Ceza Muhakemesi Kanunu m.332’ye göre; “(1) Suçların soruşturma ve kovuşturması sırasında Cumhuriyet savcısı, hakim veya mahkeme tarafından yazılı olarak istenilen bilgilere on gün içinde cevap verilmesi zorunludur. Eğer bu süre içinde istenen bilgilerin verilmesi imkansız ise, sebebi ve en geç hangi tarihte cevap verilebileceği aynı süre içinde bildirilir.

(2) Bilgi istenen yazıda yukarıdaki fıkra hükmü ile buna aykırı hareket etmenin Türk Ceza Kanununun 257 nci maddesine aykırılık oluşturabileceği yazılır. Bu durumda haklarında kamu davasının açılması, izin veya karar alınmasına bağlı bulunan kişiler hakkında, yasama dokunulmazlığı saklı kalmak üzere, doğrudan soruşturma yapılır”.

CMK m.332/1’de, cumhuriyet savcısı, hakim ve mahkemelerin yazılı olarak talep ettiği belgelere 10 gün içerisinde cevap verilmesi veya cevap verilemeyecekse, yine aynı sürede bunun sebebinin ve en geç hangi tarihte cevap verilebileceğinin bildirilmesi kuralı düzenlenmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, CMK m.332/1’e aykırılığın, Türk Ceza Kanunu m.257’de düzenlenen görevi kötüye kullanma suçunu meydana getireceği ifade edilmiştir[1].

TCK m.257 özgü suç olup, bu suçun faili ancak kamu görevlisi olabilir. Yazımızda; kamu görevlisi olmayan kişilerin CMK m.332/1’e aykırı davranmaları halinde, CMK m.332/2 atfı ile TCK m.257 uyarınca cezalandırılıp cezalandırılmayacağı incelenecektir.

Buna ek olarak; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nda avukatlara tanınan hak ve yetkilerin kullanılmasına engel olacak şekilde görevini yerine getirmeyen veya ihmal eden kişilerin, kamu görevlisi olup olmadığına bakılmaksızın görevi kötüye kullanma suçundan cezalandırılmalarının gündeme gelip gelmeyeceği ele alınacaktır.

Avukatlık Kanunu m.2/3’e göre; “Yargı organları, emniyet makamları, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüsleri, özel ve kamuya ait bankalar, noterler, sigorta şirketleri ve vakıflar avukatlara görevlerinin yerine getirilmesinde yardımcı olmak zorundadır. Kanunlarındaki özel hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu kurumlar avukatın gerek duyduğu bilgi ve belgeleri incelemesine sunmakla yükümlüdür. Bu belgelerden örnek alınması vekaletname ibrazına bağlıdır. Derdest davalarda müzekkereler duruşma günü beklenmeksizin mahkemeden alınabilir”.

Bu maddede; CMK m.332’de cumhuriyet savcısı, hakim ve mahkemelerin bilgi ve belge taleplerine cevap verilme zorunluluğuna benzer şekilde, ilgili kişilerin, görevini yerine getirirken avukata yardımcı olmakla yükümlü oldukları belirtilmiş, özel hükümler saklı kalmak şartıyla avukatın istediği bilgi ve belgeleri inceleyebileceği, vekaletname sunması halinde, bu belgelerden örnek alabileceği düzenlenmiştir. 1136 sayılı Kanun m.2/3’de; CMK m.332’den farklı olarak, bilgi ve belge talebinin yerine getirileceği süre konusunda bir kısıtlama öngörülmemiş, bu taleplerin yerine getirilmemesinin TCK m.257’ye aykırılık teşkil edeceğine dair bir ibareye de yer verilmemiştir. Böyle bir özel düzenleme olmaksızın da, kamu görevlisi olarak görev yapan kişilerin, avukatın mesleğini yerine getirmesini zorlaştıracak şekilde mesleklerinin gereklerine aykırı davranmaları veya görevlerini ihmal etmeleri halinde TCK m.257’nin gündeme geleceği tartışmasızdır. CMK m.332/2’de, cumhuriyet savcısı, hakim veya mahkemelerin istediği bilgilere cevap vermemenin yaptırımı belirlenmişken, Avukatlık Kanunu’nda bu yönde özel bir düzenleme yoktur.

