Yazımızda, miras kalmasına rağmen bir türlü paylaşılamamış veya idaresi kangrene dönüşmüş malvarlıklarının yönetimi için, (kayyım niteliğinde) tereke temsilcisi atanması imkanını incelemeye çalışacağız.

RİŞ

Uygulamada büyük dedeler adına olan malvarlıklarının dahi alt soyda da bir çok ölüm olmasına rağmen halen paylaşılmadığı, fiilen bir çok küçük paya bölünmesine rağmen resmiyette intikallerin yapılmadığı, malvarlığına fiilen hakim olan bir/birkaç mirasçının diğer mirasçıları terekeden uzak tuttuğu, kira vs semerelerinden istifade ettirmediği, tapusuz taşınmazların miras ortaklığına ait olduğu için tüm mirasçılar adına kadastro görüp tapulaması yapılması gerekirken fiilen kullanan mirasçılar adına tapulandığı, mirasçı erkek kardeşlerin kız kardeşlerini malvarlığının yönetiminden uzak tuttuğu, kız kardeşe pay ve hesap verilmediği vs durumlar sıklıkla görülmektedir.  

Miras kalan malvarlığının yönetiminden veya paylaşılamamasından dolayı mağdur olan mirasçının, terekenin (paylaşılana kadar) yönetilmesini sağlamak için terekeye temsilci atanmasını talep hakkı vardır.

Ülkemizde genellikle vasiyetname tanzimi yöntemine pek gidilmemekte, bu sebeple TMK’da tanımlanan şekliyle muris tarafından “vasiyeti yerine getirme memuru” da atanmamaktadır.

Mirasçılar arasındaki uyum sorunu sebebiyle, intikal işlemlerinin uzun yıllar yapılmadığı da görülmektedir.

Miras ortaklığını yönetmesi için mirasçılar kendi aralarında anlaşıp bir mirasçıya veya dışarıdan üçüncü bir kişiye vekalet verebilirler. Tarafların ortak iradesi ile atanan temsilci, terekenin defterini tutacak ve belirledikleri periyotlarda tüm mirasçılara hesap verecektir.

Ölümle mirasçılara intikal etmiş olan murisin malvarlığının tamamı paylaşılmadığı sürece miras ortaklığı devam eder. Miras ortaklığı tasfiye edilmediği müddetçe de miras ortaklığının yani terekenin yönetilmesi için her zaman ve sadece bir mirasçının talebi ile miras ortaklığına temsilci atanması istenebilir.

Ölümle birlikte bir kişinin terekesi bir bütün olarak mirasçılarına geçer ve terekenin paylaşılmasına kadar, miras bırakanın terekesi üzerinde miras ortaklığı meydana gelir. Bu şekilde kanunen kurulan miras ortaklığında mirasçılar terekeye elbirliğiyle malik olurlar ve sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere tereke ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler. Yani mirasçılar -kural olarak- tüm tasarruf ve terekenin yönetim işlemlerini birlikte yaparlar.

Birlikte hareket ilkesinin işlemediği durumlarda en etkili olanak kuşkusuz miras ortaklığı/tereke temsilcisi atanmasıdır.

1. MİRAS ORTAKLIĞINA TEMSİLCİ ATANMASI (TMK m. 649 f. 3)

Mirasın geçmesinin sonucu olarak oluşan Miras Ortaklığının Paylaşım öncesindeki hükümlerini düzenleyen  TMK 640. maddesi hükmü; “birden çok mirasçı bulunması hâlinde, mirasın geçmesiyle birlikte paylaşmaya kadar, mirasçılar arasında terekedeki bütün hak ve borçları kapsayan bir ortaklık meydana gelir.

Mirasçılar terekeye elbirliğiyle sahip olurlar ve sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere, terekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler.

Mirasçılardan birinin istemi üzerine Sulh Mahkemesi, miras ortaklığına paylaşmaya kadar bir temsilci atayabilir.

Mirasçılardan her biri, terekedeki hakların korunmasını isteyebilir. Sağlanan korumadan mirasçıların hepsi yararlanır. şeklindedir.

Tereke paylaşılmadığı sürece mirasçılardan birinin miras ortaklığına temsilci atanmasını talep etme yetkisi vardır.

Miras bırakanın ölümü ile birden çok mirasçı varsa tereke paylaşılana kadar bir bütün olarak tüm mirasçılara geçer. Elbirliği ile mülkiyet veya iştirak halinde mülkiyet olarak tanımlanan bu durumdaki malvarlığı ancak tüm mirasçıların oybirliği ile yönetilebilir.

TMK m. 640 uyarınca, tereke hakkında verilen kararların tüm mirasçıların oybirliği ile verilmesi zaruridir.

Mirasçılara arasında uyuşmazlık varsa veya terekenin oybirliği ile yönetimi mümkün olmuyorsa mirasçılardan herhangi birinin talebi ile miras ortaklığının yönetimi için bir temsilci atanması istenebilir. Kaldı ki Yargıtay kararlarında mirasçılara arsında uyuşmazlık olmasına dahi gerek olmadığı sadece bir mirasçının talebinin yeterli olduğu, Sulh Hakiminin talep gereğini yerine getirmesi gerektiği ifade edilmektedir.

2. MİRAS ORTAKLIĞINA TEMSİLCİ ATANMASI DAVASINDA GÖREVLİ MAHKEME SULH HUKUK MAHKEMESİDİR

TMK. 640/3 maddesi ile Türk Medeni Kanununun Velayet Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına İlişkin Tüzüğün 54 maddesine göre, miras bırakanın son yerleşim yeri sulh hukuk mahkemesine verilecek bir dilekçe ile, terekeye temsilci atanmasının istenebileceği hüküm altına alınmıştır.

