Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin tarafların öne sürdüğü ve esasa etkili olan iddiaların işin mahiyetinin gerektirdiği ölçüde incelenip incelenmediğini ve özellikle ispat külfeti konusunda taraflardan birinin diğerine nazaran dezavantajlı bir konuma düşürülüp düşürülmediğini denetleme görevi bulunmaktadır.

Buna göre ilgili mahkemelerce başvurucular tarafından ileri sürülen iddia ve belgelerin karar sonucunu etkileyebilecek nitelikte olmasına karşın bu hususlara yönelik hiçbir değerlendirmede bulunulmaması ve idarenin görüşüne üstünlük tanınarak hüküm kurulması durumunda silahların eşitliği ilkesi ihlal edilebilir.

İlgili Kararlar:

♦ (Çetin Emre Haytoğlu ve Okan Özcan, B. No: 2016/11861, 13/6/2019)
♦ (Perihan Yılmaz, B. No: 2018/13753, 2/12/2020)
♦ (Ataseven Enerji Üretim A.Ş., B. No: 2018/27502, 10/3/2021)

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ÇETİN EMRE HAYTOĞLU VE OKAN ÖZCAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/11861)

 

Karar Tarihi: 13/6/2019

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M.Emin KUZ

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Selçuk KILIÇ

Başvurucular

:

1. Çetin Emre HAYTOĞLU

 

 

2. Okan ÖZCAN

Vekili

:

Av. Serap KIVRAK

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, avlanma yasağı olan bölgede avlanıldığı gerekçesiyle düzenlenen idari para cezası tutanağına karşı açılan davada usule ilişkin imkânlar bakımından zayıf duruma düşürülme nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 22/6/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. 2016/11862 numaralı başvuru dosyasının konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2016/11861 numaralı başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2016/11861 numaralı başvuru dosyası üzerinden yapılmasına ve 2016/11862 numaralı başvuru dosyasının kapatılmasına karar verilmiştir.

5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirilmesine gerek bulunmadığını belirtmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

9. Balıkçı olan başvurucular, donatanı oldukları "Okan Özcan" isimli trol teknesinin Yumurtalık önlerinde sahilden 1.87 mil mesafede ve av yasağı olan 2 milin içinde trol ile su ürünleri avcılığı yaptığının 7/4/2015 tarihinde Sahil Güvenlik Komutanlığınca tanzim edilen tutanaklar ile tespit edildiği gerekçesiyle ayrı ayrı 4.249 TL idari para cezası ile cezalandırılmıştır.

10. Başvurucular, idari para cezası işlemlerine karşı Adana 2. İdare Mahkemesinde iptal davası açmışlardır.

11. Adana 2. İdare Mahkemesinin (Mahkeme) 31/3/2016 tarihli kararlarıyla kesin olarak davaların reddine hükmedilmiştir.

12. Kararın gerekçesinde; Sahil Güvenlik Komutanlığına bağlı TCSG 306 Komutanlığınca olay günü tanzim edilen tutanak ile başvurucuların donatanı oldukları "Okan Özcan" isimli trol teknesinin Yumurtalık önlerinde 36 39.63 K-35 42.98 D mevkiinde ve sahilden itibaren 1.87 mil mesafede olduğu, GPS mevkii harita üzerinde pilotlandığında bu yerin sahilden 1.85 mil mesafede bulunduğu ve yapılan ölçümler değerlendirildiğinde teknenin sahilden itibaren 2 mil içinde su ürünleri istihsali yaptığının tespit edildiği belirtilmiştir. Kararda, avlanmanın yasak olduğu bölgede yapıldığının radar tespit tutanağı ile tespit edilmesi, teknelerin görüntülerinin CD ile kayda alınması ve cezanın dayanağı tutanağın aksinin ortaya konulmaması dolayısıyla anılan teknenin mevzuatta belirtilen yasak, sınırlama ve yükümlülüklere aykırı olarak avlandığı sonucuna varılmıştır.

13. Nihai kararlar 23/5/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.

14. Başvurucular 22/6/2016 tarihinde süresi içinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

IV. İLGİLİ HUKUK

15. 9/7/1982 tarihli ve 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu'nun "Görevler" kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Sahil Güvenlik Komutanlığının görevleri şunlardır:

...

 (C) Liman sınırları dışında :

...

7. 22/3/1971 tarih ve 1380 sayılı Su Ürünleri Kanununa,

...

Aykırı eylemleri önlemek, izlemek, suçluları yakalamak, gerekli işlemleri yapmak, yakalanan kişi ve suç vasıtalarını yetkili makamlara teslim etmek."

16. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Danıştay ile idare ve vergi mahkemeleri, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yaparlar. Mahkemeler belirlenen süre içinde lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir.''

17. 2577 sayılı Kanun'un 31. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler ile elektronik işlemlerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır. Ancak, davanın ihbarı Danıştay, mahkeme veya hakim tarafından re'sen yapılır. Bilirkişiler, bilirkişilik bölge kurulları tarafından hazırlanan listelerden seçilir ve bilirkişiler hakkında Bilirkişilik Kanunu ve 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.”

18. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Bilirkişiye başvurulmasını gerektiren hâller” başlıklı 266. maddesi şöyledir:

 “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Mahkemenin 13/6/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

20. Başvurucular; uyuşmazlığa konu ceza tutanaklarında teknenin bulunduğu belirtilen koordinatın doğru olduğunu ve buna hiçbir itirazlarının bulunmadığını, ancak söz konusu noktanın kıyıya 2.33 mil uzaklıkta olduğunu ve av yasağı olan bölge içinde yer almadığını, harita mühendisleri odasından ve farklı yerlerden alınan raporlarda da bu bilginin teyit edildiğini ve söz konusu raporların dava dosyasına sunulduğunu belirtmişlerdir. Başvurucular sundukları raporların mahkemece dikkate alınmadığı gibi teknik bir konu olmasına rağmen yeni bilirkişi raporu da alınmadığını, keşif yapılması yönündeki talepleri konusunda herhangi bir karar verilmeksizin ve karar gerekçesinde bu hususlar karşılanmadan idarenin tespitinin doğru olduğu kabul edilerek karar verildiğini belirterek gerekçeli karar hakkının ve silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.

B. Değerlendirme

21. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucuların temel iddiası, uyuşmazlığa dair ileri sürülen iddianın etkin bir şekilde incelenmemesine ve idarenin iddiasına üstünlük tanınmasına ilişkindir. Buna göre başvurucuların iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında silahların eşitliği ilkesi yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

24. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddiasavunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir (Mehmet Fidan, B. No: 2014/14673, 20/9/2017, § 37).

25. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ilkelerine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan ilkenin adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Anılan ilkeye uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması mümkün değildir (Mehmet Fidan, § 38).

26. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi, uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını kapsamaktadır (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 18).

27. Silahların eşitliği ilkesi kapsamında yapılacak inceleme, başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Yüksel Hançer, § 19).

28. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ilkesi ışığında taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma, inceletme noktasında uygun imkânların tanınması ve yargılamaya etkin katılımlarının sağlanması gerekir. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsiz olma iddiaları da yargılamanın bütünü kapsamında değerlendirilecektir. Ceza davaları ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere yargılamanın tüm aşamalarında silahların eşitliği ilkesinin güvence altına alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk devleti olmanın bir gereğidir (Mustafa Kupal, B. No: 2013/7727, 4/2/2016, §§ 50, 51, 52).

29. Kural olarak Anayasa Mahkemesinin görevi herhangi bir davada bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek değildir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin tarafların öne sürdüğü ve esasa etkili olan iddiaların işin mahiyetinin gerektirdiği ölçüde incelenip incelenmediğini ve özellikle ispat külfeti konusunda taraflardan birinin diğerine nazaran dezavantajlı bir konuma düşürülüp düşürülmediğini denetleme görevi bulunmaktadır (Ahmet Korkmaz, B. No: 2014/16232, 25/1/2018, § 29).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

30. Somut olayda başvurucuların "Okan Özcan" isimli trol teknesi ile Yumurtalık önlerinde ve koordinatları belirtilen mevkide trol ile su ürünleri avcılığı yaptığı hususunda ihtilaf bulunmamaktadır. Başvurucular, uyuşmazlığa konu idari para cezası tutanaklarında belirtilen ve idarece tespit edilen söz konusu noktanın kıyıya 2.33 mil uzaklıkta olduğunu ve av yasağı olan sahilden itibaren 2 millik bölge içinde yer almadığını savunmuş; Mahkeme ise trol teknesinin idarenin tespitleri doğrultusunda sahilden itibaren 1.85 mil mesafede olduğu sonucuna ulaşarak davaları reddetmiştir.

31. Başvurucular, yapılan mesafe ölçümünün hatalı olduğuna ve belirtilen koordinatların av yasağı olan bölgenin dışında yer aldığına yönelik biri iki harita mühendisine, diğeri Türkiye Mühendisler ve Mimarlar Odası Başkanlığı Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Mersin Temsilciliğine haricen hazırlattırılmış iki ölçüm raporunu dava dosyalarına ibraz etmişlerdir. Bu durum karşısında başvurucuların iddialarının temelsiz olduğu söylenemez.

