğinden yeterli düzeyde olmadığı, bu nedenle “Çevresel Etki Değerlendirilmesi (ÇED) Olumlu” kararının uygun olmadığı görüşüne varıldığı, Dava Konusunun TeknolojikYöndenDeğerlendirilmesi Sonucunda; ÇED raporunda, 100.000 m3/saat (28 m3/s) su kullanılacağının belirtildiği ve tesiste gerekli olan su miktarlarının denizden temin edileceği, denizden alınan suyun 99.000 m3/saat miktarı soğutma amacı için kullanılacağı, denizden soğutma amacı için çekilecek suyun, türbinden çıkan zayıf su buharını yoğuşturmada kullanılacağı ve ısınan deniz suyunun doğrudan denize deşarj edileceği, denizden alınan 1000 m3/saat suyun ise, ultrafiltrasyon ve ters ozmos sistemi ile arıtılarak istenilen kalitedeki su temin edilerek proses suyu olarak kullanılmasının planlandığı, soğutma sonrası, ÇED verilerine göre (sayfa 337)yaklaşık 8 derece ısınacağı beklenen bu suyun, deşarj edildiği deniz ortamın flora ve faunası üzerinde kaçınılmaz şekilde etkisi olacağı, bu etkinin, anlık değil sürekli olacağından, suyun sıcaklığının daha yüksek düzeylerde artmasını da kaçınılmaz olduğu, dolayısıyla, denizdeki canlı yaşamını (besin zincirinin kopması nedeniyle) yok edeceği ve belki de güney denizlerinden buraya yeni canlı türlerinin (örneğin katil yosunlar) gelmesine neden olacağı, denizden kondenserlere aktarılan suyun çizgisel hızının 3 m/s civarında olacağı, içinde mikroskobik canlılar olacağı, Konderserde sıcaklığın ileri sürülen 8 dereceden daha fazla olabileceği ve sıcaklıktaki şok artışın bu canlıların ölümüne neden olacağı, deniz ekolojisinde önemli yeri olan bu canlıların ölü bedenleri deniz dibinde birikeceği ve anaerobik parçalanma sonıcu çevrede tehlikeli sorunlar meydana getirebileceği, öte yandan küçük balıkların besi ortamı da yok olarak deniz besi zincirinde önemli sorunlar olabileceği, 350 MWe’lık PC Kazan Ünitesinde (pülvarize kazan) hammadde olarak kullanılacak kömür miktarı yaklaşık 120 ton/saat (960.000 ton/yıl) olup, gerekli kömürün ithal edileceği, 322MWe CFB Kazan Ünitesi (akışkan yatak kazanı) için proje kapsamında hammadde olarak kullanılacak petrokok miktarı yaklaşık 86,5 ton/saat (692.000 ton/yıl) olup, gerekli petrokok aynı yarımada üzerinde tesis edilmekte olan ve proje alanının güney-doğusunda yaklaşık 1.800 m’lik mesafede olan STAR Rafinerisinden konveyörler ile santrale nakledileceği, kullanılacak kömür özellikleri açısından ele aldığımızda, kömürün içeriği ithal edilen ülkeye göre değişecek ve kütlece % 5.8-16.7kül içereceği, buna karşılık petrokokun kül oranı düşük ancak kükürt yüzdesi kömüre göre oldukça yüksek olduğu, saatte 12 ton kül ve 1 yılda96.000 ton kül çıkacağı, oluşacak kül dağından toprağa, suya ve çevreye kadmiyum, civa, kurşun, arsenik v.b. ağır metaller yayılarak onu kirleteceği, çeşitli araştırmacılarca dile getirildiği gibi, Termik santral küllerinin toplandığı alanda (kül depolarında) oluşan Radon gazı (Ra222) havaya ulaştığı, bu küllerin üzeri toprakla örtülse dahi toprağın gözeneklerinden geçen Ra222 havaya karışacağı, Ra222, yaklaşık 4 günlük bir süre içinde Polonyum’a (Po210) ve aktif kurşuna (Pb210) dönüşebileceği, bu nedenle kül yığınlarının çevreye radyoaktivite yayacağı, ana atıklardan Kül ve Alçıtaşı’nın hammadde olarak Çimento ve Alçı fabrikalarına verilmesinin gerçekçi olmadığı, Raporda oluşan külün,literatürlere uygun olarak tasarlanmış deponi alanlarında biriktirileceği ileri sürüldüğü, ancak, ince taneli küllerin taşınması, deponi edilmesi esnasında toz emisyonlarının olabileceği, petrokok içinde bulunan izelementlerinde havaya az da olsa yayılma ihtimalleri olduğu, bir yılda 692.000 ton petrokok ve 960.000 ton kömüryakılacağı, kömürün yanmasıyla (ortalama%0,6 kükürt ) oluşacağı kükürt dioksit miktarının yılda 11520 ton ve petrokoktan (ortalama % 5.5 kükürt) yılda 76120 ton olacağı(arıtma yapılmadan teorik olarak oluşan), yanma gazları, karbondioksit (CO2), karbonmonoksit (CO), azot oksitler (NOx), uçucu organik bileşikler (VOC), kükürt dioksit (SO2) v.b. gazlar ile tanesel madde uçucu katılar) içerdiği,yakılan kömürden, bu kirliliklerin yanı sıra kül ve külün içerdiği kadmiyum, civa, kurşun, arsenik