Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü 9/1/2019 tarihinde, A.D. (B. No: 2015/10393) başvurusunda Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Olaylar

Valilik, insan hakları alanında faaliyet gösteren başvurucu derneğe usulsüz bağış topladığı gerekçesiyle idari para cezası vermiş ayrıca başvurucuya ait banka ve posta çeki hesaplarını bloke ettirmiştir.

Başvurucu idari para cezasına karşı İdare Mahkemesinde iptal davası açmış, Mahkeme banka hesaplarına bloke konulması işleminin iptaline karar vermiştir.

Temyiz edilen karar, Danıştay tarafından uyuşmazlığın çözüm yerinin genel görevli sulh ceza mahkemesi olduğu gerekçesiyle bozulmuştur. Bozma kararına uyan Mahkeme yargı yolu yönünden davanın reddine karar vermiştir.

Anılan karar kesinleştikten sonra başvurucu bu defa Sulh Ceza Hâkimliğine itiraz etmiştir. Konu ile ilgili bir bilirkişi raporu düzenlettiren Hâkimlik, idari yaptırım kararında bir usulsüzlük bulunmadığı gerekçesiyle başvurucunun itirazını reddetmiştir. Hâkimlik ayrıca 350 TL tutarındaki bilirkişi ücretinin başvurucudan alınarak Hazineye irat kaydına karar vermiştir.

Başvurucunun hem idari para cezasına yapılan itirazın reddedilmesi hem de bilirkişi ücreti ödenmesine karar verilmesi yönünden bu karara karşı yaptığı itiraz ise Sulh Ceza Hâkimliğince reddedilmiştir.

İddialar

Başvurucu, yargılama sırasında yapılan bilirkişi ücreti masrafının kendisinden tahsil edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Yargılama sırasında bilirkişi görüşüne başvurulması yönünden yargısal makamların geniş bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak hâkimin hukuk bilgisiyle çözümlenebileceği ilk bakışta açık bir şekilde anlaşıldığı hâlde bilirkişi görüşüne başvurularak bu yargılama giderlerinin ilgili tarafa yükletilmesi mülkiyet hakkına ölçüsüz bir müdahaleye yol açar.

Başvurucu, yardım toplama olarak nitelendirilen faaliyette bulunmadan önce izin almadığını inkâr etmemiş, bağış topladığını ve bunun olağan bir faaliyet olduğunu ileri sürerek itirazda bulunmuştur. İtiraz gerekçelerinin maddi olgulara ilişkin olmamasına ve sadece hukuki konular ile sınırlı olmasına rağmen Sulh Ceza Hâkimliğince -hiçbir gerekçe de gösterilmeden- bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiştir.

Nitekim bilirkişi raporunda, bilirkişiden istenilen husus, "verilen idari para cezasının unsurlarının oluşup oluşmadığı" olarak formüle edilmiştir. Raporda ayrıca "idari yaptırım kararında bir usulsüzlük tespit edilemediği" ve "itirazın haksız olduğu" belirtilmiştir.

Buna göre maddi olguların tartışılmasına gerek bulunmayan somut olay bakımından alınan raporda yer verilen hususların tamamının hâkimin hukuk bilgisiyle aydınlatılabilecek mahiyette oldukları görülmüştür. İdari para cezasının unsurlarının oluşup oluşmadığı, idari yaptırım kararında bir usulsüzlük bulunup bulunmadığı, idari yaptırımın kanuni dayanağı ve itirazın haklı olup olmadığı gibi ancak hâkim tarafından yargı yetkisi çerçevesinde karara bağlanabilecek hususlar hakkında bilirkişi görüşüne ihtiyaç olmadığı son derece açıktır.

Uyuşmazlığın çözümüne hiçbir yarar sağlamadığı ilk bakışta açıkça anlaşılan bir delilin toplanması sonucu oluşan giderlerin ilgili tarafa yükletilmesi gereksiz yere yargılamayı uzatacağı gibi mal varlığından gerekli olmadığı hâlde yol açılan eksilme sebebiyle ilgili tarafın mülkiyet hakkına ölçüsüz bir müdahale teşkil eder.

Her ne kadar bilirkişi ücreti tutarı nispeten az olsa da bu tutarın başvurucunun itirazına konu idari para cezası miktarının yaklaşık olarak yarısı tutarında olduğu dikkate alınmıştır. Buna göre kamu yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasındaki adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu ve müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.