3. YETKİLİ MAHKEME MİRAS BIRAKANIN SON YERLEŞİM YERİ SULH HUKUK MAHKEMESİDİR.

HMK m. 11.  uyarınca, mirastan doğan davalarda “ölen kimsenin son yerleşim yeri mahkemesi kesin yetkili mahkemedir”. TMK m. 576/II uyarınca da  mirasla ve paylaşımla ilgili açılacak tüm davalarda miras bırakanın (son) yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.

4. SULH HUKUK MAHKEMESİ, MİRAS ORTAKLIĞINA AİT MALVARLIĞININ KORUNMASI VE SIHHATLİ BİR ŞEKİLDE HAK SAHİBİ OLAN MİRASÇILARA GEÇMESİNİ SAĞLAMAK İÇİN GEREKLİ TÜM KORUMA ÖNLEMLERİNİ VE TEDBİRLERİ ALMALIDIR.

TMK m. 640 f. 3 ve f. 4 hükümleri uyarınca mirasçılardan her biri paylaşıma kadar, sulh mahkemesinin terekeye temsilci atamasını isteyebilir, terekedeki hakların korunmasını ve bu amaçla gereken tedbirlerin uygulanmasını isteyebilir.

Özellikle mirasçılar arasında çekişme olan durumlarda Sulh Hukuk Mahkemesi’nin terekedeki malvarlığını korumak ve hak sahiplerine intikalini sağlamak üzere gerekli tüm önlemleri alması gerekmektedir.

TMK 589. maddesinde hakimin, “tereke mallarının korunması ve hak sahiplerine geçmesini sağlamak üzere gerekli olan bütün önlemleri alması” amir hükmü bulunmaktadır.

TMK’nın 593. 2 maddesi uyarınca da; terekeyi re’sen yöneten sulh hakimince, paylaştırmaya kadar terekeyi hak sahiplerinin haklarının kaybına meydan vermeyecek biçimde tereke için gereken koruma önlemlerinin alınması gerekmektedir.

Sulh Hukuk Mahkemesi; “Türk Medenî Kanununun Velâyet, Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına İlişkin Tüzük”ün ‘İhtiyati Tedbirleri’ düzenleyen 29. maddesi  uyarınca “Ölenin son ikametgahı sulh hakimi, re’sen veya talep üzerine terekenin muhafazası ve selametle hak sahiplerinin eline geçmesi için gereken tedbirleri alır.”  hükmü ve defterlerin tutulmasına dair ilgili yönetmelik uyarınca gereken tedbirleri almalıdır.

5. MİRASÇILAR ARASINDA UYUŞMAZLIK VARSA VEYA OYBİRLİĞİ YOKSA; TEREKE TEMSİLCİSİNİN MİRASÇILAR ARASINDAN DEĞİL, MAHKEMECE RE’SEN BELİRLENEREK ATANMASI GEREKMEKTEDİR.

Mirasçılar arasında niza varsa mirasçılar, kendi aralarından birinin tereke temsilcisi olarak atanmasına oybirliği ile karar vermeleri imkansızdır. Bu durumda Sulh Mahkemesi, mirasçılar dışında re’sen belirleyeceği bir kişiyi tereke temsilcisi olarak atayacaktır.

6. VASİYETNAME YOKSA; TMK 550/1 MADDESİ UYARINCA VASİYETNAME İLE VASİYETİ YERİNE GETİRME GÖREVLİSİ ATANMAMIŞSA, BİR KISIM MİRASÇILARIN OYBİRLİĞİNE RİAYET ETMEDEN YAPTIKLARI PAYLAŞIM VEYA DİĞER TASARRUFLAR GEÇERSİZ OLACAKTIR.

Uygulamada, vasiyetname olmamasına rağmen genellikle erkek evlatların sanki ortada bir vasiyet varmış gibi kendi menfaatlerine uygun olarak terekeyi idare ettikleri ve yine  kendilerince paylaştırdıkları görülmektedir.

Ancak; mirasçıların oybirliği olmadığı müddetçe bunlardan biri veya bir  kısmının terekedeki malvarlığı ile ilgili yaptıkları tüm tasarruflar hükümsüz olacaktır.

Vasiyeti yerine getirme görevlisi atanmış olması ihtimalinde dahi, bir veya bir kısım mirasçının terekedeki malları devretmesi,  ancak sulh hakimince izin ve yetki verilmesi halinde mümkündür.

TMK 550 md. vd. uyarınca vasiyeti yerine getirme görevlisi  atanmışsa; bu görevlinin, TMK 553. maddesi uyarınca ancak Sulh Hakiminin izni ile terekedeki mallarda tasarrufta bulunması mümkündür.

Şimdi, konuya dair farklı ihtimalleri Yargıtay uygulamaları çerçevesinde daha detaylı olarak incelemeye başlayalım.

7. TAPUSUZ TAŞINMAZIN MİRAS KALMASI HALİNDE; ZİLYET OLAN MİRASÇININ  ZAMANAŞIMI YOLUYLA/ZİLYETLİKLE BU TAŞINMAZI KAZANMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR.