v.b. ağır metallerin çevreye yayılarak kirletmesine sebep olacağı, uçucu külleri tutmak için bacalarına takılan filtrelerin çoğu kez yetersiz kalacağı ve atmosferi kirleterek önemli çevre sorunlarına neden olacağı, özellikle petrokok kullanımıyla önemli miktarda SO2 emisyonu olabileceği gerek fazla hava (%40) gerekse seçilen sıcaklık yüksek olması nedeniyle de oldukça yüksek değerlerde NOx emisyonları olabileceği, Termik santrallerin çevreye etkilerinden önemli bir kısmının baca gazları ile oluştuğu, Kömürün yakılması sonucu, çok yüksek miktarlarda kükürt dioksit (SO2), azot oksitler (NOx), karbonmonoksit (CO), hidrokarbonlar, partiküler madde (PM) içeren baca gazı oluşturduğu, Kükürt dioksit (SO2) ve Azotoksit (NOx) gazları asit yağmurlarının oluşumundan birinci derecede sorumlu oldukları, bacalardan atılan kükürt ve azot oksitlerin, hakim rüzgarlarla ortalama 2 - 7 gün içerisinde atmosfere taşınacağı, bu zaman süresi içinde bu kirleticilerin, atmosferdeki su partikülleri ve diğer bileşenlerle tepkimeye girerek sülfürik asit ve nitrik asiti oluşturacağı, bunların yeryüzüne yağmur ve kar ile ulaşacağı, böylece baca gazlarının ikinci kez ve daha geniş bir bölgeye etki etmiş olacağı, bölgenin arazi yapısı ve hava koşullarına bağlı olarak, etkininyüzlerce kilometreye kadar yayılabildiği, asit yağmurlarının, yaprakların stomalarına girerek yaprağın su dengesini sağlayan stoplazmanın asitleşmesine neden oldukları, bunun sonucunda sıvı kaybeden yaprağın, kısa sürede öldüğü, bu şekilde ağacın hastalıklara dayanıklılığı azaldığından zararlı böceklerin istilasına uğradığı ve ölümünün hızlandığı, ayrıca giderek zayıflayan ve yaprak kaybeden ağacın tepe çatılarının seyrekleşerek rüzgar perdesi görevini yapamayacağı ve ağacın rüzgardan devrilebileceği, asit yağmurunun toprağa düşmesi sonucu toprağın asiditesinin artacağı ve bu kuvvetli asidik çözeltilerin topraktaki Ca++ , Mg++ , K+ gibi minerallerin kaybına neden olacağı, bu minerallerin ağaçların büyümesi ve kendilerini yenilemeleri için yaşamsal öneme sahip oldukları, toprakta pH 5’in altına düşerse toprak sıvısı içinde alüminyum ve ağır metallerin konsantrasyonunun artacağı, kurak mevsimlerde topraktaki nemin azalması sonucu bu maddeler iyice yoğunlaşacağı ve bitki kökleri için öldürücü etki göstereceği,kloroplastlarda biriken SO2 yaprağın fotosentez yapmasını engelleyeceği ve bu yolla da ağaca zarar vereceği, tüm bunların sonucunda ağaçların yeşil sürgünleri gelişmeyip kurumakta, yaprakları dökülmekte, çiçek ve meyve vermemekte oldukları, arıtma olmasına rağmensülfürik asit venitrik asit emisyonları olabileceği ve yukarıda söz edilen çevre sorunları olabileceği, küresel ısınmada önemli rol oynayan karbon dioksit emisyonunun yılda yaklaşık 5 milyon ton olabileceği, bunun yanında farklı atomlardan oluşan baca gazlarıda küresel ısınmaya katkı vereceği, diğer taraftan deniz ekolojisinde önemli yeri olan fitoplanktonların ölümü de küresel ısınmayı hızlandıracağı,zira bu canlıların, deniz suyuna transfer olan karbon dioksiti fotosentezde kullanmakta ve oksijen üretmekte oldukları, soğutma amacı ile kullanılan deniz suyunun, fitoplanktonları sadece yok etmeyecekleri döküldükleri yerde aşırı sıcaklık nedeni ile deniz suyunda çözünmüş halde olan oksijen miktarını azaltarak bölge deniz suyu canlılarının mütasyona uğramalarına da neden olabilecekleri, ÇED raporunun teknolojik yönden uygun olmadığı, Dava Konusunun Çevre Sorunları YönündenDeğerlendirilmesiSonucunda; Aliağa Bölgesinin sanayileşme süreci ile artan çevresel kirliliği bölgenin kapasitesini doldurduğu ve aştığının yapılan çalışmalarla ortaya konmuş bir gerçek olduğu, bu tablo doğrultusunda yaşanan çevresel kirliliğin bölge halkının, çevre yerleşimlerin ve İzmir kentinin yaşam kalitesini tehdit ettiği, bu gün itibariyle mevcut kirliliğin, zaten Aliağa ile birlikte tüm bölgenin doğal bitki örtüsünü, tarım alanlarını olumsuz etkilediği, çevre sağlığı ve canlı yaşamı için risk oluşturduğu, bölgede bütüncül yaklaşımla çevresel değerlendirme çalışması yapılması gerektiği, mevcut durumun getirdiği çevre kirliliğin net olarak belirlenmesi