32. İdari para cezası tutanaklarında belirtilen mevkiin av yasağı olan sahilden itibaren 2 millik bölge içinde yer alıp almadığının belirlenmesinin teknik incelemeyi gerektirdiği izahtan varestedir. Başvurucular tarafından ileri sürülen söz konusu iddia, Mahkemeye 2577 ve 6100 sayılı Kanunlarla tanınan imkân kullanılarak gerekirse bilirkişi incelemesi de yaptırılması suretiyle açıklığa kavuşturulması gereken bir olgudur.

33. Sonuç olarak teknik rapor olmadan başvurucuların bu iddiasını ispatlanmasının mümkün olmayacağı dikkate alındığında mahkemece bu iddiaya ilişkin bir irdeleme ve araştırma yapılmadan uyuşmazlıkların sonuçlandırılması başvurucuların davalı idareye nazaran zayıf bir konuma düşürülmesi sonucunu doğurmuştur. Bu durum silahların eşitliği ilkesiyle çelişmektedir.

34. Açıklanan gerekçelerle yargılamaya bir bütün olarak bakıldığında Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

35.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

36. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.

37. Mehmet Doğan kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).

38. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).

39. Başvurucular, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek ihlallerin giderilmesine karar verilmesi talebinde bulunmuşlardır.

40. Mahkemenin usule ilişkin imkânlar bakımından başvurucuları davalı idareye nazaran zayıf bir konuma düşürdüğü ve bu durumun silahların eşitliği ilkesini ihlal ettiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvurularda ihlalin mahkeme kararlarından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

41. Bu durumda silahların eşitliği ilkesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

42. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 479 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.954 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkının güvencelerinden olan silahların eşitliği ilkesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ilkesinin ihlalinin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Adana 2. İdare Mahkemesine (E.2015/1182, K.2016/460; E.2015/1180, K.2016/461) GÖNDERİLMESİNE,

D. 479 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.954 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihlerinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/6/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

PERİHAN YILMAZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/13753)

 

Karar Tarihi: 2/12/2020

R.G. Tarih ve Sayı: 19/2/2021-31400

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Selçuk KILIÇ

Başvurucu

:

Perihan YILMAZ

Vekili

:

Av. Ata YAZICIOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, nakdi tazminat isteminin reddi işleminin iptali istemiyle açılan davada karşıt argümanlara önem verilmemesi ve iddialara yönelik gerekli araştırma yapılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 9/5/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyleolaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucunun eşi R.Y. 1987 yılından itibaren Hakkâri'nin Şemdinli İlçe Jandarma Komutanlığı (Komutanlık) emrinde geçici köy korucusu olarak görev yapmaktayken 1/6/2005 ile 3/6/2005 tarihleri arasında Şemdinli ilçesi Koryürek mezrası Büyüktepe Üs Bölgesi mevzilerinde nöbetçi olarak görevlendirilmiştir.

9. R.Y. 2/6/2005 tarihinde Hacıbey Çayı'na düşmesi sonucu boğularak hayatını kaybetmiştir. Şemdinli Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma neticesinde 24/10/2005 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kararda; R.Y.nin Hacıbey Çayı üzerinde bulunan sulama setindeki arızayı onarmak için çaya normal yaklaşma mesafesinden fazla yaklaştığı, akıntının fazla olmasından dolayı dengesini kaybederek suya düştüğü ve düştüğü yerden 100 metre kadar sürüklendikten sonra boğularak hayatını kaybettiğinin tespit edildiği belirtilmiştir.

10. Başvurucu, eşinin görevi başındayken kendisi ve arkadaşlarına su temin etmek isterken ırmağa düşerek hayatını kaybettiğinden ve ölüm olayının görevinin sebep ve tesiriyle meydana geldiğinden bahisle 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun uyarınca nakdi tazminat ödenmesi istemiyle İçişleri Bakanlığına başvuruda bulunmuştur.

11. Söz konusu başvurunun değerlendirilmesi aşamasında İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğünce 3/11/2010 tarihli yazı ile Hakkâri Valiliğinden bahsi geçen konu hakkında bilgi ve belge istenmiştir. Anılan yazıda; Komutanlığın 14/6/2005 tarihli yazısında R.Y.nin olay tarihinde tarlasını sulamak maksadıyla çalışırken dengesini kaybedip Hacıbey Çayı'na düşmesi sonucu öldüğü belirtilirken Jandarma tarafından düzenlenen 2/6/2005 tarihli tutanak ile tanık ifadelerinden olayın oluşumunun farklı olduğunun anlaşıldığı ifade edilmiştir. Bu nedenle R.Y.nin olay tarihinde tarlasını sularken mi yoksa görevli iken mi çaya düştüğü hususuyla ilgili olarak tereddüte düşüldüğü belirtilerek bilgi ve belge temini isteminde bulunulmuştur.

12. İdarenin iç yazışmaları sonrasında nakdi tazminat istemli başvuru, İçişleri Bakanlığı Nakdi Tazminat Komisyonunun (Komisyon) 16/8/2011 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Kararda; Komutanlığın 14/6/2005 tarihli yazısında geçici köy korucusu olan R.Y.nin 2/6/2005 tarihinde tarlasını sulamak maksadıyla çalışırken dengesini kaybedip Hacıbey Çayı'na düşerek vefat ettiğinin belirtildiği, olayın emniyet ve asayişin korunması ile ilgili bir görevinin sebep ve tesiriyle meydana gelmediği ve konunun 2330 sayılı Kanun kapsamına girmediği belirtilmiştir.

13. Başvurucu, anılan işlemin iptali istemiyle İçişleri Bakanlığı aleyhine Ankara 12. İdare Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde dava açmıştır.

14. Mahkeme 26/3/2013 tarihli kararı ile davanın reddine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinde özetle başvurucunun murisinin 2/6/2005 tarihinde Hacıbey Çayı'na düşmesi sonucu ölmesi üzerine idarece yapılan tahkikatta adı geçenin Büyüktepe Üs Bölgesinde görevli olduğu belirtilmekle birlikteOlay Yeri Tespit Tutanağı ve diğer belgelere göre ölüm olayının görev bölgesinde değil kendi tarlasını sulamak maksadıyla çalışırken dengesini kaybedip Hacıbey Çayı'na düşmesi sonucu meydana geldiği, iç güvenlik ve asayişin korunması ile ilgili bir görevin sebep ve tesirinden kaynaklanmadığı, başvurucuya 2330 sayılı Kanun hükümleri uyarınca nakdi tazminat ödenmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.

15. Karara karşı yapılan temyiz başvurusu üzerine Danıştay Onbirinci Dairesinin (Daire) 15/2/2018 tarihli ilamıyla temyiz isteminin reddine ve mahkeme kararının onanmasına hükmedilmiştir.

16. Karar, başvurucu vekiline 10/4/2018 tarihinde tebliğ edilmiş; başvurucu 9/5/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

17. 2330 sayılı Kanun 'un 1. maddesi şöyledir:

"Bu kanunun amacı; barışta güven ve asayişi korumak, kaçakçılığı men, takip ve tahkikle, trafik ve yol güvenliğini veya tutuklu ve hükümlülerin sevk ve nakillerini sağlamakla görevli olanların; Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Emniyet Teşkilatında bulunan patlayıcı maddelerin incelenmesi, muhafazası, nakli, imha edilmesi ve zararsız hâle getirilmesi işlemlerinde görevlendirilenlerin bu görevlerinden dolayı ya da görevleri sona ermiş olsa bile yaptıkları hizmet nedeniyle derhal veya bu yüzden maruz kaldıkları yaralanma veya hastalık sonucu ölmeleri veya engelli hâle gelmeleri halinde ödenecek nakdi tazminat ile birlikte bağlanacak aylığın ve bu yüzden yaralanmaları halinde ödenecek nakdi tazminatın esas ve yöntemlerinin düzenlenmesidir."

18. 2330 sayılı Kanun'un 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Bu kanun;

...

e) Güven ve asayişin korunmasında hizmetlerinden yararlanılması zorunlu olan ve yetkililerce kendilerine bu amaca yönelik görev verilen kamu görevlileri ve sivilleri;

f) İç güvenlik ve asayişin korunmasında veya kaçakçılığın men, takip ve tahkiki ile ilgili olarak güvenlik kuvvetlerine kendiliklerinden yardımcı olmuş ve faydalı oldukları yetkililerce tevsik edilmiş şahısları;

...

kapsar."

