Olaylar

Başvurucunun da sanık olarak yargılandığı davada Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) başvurucu hakkında 1998 yılında hapis cezasına hükmetmiştir. 2000 yılında dava ve cezaların ertelenmesine dair 4616 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesiyle DGM davanın kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine karar vermiştir.

Başvurucu daha sonra, Diyarbakır'ın Lice ilçesinde bulunan işyerine güvenlik güçleri tarafından verilen zararın karşılanması istemiyle Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvuruda bulunmuştur. Komisyon 15/6/2011 tarihli kararıyla başvurucunun yasa dışı silahlı çeteye yardım ve yataklık suçundan mahkûm olduğu gerekçesiyle tazminat istemini reddetmiştir.

Başvurucu; yardım ve yataklık suçundan aldığı cezanın kesinleşmediğini, dolayısıyla mahkûmiyetin söz konusu olmadığını belirterek Komisyon kararının iptali istemiyle dava açmıştır. İdare Mahkemesi davayı reddetmiş, karar Danıştay tarafından onanmıştır.

İddialar

Başvurucu, terör olaylarından doğan zararlarının tazmin edilmesi isteminin mahkûmiyet hükmü bulunduğu gerekçesiyle reddedilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Somut olaya benzer şekilde terör olaylarında yardım ve yataklık suçlarından mahkûm olanların zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanmamasından kaynaklanan ihlal iddiaları daha önce de bireysel başvurulara konu olmuştur.

Anayasa Mahkemesi terör örgütüne yardım ve yataklıktan hüküm giymiş kişilere devlet tarafından tazminat ödenmesinin Kanun'un amacına aykırılık teşkil ettiği yönündeki gerekçelerinin bariz takdir hatası ve açık bir keyfîlik içermediği sonucuna ulaşmış; başvuruların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

Somut olayda ise başvurucu hakkında DGM tarafından hükmedilen ceza 4616 sayılı Kanun kapsamında ertelenmiş, dolayısıyla kesinleşmemiştir. Bu durumda ortada ceza hukuku ilkelerine göre bir mahkûmiyetin var olduğu söylenemez.

İdare Mahkemesinden beklenen husus, kesinleşmediği için hüküm ifade etmeyen DGM kararını kendi hükmüne esas almamasıdır. Oysa İdare Mahkemesi, kesin hükme bağlanması ertelenmiş bulunan DGM kararını ortada gerçek bir mahkûmiyet varmış gibi değerlendirerek sonuca varmıştır. Sonuç olarak İdare Mahkemesi kararındaki değerlendirmenin bariz takdir hatası içerdiği anlaşılmaktadır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

>> AYM KARARI İÇİN TIKLAYINIZ