gerektiği, Dava Konusunun Flora Yönünden Değerlendirilmesi Sonucunda; sunulan flora listesinde 68 bitki taksonuna yer verildiği, bitki isimleri verilirken kimisi gözlem (20 adet), kimisi ise literatür (48) bilgisi olarak işaret edildiği, verilen liste takson sayısı bakımından oldukça sınırlı olmakla beraber alanın florasını nispeten yansıttığığı, bu flora listesinin, ofiste, bölge florası hakkında bilgi veren kaynaklardan derlenerek hazırlanabilecek basit bir liste olduğu, listede yer alan bitkilerin hemen her yerde bulunabilecek bitkiler olduğu, belli bir bölgenin, alanın florasını (bitki listesini) belirlemeye yönelik çalışmalar için gerçekte dört mevsimi kapsayacak şekilde gözlem ve örnek toplama faaliyetlerinin yapılması gerektiği, bu planlamanın da çoğunlukla bitkilerin çiçeklenme mevsimlerine uygun olarak düzenlemesinin yerinde olacağı, bölgede bir bölgede yetişen ve farklı zamanlarda varlıklarını sürdüren bitkilerin tespitinin mümkün olabildiği, Keşif sırasında fotoğraflanan bitkilerden bazılarının “proje alanından görüntüler” başlığı ile EK-1’de sunulduğu,Flora listesinde, proje alanından belirlenmiş herhangi bir endemik bitki türüne yer verilmediği, endemizmin (bir bitkinin belli bir bölgeye, bir alana özgü olması) sıra dışı koşulların varlığı ile mümkün olabildiği, incelenen alanın ekolojik koşulları itibariyle sıradan bir maki alanı olduğu, dava dosyasındaki belge ve bilgilerin incelenmesi ile bilirkişi heyetiyle 13/04/2018 tarihinde gerçekleşen arazi keşfi sonucunda bu raporun II. maddesinde sözü edilen eksiklikler söz konusu olmasına karşın yörenin flora yapısının yakın bölgelerde de mevcut olan bitkilerden oluştuğu kanaatine varıldığı, bu nedenle söz konusu ÇED Raporunun eksiklerine rağmen flora yönünden olumlu olarak değerlendirildiği, Dava Konusunun MeterolojikYöndenDeğerlendirilmesi Sonucunda; Tesis bölgesinde genel hakim rüzgar yönlerini belirlemek amacıyla Meteoroloji Genel Müdürlüğünden 9 ölçüm istasyonu verileri kullanıldığı, Aliağa ve civar bölgelereait rüzgar verileri ve verilerden elde edilmiş rüzgar gülleri incelendiğindehakim rüzgar yönlerininDoğu- Güneydoğu ve Kuzey olduğuŞekil 1’ de görüldüğü, Aliağa bölgesine ait model çıktılarına; Şekil 2’ye (30-160 m de elde edilenrüzgar gülü) bakıldığında bölgedeki birinci derece hakim rüzgar yönünün S (güney) ikinci derece hakim rüzgar yönünün E (doğu), üçüncü derece hakim rüzgar yönünün ise SE (güneydoğu) olduğu görüldüğü, daha önce ÇED Rapor’unda verisi kullanılan Dikili verileri ve verilerden elde edilen rüzgar gülü ile atmosferik sayısal model yardımıyla elde edilen Aliağa bölgesine ait rüzgar gülü ve ağırlıklı hakim rüzgar yönlerinin benzerlik gösterdiği, her ikisinde de doğulu ve güneyli rüzgarların hakim olduğunungörüldüğü, Modelde 2 farklı seviye rüzgar yön ve şiddeti (30 m ve 160m) seçilerek tesis alanında farklı seviyelerde oluşabilecek kirleticilerin rüzgar ile olası taşınma yönlerinin belirlendiği, Aliağa bölgesine en yakın büyük yerleşim yerinin İzmir olduğu, Topoğrafik yapı incelendiğinde Aliağa bölgesinden gelen rüzgarların topoğrafik yapı sebebiyle daha çok doğu yönlerinden batı yönlerine taşınmaya sebep olacak şekilde olduğu, kurulması planlanan tesis için hazırlanan ÇED raporunun meteorolojik açıdan uygun olarak değerlendirildiği, Dava Konusunun FaunaYönündenDeğerlendirilmesi Sonucunda; ÇED raporu hazırlanırken, toplam kaç gün arazi yapıldığı ve kullanılan metodolojinin verilmediği, bu da fauna elemanlarının ve bunlar üzerindeki etkilerin tespitinin güvenilirliğini sorguladığı, Raporun sadece faaliyet alanını kapsadığı, İşletmelerin yakın çevresine etkisi olacağı hesaplanarak herhangi bir yorum yapılmadığı, ÇED raporu hazırlanmak üzere projeye dahil edilen iki uzman Fauna tespiti için yeterli sayıda ve uygun yetkinlikte olmadığı,şöyleki faunanın her ana canlı grubu için (Kuşlar, sürüngen ve iki yaşamlılar, balıklar, memeliler) bir uzmanın olması gerektiği, genel yorum yapacak uzmanlarla hazırlanmış raporun değerlendirme için uygun olmadığı, bunlara ek olarak raporu hazırlayan biyolog uzmanlar bilim alanlarında yetkinliği bulunan iyi birer bilim insanları