19. 2330 sayılı Kanun'un "Nakdi tazminat" kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Bu kanun kapsamına girenlerden;

a) Ölenlerin kanuni mirasçılarına, en yüksek Devlet Memuru brüt aylığının (Ek gösterge dahil) 100 katı tutarında,

...

nakdi tazminat ödenir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Mahkemenin 2/12/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

21. Başvurucu; R.Y.nin görevi başındayken kendisi ve arkadaşlarına su temin etmek isterken çaya düşerek hayatını kaybettiğini, ölüm olayının görevinin sebep ve tesiriyle meydana geldiğini belirtmiştir. Başvurucu ayrıca Komutanlığın Mahkemece kabul gören iddiasının aksine Hacıbey Çayı üzerinde müteveffaya ait herhangi bir tarlanın bulunmadığı gibi Irak sınırındaki bölgede kimseye ait tarlanın da bulunmadığını, bu iddialarına yönelik Mahkemece hiçbir araştırma yapılmadığını, dosyada mevcut olan kesin kanıtların ve tanık ifadelerinin Mahkemece dikkate alınmadığını, bu hususların kararda tartışılmadığını ve kararın hatalı olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

22. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu; iddia, belge ve tanık ifadelerinin Mahkemece dikkate alınmadığını, bu hususların kararda karşılanmadığını ve idarenin iddiasına üstünlük tanınmak suretiyle hüküm kurulduğunu belirtmiştir. Buna göre başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında silahların eşitliği ilkesi yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

25. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddiasavunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir (Mehmet Fidan, B. No: 2014/14673, 20/9/2017, § 37).

26. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ilkesine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan ilkenin adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Anılan ilkeye uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması mümkün değildir (Mehmet Fidan, § 38).

27. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi, uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını kapsamaktadır (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 18).

28. Silahların eşitliği ilkesi kapsamında yapılacak inceleme, başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Yüksel Hançer, § 19).

29. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ilkesi ışığında taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma, inceletme noktasında uygun imkânların tanınması ve yargılamaya etkin katılımlarının sağlanması gerekir. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsiz olma iddiaları da yargılamanın bütünü kapsamında değerlendirilecektir. Ceza davaları ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere yargılamanın tüm aşamalarında silahların eşitliği ilkesinin güvence altına alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk devleti olmanın bir gereğidir (Mustafa Kupal, B. No: 2013/7727, 4/2/2016, §§ 50, 51, 52).

30. Kural olarak Anayasa Mahkemesinin görevi herhangi bir davada bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek değildir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin tarafların öne sürdüğü ve esasa etkili olan iddiaların işin mahiyetinin gerektirdiği ölçüde incelenip incelenmediğini ve özellikle ispat külfeti konusunda taraflardan birinin diğerine nazaran dezavantajlı bir konuma düşürülüp düşürülmediğini denetleme görevi bulunmaktadır (Ahmet Korkmaz, B. No: 2014/16232, 25/1/2018, § 29).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

31. Başvurucu; geçici köy korucusu olarak görev yapan eşi R.Y.nin ölüm olayının idarenin belirttiği şekilde yani R.Y.nin tarlasını sulamak maksadıyla çalışırken dengesini kaybederek Hacıbey Çayı'na düşmesi sonucu meydana gelmediğini, eşinin görevi başındayken kendisi ve arkadaşlarına su temin etmek isterken söz konusu çaya düşerek hayatını kaybettiğini, bu hususun tanık beyanları ile ortaya konulduğunu ve ayrıca Hacıbey Çayı üzerinde müteveffaya ait herhangi bir tarlanın da bulunmadığını ileri sürmüştür.

32. Mahkeme gerekçeli kararında, Olay Yeri Tespit Tutanağı ve diğer belgelere göre R.Y.nin ölüm olayının görev bölgesi olan Büyüktepe Üs Bölgesi'nde değil kendi tarlasını sulamak maksadıyla çalışırken dengesini kaybedip Hacıbey Çayı'na düşmesi sonucu meydana geldiğini, olayın iç güvenlik ve asayişin korunması ile ilgili bir görevin sebep ve tesirinden kaynaklanmadığını belirtmiştir (bkz. § 14).

33. Somut olayda başvurucunun eşi R.Y.nin 1/6/2005 ile 3/6/2005 tarihleri arasında Şemdinli ilçesi Koryürek mezrası Büyüktepe Üs Bölgesi mevzilerinde nöbetçi olarak görevli olduğu ve olayın da bu görev sırasında 2/6/2005 tarihinde gerçekleştiği hususunda kuşku bulunmamaktadır. Bununla birlikte olayın soruşturması aşamasında alınan ve dosyada yer alan tanık beyanlarında, R.Y.nin görev sırasında kendisi ve arkadaşlarına su temin etmek için gittiği Hacıbey Çayı'na düşerek hayatını kaybettiği ifade edilmekte; mahkeme kararında ise idarenin düzenlediği belgeler doğrultusunda R.Y.nin kendi tarlasını sulamak maksadıyla çalışırken dengesini kaybedip Hacıbey Çayı'na düşmesi sonucu olayın meydana geldiği belirtilmektedir. Buna karşın başvurucu, Hacıbey Çayı üzerinde R.Y.ye ait herhangi bir tarlanın veya ekili arazinin bulunmadığını beyan etmiştir.

34. Başvurucu tarafından yargılamanın tüm aşamalarında, Hacıbey Çayı üzerinde eşi R.Y.ye ait herhangi bir tarlanın veya ekili arazinin bulunmadığı ileri sürülmüş olmasına karşın Mahkemece kararın gerekçesinin dayandırıldığı ve karar sonucunu etkileyebilecek nitelikteki söz konusu iddia hakkında herhangi bir araştırma yapılmaksızın ve kararda bu hususa yönelik hiçbir açıklamada bulunulmaksızın ölüm olayının gerçekleşme şekline ilişkin olarak idarenin anlatımına üstünlük tanınarak karar verildiği anlaşılmıştır.

35. Buna göre mahkeme kararının gerekçesinin dayandırıldığı hususa yönelik olarak başvurucu tarafından ileri sürülen ve karar sonucunu etkileyebilecek nitelikteki iddialar hakkında Mahkemece hiçbir araştırma ve değerlendirme yapılmaması, olayın meydana gelme şekline ilişkin olarak idarenin anlatımına üstünlük tanınarak hüküm kurulması başvurucunun davalı idareye nazaran zayıf bir konuma düşürülmesi sonucunu doğurmuştur. Bu durum bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelemiştir.

36. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

37. Başvurucu, somut davada verilen karar nedeniyle tazminat alma ve maaş bağlanma haklarının engellendiğini belirterek Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

38. Adil yargılanma hakkı yönünden ulaşılan sonuç gözetildiğinde başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki söz konusu şikâyetlerinin ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

40. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek ihlalin giderilmesi talebinde bulunmuştur.

41. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

42. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

43. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri(2), §§ 57-59, 66, 67).

44. İncelenen başvuruda başvurucunun iddiaları araştırılmadan ve idarece düzenlenen tutanaklara üstünlük tanınarak hüküm kurulması sebebiyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

45. Bu durumda silahların eşitliği ilkesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 12. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

46. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında silahların eşitliği ilkesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkı kapsamında silahların eşitliği ilkesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 12. İdare Mahkemesine (E.2012/114, K.2013/737) GÖNDERİLMESİNE,

D. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ATASEVEN ENERJİ ÜRETİM A.Ş. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/27502)

 

Karar Tarihi: 10/3/2021

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Selçuk KILIÇ

Başvurucu

:

Ataseven Enerji Üretim A.Ş.

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, rüzgâr enerji santrali projesi için yapılan üretim lisansı başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada esasa etkili iddiaların karşılanmaması ve sadece idarece sunulan bilgiler uyarınca karar verilmesi nedenleriyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 4/9/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. 2018/28025 numaralı başvuru dosyasının kişi yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2018/27502 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2018/27502 numaralı başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.

6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu Şirket tarafından 28/4/2006 tarihinde Enerji Piyasası Düzenleme Kurumuna (EPDK) yapılan başvurular ile toplam kurulu güçleri 70 milyon watt (MW) ve 150 MW olan Atares-1 ve Atares-2 Rüzgâr Enerji Santrali (RES) projeleri için 49 yıl süreyle lisans verilmesi talep edilmiştir.

10. 4/8/2002 tarihli ve 24836 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan ve başvurucunun lisans talebinde bulunduğu tarih itibarıyla yürürlükte bulunan mülga Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeliği (Lisans Yönetmeliği) uyarınca bağlantı talebini karşılama ve bu konuda Enerji Piyasası Düzenleme Kuruluna (Kurul) görüş bildirmekle görevli Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi (TEİAŞ) tarafından söz konusu başvurular üzerine 26/5/2008 tarihli yazı ile Kurula görüş bildirilmiştir. Anılan görüşte, Atares-1 RES Projesi'nin 70 MW olarak yaklaşık 58 kilometre enerji iletim hattı ile Orhaneli Trafo Merkezinin (TM) 154 kilovolt (kV) barasına bağlantısının, Atares-2 RES Projesi'nin ise 100 MW olarak yaklaşık 60 km enerji iletim hattı ile Gemlik TM'nin 154 kV barasına bağlantısının uygun görüldüğü belirtilmiştir.

11. EPDK tarafından birkaç kez 1/11/2007 tarihinden önceki RES başvurularına yönelik bağlantı görüşlerinin yeniden değerlendirilmesi TEİAŞ'tan talep edilmiş, TEİAŞ 13/2/2009, 25/12/2009 ve 18/1/2010 tarihli yazıları ile başvurucuya ait projelerin de dâhil olduğu olumlu bağlantı görüşlerinin geçerli olduğunu EPDK'ya bildirmiştir.