Bunun yanında; CMK m.332’nin özel düzenleme olup olmadığı ve bu maddenin ikinci fıkrasında geçen TCK m.257’den ne anlaşılması gerektiği incelenmelidir. Cumhuriyet savcısı, hakim veya mahkeme tarafından verilen emrin yerine getirilmemesinin, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu m.32’nin kapsamında değerlendirilmesi ise yerinde olmayacaktır[2]. Çünkü Kabahatler Kanunu m.32’nin uygulanması ile ilgili CMK m.332’de bir hüküm bulunmamaktadır.

CMK m.332’nin ikinci fıkrasında, birinci fıkrada belirtilen zorunluluğa aykırı davranmanın TCK m.257’ye aykırılık teşkil edeceği ifade edilmiş ve aykırılığı meydana getiren kişilerin kamu görevlisi olması gerektiğine dair bir ibareye yer verilmemiştir. Kamu görevlisi olmayan kişilerin, CMK m.332/1’e aykırı hareket etmeleri halinde, CMK m.332/2 delaleti ile görevi kötüye kullanma suçu ile cezalandırılacakları, çünkü CMK m.332/2’nin, TCK m.257’ye göre özel düzenleme niteliği taşıdığı, dolayısıyla görevi kötüye kullanma suçunda “fail” bakımından aranan “kamu görevlisi olma” şartının, CMK m.332/1’e aykırılık halinde aranmayacağı kanaatindeyiz. Bunun yanında, CMK m.332’nin kamu görevlilerinin yanında özel kişilere de uygulanması “eşitlik” prensibine uygun olacaktır.

Yeri gelmişken; hakim/mahkeme ve cumhuriyet savcısı ile birlikte avukatların da yargının kurucu unsurlarından olduğu gözetilerek, CMK m.332/1’de cumhuriyet savcısı, hakim veya mahkeme tarafından yazılı olarak istenen bilgi ve belgelere 10 gün içerisinde cevap verme zorunluluğunun, Avukatlık Kanunu’na veya CMK m.332/1’e avukatlar bakımından da getirilmesinin isabetli olacağı kanaatindeyiz.

Neticede; görevi kötüye kullanma suçunun özgü bir suç olduğu, yalnızca kamu görevlilerinin bu suçun faili olabileceği, kimlerin kamu görevlisi sayılacağının TCK m.6/1-c’de düzenlendiği, buna göre; “kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi” veya diğer kanunlarda yer alan özel düzenlemelerde açıkça belirtilen kişilerin kamu görevlisi sayılacağı doğru olsa da, CMK m.332’nin, TCK m.257’de düzenlenen suçun, kamu görevlisi olsun olmasın, cumhuriyet savcısı veya hakimin yazılı olarak istediği belgelere 10 gün içerisinde cevap vermeyen herkes için uygulanacağına dair özel bir düzenleme olduğu, bu nedenle TCK m.257’nin, CMK m.332 bakımından özgü suç özelliğini yitireceği sonucuna varılmaktadır.

Kişilerin, Avukatlık Kanunu m.2/3’e aykırı olarak, avukatların taleplerini yerine getirmemeleri halinde, kamu görevlisi olup olmadıklarına bakılmaksızın TCK m.257 gereğince cezalandırılıp cezalandırılmayacakları sorusu akla gelebilir. Avukatlık Kanunu m.2’de, CMK m.332’den farklı olarak, bu maddeye aykırılığın yaptırımı düzenlenmemiştir. Şu halde; 1136 sayılı Kanun m.2/3’e aykırılık halinde; aykırı davranan kişinin kamu görevlisi olması halinde, genel suç olan TCK m.257’nin uygulanabileceği, ancak kamu görevlisi olmayan kişi hakkında CMK m.332’de olduğu gibi bir düzenleme mevcut olmadığından, görevi kötüye kullanma suçunun tatbik edilemeyeceği görülmektedir. Avukatlık Kanunu’nda, CMK m.332’de olduğu gibi özel bir düzenlemeye yer verilmemesinin isabetli olup olmadığı tartışılabilir olsa da, bu tarz durumlarda kamu görevlisi olmayan kişilerin görevi kötüye kullanma suçundan cezalandırılması “suçta ve cezada kanunilik” ilkesine aykırı olacaktır.