olmasına rağmen; hazırlanan ÇED raporundaki kısımları verileri toplama ve değerlendirme için uygun yeterlilikte olmadıkları, yukarıda belirtilen Fauna ana grupları ile ilgili yüksek lisans ya da doktoraları bulunmadığı, hazırlanan ÇED raporunun, fauna için bir ekolojik değerlendirmesi olmadığı, sadece var olan türlerin listesinin verildiği, her bir grubun birbiri ile ilişkisi açısından değerlendirme olmadığından, faaliyetten en fazla etkilenecek olan kuş ve memelilerin (yarasa ve büyük memeliler özellikle) bu etkisinin sonucunun ne olduğunun açıklanmadığı, kuşların alandan çekilmesi durumunda, diğer grupların nasıl etkileneceğinin ekolojik yorumunun yapılmadığı, tersine hazırlanan ÇED raporunun 424. Sayfası Tablo V.3.2.1’e göre hem santralin hem de kül depolama alanın, canlılar üzerinde etkisi olmayacağının belirtildiği, ancak alandaki Kuşlar başta olmak üzere fauna elemanları habitat tahribatından ve diğer insan etklilerinden dolayı etkileneceği, Tesisin yapılması için planlanan alan bölgede kuşlar ve yarasalar için doğal olarak kalmış beslenme ve sığınma alanlarından olduğu, göç sırasında uğrayacakları doğal bir alan alarak kaldığı, her ne kadar sanayi içinde kalmış olsa da bu gibi parçalı habitatların hem göç eden türlere hem de yerleşik türlere önemli sığınma ve beslenme alanları oluşturmakta oldukları, ÇED raporunda kuş listesinin verildiği, arazi çalışmalarının sıklığı ve metodolojisi verilmediğinden, alanı ne yoğunlukta kullandıkları, yuvalama yapıp yapmadıkları belirtilmediği, benzer şekilde yarasalar da listede verilmiş olmasına rağmen alanı kullanıp kullanılmadığına değinilmediği, alanda iki yaşamlı varlığı sadece habitata göre yapıldığı ancak arazi çalışması yapılmadığından iki yaşamlı varlığına değinilmediği, oysa kara kurbağaları için dönemsel biriken su birikintileri de yeterli olmakta ve yuvalarını toprak altına yaptıklarından suya bağlılıkları diğer iki yaşamlılar kadar olmadığı, sayfa 162’de verilen kuş listesinin arazi yapılmadan muhtemel tür listesi olarak verildiği, ancak bu muhtemel 32 tane kuş türünden 19 tanesi Bern Ek-2 ve 8 tanesi de Bern Ek-3 listesinde yer aldığı, buna göre Bern sözleşmesi Madde 4’e göre sözleşmeye imza atan taraflar EK 2 ve 3 içinde değerlendirilen türlerin ve yaşam alanlarının korunmasına özen göstermelilerdir dendiği, dolayısıyla alanda bulunan ve Ek-2 ve 3’te listelenilen türlerin yıllık olarak düzenli yapılan arazi çalışmaları ile kontrol edilmesi gerektiği, ancak ÇED raporunda arazi çalışmaları ve metodolojisi açıklanmadığı, ÇED raporu Sayfa 403’te belirtilen “Karasal fauna türleri ise özellikle zarar görecek türler olmayıp inşaat aşamasında ortamdaki gürültü ve hareketlilikten dolayı bulundukları habitatları terk ederek çevredeki daha uygun alternatif yaşam alanlarına çekileceklerdir.” ifadesine binaen, alandan çekilecek türlerin nereye gidebilecekleri ve/veya nakilleri nasıl olacağına dair bir çalışma bulunmadığı, ÇED raporu sayfa 479’da belirtilen ifadede “Karasal flora ve fauna türleri arasında nadir, nesli tehdit altında veya yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan herhangi bir tür tespit edilmemiş ve literatür taramaları sonucunda da herhangi bir türün varlığına rastlanmamıştır." ifadesinin ekolojik açıdan hatalı olduğu, çünkü alandaki endemik, tehlike altında olan tür varlığından ziyade alanın canlılar tarafından kullanımı, ekolojik olarak ilişkide bulunduğu komşu alanlardan burayı kullanan türler olup olmadığının belirtilmediği, alanın ekolojik önemi açısından yorumu yapılmadığı, faaliyet alanında bulunması “muhtemel” türler Sayfa 157 Tablo VI.2.12.3’te verildiği ancak bu türlerin tespit edilip edilmediği, arazi çalışmalarının nasıl bir metodoloji ile yapıldığı belirtilmediği, yine literatüre dayalı hazırlanan listede 4 türün 3’ü Bern Ek-2, 4’ü de Bern Ek-3’te listelendiği, dolayısıyla alanın bu türler için önemli alanlar olduğu ve korunması gerektiği sonucu çıktığı, faaliyetin gerçekleşmesi durumunda alanın tahribatının türler üzerine etkisinden bahsedilmediği, bununla birlikte İzmir ilinde bulunan kaplumbağa türlerinden alanda varlığı ya da yokluğu