İtiraz Konusu Kural

İtiraz konusu kural, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun ek 17. maddesinin dördüncü fıkrasıdır.

Kanun’un ek 17. maddesi, işverenlerin kendilerine sağlanan prim teşviki, destek ve indirimlerden koşulları yerine getirmek kaydıyla yararlanmalarına ya da yararlanılmış olan teşvik türünün başka bir teşvik türü ile değiştirilmesine ilişkin düzenlemeleri içermektedir.

İtiraz konusu kuralda ise görülmekte olan davalarda ayrıca bir başvuru şartı aranmaksızın dava öncesi yapılan idari başvuru tarihinden itibaren kanuni faizin uygulanması ve kuralın üçüncü fıkraya yaptığı atıftan dolayı ödemelerin üç yıla yayılacağı öngörülmüştür. Ayrıca kural gereği bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış davalarda davanın konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına hükmedilecek, ilk derece mahkemelerince verilen kararlar hakkında SGK tarafından kanun yollarına başvurulmayacak ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılan kanun yolu başvurularından vazgeçilmiş sayılacaktır. 

Başvuru Gerekçesi

Başvuruda özetle; başvurucuların alacaklarına üç yılda ulaşabilecek olmalarının hukuka ve hakkaniyete uygun olmayacağı, yürürlüğe giriş tarihinin aynı konuda dava açanlar arasında eşitsizliğe neden olacağı belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Kural, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddeleri yönünden incelenmiştir.

Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen sebeplere uygun ve ölçülü olması gerekir.

İtiraz konusu kural uyarınca görülmekte olan davalarda ayrıca bir başvuru şartı aranmaksızın dava öncesi yapılan idari başvuru tarihinden itibaren kanuni faizin uygulanması söz konusudur. Kural mahsup veya iade edilme yönünden üçüncü fıkra hükümlerine yaptığı atıftan dolayı ödemelerin üç yıla yayılacağını öngörmektedir. Bu durumda faizin başlama tarihi ve ödeme için öngörülen süre gözönünde bulundurulduğunda kuralın mülkiyet hakkını sınırladığı açıktır.

Kuralda dava açan işverenler yönünden dava öncesi yapılan idari başvuru tarihinden itibaren faizin işleyeceği hükme bağlanmış ise de prim teşviki, destek ve indirimlerle ilgili ödemelerin birçoğunun işverenlerin idari başvuru tarihlerinden daha öncesine dayandığı açıktır. İşverenlere iade edilecek tutarın idareye başvuru tarihinden itibaren işleyecek kanuni faize göre hesaplanması işverenlerin alacaklarında meydana gelen eksilmenin orantısız ve aşırı olması sonucunu doğuracaktır. Diğer taraftan kuralla iade edilecek tutarın ödenmesinin üç yıl gibi uzun bir süreye yayılması, görülmekte olan davalar sonucunda alacaklarına derhâl ve toptan kavuşabilecek işverenlere aşırı bir külfet yüklemektedir. Bu yönleriyle kural hak sahiplerine orantısız bir yük getirerek mülkiyet hakkının ölçüsüz bir şekilde sınırlanmasına neden olmaktadır.

Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında karar hakkı genel itibarıyla mahkeme önüne getirilen uyuşmazlığın karara bağlanmasını isteme hakkını ifade etmektedir. Dava hakkını kullanan bireyin asıl amacı davanın sonunda, uyuşmazlık konusu talebinin esasıyla ilgili bir karar elde edebilmektir. Kural ile yargı merciince uyuşmazlığın esasının incelenmesi imkânı ortadan kaldırıldığından, karar hakkına da bir sınırlama getirilmektedir.

Kural; uyuşmazlığın esasını çözüme kavuşturma imkânına, davacıların alacaklarına uygulanacak faizin başlangıç tarihi ve Kanun uyarınca hesaplanacak tutara ulaşma şekil ve süresi yönünden onların aleyhine olacak şekilde bir müdahaleye neden olmaktadır. Davacılar davanın görülmeye devam edilmesiyle maddi uyuşmazlığın çözümü ile elde edilebilecek birtakım menfaatlerden kural nedeni ile mahrum kalmaktadır.

Nitekim davacılar alacağın tahakkuk ettiği tarihten itibaren faize ve mahkeme kararıyla belirlenecek alacağın derhâl ve nakden tahsiline hak kazanabileceklerken kural bu imkânları ortadan kaldırmaktadır. Bu suretle görülmekte olan davaları davacıların iradesi dışında ve aleyhlerine olacak şekilde ortadan kaldıran kuralın, davacılara aşırı bir külfet yüklediği, bu yönüyle kuralla karar hakkına getirilen sınırlamanın ölçüsüz olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan nedenlerle kuralın Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.

>> Anayasa Mahkemesinin 19/2/2020 Tarihli ve E: 2018/139, K: 2020/12 Sayılı Kararı için TIKLAYINIZ