“MİRASÇILAR ARASINDA ZİLYETLİK İŞLEMEZ kuralını getiren 26.5.1954 tarih 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca terekede kalan mala sadece mirasçılardan bazıları zilyet olsa dahi bu mirasçılarca zilyetlik tüm mirasçılar için sürdürülmüş sayılır. Miras bırakanın ölüm tarihine göre terekenin tabi olduğu mülkiyet türü ne olursa olsun terekeye dahil bir yer, bir kısım mirasçılar tarafından kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilemez. Başka bir anlatımla tereke ister paylı mülkiyet şeklinde isterse elbirliği ile mülkiyet şeklinde intikal etmiş olması halinde mirasçıların bir bölümünün taşınmazlara zilyetliği tüm mirasçılar adına sürdürülmüş sayılacağından zilyet olan mirasçılar yönünden kazanma sağlayamaz.” (Yargıtay 8. H.D. 26.06.2007 T., 2007/1948-4063 E/K. – Karar için bakınız Yargıtay 8. Hukuk Dairesi Başkanı Süleyman SAPANOĞLU, Tapulu Taşınmaz Mülkiyetinin Tapu Dışı Yollardan Kazanılması, Adalet Yayınları, Ankara 2009, Syf. 771)

Taraflar arasında mirasçılık ilişkisi devam ettiğine göre kazandırıcı zamanaşımı ile iktisap hükümlerinin yürümeyeceği dikkate alınmamıştır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2011/16-709 E.N , 2011/735 K.N.)

26.05.1954 gün ve 1954/7-17 esas ve karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı tapuda ortak miras bırakan adına kayıtlı taşınmazlarla ilgilidir. 15.05.1959 tarih 2-11 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı da Türk Kanunu Medenisi'nden (Eski MK) sonra ölen miras bırakandan kalan ve elbirliği (iştirak)halinde mülkiyet hükümlerine tabi tapusuz taşınmaza ilişkin bulunmaktadır.

Her iki İBKK’da da tereke taksim edilmediği sürece, mirasçılık ilişkisinin devam ettiği ve her iki mülkiyet türünde de mirasçılar arasında zilyetlikle kazandırıcı zamanaşımı süresinin işlemeyeceği açıkça ifade edilmektedir.

“Hukuk Genel Kurulu’nda yapılan tartışma ve görüşmede; mirasçılar arasında zamanaşımının işlemeyeceği, murisin ölümünden sonra mülkiyet gibi zilyetliğin de diğer mirasçılara intikal edeceği, taksim olmadığı taktirde bir mirasçının zilyetliğinin diğer mirasçılar adına sürdürülmüş sayılacağı görüş olarak belirtilmiş; uyuşmazlık konusunun yıllardır tartışıldığı, 1949 ve 1954 yıllarında içtihadı birleştirme kararlarına konu olduğu, 1954 tarihinde çıkan içtihadın en sonuncu olduğu, miras ilişkisinin kriter olarak alındığını ve mirasçılar arasında zamanaşımının işlemeyeceğinin kabul edildiği, ifade edilmiştirözel dairenin kabulündeki esasın ve aslonanın, mirasçılık ilişkisinin devam edip etmediği olduğu; miras ilişkisinin devam etmesi halinde, malik sıfatı ile kullanım ve kazanımın olmayacağı; bunun yanı sıra taksimin de iddia ve ispat edilemediği; esas olan hususun elbirliği mülkiyet olup olmaması meselesi olmayıp, tereke söz konusu olduğunda mirasçılar arasında kazandırıcı zamanaşımının uygulanmayacağının kabulünün gerektiği, çoğunluk tarafından benimsenmiştir.” (YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2011/16-709 K. 2011/735 T. 07.12.2011)

8. KİRACILAR VE MİRAS ORTAKLIĞINA BORÇLU OLAN DİĞER KİŞİLER ÖDEMESİNİ MİRASÇILARIN TÜMÜNE VEYA ATANAN TEREKE TEMSİLCİSİNE YAPMALIDIR. AKSİ HALDE, YAPILAN ÖDEMELER GEÇERSİZ OLACAKTIR.

Tereke borçlularının paydaşlardan birine yapacağı ödeme, muteber bir ödeme sayılamaz. Ödemenin mirasçıların hepsine veya temsilcilerine yapılması lazımdır. Örneğin iştirak halindeki taşınmaz mallarda paydaşlar birlikte kiranın tümünün alacaklısıdır ve hiç birisi diğerinin rızası olmaksızın kira parası üzerinde ne kendi payına isabet eden kısım ne de bütününe ilişkin olmak yönünden  bir hak ileri süremez ve hiçbir tasarrufta bulunamaz. (YHGK. 21.11.1962 gün ve 6-88/67 sayılı kararı)

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun bu kararında da açıkça ifade edildiği üzere; miras ortaklığına yani terekeye ait olan taşınmazları kiraya verme işleminin tereke temsilcisi tarafından yapılması gerekmektedir. Kiracıların kira bedellerini, diğerlerinin rızası olmaksızın sadece bazı mirasçılara ödemesi, kiracılar açısından muteber bir ödeme sayılmayacaktır.

Mirasçıların oybirliği veya tereke temsilcisi olmamasına rağmen, kiralama işlemi yapan veya kira bedellerini alan mirasçıların tasarrufları da geçersiz olacak ve haksız menfaat temin etmiş olacaklardır.

Miras ortaklığına temsilci atanmasından sonra; terekedeki taşınmaz veya taşınırların kiraları tereke temsilcisi marifetiyle toplanacak, tereke defterine işlenecek, mahkemeye ve mirasçılara belirli periyotlarla hesap verilecektir.