belirsiz olduğu, koruma altında olan ve IUCN’de NT olarak listelenen bu türün alandaki varlığının incelenmediği,Sayfa 162, Tablo VI.2.12.5’te verilen memeli tür listesine göre 7 türün muhtemel olarak alanda bulunduğunun belirtildiği, ancak tespitlerinin nasıl yapıldığı ve bulunma yoğunluklarının ne olduğunun belirtilmediği, Habitat özelliklerine göre hazırlanan tür listesi kemirici, yarasa, böcekçiller ve karnivorlar açısından eksiklikler ihtiva ettiği, alan habitat özelliklerine göre daha fazla türe ev sahipliği yapma potansiyelinde olduğu, ayrıca özellikle yarasaların için kullanılan cihazlarla ve/veya yakalama teknikleri ile bir arazi çalışması yapılmadığından alandaki türlerin listesi eksik olma potansiyelinde olduğu, ÇED raporunda habitat özelliklerine göre listenilen 7 türün 2’si Bern Ek-2’de, bir tür Bern Ek-3’te listelendiği, dolayısıyla alan bu türler için önem arz ettiği, bu nedenle arazi çalışmaları sonrasında herhangi bir bulgu verilmediği, kurulması planlanan tesis için hazırlanan ÇED raporunun fauna açısından uygun bulunmadığı, Dava Konusunun Hidrobiyoloji Yönünden Değerlendirilmesi Sonucunda; faaliyet alanında bulunan türler ve bu türlerin karşılaşabileceği olumsuz etkilerin yanı sıra denizel ekosistemin de gerçekleştirilmesi planlanan tesisten etkileneceği, soğutma suyunun denize deşarjının ardından deniz suyu sıcaklığında ani bir değişim gözleneceği, deniz suyu sıcaklığındaki 1˚C sıcaklık artışının dahi denizel ekosistemin değişmesine neden olduğu yapılan çalışmalarla gösterildiği (Guhlielmi G., 2017), deniz suyu sıcaklığındaki artışın belirli bir sıcaklıkta üreyebilen balık türlerinin üremelerini de engellediği, bu nedenle balık türlerinin su sıcaklığın arttığı alanlardan uzaklaşıp başka alanlara göç ettikleri, bu durumun özellikle de ekonomik açıdan önemli olan balık türlerinin azalmasına ve balıkçılık üzerinde olumsuz etkilere sebep olduğu, yerel balık türlerinin uzaklaşması ve su sıcaklığının artması, hali hazırda Akdeniz kıyılarını olumsuz yönde etkileyen Kızıldeniz kökenli istilacı balıkların su sıcaklığının düşük olması nedeniyle henüz etkileyemediği bu bölgeye gelmesine sebep olacağı, göç edebilen türler başka alanlara yönelirken, deniz çayırları, makro algler ve kabuklular gibi sesil canlıların ise hareket edemedikleri için o alanda yaşamlarını sürdüremeyip yok olacakları, hem balıkçılık hem de deniz ekosistemi için geridönüşsüz etkileri olan bu sıcaklık değişiminin, bölgenin denizel ekosisteminin tamamen değişmesine neden olacağı, faaliyet sırasında meydana gelecek olan küllerin denize ulaşması askıda katı madde (AKM) miktarını arrtırarak suyun bulanıklaşmasına neden olacağı, Artan AKM ışığın deniz dibine ulaşmasını azaltacağı için denizlerde bulunan fotosentetik canlılar ışık olmadan fotosentez aktivitelerini sürdüremeyecekleri, zaman içersinde sağlıksızlaşacak olan fotosentetik deniz çayırları ve alglerin bir süre sonra yok olacakları, fotosentez ile karbondioksiti kullanıp oksijen üreten bu deniz canlılarının azalması ya da yok olmasının deniz suyu kalitesini de olumsuz yönde etkileyeceği, ÇED raporunda Safya 165’den başlayan Tablo IV.2.12.6’da başlık olarak ‘Fitoplanktonlar’ ibaresi kullanılmışken altında belirtilen türlerden sadece Dinophycea ve Euglenophycea Divisiosu başlığı altındakiler fitoplanktonları temsil ettiği, Tabloda bulunan diğer türler fitoplankton olarak isimlendirilmiş olsa da aslında makroskobik algler olduğu, ayrıca türlerin sınıflandırılmasında kullanılan sistemetik'in güncel olmadığı, kurulması planlanan tesis için hazırlanan ÇED raporunun hidrobiyoloji açısından uygun bulunmadığı, Dava Konusunun Orman Faaliyetleri Yönünden Değerlendirilmesi Sonucunda; Nihai ÇED Raporunun IV.2.10 (s.132) numaralı bölümü ‘’Orman Alanları’’ … adını taşıdığı, bu bölümdeyer alan bilgilerde ‘’proje alanı üzerinde çalı formunda bitki türleri yer almakta olup, ağaç kesimi söz konusu olmayacaktır’’ ifadesine yer verilmiş olup bu ifadenin fiili orman durumunu tam olarak yansıtmamasının yanında Nihai ÇED Raporunun V.1.17 ‘’Arazinin hazırlanması ve inşaat alanı için gerekli arazinin temini amacıyla kesilecek