Yargıtay 19. Ceza Dairesi’nin 27.05.2019 tarihli, 2018/3834 E. ve 2019/8944 K. sayılı kararına göre;

“Dosya kapsamına göre, müşteki vekilinin Ziraat Bankası Süloğlu Şubesinden belge talebinde bulunduğu, banka tarafından verilen cevabi yazıda vekilin yetkili kılındığı 22/01/2009 tarihli ve 507 yevmiye nolu genel vekaletnamede, Ziraat Bankası Şubelerinden belge talep etme ilgili yetki verilmediğinden bahisle olumsuz cevap verildiği, alınan olumsuz cevap üzerine müşteki vekilince banka görevlileri hakkında suç duyurunda bulunulduğu, Edirne Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma evresi sonucunda, taraflar arasındaki olayın hukuki ihtilaf mahiyetinde olduğundan bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ise de; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 2/3. maddesindeki ‘Yargı organları, emniyet makamları, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüsleri, özel ve kamuya ait bankalar, noterler, sigorta şirketleri ve vakıflar avukatlara görevlerinin yerine getirilmesinde yardımcı olmak zorundadır. Kanunlarındaki özel hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu kurumlar avukatın gerek duyduğu bilgi ve belgeleri incelemesine sunmakla yükümlüdür. Bu belgelerden örnek alınması vekaletname ibrazına bağlıdır. Derdest davalarda müzekkereler duruşma günü beklenmeksizin mahkemeden alınabilir.’ hükmü karşısında, müşteki vekilinin bankadan talep ettiği belgelerin kendisine verilmesi gerektiği hususunun kanundan kaynaklanan bir zorunluluk olduğu, ancak banka görevlilerinin bu talebi yerine getirmeyerek görevlerinin gereklerine aykırı davrandıkları anlaşılmakla, Edirne Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen takipsizlik kararının usul ve yasaya aykırı olduğu, bu nedenle itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği, gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla,

Gereği görüşülüp düşünüldü:

1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun ‘Avukatlığın amacı:’ 2. maddesi;

‘Avukatlığın amacı; hukuki münasebetlerin düzenlenmesini, her türlü hukuki mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler, resmi ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamaktır.

Avukat bu amaçla hukuki bilgi ve tecrübelerini adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis eder.

Yargı organları, emniyet makamları, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüsleri, özel ve kamuya ait bankalar, noterler, sigorta şirketleri ve vakıflar avukatlara görevlerinin yerine getirilmesinde yardımcı olmak zorundadır. Kanunlarındaki özel hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu kurumlar avukatın gerek duyduğu bilgi ve belgeleri incelemesine sunmakla yükümlüdür. Bu belgelerden örnek alınması vekaletname ibrazına bağlıdır. Derdest davalarda müzekkereler duruşma günü beklenmeksizin mahkemeden alınabilir." hükmünü amirdir.