12. 18/2/2010 tarihli Kurul kararıyla, 14/3/2013 tarihli ve 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu'nun 30. maddesiyle başlığı Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun olarak değiştirilen 20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı Kanun'un 3. maddesine 9/7/2008 tarihli ve 5784 sayılı Kanun'un 3. maddesiyle eklenen mülga "Rüzgâr enerjisine dayalı üretim tesisi kurmak üzere yapılmış veya yapılacak olan lisans başvuruları kapsamında..." hükmü çerçevesinde toplam bağlanılabilir kapasitenin TM gerilim seviyesi bazında ilan edilmesine karar verilmiş, inceleme ve değerlendirme aşamasında bulunan tüm RES projeleri için lisans başvurularının bu doğrultuda revize edilmesi istenilmiştir. Söz konusu karar üzerine başvurucu tarafından, Atares-1 RES Projesi için öngörülen sisteme bağlantı noktası ve gerilim seviyesinin Orhaneli TM 154 kV olarak, Atares-2 RES Projesi için öngörülen sisteme bağlantı noktası ve gerilim seviyesinin ise Gemlik TM 154 kV olarak belirtilmesi suretiyle mevcut başvurular aynen sunulmuştur.

13. Anılan başvurulara yönelik yapılan değerlendirmeler sonucunda Atares-1 RES Projesi'ne 18 km mesafede Karacabey TM'de 54 MW YG kapasitesi, Atares-2 RES Projesi'ne ise 22 km mesafede Karacabey TM'de 54 MW YG kapasitesi mevcut olduğundan bahisle TEİAŞ'ın 9/6/2010 tarihli yazısıyla bağlantı taleplerinin uygun görülmediği, Kurulun 23/6/2010 tarihli kararıyla TEİAŞ'ın olumsuz görüşünün uygun bulunduğu ve başvurucu Şirketin lisans başvurularının reddedildiği anlaşılmaktadır.

14. Başvurucu tarafından Atares-1 ve Atares-2 RES projelerine yönelik üretim lisansı başvurularının reddine ilişkin söz konusu işlemlerin iptali istemiyle Danıştayda davalar açılmıştır. Dava dilekçelerinde, daha önce defalarca uygun bağlantı görüşü verilmesine karşın sonradan bağlantı taleplerinin hangi gerekçelerle uygun bulunmadığının anlaşılamadığı, yıllarca bekletilen projelerin haksız şekilde reddedildiği ileri sürülmüştür.

15. Danıştay Onüçüncü Dairesince (Daire) 7/1/2011 tarihli ara kararı ile; başvurucunun üretim lisansı başvurusunda bulunduğu proje için en yakın TM'nin nerede olduğunun, ayrıca başka iki şirket tarafından yapılan 1512 ve 1436 numaralı başvurular için kabul edilen bağlantı noktasının bu projeler için en yakın TM olup olmadığının ve bu TM'lerin anılan projelere olan uzaklıkları TEİAŞ'tan istenilmiştir. 10/2/2011 tarihli cevapta; 1512 numaralı proje için talep edilen bağlantı noktasının en yakın TM'den 3 km kadar daha uzak bulunduğu ancak yapılan sistem etütlerinde 5 km'ye kadar olan uzaklıklarda gerilim düşümü, iletim kaybı vb. parametrelerdeki değişimin ihmal edilebilecek büyüklükte olduğu, bu ölçüdeki küçük uzaklık farklılıklarının dikkate alınmadığı ifade edilmiştir. Atares-1 Projesi için ise, en yakın TM 18 km mesafedeki 54 MW kapasiteli Karacabey TM olmasına karşın 62 km mesafede olan 70 MW kapasiteli Orhaneli TM'nin tercih edildiği, Kuruluşlarının ilave 44 km iletim hattı yatırımı, iletim kayıpları ve işletme giderlerinin oluşmasını teknik ve ekonomik olarak uygun görmediği belirtilmiştir.

16. Başvurucunun Daireye sunduğu 25/2/2011 tarihli savunmaya cevap dilekçesinde ise taraflarınca yapılan araştırmada en yakın yerine daha uzak trafoları seçen birçok projenin reddedilmediğinin ve olumlu bağlantı görüşü verildiğinin tespit edildiği, bu projelerde iki trafo arasındaki mesafenin davalı idarenin savunduğu 5 km sınırının çok üzerinde olduğu belirtilmiştir. Ayrıca dilekçede, en yakın yerine daha uzak trafoların seçilmesine karşın olumlu bağlantı görüşü verildiği belirtilen 25 örneğe yer verilmiştir.

17. Daire 4/3/2011 ve 9/3/2011 tarihli ara kararları ile bu kez -başvurucu Şirketin iddia ettiği üzere- en yakın TM yerine daha uzak TM'leri seçen projeler için kabul edilen bağlantı noktasının bu projeler için en yakın TM olup olmadığını ve bu TM'lerin anılan projelere uzaklıklarının ve bu projeler için kabul ve ilan edilen bağlantı noktalarının belirlenmesinde esas alınan ölçütlerin ne olduğunu TEİAŞ'tan sormuştur. Ara kararlarına verilen cevapta öncelikle, itirazda bulunulan 25 projeye ilişkin tek tek açıklamalara yer verilmiştir. Sonrasında Kurulun 18/2/2010 tarihinde aldığı karar ile inceleme ve değerlendirme aşamasında olan tüm başvuruların birlikte değerlendirilmesi gerektiğinin ifade edildiği, buna göre 1/11/2007 tarihinden önce bağlantı görüşü oluşturulmuş kapasiteler ile birlikte 50 projenin, 1/11/2007 tarihinde alınan 672 proje ve 13/2/2009 tarihinde verilen bağlantı görüşleri kapasiteleri ile birleştirilerek değerlendirildiği belirtilmiştir. Atares-1 ve 2 projelerine en yakın TM'nin Karacabey TM hâline geldiği, 1/11/2007 öncesi başvurusu olan ilgili şirketlerin uyarılarak eski bağlantı görüşlerinin geçerli olmayacağının ve en yakın TM'lerini seçmeleri gerektiğinin bildirildiği ancak başvurucu Şirketin eski bağlantı noktalarını tercih ettiği hususlarına yer verilmiştir.

18. Daire 8/2/2014 ve 24/2/2015 tarihlerinde davaları reddetmiştir. Kararlarda öncelikle 4/3/2011 ve 9/3/2011 tarihli ara kararlarına verilen cevaptan bahsedilmiş, sonrasında şu değerlendirme ve gerekçelere yer verilmiştir:

"...diğer taraftan benzer bir uyuşmazlıkta, Dairemizin E:2010/4676 sayılı dosyasında 19.11.2013 tarihinde verilen ara kararı ile, TEİAŞ'tan, olumsuz bağlantı görüşlerinin hangi teknik ölçütlere dayandığının, sisteme bağlantının daha uzak trafo merkezinden yapılması hâlinde hangi sakıncaların ortaya çıkabileceğinin, sistemin zarar görüp görmeyeceğinin, varsa bu konuda doğabilecek zararın proje sahibinin katlanacağı maliyetle giderilip giderilemeyeceğinin, arz güvenliğinin olumsuz etkilenip etkilenmeyeceğinin sorulduğu; ara kararına verilen cevapta, TEİAŞ tarafından 720 projenin aynı teknik ve ekonomik kriterler göz önüne alınarak değerlendirildiği, teknik ve ekonomik olarak en uygun bağlantı noktasını tercih etmeyen projelere uygun görüş verilmediği, aksi bir durumun şirket lehine ayrıcalık tanımak anlamına geldiği, yapılan değerlendirme sonucunda en yakın bağlantı noktasına göre başvurusunu uygun olarak gerçekleştiren 698 şirkete uygun görüş verildiği, en yakın bağlantı noktasını tercih etmeyen 22 şirkete ait projenin sistem bağlantısının uygun bulunmadığı, projenin bağlantı noktasının daha uzak trafo merkezi olarak belirlenmesi hâlinde ek hat maliyetinin çıkacağı, arazideki şehirleşme ve tarım alanları göz önünde bulundurulduğunda yapılaşma nedeniyle hat maliyetinin daha da artacağı, tarım alanları nedeniyle de kamulaştırma maliyetlerinin yüksek olacağı, sonuç olarak daha uzak bir noktaya bağlantı yapılması durumunda, sisteme bağlantısı planlanan toplam kurulu gücü 12.000 MW olan RES'in sistem bağlantılarının teknik ve ekonomik açıdan uygun optimum bir değerlendirme yapılmasına engel olacağı belirtilmiştir.

Bu durumda; davacı şirketin yaptığı başvuruda, öngörülen sisteme bağlantı noktası ve gerilim seviyesini Orhaneli TM 154 kV olarak belirtmesi, TEİAŞ tarafından yapılan değerlendirme sonucunda projeye daha yakın trafo merkezi bulunması sebebiyle olumsuz bağlantı görüşü verilmesi ve bu görüşün Kurulca uygun bulunması karşısında, davacı şirketin üretim lisansı başvurusunun reddedilmesine ilişkin dava konusu Kurul kararında hukuka aykırılık görülmemiştir.