ağaçların tür ve sayıları, meşcere tipi, kapalılığı, orman alanları üzerine olası etkiler ve alınacak tedbirler, orman yangınlarına karşı alınacak tedbirler’’ başlıklı kısımda ‘’Yaklaşık 1200 adet ağacın sahada yapılan gözlemler sonucunda kaldırılacağı öngörülmektedir’’ ifadesine yer verildiği, bu durumun, ağaçların kaldırılacağından bahisle ağaçların fizyolojik bakımdan buna uygun olmaması ve ağaç türleri itibariyle kazık ve yürek kök sisteminin gelişmiş olmasından dolayı ‘’kaldırılması’’ deyimi ağaçların nakil edilmiş olsa dahi yeni yerlerine uyum sağlamakta güçlük çekip yeterli su ve besini alamayarak kurumaları söz konusu olacağının aşikar olduğu, bu durumda raporun yukarıdaki ilgili bölümlerinden izahla ‘’ağaç kesilmeyecektir’’ ibaresi ile 1200 adet ‘’ağacın kaldırılması’’ hususları birbirine tezat ifade ve uygulamalar içerdiği, Nihai ÇED Raporunun V.1.26‘’Karasal ve sucul flora/fauna üzerine olası etkiler ve alınacak tedbirler (tüm ünitelerin inşaatına ilişkin faaliyetlerden kaynaklanacak etkiler, soğutma suyu isale hattı dahil’’ başlıklı bölümde ‘’Projenin inşaat aşamasında bitki türleri için olumsuz etkiler ağaç kesilmesi ve toprak örtüsünün sıyrılmasından dolayı biyomas kaybının oluşacak olmasıdır’’ ifadesinden yola çıkarak raporun kendi içinde çeliştiğinin açıkça ortada olduğu, Ormancılık bilgilerinin bir Orman Mühendisi tarafından hazırlanmadığı, “ÇED Raporunu Hazırlayanların Tanımı” isimli dosyada “Yeterlik Belgesi Tebliği Kapsamında Çalıştırılması Taahhüt Edilen Personel Tablosu” başlıklı listede Ormancılık alanında yetkin bir isme rastlanılmadığı, Nihai Çed Raporunun V.2.25. ‘’Orman alanları üzerine olası etkiler ve alınacak tedbirler, orman yangınlarına karşı alınacak tedbirler’’ kısmında ‘’yangın tedbirlerine önem verileceği ve tüm işçilerin istendiği zaman yangına müdahalede hazır bulunacaktır’’ ifadesine binaen orman yangınlarına müdahalede bulunacak personelin Orman ve Kırsal Alan Yangınlarına Müdahale Eğitimi alma zorunluluklarından bahsedilmediği, bu hususun 6331 sayılı İş Güvenliği Kanuna da aykırı bir fiil içerdiği, ayrıca; Bölüm VIII.1’de sunulan ‘’Acil Müdahale Planı kapsamında yangın söndürmeye ve herhangi bir yaralanmaya ya da can kaybını engelleyecek tedbirler alınacaktır’’ kısmından bahisle Acil Müdahale Planı incelendiğinde Orman yangınlarıyla ilgili bir kısma rastlanılmamış olması ve yangınlarla ilgili tedbirlerin genel anlamda bina yangınları tedbirlerinin ötesine geçmemiş olması Çed raporu açısından eksiklikler içerdiğinin göstergesi olduğu, Orman Yangınlarıyla Mücadele kapsamında İlgili tesisin kuruluş alanı incelendiğinde orman sınırı ile iç içe olması ve kül depolama alanının orman arazisi üzerinde kurulacak olmasıyla birlikte küllerden uçarak orman alanlarında yangın çıkarma riski bulunan partiküllerin varlığı riski söz konusu iken Orman Yangınlarıyla Mücadele Eylem Planı olmamasının önemli bir eksiklik olduğu, dava dosyasındaki belge ve bilgilerin incelenmesi ve bilirkişi heyetiyle 13/04/2018 tarihinde gerçekleşen arazi keşfi sonucunda bu raporun II. maddesinde sözü edilen eksiklikler ışığında Çed Raporunu hazırlayanlar içerisinde Orman Mühendisi bulunmaması ve Orman Yangınlarıyla Mücadele hususları ayrıntılı olarak irdelenmediğinden bahisle söz konusu ÇED Raporu ormancılık disiplini açısından telafisi mümkün olmayan eksikleri barındırdığından Ormancılık faaliyetleri yönünden olumsuz olarak değerlendirildiği; bu tespit ve değerlendirmeler ışığında; yapımı planlanan ve toplam elektrik üretim kapasitesi 672 MW olacak Socar Power Entegre Projesi ile ilgili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevresel Etki İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü’nce 10/07/2013 gün ve 3080 sayılı evrak no ile verilen Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) olumlu kararına ilişkin; Makina Mühendisliği, Ziraat Mühendisliği, Meteoroloji Mühendisliği ve Flora konuları açısından olumlu; Jeoloji Mühendisliği, Çevre Mühendisliği, Kimya Mühendisliği, Orman Mühendisliği, Fauna, Hidrobiyoloji ve Arkeoloji konuları açısından olumsuz karara varıldığının belirtildiği görülmüştür.