1136 sayılı Kanun'un 2. maddesinde değişiklik yapan 4667 sayılı Kanun'un genel gerekçesinde; ‘Savunmanın yargının temel unsurlarından birisi olduğu düşüncesinden hareketle, avukatlık mesleğinin günümüz koşullarına göre en iyi şekilde yapılabilmesi için tasarıyla avukatlara görevlerini yerine getirmelerinde yardımcı olacak kuruluşlara açıklık getirilerek bu kuruluşlardan bilgi ve belge toplama yetkisi verilmektedir...’ şeklinde, madde gerekçesinde ise; ‘Avukatlık Kanunu'nun 2. Maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan ‘adli merciler ve diğer resmi daireler’ ibaresi yerine bu kurum ve kuruluşlar genişletilerek, ‘kamu iktisadi teşebbüsleri, kamu kurum ve kuruluşları, özel ve kamuya ait bankalar ve diğer kurum ve kuruluşlar avukatlara görevlerinin yerine getirilmesinde yardımcı olmakla yükümlü’ tutulmuşlardır. Adli merciler tabiri ise, yargı organları şeklinde değiştirilmiş ve emniyet makamları da madde kapsamına alınmış, ayrıca avukatlara belge toplayabilme yetkisi verilmiştir...’ şeklinde, kanun koyucunun amacı, kimleri avukatlara bilgi ve belge vermekle yükümlü (zorunlu) kıldığı açıkça belirtilmiştir.

Kanun metninden ve gerekçesinden açıkça anlaşılacağı üzere; madde metninde yazılı kurum ve kuruluşların (özel veya kamuya ait bankalar dahil olmak üzere) avukatların görevini yerine getirmesinde gerek duyacağı bilgi ve belgeleri incelemelerine sunmak zorunda olduğu, vekaletname ibrazı halinde ise avukatlara müvekkilleriyle ilgili bu belgelerden örnek vermek zorunda olacakları düzenlenmiştir.

Suç ve şikayet tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK'nin ‘Görevi kötüye kullanma’ başlıklı 257. maddesi;

‘(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.’ hükümlerini amirdir.

Buna göre; TCK'nin 257. maddesinde yazılı ‘görevi kötüye kullanma’ suçunun faili; ‘kamu görevlisi’dir.

5237 sayılı TCK'nin 6/(1)-c. maddesinde kamu görevlisi;

‘...c) Kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi,... Anlaşılır.’ şeklinde açıkça tanımlanmıştır.

Suçun hukuki konusu; kamu görevlileri tarafından üstlenilen ve toplum adına icra edilen kamu görevidir. Bu nedenle, görevi kötüye kullanma suçunun mağduru da toplumdur. Suçun maddi unsuru (fiil); maddenin 1. fıkrasında ‘görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olmak ya da kişilere haksız bir menfaat sağlamak’, 2. fıkrasında ise; ‘görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olmak ya da kişilere haksız bir menfaat sağlamak’ olarak belirtilmiştir.

(…)

Yukarıda yazılı mevzuat, gerekçe metni ve emsal içtihat ışığında, kanun yararına konu somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde;

Şikayetçi (suçtan zarar gören) vekilinin dilekçesinde adı geçen banka ile arasındaki yazışmaların birer örneğini, vekaletname suretini şikayet dilekçesine eklediği ve banka ile arasında yaşanan olayları delilleriyle anlattığı, ancak Cumhuriyet savcısı tarafından; ileri sürülen iddiaların doğruluğuna dair yapılan yazışmaların aslı gibi bir örneğinin ve konu hakkında başvurana neden bilgi verilmediğine dair savunmanın ilgili bankadan istenmediği, şüphelilerin bu hususta ifadesinin alınmasına başvurulmadığı, şikayet tarihinden (22.08.2017) bir gün sonra (23.08.2017) ‘avukatın bankadan istediği belgelerin temini için Sulh Hukuk Mahkemesinde bir delil tespiti davası açabileceği, bu nedenle taraflar arasındaki olayın bir hukuki ihtilaf mahiyetinde olduğu’ gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair bir karar verildiği görülmektedir.