9. YARGITAY KARARLARI IŞIĞINDA, MİRAS ORTAKLIĞINA/TEREKEYE TEMSİLCİSİ ATANMASINA DAİR DOKTRİN GÖRÜŞLERİ  (Prof. Dr. Oruç Hami ŞENER - TEREKE TEMSİLCİSİ ATANMASINA İLİŞKİN İLKE VE ESASLAR konulu makale esas alınmıştır)

- MİRAS ORTAKLIĞI VE ORTAKLIĞA TEMSİLCİ ATANMASI

Kanun koyucu TMK’nun 640. maddesinin III. fıkrasında önceki MK’da olmayan ilginç bir kural getirmiştir. Bu kurala göre, MİRASÇILARDAN BİRİSİNİN İSTEMİ ÜZERİNE SULH MAHKEMESİ, MİRAS ORTAKLIĞINA PAYLAŞMAYA KADAR BİR TEMSİLCİ ATAYABİLİR.

“Ölümle birlikte bir kişinin terekesi bir bütün olarak kanun gereğince mirasçılarına geçer (TMK 599). Bu şekilde mirasın mirasçılara geçmesinden onlar tarafından paylaşılmasına kadar, mirasbırakanın terekesi üzerinde miras ortaklığı meydana gelir (MK 640/I).

Mirasbırakanın ölümüyle birlikte onun malvarlığını teşkil eden haklar ve borçlar dağılmaksızın bir bütün halinde kalırlar ve bu hak ve borçlar paylaşmaya kadar ayrı, özel bir malvarlığı olarak yaşarlar. İşte kanun bu evreyi MK 640/I’de (ve Türk Medeni Kanunu’nun Velayet, Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına İlişkin Tüzüğün 54. maddesinin I. fıkrasında) MİRAS ORTAKLIĞI olarak nitelemiş ve bu kurumu MK 640 vd. da özel olarak düzenlemiştir.” (Prof. Dr. Oruç Hami ŞENER - TEREKE TEMSİLCİSİ ATANMASINA İLİŞKİN İLKE VE ESASLAR konulu makalesi.)

Belirtilen şekilde kanunen kurulan miras ortaklığının en önemli özelliklerinden birisi, ELBİRLİĞİYLE HAK SAHİPLİĞİ teşkil etmesidir. Nitekim MK’nun 640. maddesinin II. fıkrası bunu açıkça belirtmektedir. Bu kurala göre, mirasçılar terekeye elbirliğiyle sahip olurlar. Dolayısıyla mirasçılar paylaşmaya kadar söz konusu malvarlığı üzerinde bağımsız bir hakka da sahip değillerdir. ÖZELLİKLE HİÇBİR MİRASÇI TEREKE ÜZERİNDE KENDİSİ İÇİN TEK BAŞINA TASARRUFTA BULUNAMAZ.

Aksine mirasçılar sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere, terekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler (MK 640/II). Böyle miras ortaklığında -kural olarak- birlikte hareket etme ilkesinin benimsenmesinin en önemli nedeni, mirasçılardan birisinin zararlı faaliyetlerine karşı miras ortaklığını (ve dolayısıyla diğer mirasçıları) korumaktır. Bu son husus bir Yargıtay kararında da belirtilmiştir.

Nitekim Yargıtay HGK, birlikte hareket etme zorunluluğunun mirasçılardan birisinin yalnız başına, haksız ve diğer mirasçılar bakımından zarar verici davranışlarda bulunmasını önlemek amacıyla getirilen bir ilke olduğunu içtihat etmiştir. Bu kararın (HGK, 1.11.1972, E. 1968/2-869, K. 891) ilgili bölümü şöyledir: “…Medeni Kanunun 581. maddesiyle (Yeni MK 640) birlikte hareket etme mecburiyeti öngörülmüş, bu suretle mirasçılardan birisinin yalnız başına haksız ve diğer mirasçı bakımından zarar verici davranışlarda bulunması önlenmek istenmiş, bu sebeple de iştirak halinde mülkiyette paydaşların şayi cüzde tasarrufları men edilmiştir…”

Bu şekilde miras ortaklığında birlikte hareket ilkesinin benimsenmesinin sonucu olarak, mirasçılar -kural olarak terekeye ilişkin tüm tasarruf işlemlerini birlikte yapmak zorundadırlar (MK 640/II).

MK 640/II’nin kapsamına sadece, teknik anlamdaki tasarruf işlemleri girmez. BUNUN YANINDA TEREKENİN YÖNETİM (İDARE) İŞLEMLERİ DE OYBİRLİĞİ ESASINA TABİDİR. Nitekim bu husus elbirliğiyle mülkiyet bakımından MK 702/II’de açıkça ifade edilmiştir. Terekenin yönetimi, tereke değerlerinin muhafaza edilmesini, dikkatli şekilde artırılmasını ve devam eden hukuki işlemlerin yürütülmesini kapsar.

- TEREKE TEMSİLCİSİNİN KİM OLACAĞI KONUSUNDA TÜM MİRASÇILARIN ANLAŞMASI ŞARTTIR. AKSİ HALDE MAHKEME RESEN MİRASÇILARIN DIŞINDA BİR TEMSİLCİ ATAYACAKTIR.