Öte yandan; rüzgâr enerjisine dayalı üretim tesisi kurmak üzere yapılmış ve yapılacak olan lisans başvurularında uygulanacak esaslar 5784 sayılı Kanun'la yeniden belirlendiğinden ve davacı şirket bu düzenlemeden önce lisans almaya hak kazanamadığından, diğer bir ifadeyle bu konuda kazanılmış hakkı bulunmadığından, dilekçede öne sürülen itirazlar geçerli görülmemiştir."

19. Başvurucu tarafından kararlar temyiz edilmiştir. Temyiz dilekçelerinde; Atares-1 ve Atares-2 üretim tesisleri ile aynı bölge ve aynı kaynak için başka bir tüzel kişilik tarafından başvuru yapılmadığından söz konusu projelerin sahada tekli başvuru olarak kaldığı, daha önce 5 kez uygun görüş verilen ve ekonomik olarak kabul edilen Orhaneli TM ve Gemlik TM'ye bağlantı taleplerine haksız bir şekilde olumsuz görüş verildiği belirtilmiştir. Ayrıca TEİAŞ'ın olumsuz görüşüne dayanak teşkil eden mülga Lisans Yönetmeliği'nin 38. maddesinin üçüncü fıkrasının (f) bendinde, talep edilen bağlantı noktasına oranla ekonomik açıdan daha uygun ve daha düşük sistem kaybı sağlayan bağlantı noktası bulunması durumunda olumsuz görüş verilebileceğinin düzenlendiğini, düzenleme gereği olumsuz görüş verilebilmesi için iki koşulun aynı anda var olmasının gerektiği, bu nedenle sadece en yakın TM'ye bağlantı talebi bulunmadığı gerekçesiyle başvuruların reddedilmesinin hukuka aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

20. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun (İDDK) 3/2/2016 tarihli kararları ile Daire kararlarının onanmasına hükmedilmiştir.

21. Başvurucu 13/6/2016 ve 7/9/2016 tarihlerinde de kararın düzeltilmesi talebinde bulunmuştur.

22. Kararın düzeltilmesi aşamasında başvurucu tarafından RES projelerinin teknik ve ekonomik yönden uygunluğuna yönelik 14/2/2018 ve 20/2/2018 tarihli iki ayrı uzman mütalaası dava dosyalarına sunulmuştur. Anılan 14/2/2018 tarihli uzman mütalaasında, Atares-1 RES Projesi için önerilen Orhaneli TM bağlantısının geri ödeme süresinin Yönetmelik'te belirtilen 10 yılın çok altında 6 yıl 6 ay olduğu, yine bahsedilen proje için iletim sistemi güç kaybı oranının TEİAŞ'ın 154 kV gerilim seviyesindeki enerji nakil hatları için kabul edilebilir bulduğu %2,5-%3 güç kaybı oranının çok altında %1 ile sınırlı bulunduğu ve Atares-1 Projesi'nin Orhaneli TM'ye bağlanmasının ekonomik olarak uygun olduğu belirtilmiştir. Yine Atares-2 RES Projesi için önerilen Gemlik TM bağlantısının geri ödeme süresinin 5 yıl 6 ay, iletim sistemi güç kaybı oranının ise %1,8 oranında olacağı ve bu bağlantının da ekonomik olarak uygun olduğu ifade edilmiştir. 20/2/2018 tarihli uzman mütalaasında ise başvurucunun bağlantı taleplerinin en yakın TM'ye bağlantı yapılmayıp uzak TM'ye bağlantı öngörüldüğü için uygun görülmediğinin bildirilmesine yönelik TEİAŞ'ın 9/6/2010 tarihli görüş yazısında, aynı durumda olan yani daha yakınında TM bulunmasına karşın daha uzaktaki TM'ye bağlantı izni verilen projelerin bulunduğu vurgulanmış, uzak mesafedeki TM'ye bağlantı izni verildiği belirtilen 13 ayrı projeye yer verilmiştir. Sonuç olarak, Atares-1 ve Atares-2 projelerine teknik ve ekonomik değerlendirmeler kapsamında TEİAŞ tarafından verilen beş adet uygundur onayı sonrası uygulanan uzaklık kriteri değerlendirmesinin aynı tarihli birçok projeye uygulanmadığı belirtilmiştir.

23. Kararın düzeltilmesi istemleri İDDK'nın 15/3/2018 tarihli kararları ile oyçokluğuyla reddedilmiştir. Azınlıkta kalan bir üyenin karşıoy gerekçesinde ise başvurucu Şirket tarafından, Daire kararında yer verilen TEİAŞ değerlendirmesinin tamamen başka bir dosyaya ait olduğunun ve başvurucu Şirketin proje sahalarının bulunduğu dosya ile bir ilişkisinin bulunmadığının, ayrıca TEİAŞ'ın olumsuz bağlantı görüşünde yalnızca iletim hattı uzunluğunun esas alındığının, bağlantı noktasının ekonomik açıdan daha uygun olup olmadığının ise değerlendirilmediğinin ileri sürüldüğü ve söz konusu hususlara yönelik 14/2/2018 ile 20/2/2018 tarihli iki ayrı uzman kurulu mütalaasının dava dosyalarına sunulduğu belirtilmiştir. Bu iddiaların kabul edildiği takdirde davanın sonucunu değiştirebilecek içerikte olduğu, bu iddiaların karşılanması ve çürütülmesi yoluna gidilmediği ve başvurucu tarafın -karar düzeltme aşamasında yapılmış olsa da- iddiaları ve sunduğu belgeler hakkında değerlendirme yapılması ve bu iddiaların karşılanması gerektiği ifade edilmiştir.

24. Nihai kararlar 6/8/2018 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 4/9/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

25. 4628 sayılı Kanun'un işlem tarihinde yürürlükte bulunan "Amaç, kapsam ve tanımlar" kenar başlıklı mülga 1. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Bu Kanunun amacı; elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması için, rekabet ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösterebilecek, mali açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir elektrik enerjisi piyasasının oluşturulması ve bu piyasada bağımsız bir düzenleme ve denetimin sağlanmasıdır.

Bu Kanun; elektrik üretimi, iletimi, dağıtımı, toptan satışı, perakende satışı, perakende satış hizmeti, ithalat ve ihracatı ile bu faaliyetlerle ilişkili tüm gerçek ve tüzel kişilerin hak ve yükümlülüklerini, Elektrik Piyasası Düzenleme Kurumunun kurulması ile çalışma usul ve esaslarını ve elektrik üretim ve dağıtım varlıklarının özelleştirilmesinde izlenecek usulü kapsar."

26. 4628 sayılı Kanun'un 3. maddesine 5784 sayılı Kanun'un 3. maddesiyle eklenen ve işlem tarihinde yürürlükte bulunan mülga beşinci fıkra şöyledir:

"Rüzgâr enerjisine dayalı üretim tesisi kurmak üzere yapılmış veya yapılacak olan lisans başvuruları kapsamında, bu Kanun ile 5627 sayılı Enerji Verimliliği Kanunu kapsamında Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından yapılacak teknik değerlendirme ve ardından Kurum tarafından yapılacak değerlendirme sonucunda lisans almak için gerekli koşulları sağlayan başvuru sahipleri belirlenir. Yapılan belirleme sonucunda da aynı bölge ve/veya aynı trafo merkezi için birden fazla başvurunun bulunması durumunda, bu başvurular Kurum tarafından Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketine gönderilir. Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi tarafından bu durumda olan başvurular arasından sisteme bağlanacak olanı belirlemek için yarışma yapılır. Yapılan yarışmada, Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketine işletmeye girdikten sonra yönetmelikle belirlenecek bir süre boyunca üretilecek kWh başına ödenecek en yüksek katkı payını teklif ve taahhüt eden başvuru sahibi belirlenerek yarışma sonuçları Kuruma gönderilir. Lisans verilmesine ilişkin tüm hak ve yetkiler Kurula aittir. Katkı payı gelirleri Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi tarafından münhasıran sisteme bağlanacak üretim tesisleri için gerekli iletim yatırımlarının finansmanında kullanılır. Yarışmaya ve yarışma sonunda belirlenen katkı payının ödenmesine ilişkin usul ve esaslar Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi tarafından hazırlanacak ve Kurum tarafından onaylanacak yönetmelikle düzenlenir."

27. 4628 sayılı Kanun'un "Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu ve Kurul Başkanlığı" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Bu Kanunun diğer maddeleri ile belirlenen görevlerinin yanısıra, Kurul aşağıdaki görevleri de yerine getirir:

a) Bu Kanun hükümlerini uygulamak.

...

Bu Kanunun diğer maddeleri ile belirlenen yetkilerinin yanısıra, Kurul aşağıdaki yetkilere de sahiptir:

...

b) Lisanslara ilişkin onaylarla, bu Kanunda belirtilen sair onayları vermek."

28. Mülga Lisans Yönetmeliği'nin "Amaç" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Bu Yönetmeliğin amacı; elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması için 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu uyarınca oluşturulması öngörülen mali açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir elektrik piyasasında rekabet ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösterecek tüzel kişilere verilecek lisanslara ilişkin usul ve esasların belirlenmesidir."