1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun, sadece avukatlar için değil, avukatlar dışında ilgili görülen tüm muhataplar için de (özel veya kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere) uymaları gereken kuralları düzenlediği, banka çalışanlarının, vekalaletname ile başvuran mirasçı vekiline vefat eden babasının sigorta evraklarını vermemesi eyleminin, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu iddiası ile haklarında TCK'nin 257. maddesinde düzenlenen ‘görevi kötüye kullanma’ suçundan kamu davası açılması için dosyada toplanan başvuru evrakı ve bankanın yazı cevabının yeterli şüpheyi oluşturacak delil olarak nitelendirilmesi gerekeceği, şayet kamu davası açmak için bunlarla yetinilemeyeceği kanaati hasıl olursa, bu kez yazışma belgelerinin aslı gibi onaylı örneğinin ilgili bankadan istenebileceği ve memurların bu şekilde cevap vermelerini gerektiren bir mevzuat veya emir varsa bunun araştırılması için ifadelerinin alınabileceği, bunun dışında sırf ‘uyuşmazlığın hukuki ihtilaf olduğu’ gibi sübjektif ve maddi dayanağı olmayan bir gerekçeyle kovuşturmaya yer olmadığına dair bir karar verilemeyeceği, somut olayda şikayetin bir gün sonrasında hiçbir işlem yapmaksızın kovuşturmaya yer olmadığına dair karar veren cumhuriyet savcılığının şikayetçi tarafından sunulan delillerin hangi gerekçeyle atılı suçu oluşturduğuna dair yeterli bir şüphe oluşturmayacağından bahsetmediği, keza itirazı inceleyen merciin başvuranı veya toplumu tatmin eden bir gerekçe olmaksızın itirazın reddine karar verdiği anlaşılmakla,

Sonuç: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği bu nedenle yerinde görüldüğünden, Edirne 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 27/10/2017 tarihli ve 2017/4395 değişik iş sayılı kararının CMK'nin 309/4-a. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin, kararı veren mahkeme tarafından, gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yerine getirilmesine, 27/05/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi”.

Karara konu olayda; avukatın Devlet Bankasından belge talep ettiği, banka çalışanının, vekaletnamede belge talebi ile ilgili bir ibare yer almadığından bu talebi reddettiği, avukatın banka görevlisini bu nedenle görevi kötüye kullanma suçundan şikayet ettiği, şikayetin takipsizlikle sonuçlandığı, sulh ceza hakimliğinin takipsizlik kararına yapılan itirazı reddetmesi üzerine, Avukatlık Kanunu m.2/3 gereğince banka görevlilerinin, avukatın talep ettiği belgeleri vermek konusunda zorunluluklarının olduğu gerekçesiyle kanun yararına bozma talebinde bulunulduğu görülmektedir.

Yargıtay 19. Ceza Dairesi; Avukatlık Kanunu’nun ilgili maddesinde, kamu ve özel sektör çalışanlarının uyması gereken kuralların düzenlendiğini belirtmiş, uyuşmazlığın esasına yönelik daha fazla açıklama yapmamış, usule ilişkin olarak, soruşturma dosyasına giren başvuru belgesi ile bankanın yazı cevabının kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturduğu, savcılık aksi kanaatte ise, en azından şüphelilerin ifadelerinin alınması ve yazılı evrakın aslı gibidir suretlerinin istenmesi gerektiği, şikayetin ertesi günü takipsizlik kararı verilmesinin, bu usullere uyulmaksızın takipsizlik kararı verildiği ve etkin bir soruşturma yapılmadığı anlamına geldiğine karar vermiştir.

Sayın Daire; kamu bankası çalışanı olan şüphelinin, TCK m.257’de düzenlenen görevi kötüye kullanma suçunu işleyip işlemediğinin tespit edilmesi için Cumhuriyet Savcısının yerine getirmesi gereken usulleri ortaya koyarken, Avukatlık Kanunu’nun, “sadece avukatlar için değil, avukatlar dışında ilgili görülen tüm muhataplar için de (özel veya kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere) uymaları gereken kuralları düzenlediği” ibaresine yer vererek, kamu ve özel sektörde çalışan tüm kişilerin 1136 sayılı Kanunda düzenlenen hükümlere uyması gerektiğini ifade etmiştir. Kararda bu ibareye yer verilmesi, özel sektör çalışanlarının da görevi kötüye kullanma suçunun faili olabileceği anlamına gelecek şekilde yorumlanabilirse de, kararda asıl söylenmek istenenin, “Avukatlık Kanunu’nun bir kamu bankası çalışanı olan şüpheli de dahil olmak üzere kamu ve özel sektörde çalışan herkesi bağladığı” olduğu açıktır.