Mahkemizce bilirkişi raporunayapılan itirazlar da dikkate alınarak yapılan değerlendirme sonucunda;
Arkeolojik yönden; ÇED raporunda, herhangi bir arkeolojik varlığın bulunması halinde çalışmanın durdurularak ilgili kurullara haber verileceğinin taahhüt edildiği, müze denetiminde kazı yapılmasına izin verilmesi yönündeki koruma bölge kurulu kararı dikkate alındığında, bilirkişi raporunun ÇED Olumlu kararının Arkeoloji konuları açısından uygun bulunmadığına ilişkin kısmına itibar edilmemiştir.
Jeolojik Yönden; genel jeoloji haritası ile 1/1000 ölçekli zemin haritalarının birbiriyle uyumlu olmadığı, kesitlerde çelişki olduğu, 5 metre derinlikte su bulunduğunun söylenildiği sonra da rastlanılmadığının belirtildiği, sondajlarda kesilen birimlerin farklı yerlerde farklı gösterildiği, santral temel derinliğinin, kül dolgu alan derinliğin ve deniz seviyesinin belli olmadığı, hidrolojik açıdan yeraltı suyu temininin gerekli olup olmadığı, santral içme ve kullanma suyunun nasıl temin edileceğinin belli olmadığı belirtilmiş olup, idarece buna ilişkin somut bir açıklama getirilmediği dikkate alındığında bilirkişi raporunun buna ilişkin kısmı hükme esas alınabilecek nitelikte bulunmuştur.
Orman Yönünden; ÇED raporunu hazırlayanlar içerisinde bir orman mühendisinin bulunmadığı ve orman yangınlarıyla mücadele hususlarının ayrıntılı olarak incelenmediği, dava konusu ÇED olumlu kararının ormancılık disiplini açısından eksiklikleri barındırdığından ormancılık faaliyetleri yönünden olumsuz olarak değerlendirilmesine ilişkin bilirkişi raporunun bu kısmı hükme esas alınabilecek nitelik ve yeterlilikte bulunmuştur.
Meteorolojik Yönden; kurulması planlanan tesis için hazırlanan ÇED raporunun meterolojik açıdan uygun olarak değerlendirilmesine ilişkin bilirkişi raporunun bu kısım ile ilgili açıklama ve tespitleri hükme esas alınabilecek nitelik ve yeterlilikte bulunmuştur.
Tarımsal faaliyet ve toprak kirliliği yönünden; Proje alanının ve tüm çevresinin orman arazisi olması, tarımsal kullanımın alanda hiç olmayışı, en yakın tarım alanlarının proje alanına kuş uçuşu 7-8 km uzaklıkta olması nedeniyle yapılması planlanan tesis ile ilgili olarak verilen ÇED olumlu kararının tarımsal açıdan uygun ve yeterli olduğu yönündeki tespitleri içeren bilirkişi raporunun buna ilişkin kısmına hükme esas alınabilecek nitelik ve yeterlilikte bulunmuştur.
Fauna yönünden; Proje alanı ve çevresinde fauna yönünden gerekli araştırmaların yapılmadığı, ÇED raporunda belirtilen hususlarda görüş bildiren kişilerin akademik yeterliliklerinin eksik olduğu, sahadaki canlıların ekolojik önemi açısından yorum yapılmadığı, kurulması planlanan tesis için hazırlanan ÇED raporunun fauna açısından uygun bulunmadığı belirtilmiş olup bilirkişi raporunun bu kısmı hükme esas alınabilecek nitelikte görülmüştür.
Hidrobiyoloji yönünden; Soğutma suyunun denize deşarjının ardından deniz suyu sıcaklığında meydana getireceği ani ısı değişiminin ekonomik açıdan önemli olan balık türlerinin azalmasına ve balıkçılık üzerinde olumsuz etkilere sahip olacağı bölgenin denizsel eko sisteminin tamamen değişmesine neden olacağı, buradaki canlıların zarar göreceği, deniz suyu kalitesinin olumsuz etkileceği, türlerin sınıflandırılmasında kullanılan sistematiğin güncel olmadığı, dolayısıyla kurulması planlanan tesis için hazırlanan ÇED raporunun hidrobiyolojik bakımından uygun bulunmadığı belirtilmiş olup;ÇED raporunda, santralin ana soğutma suyu ihtiyacı için denizden alınıp tesiste kullanılacak suyun sıcaklığının uygun limitlere getirildikten sonra denize tekrar desarj edileceğinin taahhüt edilmesi nedeniyle bu görüşlerin somut değerlendirmelere dayanmadığı, ÇED raporunu kusurlandıracak nitelikte olmadığı sonucuna varıldığından, bilirkişi raporunun bu kısmına itibar edilmemiştir.
Flora yönünden; Anılan alan ile ilgili olarak verilen flora listesinin alanın florasını nispeten yansıttığı, flora listesinde, proje alanından belirlenmiş herhangi bir endermik bitki türüne yer verilmemesinin olağan bir durum olduğu, zira endemizm ( bir bitkinin belli bir bölgeye, bir alana özgü olması) sıra dışı koşulların varlığı ile mümkün olduğu, ancak incelenen alanın ekolojik koşulları yönünden sıradan bir makilik alan olduğu, alanın flora yapısının yakın bölgelerde de mevcut olan bitkilerden oluştuğu kanaatine varıldığı, ÇED raporunun eksikliklerine rağmen flora yönünden olumlu olduğu değerlendirmelerine yer verilmiş olup, bilirkişi raporunun bu kısmı hükme esas alınabilecek nitelikte ve yeterlilikte bulunmuştur.