29. Mülga Lisans Yönetmeliği'nin "Lisans ve lisans alma yükümlülüğü" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Lisans, bir tüzel kişinin piyasada faaliyet gösterebilmek için Kurumdan almak zorunda olduğu bir yetki belgesidir."

30. Mülga Lisans Yönetmeliği'nin "Sisteme erişim ve sistem kullanım hakları" kenar başlıklı 38. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Gerçek veya tüzel kişilerin, iletim ve/veya dağıtım sistemine bağlantı ve sistem kullanım taleplerinin, ilgili mevzuat gereğince müstakil olarak iletim ve/veya dağıtım faaliyetini yürütmekle görevli TEĐAŞ ve/veya dağıtım lisansı sahibi tüzel kişiler tarafından eşit taraflar arasında ayrım gözetilmeksizin karşılanması zorunludur.

...

 (3) Gerçek veya tüzel kişilerin, TEĐAŞ veya dağıtım lisansı sahibi tüzel kişiler tarafından işletilmekte olan iletim ve/veya dağıtım sistemlerine bağlantısı ve/veya sistem kullanımı hakkında;

a) Bağlantı yapılması öngörülen tarihte, bağlantı yapılmak istenen noktada şebekenin teknik özelliklerinin yetersiz olması,

b) Bağlantı yapılması öngörülen tesisin projesinde, sisteme bağlantıyla ilgili olarak Şebeke Yönetmeliği ve/veya Dağıtım Yönetmeliği veya ilgili diğer mevzuatta yer alan standartların sağlanamaması,

c) Yapılması istenilen bağlantı ve elektrik enerjisi nakil işleminin kamu hizmeti yükümlülüklerini engellediğinin, TEĐAŞ ve/veya dağıtım lisansı sahibi tüzel kişilerce gerekçeleriyle belgelenmesi,

d) Bağlantı yapılması öngörülen tesisin projesinde, gerilim düşümü, harmonik, elektromanyetik girişim, fliker seviyesi gibi değerlerin, şebekeye giriş veya çıkış noktasında ve iletim ve/veya dağıtım kademelerinde, ilgili mevzuatta belirlenen sınırları karşılamaması durumu,

e) Bağlantı yapılması öngörülen tesisin, sistem elektrik enerjisinin kalitesini, ilgili mevzuatta yer alan standartların dışına çıkarması durumu,

f) Rüzgar enerjisine dayalı üretim tesisi bağlantı taleplerinde; talep edilen bağlantı noktasına oranla ekonomik açıdan daha uygun ve daha düşük sistem kaybı sağlayan bağlantı noktası bulunması durumu,

hariç, olumsuz görüş verilemez.

 (4) TEĐAŞ veya dağıtım sistemini işleten tüzel kişilerin sisteme bağlantı ve sistem kullanımı hakkındaki olumsuz görüşlerinin gerekçelendirilmiş olması ve bu gerekçelerin Kurul kararıyla uygun bulunması esastır.

...

 (11) Yerli doğal kaynaklar ile yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı üretim tesislerine, TEĐAŞ ve/veya dağıtım lisansı sahibi tüzel kişiler tarafından, sisteme bağlantı yapılmasında öncelik tanınır. Rüzgâr enerjisine dayalı üretim tesisi kurmak üzere yapılan lisans başvurusu kapsamında talep edilen bağlantı noktası için TEĐAŞ ve/veya dağıtım lisansı sahibi tüzel kişi tarafından üçüncü fıkra çerçevesinde olumlu görüş oluşturulamaması halinde, lisans başvurusu Kurul kararıyla reddedilir ve lisans başvurusunda bulunan tüzel kişinin özel direk hat kurma talebi dikkate alınmaz."

B. Uluslararası Hukuk

1. İlgili Sözleşme

31. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

32. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası kapsamında, hakkaniyete uygun yargılanmanın temel unsurlarından birinin de yargılamanın çelişmeli olmasına (Rowe ve Davis/Birleşik Krallık [BD], B. No: 28901/95, 16/2/2000, § 60) dikkat çektikten sonra Sözleşme'deki hakların etkili bir biçimde korunması için davaya bakan mahkemelerin tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi olduğunu belirtmektedir (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33).

33. AİHM'e göre silahların eşitliği ilkesi ise taraflara, talep ve açıklamalarını diğer tarafa nazaran dezavantajlı olmayacak şekilde ileri sürebilmeleri için fırsat verilmesini gerektirdiğini ifade etmektedir (Kress/Fransa, B. No: 39594/98, 7/6/2001, § 72).

34. Kural olarak başvurucular, davanın karşı tarafına tanınan bir avantajın kendisine zarar vermiş olduğunu veya bu durumdan olumsuz etkilendiğini ispat etmek zorunda değildir. AİHM; taraflardan birine tanınan, diğerine tanınmayan avantajın fiilen olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş saymaktadır (Zagorodnikov/Rusya, B. No: 66941/01, 7/6/2007, § 30).

35. Sözleşme’nin 6. maddesinde davada kullanılan delillerin ispat güçleri ile ilgili bir düzenleme bulunmamakla birlikte AİHM de delilerin kabul edilebilirliği ile ilgili olarak somut davada kullanılan delillerin “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri gözetilerek tartışılıp tartışılmadığını ya da söz konusu delillerin yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmamasına etkisini değerlendirmekte (Tamminen/Finlandiya, B. No: 40847/98, 15/6/2004, §§ 40, 41; Barberà, Messegué ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, §§ 68, 81-89) ve birçok kararında Sözleşme’nin 6. maddesinin adil yargılanma hakkını güvence altına almakla beraber öncelikli olarak ulusal hukuk bağlamında düzenlenmesi gereken bir konu olan delillerin kabul edilebilirliğine ilişkin bir kural ortaya koymadığını belirtmektedir (Schenk/İsviçre, B. No: 10862/84, 12/7/1988, §§ 45, 46; Desde/Türkiye, B. No: 23909/03, 1/2/2011, § 124).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

36. Mahkemenin 10/3/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

37. Başvurucu; TEİAŞ tarafından Daireye sunulan görüş yazısından ancak nihai karar ile haberdar olduğunu ve bu görüşe karşı itirazlarını belirtemediğini, söz konusu TEİAŞ görüşü hakkında Dairece hukuka uygunluk denetimi yapılmadığını, objektif bir bilirkişi incelemesine başvurmak yerine söz konusu görüşün nasıl oluşturulduğunun TEİAŞ'a sorulduğunu ve bu görüş uyarınca karar verildiğini ifade etmiştir. Bununla birlikte bir başka dava dosyasına sunulmuş TEİAŞ yazısının da karara dayanak alındığını ve bu hususa yönelik iddiaları da karşılanmaksızın hüküm kurulduğunu, karar verilirken sadece idarenin görüşlerinin dikkate alındığını ve bu görüşler uyarınca karar verildiğini vurgulamıştır. Dosyaya sunulan iki adet uzman mütalaasının dikkate alınmadığını, savunmaları karşılanmaksızın ve iddiaları çürütülmeksizin hüküm kurulduğunu belirterek hakkaniyete uygun yargılanma, gerekçeli karar ve savunma hakları ile silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

38. Başvurucu ayrıca mülga Lisans Yönetmeliği'nin 38. maddesinin üçüncü fıkrasının (f) bendine göre ekonomik açıdan daha uygun ve daha düşük sistem kaybı sağlayan bağlantı noktası bulunması hâlinde olumsuz görüş verilebileceğini, en yakın TM'nin ise yalnızca daha düşük sistem kaybı sağlayacağını fakat projenin ekonomikliği belirlenirken projenin kurulu gücü ile bağlantısı önerilen TM'nin bağlantı kapasitesi arasındaki dengenin önemli olduğunu, mevzuattaki ilk kriter olan ekonomiklik kriterinin ihmal edildiğini belirtmiştir.

B. Değerlendirme

39. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiaları, bilirkişi incelemesi yapılmaksızın idarenin iddialarına üstünlük tanınması suretiyle hüküm tesis edildiğine, uyuşmazlığa dair ileri sürdüğü iddiaların etkin bir şekilde incelenmediğine ve iddiaları çürütülmeksizin hüküm kurulduğuna ilişkindir. Buna göre başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

42. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddiasavunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir (Mehmet Fidan, B. No: 2014/14673, 20/9/2017, § 37).

43. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ilkelerine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan ilkenin adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Anılan ilkeye uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması mümkün değildir (Mehmet Fidan, § 38).

44. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi, uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını kapsamaktadır (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 18).

45. Silahların eşitliği ilkesi kapsamında yapılacak inceleme, başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Yüksel Hançer, § 19).

46. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ilkesi ışığında taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma, inceletme noktasında uygun imkânların tanınması ve yargılamaya etkin katılımlarının sağlanması gerekir. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsiz olma iddiaları da yargılamanın bütünü kapsamında değerlendirilecektir. Ceza davaları ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere yargılamanın tüm aşamalarında silahların eşitliği ilkesinin güvence altına alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk devleti olmanın bir gereğidir (Mustafa Kupal, B. No: 2013/7727, 4/2/2016, §§ 50, 51, 52).