Dolayısıyla incelememize konu karardan hareketle, Avukatlık Kanunu m.2/3’ye aykırı olarak, avukatın görevini yerine getirmesine yardımcı olmayan, bilgi vermeyen veya vekaletname sunulmasına rağmen belge örneği vermeyen özel kurum/sektör çalışanının, TCK m.257’ye aykırı davrandığı kabul edilemez. TCK m.257 özgü/mahsus suç olup, aksi bir düzenleme olmadıkça (CMK m.332/2’de olduğu gibi) faili ancak kamu görevlisi olabilir. Mahkemenin kıyas ve geniş yorum yapmak suretiyle kanunda açıkça düzenlenmeyen bir konuda, kanunun dar yorumlanması suretiyle varılması mümkün olmayan farklı bir sonuca varmasının, TCK m.2/3’de “suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.” hükmüne aykırı olacağı tartışmasızdır.

Bir kimsenin Türk Ceza Hukuku kapsamında “kamu görevlisi” sayılması için; TCK m.6/1-c’ye göre; “kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi” olması veya diğer kanunlarda yer alan özel düzenlemelerde açıkça kamu görevlisi sayıldığının belirtilmesi gerekir.

Sürekli olarak kamu görevlisi olmayan kişilerin, TCK m.6/1-c geniş yorumlanarak kamu görevlisi sayılması suretiyle TCK m.257’nin tatbik edilmesi de doğru olmayacak, böyle bir uygulama “suçta ve cezada kanunilik” prensibine aykırı olacaktır.

Hal böyle iken; kamu görevi ifa etmeyen ve özel kanunlarında kamu görevlisi olduğu konusunda bir düzenleme olmayan özel sektör çalışanlarının, Avukatlık Kanunu m.2/3’e aykırı davranmalarının görevi kötüye kullanma suçunu meydana getirmeyeceği açıktır. Elbette her somut olayın özelliklerine göre; bu hükme aykırı davranan kişinin, TCK m.6/1-c uyarınca sürekli, süreli ve geçici olarak kamusal faaliyetin yürütülmesine katılıp katılmadığı incelenmeli, ancak TCK m.6/1-c geniş yorumlanarak “suçta ve cezada kanunilik” ilkesi gözardı edilmemelidir. CMK m.332 ise özel bir hüküm olduğundan, bu maddede öngörülen emrin yerine getirilmeyen hakkında TCK m.257’nin tatbiki gündeme gelebilecektir.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Buğra Şahin

İlişkili yazı: >> Özel Hukuk Kişilerinin Öğretim Hizmeti Vermesi

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.

-------------------------------------

[1] “Görevi kötüye kullanma” başlıklı Türk Ceza Kanunu m.257’ye göre; “(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”.

[2] Kabahatler Kanunu’nun “Emre aykırı davranış” başlıklı 32. maddesine göre; “(1) Yetkili makamlar tarafından adlî işlemler nedeniyle ya da kamu güvenliği, kamu düzeni veya genel sağlığın korunması amacıyla, hukuka uygun olarak verilen emre aykırı hareket eden kişiye yüz Türk Lirası idari para cezası verilir. Bu cezaya emri veren makam tarafından karar verilir.

(2) Bu madde, ancak ilgili kanunda açıkça hüküm bulunan hallerde uygulanabilir.

(3) 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 526 ncı maddesine diğer kanunlarda yapılan yollamalar, bu maddeye yapılmış sayılır”.