Çevre Mühendisliği yönünden; Zaten mevcut alan kirliliğin kurulması planlana termik santralin bulunduğu Aliağa ile birlikte tüm bölgenin bitki örtüsünü, tarım alanlarını olumsuz etkilediği, çevre sağlığı ve canlı yaşamı için risk oluşturduğu, tesisin sadece Aliağa için değil İzmir ve Kuzey Ege kıyıları ve bölgenin tamamı için büyük çevresel faaliyetlere yol açacağı, bölgede bütüncül yaklaşımla çevresel değerlendirme çalışmasını yapılmasının gerektiği, bölgede yapılması planlanan termik santral yatırımlarına insan ve çevre sağlığını korumak adına izin verilmemesi gerektiği belirtilmiş olup, görüşün mevzuatta öngörülen kriterleri sağlayamayacağına dair somut tespit ve değerlendirmelere dayanmadığı ve hükme esas alınabilecek nitelikte olmadığından Raporun bu kısmına itibar edilmemiştir.
Teknolojik(Kimya Mühendisliği) yönden; Kurulması planlanan tesisinin deniz suyu sıcaklığında meydana getireceği etkiyle deniz canlılarının olumsuz etkileyeceği kullanılacak kömür yakıtı sonrasında tolere edilemeyecek kül yığınların ve zararlı metallerin, gazların çevreyi olumsuz etkileyeceği, asit yağmurlarının oluşacağı, oluşacak sera etkisiyle küresel ısınmanın artacağı dolayısıyla ÇED raporunun teknolojik yönden uygun olmadığı yönünde görüşe yer verilmiş olup, raporun bu kısmında kurulması öngörülen tesisten kaynaklanacak atıkların mevzuatta belirlenen kriterleri sağlayamayacağının açık şekilde ortaya konulamaması, ÇED Raporunda mevzuatınöngördüğü kriterlerin sağlanacağının taahhüt edilmesi, aksi halde idarece denetim yapılarakişlem tesis edileceğinin açık olması karşısında bilirkişi raporunun bu kısmı hükme esas alınabilecek nitelikte bulunmamıştır.
Makine Mühendisliği yönünden; Söz konusu santralin kurulmasının ve başarılı ile çalıştırılmasının mümkün olduğu ancak çevreye olumsuz etkilerinin önlenmesi gerektiği, gerekli bilimsel konularda yeterli teknik personelin katılımı ile tesisin kurulmasından ömrünü tamamlanmasına kadar geçen süreçte bağımsız bir izleme komisyonunun kurulmasının gerektiği, ÇED raporunun makine teçhizat yönünden uygun olduğu görüşlerine yer verilmiş olup, hükme esas alınabilecek nitelikte olduğu anlaşılan bilirkişi raporunun bu kısmına itibar edilmiştir.
Bu durumda, dosyada bulunan bilgi ve belgeler ile bilirkişi raporunun hükme esas alınabilecek kısımları dikkate alındığında dava konusu "Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu" kararının Jeoloji, Orman, Fauna yönlerinden yeterli inceleme araştırmaya dayanmadığı, ÇED Raporun bu kısımlarının yeterli olmadığıanlaşıldığından dava konusu işlemde bu yönlerden hukuka uyarlık bulunmamıştır.
Öte yandan dava konusu işlemde diğer yönlerden hukuka aykırılık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu işlemin iptaline, aşağıda gösterilen ve davacı tarafından karşılanan 7.735,45-TL yargılama gideri ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince duruşmalı işler içinbelirlenen 1.660-TL avukatlık ücretinin davalı idare tarafından davacıya verilmesine, müdahil tarafından karşılanan 96,70-TL yargılama giderinin müdahil üzerinde bırakılmasına, artan posta ücretinin kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine, Adalet Bakanlığı tarafından karşılanan 12.172,18-TL keşif ve bilirkişi giderinin davada haksız çıkan davalı idaretarafından Tahsil Dairesine yatırılmasına, Adalet Bakanlığı tarafından yatırılan gider avansından artan kısmın Hazineye gelir olarak kaydedilmek üzere Tahsil Dairesine yatırılmasına, 2577 sayılı Kanun'un 20/A maddesi uyarınca kararın tebliğini izleyen 15 gün içerisinde Danıştay'a temyiz yolu açık olmak üzere, 21/12/2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi
Başkan - Üye - Üye
AZLIK OYU
Dosyada bulunan bilirkişi raporu ile dosyada bulunan tüm bilgi ve belgelerin birlikte incelenmesi ve değerlendirilmesinden; uyuşmazlık konusu çevresel etki değerlendirme raporu ve eklerinin yeterli ve uygun açıklamalar içerdiği, hesaplamaların ve değerlendirmelerin yeterli düzeyde veri ve belgeye dayandırıldığı, seçilen yer ve teknolojinin uygun olduğu, çevreye olabilecek olumsuz etkilerin giderilmesi için gerekli önlemlerin tespit edildiği, projenin çevre üzerindeki olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeyde olduğu, gerek tesisin kurulma aşamasında gerekse işletilmesi aşamasında çıkabilecek olası olumsuz sonuçların bu konuda yetkili idari makamların denetimine tabi olduğu sonucuna varıldığından, tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle, aksi yönde oluşan çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Üye