Ancak bir kişinin bu şekilde temsilci olarak seçilebilmesi için, tüm mirasçıların uyuşması şarttır. Yoksa BİR KISIM MİRASÇILARIN MİRAS ORTAKLIĞININ İDARESİ İÇİN BİR KİŞİYE (BU MİRASÇILARDAN BİRİSİ DE OLABİLİR) VEKALET VERMİŞ OLMASI DİĞERLERİNİ BAĞLAMAZ. Bu durumda mirasçılardan birisi mahkemeye tereke temsilcisi atanması için başvurursa, mahkeme şayet şartları varsa, terekenin tamamı için tereke temsilcisi atayabilir. Yoksa terekenin bir kısmının idaresinin mirasçılara bırakılması şeklinde bir karar veremez. Nitekim bir kararında Yargıtay da (Bk. 2.HD, 20.12.1977, E. 8643, K. 8826) bu hususu açıkça ifade etmiştir. Bu kararın ilgili kısmı şöyledir: “…Mirasçıların bir kısmının miras şirketinin idaresi için bir kimseye vekâlet vermiş olması öbürlerini bağlamaz. Olayda davalı mirasçılar, Tanjuyu vekil tayin etmişlerse de, Tanju, kızı Ayşe adına bu işleme muvafakat etmemiştir. Bir mirasçı bile miras şirketine mümessil tayin edilmesini isteyebilir. Ayşe velisi ise bu hakkını kullanmıştır. O halde miras şirketinin tamamına mümessil tayin edilmesi gerekirken terekenin bir kısmının idaresinin mirasçılara bırakılması şeklinde karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır…”

- TEREKE TEMSİLCİSİNİN GENEL YETKİLİ OLACAK ŞEKİLDE ÖZEL KAYYIM OLARAK ATANMASI GEREKMEKTEDİR.

Yargıtay kararlarında tereke temsilcisinin özel kayyım olduğunu belirtmektedir. Nitekim örneğin bk. 2.HD, 23.02.2012, E. 2010/18663, K. 2012/3575: “…Dava atanmış bulunan tereke temsilcisinin değiştirilmesi isteğine ilişkindir. MİRAS ORTAKLIĞI TEMSİLCİSİ (TMK. MD. 640) ÖZEL KAYYIM NİTELİĞİNDEDİR. Türk Medeni Kanununun 431. maddesi uyarınca vasi tayininde usul kayyım (mümessil) için de uygulanır…”

Bu şekilde tereke temsilcisinin özel kayyım olduğu yönündeki bir niteleme, özellikle atama koşullarını çok etkiler. Bu çerçevede TMK 431 gereğince vasi tayinindeki usul kayyım için de uygulanacağından kayyımlığa ve vesayete ilişkin kurallar tereke temsilcisinin atanması bakımından da uygulama alanı bulur. Hatta bu nitelemenin sonucu olarak sadece tereke temsilcisinin atanması bakımından değil, faaliyetleri ve özellikle de denetlenmesi bakımından da kayyımlığa ilişkin kurallar uygulama alanı bulmaya başlar. (Prof. Dr. Oruç Hami ŞENER. agm)

TARAFLAR ARASINDA UYUŞMAZLIK VARSA; TEREKEYE TEMSİLCİ OLARAK ATANACAK ÖZEL KAYYIMIN TEREKEYİ HER AÇIDAN İDARE EDECEK GENEL YETKİLİ KAYYIM OLARAK ATANMASI VE KENDİSİNE BU YÖNDE GENEL YETKİLER VERİLEREK ATANMASI GEREKMEKTEDİR.

- PAYLAŞTIRMA YAPILMIŞ OLSA DAHİ YİNE DE KALAN TEREKEYE TEMSİLCİ ATANABİLİR

Özellikle tereke temsilcisi atanırken, aşağıda da görüleceği gibi mahkeme bütün olarak miras ortaklığının menfaatlerini dikkate almalıdır.

Terekenin tüm mirasçıların anlaşması suretiyle kısmi paylaştırılması durumunda, bazı mirasçıların tereke dışında kalabilmesi olanaklıdır. Kısmi paylaştırma üçe ayrılır: Bunlardan OBJEKTİF KISMİ PAYLAŞTIRMADA, terekenin tamamı değil, terekeye dahil bazı mallar ve haklar mirasçılar arasında paylaştırılır. TEREKENİN TAKSİM EDİLMEYEN KISMI ÜZERİNDE MİRAS ORTAKLIĞI DEVAM EDER. Bu durumda mirasçıların sayısında ve sıfatında herhangi bir değişiklik olmaz. (Bu hususta bk. Bas. Komm/ZGB (SCHAUFELBERGER/KELLER), Art. 602, No. 34; KOSTKIEWICZ/NOBEL/SCHWANDER /WOLF  (BEUSCHLIGGENSTORFER/ WEHINGER), Art. 602, No.21; ÖZAKMAN, CUMHUR: Miras Payının Devrine İlişkin Sözleşmeler, İstanbul 1984, s. 46-47; KILIÇOĞLU, Miras Taksim Sözleşmesi, s. 48; KILIÇOĞLU, Miras Hukuku, s. 348; KOCAYUSUFPAŞAOĞLU, s. 686; DURAL/ÖZ, s. 455, No. 1940; İMRE/ERMAN, s. 444.)

Dolayısıyla mirasçılar objektif kısmi paylaştırma durumunda aynı kaldığından, her biri paylaşılmayan kısım için tereke temsilcisi atanması için mahkemeye başvurabilirler. Ancak aynı şeyi SUBJEKTİF KISMİ PAYLAŞTIRMA için söyleyemeyiz. Çünkü bu durumda miras ortaklığının üyeleri bakımından yapılan bir paylaştırma söz konusudur. BU DURUMDA, MİRAS ORTAKLIĞINDAN MİRASÇILARIN BİR KISMI AYRILIRLAR VE ORTAKLIK GERİ KALAN MİRASÇILAR ARASINDA DEVAM EDER. (Bu hususta bk. KILIÇOĞLU, Miras Taksim Sözleşmesi, s. 48; KILIÇOĞLU, Miras Hukuku, s. 348; ÖZAKMAN, s. 47-48.)