47. Kural olarak Anayasa Mahkemesinin görevi herhangi bir davada bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek değildir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin tarafların öne sürdüğü ve esasa etkili olan iddiaların işin mahiyetinin gerektirdiği ölçüde incelenip incelenmediğini ve özellikle ispat külfeti konusunda taraflardan birinin diğerine nazaran dezavantajlı bir konuma düşürülüp düşürülmediğini denetleme görevi bulunmaktadır (Ahmet Korkmaz, B. No: 2014/16232, 25/1/2018, § 29).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

48. Başvuru konusu olayda başvurucu; Dairenin idarece sunulan ve işleme dayanak teşkil eden görüş uyarınca hüküm tesis ettiğini, bu görüşün nasıl oluşturulduğunun idareye sorulduğunu, bu bildirim üzerine herhangi bir bilirkişi incelemesi ve hukuka uygunluk denetimi yapılmadan karar verildiğini, bu hususlara yönelik iddiaları da karşılanmaksızın davanın reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

49. Somut olayda başvurucunun Atares-1 RES Projesi'nin Orhaneli TM'ye ve Atares-2 RES Projesi'nin ise Gemlik TM'ye bağlantı talebi TEİAŞ'ın 26/5/2008 tarihli yazısı ile uygun bulunmuş, sonrasında da aynı doğrultuda dört ayrı görüş verilmiştir. 18/2/2010 tarihli Kurul kararından sonra ise, 4628 sayılı Kanun'un 3. maddesine 5784 sayılı Kanun'un 3. maddesiyle eklenen mülga hüküm uyarınca projelerin revize edilmesi istenilmiş, aynı projeleri sunan başvurucunun lisans başvuruları, bağlantı taleplerinin anılan tesislere en yakın mesafede bulunan Karacabey TM olarak güncellenmemesi ve bu kapsamda projelerin teknik ve ekonomik olarak uygun görülmemesi nedeniyle reddedilmiştir.

50. Açılan davalarda Dairece 4/3/2011 ve 9/3/2011 tarihli ara kararları ile TEİAŞ'tan belli hususlara yönelik görüş sorulduğu ve ara kararlarına verilen cevaplarda, tüm lisans başvurularının birlikte değerlendirildiği, Atares-1 ve 2 projelerine en yakın TM'nin Karacabey TM hâline geldiği ve ilgililerin en yakın TM'lerin seçmeleri gerektiğinin bildirildiği anlaşılmıştır (bkz. § 17). Ayrıca benzer bir uyuşmazlıkta, Dairenin E.2010/4676 sayılı dosyasında 19/11/2013 tarihinde verilen ara kararına verilen cevapta da en yakın bağlantı noktasına göre başvurusunu uygun olarak gerçekleştiren 698 şirkete uygun görüş verildiği, en yakın bağlantı noktasını tercih etmeyen 22 şirkete ait projenin sistem bağlantısının uygun bulunmadığı, projenin bağlantı noktasının daha uzak TM olarak belirlenmesi hâlinde ek hat maliyetinin çıkacağı, arazideki şehirleşme ve tarım alanları göz önünde bulundurulduğunda yapılaşma nedeniyle hat maliyetinin daha da artacağı, tarım alanları nedeniyle de kamulaştırma maliyetlerinin yüksek olacağı ifade edilmiştir (bkz. § 18). Dairece söz konusu ara kararları cevapları uyarınca, anılan projelere daha yakın TM bulunması sebebiyle olumsuz bağlantı görüşü verilmesinde ve başvurucunun üretim lisansı başvurularının reddedilmesinde hukuka aykırılık görülmediği belirtilmiştir.

51. Yukarıda anılan mülga Lisans Yönetmeliği'nin 38. maddesinin üçüncü fıkrasının (f) bendinde, rüzgâr enerjisine dayalı üretim tesisi bağlantı taleplerinde; talep edilen bağlantı noktasına oranla ekonomik açıdan daha uygun ve daha düşük sistem kaybı sağlayan bağlantı noktası bulunması durumunda projeye yönelik olumsuz görüş verilebileceği hüküm altına alınmıştır. TEİAŞ tarafından da başvurucunun bağlantı taleplerine, projelerde önerilenden daha yakın mesafede TM bulunduğundan ve bu nedenle projelerin teknik ve ekonomik olarak uygun görülmediğinden olumsuz görüş verilmiş, bu olumsuz görüşün Kurulca uygun bulunması suretiyle de başvurucu Şirketin lisans başvuruları reddedilmiştir.

52. Kararın düzeltilmesi aşamasında başvurucu tarafından RES projelerinin teknik ve ekonomik yönden uygunluğuna yönelik 14/2/2018 ve 20/2/2018 tarihli iki ayrı uzman mütalaası dava dosyalarına sunulmuştur. Anılan 14/2/2018 tarihli uzman mütalaasında, Atares-1 RES Projesi için önerilen Orhaneli TM bağlantısının geri ödeme süresinin Yönetmelik'te belirtilen 10 yılın çok altında 6 yıl 6 ay olduğu, yine bahsedilen proje için iletim sistemi güç kaybı oranının TEİAŞ'ın 154 kV gerilim seviyesindeki enerji nakil hatları için kabul edilebilir bulduğu %2,5-%3 güç kaybı oranının çok altında %1 ile sınırlı bulunduğu ve Atares-1 Projesi'nin Orhaneli TM'ye bağlanmasının ekonomik olarak uygun olduğu belirtilmiş, Atares-2 RES Projesi için önerilen Gemlik TM bağlantısının geri ödeme süresinin 5 yıl 6 ay, iletim sistemi güç kaybı oranının ise %1,8 oranında olacağı ve bu bağlantının da ekonomik olarak uygun olduğu ifade edilmiştir. 20/2/2018 tarihli uzman mütalaasında ise, daha yakınında TM bulunmasına karşın daha uzaktaki TM'ye bağlantı izni verildiği belirtilen projelere yer verilmiş ve ayrıca Atares-1 ve Atares-2 projelerine teknik ve ekonomik değerlendirmeler kapsamında TEİAŞ tarafından verilen dört adet uygundur onayı sonrası uygulanan uzaklık kriteri değerlendirmesinin aynı tarihli birçok projeye uygulanmadığı belirtilmiştir (bkz. § 22).

53. Başvurucu; bahsi geçen RES projeleri için önerdikleri bağlantı noktalarının ekonomik olarak uygun olduğunu, Atares-1 RES Projesi için tercih edilen Orhaneli TM 70 MW, Atares-2 RES Projesi için tercih edilen Gemlik TM 100 MW gücünde iken önerilen Karacabey TM'nin 54 MW gücünde olduğunu, önerilen TM ile tercih edilen TM'lerin toplam gücü arasında 116 MW'lik fark bulunduğunu, bu fark dolayısıyla üretilecek enerjinin miktarının da milyarlarca TL değişeceğini belirtmiştir. Öte yandan Yönetmelik'te yer alan ekonomik açıdan daha uygun olma hususunun sadece daha yakın TM'ye yani iletim hattının uzunluğuna bağlanamayacağını, bu hususa yönelik iddialarının karşılanmadığını ve sadece idare görüşüne dayanılarak karar verildiğini ileri sürmüştür.

54. Başvurucu tarafından yargılamanın tüm aşamalarında, projenin ekonomik olmasının sadece bağlantı noktasının yakın olması ile açıklanamayacağı, bağlantı noktasının gücü nedeniyle de üretilecek enerji miktarının ve projenin ekonomikliğinin değişeceği, bu kapsamda mevcut başvurularının ekonomik olduğu belirtilmiş ve dava dosyalarına bu hususa yönelik bilgi ve uzman mütalaası eklenilmiştir. Buna karşın Dairece, kararın sonucu yönünden önem taşıyabilecek ve idarenin işlemin gerekçesini dayandırdığı projenin ekonomik olarak uygunluğu konusunda ileri sürülen hususlar açısından herhangi bir değerlendirmede bulunulmadığı, söz konusu hususta idarenin görüşüne üstünlük tanınarak karar verildiği anlaşılmıştır.

55. Buna göre Daire kararında, mevzuatın ilgili kısımları yönünden ve idarenin Dairenin ara kararlarına verdiği görüşler açısından bir değerlendirme yapılmadığı, yine yargılama aşamalarında dile getirilen iddialar ile kararın düzeltilmesi aşamasında sunulan ve içerik itibarıyla kararda karşılanması gereken hususlar taşıyan belgelere yönelik de açıklamada ve gerekçelendirmede bulunulmadığı görülmüştür. Bu kapsamda başvurucu tarafından ileri sürülen iddia ve belgelerin karar sonucunu etkileyebilecek nitelikte olmasına karşın bu hususlara yönelik hiçbir değerlendirmede bulunulmaması ve idarenin görüşüne üstünlük tanınarak hüküm kurulması başvurucunun davalı idareye nazaran zayıf bir konuma düşürülmesi sonucunu doğurmuştur. Bu durum bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelemiştir.