BU ŞEKİLDE SUBJEKTİF KISMİ MİRAS PAYLAŞIMININ SONUCU OLARAK MİRAS ORTAKLIĞINDAN AYRILAN MİRASÇILARIN O ANDAN İTİBAREN MİRASÇI SIFATI KALMADIĞINDAN, TEREKE TEMSİLCİSİ ATANMASI TALEBİNDE BULUNABİLMELERİ OLANAĞI DA ORTADAN KALKAR.

Bir de KARMA KISMİ PAYLAŞMA durumu vardır. Burada da tereke temsilcisi atanma talebi bakımından sübjektif kısmi miras paylaşımına benzer bir hukuki durum ortaya çıkar. ÇÜNKÜ BU HALDE HEM ORTAK SAYISINDA AZALMA OLUR, HEM DE TEREKENİN MALVARLIĞI ÇEVRESİ AYRILAN MİRASÇIYA ÖDEME NEDENİYLE AZALIR. (Bu kavram için bk. KILIÇOĞLU, Miras Taksim Sözleşmesi, s. 49) 

KARMA KISMİ MİRAS PAYLAŞIMI durumunda da, miras ortaklığından böyle bir paylaşım nedeniyle ayrılan mirasçılar bu andan itibaren mirasçı sıfatını ve tereke temsilcisi atanması talebinde bulunma yetkilerini yitirirler.  (Prof. Dr. Oruç Hami ŞENER. agm)

- MİRAS ORTAKLIĞI DEVAM ETMELİDİR

Tereke temsilcisi atanması bakımından diğer bir şart, miras ortaklığının varlığını sürdürüyor olmasıdır. Şayet miras ortaklığı, örneğin mirasın tamamen paylaştırılması suretiyle tasfiye edilerek sona erdirilmişse, bu durumda tereke temsilcisi atanması olanaklı değildir. Ancak mirasçılar tam paylaştırma değil de, kısmi paylaştırma yoluna da gidebilirler. Hatta mirasçıların sadece kendi aralarında değil, mahkemeye başvurarak da kısmi paylaştırmayı talep etmeleri olanaklıdır. Kuşkusuz böyle bir kısmi paylaştırma durumunun varlığı, miras ortaklığını sona erdirmez.

Dolayısıyla paylaşılmayan kısımda miras ortaklığı devam edeceği için, o kısmın idaresi bakımından tereke temsilcisi atanması olanaklıdır. Nitekim bir kararında Yargıtay da, MİRASÇILARIN TEREKENİN DEĞERLERİNİN BİR KISMINI PAYLAŞMALARI DURUMUNDA, PAYLAŞILMAYAN KISIM İÇİN TEREKE TEMSİLCİSİ ATANMASININ OLANAKLI OLDUĞUNU içtihat etmiştir. Bu kararın (2.HD, 21.06.2005, E.6618, K. 9660) ilgili kısmı şöyledir:  “…Toplanan delillerden murisin 24.11.1997 tarihinde öldüğü, ölümünden sonra muristen intikal eden Yalova-Çınarcıkdaki taşınmazların 20.11.2000 tarihinde mirasçılar arasında rızaen taksim edildiği, taksim şekline göre tapu da intikal ve tescillerin gerçekleştirildiği, murisin Akbank Sarıyer şubesindeki üç ayrı hesaptaki parasının 11.05.1998 tarihinde veraset belgesindeki mirasçılarına miras payları oranında ödendiği, Sarıyer-Yenimahallede bulunan 787 ada (2) parsel sayılı taşınmazının mirasçılarının tamamı tarafından elbirliğiyle 24.08.1998 tarihinde üçüncü kişiye satıldığı murisin Büyükçekmece Kumburgazda bulunan taşınmazlarının halen mirasçılar arasında elbirliği mülkiyetine tabi olup, paylaşılmadığı İnan İnşaat A.Ş.deki murise ait hissenin de paylaşıma tabi tutulmadığı anlaşılmaktadır. Görüldüğü gibi terekeye dahil bir kısım taşınmazlar ve şirket hissesi paylaşılmamıştır. Paylaşılmamış olan gayrimenkuller ve şirket hissesiyle ilgili olarak, tereke mümessili atanması gerekirken yazılı gerekçe ile isteğin tümünün reddi doğru görülmemiştir…” (Bu karar için bk. GENÇCAN, s. 3758-3759.) GENÇCAN, ÖMER UĞUR: 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu, C. III,2. Baskı, Ankara 2007.)

- TEREKEYE ATANAN TEMSİLCİNİN/KAYYIMIN GÖREVİ PAYLAŞMAYA KADAR SÜREBİLİR

TMK 640/III açıkça tereke temsilcisinin paylaşmaya kadar atanabileceğini söylemektedir. Ayrıca bu düzenlemeden tereke temsilcisinin paylaşmaya kadar görev yapacağı anlaşılmaktadır.

- MİRASÇILAR ARASINDAKİ AĞIR UYUŞMAZLIKLARDAN DOLAYI TEREKENİN RASYONEL OLARAK İDARESİ MÜMKÜN DEĞİLSE, TEREKE TEMSİLCİSİ (KAYYIMI) ATANMASI TALEBİ REDDEDİLEMEZ

Yargıtay bir kararında, miras ortaklığının uyuşmazlık nedeniyle birlikte hareket edememesi durumunda tereke temsilcisi atanması gerektiğini içtihat etmiştir. Bu kararın (2.HD, 20.02.2012, E. 2012/626, K. 2012/3143) ilgili kısmı şöyledir: “…Davacılar, terekenin idaresi konusunda ihtilaf çıktığını belirterek mahkemeden aldıkları yetkiye dayanarak miras bırakanları olan Cennet terekesine temsilci atanmasını istemişlerdir. Mirasçılar, miras bırakanın ölümü ile, mirası bir bütün olarak kanun gereğince kazanırlar (TMK.md.599). Birden çok mirasçı bulunması halinde, mirasın geçmesi ile birlikte paylaşmaya kadar mirasçılar arasında terekedeki bütün hak ve borçları kapsayan bir elbirliği mülkiyeti rejimin geçerli olduğu miras ortaklığı” olarak ifade edilen bir ortaklık meydana gelir. Mirasçılar terekeye elbirliği ile sahip olurlar ve sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere terekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler. Mirasçılardan birinin istemi üzerine Sulh Mahkemesi miras ortaklığına paylaşmaya kadar bir temsilci atayabilir (TMK.md.640). Temyiz incelemesine konu davada uyuşmazlık; miras ortaklığına temsilci atanması isteminde bir hukuksal yarar olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Bir kısım mirasçılar tarafından, mirasçılardan davalı Keziban’ın eşi olan Kemal Yurtseven aleyhine Acıpayam Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/550 esas sayılı dosyayla tereke borcunun ortadan kaldırılması için muvazaa nedenine dayalı olumsuz tespit davası açtıkları anlaşılmaktadır. Bu davada, davalı üçüncü kişi Kemalin eşi olan Keziban ile diğer mirasçılar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. Miras ortaklığı mirasçıların tam bir bütünlükle hareket edememeleri nedeniyle işlemez duruma gelmiştir. O halde, tarafların mirasbırakanları Cennet Özel’in terekesine ilişkin miras ortaklığına temsilci atanması isteminin kabulüne hükmedilmesi gerekirken; yazılı şekilde reddine karar verilmesi isabetsiz olup; bozmayı gerektirmiştir…”

Yargıtay başka bazı kararlarında, sadece bir mirasçının tereke temsilcisi atanması talebinde bulunmasının yeterli olduğunu ve mahkemece başka bir inceleme ve araştırmaya gerek olmadan tereke temsilcisi atanması gerektiğini içtihat etmiştir. Örneğin bu hususta bir karar (2.HD, 21.4.1989, E. 3984, K. 3987) şöyledir: “…Mirasçılardan birinin isteği üzerine hâkim, terekenin taksimine kadar (MK. 581- Yeni MK 640), terekeye temsilci tayin eder. YANİ TEREKE TEMSİLCİSİZ BIRAKILAMAZ. Zira tereke muşa halde (iştirak halinde) bulunduğu için, mirasçıların terekenin gerek tamamında, gerekse kendi paylarında (şayî cüzde) tasarruf hakları yoktur (MK. 630- Yeni MK 702). BU İTİBARLA, İSTEK HALİNDE HERHALDE MÜMESSİL TAYİNİ ZORUNLUDUR. Mümessilin iştirak halindeki mülkiyeti, müşterek mülkiyete çevirme yetkisinin bulunmaması, terekeye genel yetkili temsilci tayinine engel değildir. Bu yön gözetilmeden davanın reddedilmesi usul ve kanuna aykırıdır…” (Bu kararların yayınlandığı yerler için bk. UYAR, s. 2681; UYAR, Talih: Türk Medeni Kanunu, Gerekçeli-İçtihatlı, Miras Hukuku, C. III (MK 495-682), Ankara 2002. DALAMANLI/KAZANCI/KAZANCI, s. 578.-DALAMANLI, LÜTFÜ/KAZANCI, FARUK/KAZANCI, MUHARREM: İlmi ve Kazai İçtihatlarla Açıklamalı, Türk Medeni Kanunu, C. III, Madde: 439- 617, Miras Hukuku, İstanbul 1991)

Yine bir başka kararında da Yargıtay, daha da ileri giderek, tereke temsilcisi atanmasını isteyenin belirli bir uyuşmazlık göstermesine gerek olmaksızın talepte bulunmasının tereke temsilcisi atanması için yeterli olduğunu belirtmiştir. Bu yöndeki karar (2.HD, 25.12.1971, E. 9514, K. 9687) şöyledir: “...Tereke taksime kadar muşa (iştirak) halinde bulunduğuna göre, Medeni Kanunun 581. Maddesi (Yeni MK 640) gereğince miras şirketine temsilci tayin edilmesi zorunludur. Mümessil tayinini isteyen müşahhas bir uyuşmazlık gösterme zorunluluğu yoktur. Bu bakımdan istek uyarınca karar verilmesi gerekirken, ret kararı verilmesi usul ve kanuna aykırıdır… (Bu karar için bk. UYAR, s. 2733-2734)

Yargıtay diğer bir kararında ise; mahkemenin tarafların (mirasçıların) gösterdiği kişiyi tereke temsilcisi olarak atamakla yükümlü olmadığını içtihat etmiştir. Bu yöndeki karar (2.HD, 24.9.1999, E. 7309, K. 9599) şöyledir: “…Davacı yetki belgesine dayanarak 1978 tarihinde ölen Şaban Çömlekin terekesine mümessil tayini istemiştir. Mahkeme tarafların gösterdiği kişiyi temsilci atamak zorunda değildir. Gerçekleşen durum karşısında, terekeyi temsil edecek nitelikteki bir kişinin temsilci olarak atanması gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır…” ( Bu karar için bk. UYAR, s. 2611.)