56. Öte yandan başvurucu, Daire kararına dayanak alınan idare görüşünün tarafına tebliğ edilmediğini ve bu görüşe karşı itirazda bulunamadığını ileri sürmekte ise de başvuru formu ekinde yer alan belgelerden başvurucunun söz konusu idare görüşünün içeriğinden Daire kararı ile birlikte bilgi sahibi olduğu, itirazlarını temyiz ve karar düzeltme aşamalarında ileri sürebildiği anlaşıldığından bu husus yönünden açık ve görünür bir ihlal bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

57. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Hasan Tahsin GÖKCAN bu görüşe katılmamıştır.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

58. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

59. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesi talebinde bulunmuştur.

60. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

61. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

62. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).

63. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

64. Bu durumda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Danıştay Onüçüncü Dairesine (E.2010/3608, K.2015/734 ve E.2010/3609, K.2014/4088) gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

65. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 589,40 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin İHLAL EDİLDİĞİNE Hasan Tahsin GÖKCAN'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Kararın bir örneğinin silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Danıştay Onüçüncü Dairesine (E.2010/3608, K.2015/734 ve E.2010/3609, K.2014/4088 sayılı kararlarla ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,

D. 589,40 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/3/2021 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

1. Başvuru, rüzgar enerji santrali projesi için idareye yapılan üretim lisansı başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali talebiyle açılan davada esasa etkili iddiaların karşılanamaması ve sadece idarece sunulan bilgiler uyarınca karar verilmesi nedenleriyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Çoğunluk görüşünde adil yargılanma hakkı kapsamındaki anılan ilkelerin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmış ise de aşağıda açıklayacağım gerekçelerle bu görüşe katılmayıp karşı oy kullandım.

2. Danıştay 13. Dairesinin kararında konuyla ilgili olarak o tarihlerde yürürlükteki Yönetmeliğin 3., 5. ve 38. maddelerinde lisans başvurusunun değerlendirilmesi için aranacak kriterlere atıf yapılmıştır. İkinci olarak davacının (başvuranın) iddiaları kapsamında Dairenin ara kararı ile TEİAŞ’tan, en yakın bağlantı noktası ölçütü açısından yapılan değerlendirmeler bakımından davaya konu projeler ile aynı bölgedeki diğer projelerdeki değerlendirmeler ve bu değerlendirmelere esas alınan ölçütler hakkında bilgi istendiği belirtilmekte ve idarece gönderilen bilgiler aktarılmaktadır.

3. TEİAŞ tarafından verilen bilgide; mevzuat değişikliği üzerine 1 Kasım 2007 tarihinden önce başvuran şirketlerin uyarılarak eski bağlantı görüşlerinin geçerli olmayacağının ve en yakın trafo merkezlerini seçmeleri gerektiğinin bildirilmesine karşın davacı şirketin yine eski bağlantı noktalarını tercih ettiğinin belirtildiği ifade edilmektedir. Yazı cevabında ayrıca toplamda 720 projenin aynı teknik ve ekonomik kriterlerle değerlendirildiği, teknik ve ekonomik olarak en uygun bağlantı noktasını tercih etmeyen projelere uygun görüş verilmediği, aksi uygulamanın davacı şirket lehine ayrıcalık tanımak anlamına geleceği, nitekim en yakın bağlantı noktasını tercih etmeyen 22 şirkete ait projenin sistem bağlantısının uygun bulunmadığı, projenin bağlantı noktasının daha uzak olması halinde ek hat maliyetinin çıkacağı, arazideki şehirleşme ve tarım alanları gözönünde bulundurulduğunda yapılaşma nedeniyle hat maliyetinin daha da artacağı, tarım alanları nedeniyle de kamulaştırma maliyetlerinin yüksek olacağı, sonuç olarak daha uzak bir noktaya bağlantı yapılması durumunda sisteme bağlantısı planlanan toplam kurulu gücü 12.000 MW olan RES’in sistem bağlantılarının teknik ve ekonomik açıdan uygun optimum bir değerlendirme yapılmasına engel olacağı belirtilmiştir.

4. Danıştay Dairesi kararında tarafların iddiaları ile idarenin cevabı tartışılmış, davacı şirketin başvurusundaki gerilim seviyesi ve bağlantı noktaları esas alındığında, projeye daha yakın trafo merkezi bulunması sebebiyle olumsuz bağlantı görüşü verilmesi ve bu görüşün Kurul tarafından uygun bulunması karşısında üretim lisansı başvurusunun reddedilmesine ilişkin Kurul kararının hukuka aykırı olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

5. Temyiz incelemesini yapan İDDK kararında da idare ile Kurul’un takdiri mevzuat hükümleri çerçevesinde değerlendirilmiş, davacı şirketin daha önce lisans alamamış olması ve kazanılmış hakkının da bulunmaması dikkate alındığında davacı tarafça “dilekçede öne sürülen itirazların geçerli görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği” belirtilerek hukuka uygun görülen Daire kararının onanmasına oybirliğiyle karar verilmiştir.

6. Daire kararında atıf yapılan Lisans Yönetmeliğinin 38. maddesinin 3/f bendinde üretim tesisi bağlantı taleplerinde “talep edilen bağlantı noktasına oranla ekonomik açıdan daha uygun ve daha düşük sistem kaybı sağlayan bağlantı noktası bulunması durumunun” gözetileceği ve 11. fıkrasında ise talep edilen bağlantı noktası için TEDAŞ ve/veya lisans sahibi tüzelkişi tarafından 3. fıkra çerçevesinde olumlu görüş oluşturulamaması halinde lisans başvurusunun Kurul kararıyla reddedileceği ve lisans başvurusunda bulunan tüzel kişinin özel direk hat kurma talebinin dikkate alınmayacağı belirtilmektedir.

7. Başvuran tarafınca öne sürülüp çoğunluk gerekçesinde kabul edilen; davacı tarafının sistem bütünlüğü açısından ekonomik olduğu yönündeki iddialarının tartışılmadığı görüşü yerinde değildir. Danıştay Daire kararı gerekçesinde mevzuat çerçevesinde idarenin takdir yetkisi değerlendirilmiş, davacının iddiaları nedeniyle bu yetkinin hangi gerekçeyle kullanıldığı hususu idareden sorularak tespit edilmiş, bu kapsamda davacı tarafın önerilen sistem bütünlüğü açısından bağlantı noktalarının ekonomik olacağı yönündeki iddiaları da dikkate alınarak bir sonuca ulaşılmıştır. Daire bu karara varırken daha önce verilen tüm lisans başvurularıyla ilgili değerlendirmelere ilişkin kriterleri idareden aldığı cevapla açıklığa kavuşturmuş ve kararını bu bilgilere dayalı olarak vermiştir. Nitekim idarenin bağlantı noktalarıyla ilgili cevabında benzer başvurularda yapılan değerlendirmelere esas verimlilik kriterleri detaylı biçimde açıklanmış, davacının idare tarafından daha önce uyarılmasına karşın bağlantı noktasını değiştirmek yerine aynı noktalarda ısrar ederek başvuruda bulunduğu belirtilip, somut olayda maliyeti artıran hususlar açıklanarak davacı ve benzeri bir şirkete farklı uygulama yapılmasının ayrıcalık anlamına geleceği ifade edilmiştir.

8. Öte yandan başvurucu, ilgili mevzuattaki bağlantı noktası ve ekonomik kriterlerin yorumuna ilişkin kuralların iddialarını destekleyecek biçimde yorumlandığına veya benzer davalarda farklı bir yöntemle inceleme yapıldığına yönelik olarak bir yargı kararı da sunabilmiş değildir. Dairenin ve İDDK’nın başvurucunun iddialarını araştırıp idarenin gerekçelerini irdeleyerek sonuca ulaşması karşısında karşılanmayan bir iddianın bulunduğunun söylenmesi dosya içeriğine uygun düşmemektedir. Kararda mevzuattaki ekonomiklik ve başvuru noktası kriterleri üzerinde durularak değerlendirme yapıldığı görülmektedir. Dolayısıyla, başvuru dilekçesinde temel olarak uyuşmazlığın sonucuna ilişkin kararın yanlışlığının ileri sürüldüğü anlaşılmaktadır.

9. Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuruya ilişkin çoğu kararında vurgulandığı üzere, adil yargılanma hakkına ilişkin alt ilkelerin ihlal edilmediği durumda sonucun haksız veya isabetsiz olduğuna yönelik başvurular, incelenen kararda açık ve bariz bir hata veya keyfilik görülemediği takdirde kanunyolu başvurusu olarak nitelenmekte ve kabul edilemez bulunmaktadır. Bu başvurunun da benzer emsallerinden bir farkı bulunmamaktadır.

10. Belirtilen hususlar karşısında maddi olayın ve mevzuat hükümlerinin yorumlanmasıyla ilgili olarak bariz bir hata veya keyfiliğin gözlenemediği başvuruda, davacının iddialarını da gözetip araştıran ve sonucuna göre karara ulaşan Daire kararı ile İDDK kararı ile çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği yönündeki çoğunluk görüşüne katılamadım.

Hasan Tahsin GÖKCAN

 Başkan