- MİRASÇILARDAN BİRİSİNİN TEREKE TEMSİLCİSİ ATANABİLMESİ İÇİN DİĞER MİRASÇILARLA ARASINDA MENFAAT ÇATIŞMASI VEYA HUSUMET BULUNMAMALIDIR.

Nitekim Yargıtay da bir kararında (2.HD, 7.7.1975, E. 5650, K. 6156), aralarında çıkar çatışması bulunmadıkça, mirasçılardan birisinin tereke temsilcisi atanabileceğini içtihat etmiştir. Bu kararın ilgili kısmı şöyledir:  “…Kural olarak, mirasçılardan birinin miras şirketine temsilci atanması mümkündür. Ancak bu kişinin diğer mirasçılarla yarar çatışması var ise, atama yapılamayacağı gibi, tayinden sonra böyle bir durumun meydana çıkması halinde de öbür tarafın azil isteğini haklı saymak gerekir. Aksi halde, mümessil olan kişinin, miras şirketi ve özellikle mirasçıları zarara sokmasına yol açmış ve fırsat verilmiş olur ki kanunen buna imkân yoktur…” (Bu karar için bk. UYAR, s. 2728-2729)

Yine bir başka kararında Yargıtay, aralarında husumet ve(ya) menfaat çatışması bulunmadıkça mirasçılardan birisinin tereke temsilcisi olarak tayin edilebileceği yönündeki görüşünü tekrar etmiştir. Ancak Yargıtay bu kararda önemli bir hususu daha belirtmek olanağını elde etmiştir. Karara konu olayda, mirasçılar arasında davacının mirasçı olup olmadığına ilişkin ihtilaf çıkmıştır. Bu ihtilafın çözümü başka bir mahkemede halledilmiştir. Bu durumu dikkate alan Yargıtay, böyle bir ağır ihtilafın mirasçılardan birisinin (olayda davacının) tereke temsilcisi atanmasını engelleyeceğini de içtihat etmiştir. Bu isabetli ve ilginç karar (2.HD. 5.4.1971 T. E. 2081, K. 2197) şöyledir: “…MK.nun 581. (Yeni MK 640) maddesine göre, taraflar arasında husumet ve menfaat çatışması bulunmadıkça mirasçılardan birisinin mümessil tâyini caizdir. Bu dâva sırasında dâvâlı Mustafa, dâvacı Salihin mirasçı olmadığını ileri sürmüş ve ayrıca asliye mahkemesinde bu konuda dâva açmış ve neticede Salih’in muris Hüseyin’in mirasçısı olduğu sübuta ererek irs ihtilâfı ortadan kalkmış ve hüküm kesinleşmiş ise de, anılan dâvanın taraflar arasında doğurduğu ağır husumet hali gözetilerek miras şirketine başka bir kişinin mümessil tâyini gerekirken Salihin temsilci tâyin edilmiş olması usul ve kanuna aykırıdır…” (Bu karar için bk. UYAR, s. 2734; RKD 1971, S. 6-7, s. 195-196.)

- TEREKE TEMSİLCİSİNE MAHKEMECE VERİLECEK YETKİNİN KAPSAMI; TEMSİLCİ/KAYYIM GENEL YETKİLİ TEREKE TEMSİLCİSİ OLARAK ATANMALIDIR

TMK’da tereke temsilcisinin yetkisinin kapsamına ilişkin bir kural yer almamaktadır. Tereke temsilcisini atayan mahkeme temsilciye özel veya genel bir yetki tanıyabilir.

Buna karşılık mahkeme tarafından tereke temsilcisine genel bir temsil yetkisi de tanınabilir. Örneğin MİRASÇILAR ARASINDA ŞİDDETLİ UYUŞMAZLIKLAR ORTAYA ÇIKMIŞ, BU NEDENLE MİRASÇILARIN BİRLİKTE UYUMLU FAALİYETTE BULUNMALARI OLANAKSIZSA, BU DURUMDA ATANACAK TEREKE TEMSİLCİSİ GENEL YETKİLİ TEREKE TEMSİLCİSİ OLACAKTIR. Çünkü mirasçıların artık uyuşması olanaklı değildir ve terekenin tamamının tereke temsilcisine ihtiyacı vardır. Ancak hemen belirtmeliyiz ki, Yargıtay, özel ve dolayısıyla sınırlı yetkili tereke temsilcisi atanmasına karşı çıkmaktadır. YARGITAY’A GÖRE TEREKE TEMSİLCİSİNE SINIRLI YETKİ VERİLEMEZ. Bu hususta bir karar (2. HD, 10.10.1988, E. 7153, K. 9002) şöyledir: “…Miras şirketine temsilci atanan kişinin görevi, taksime kadar tereke ile ilgili bütün işlerde, temsil görevini yerine getirmektir. Buna rağmen mahkemece sırf taşınmaz satışı hususunda görevli kılınması, yani yetkisinin sınırlandırılması yanlıştır…”

Bu hususta başka bir örnek için bk. HGK, 8.2.1989, E. 1988/2- 882, K. 79: “…MEDENİ KANUNUN 581. (YENİ MK 640) MADDESİ UYARINCA MİRASÇILAR ARASINDA TAKSİME KADAR HAKLAR VE BORÇLAR ORTAK (MÜŞA) OLARAK KALIR. ONUN İÇİN (MİRAS ŞİRKETİNE) ATANACAK MÜMESSİLİN GÖREV VE YETKİSİ TEREKENİN TÜMÜNE ŞAMİL OLACA