Bu çalışmamızda uygulamada sıklıkla karşılaşılan muris muvazaasına dayalı tapu iptal ve tescil davası incelenecektir.

MURİS MUVAZAASI NEDİR?

Muvazaa, iki tarafın gerçek maksatlarını gizleyerek hakikaten rızaları olmadığı bir akdi üçüncü şahıslara karşı mevcut imiş gibi göstermek için muvafakat beyan etmeleri olarak tanımlanabilir. [1] Başka bir tanıma göre ise, muvazaa, tarafların anlaşmak suretiyle iradelerinde bilerek ve isteyerek meydana getirdikleri bir uygunsuzluk halidir.[2]

Muris muvazaası ise, miras bırakan ve lehine tasarrufta bulunulan taraf arasında yapılan ve diğer mirasçılardan mal kaçırma amacı güden gizli anlaşma olarak tanımlanabilir. Muris muvazaası, temelini TBK m.19’dan alan ve muvazaanın özel bir türü olarak yansıyan, nisbi muvazaa olarak nitelendirilebilir. Muris muvazaasına ilişkin ilk Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı karardır. İlgili bu kararda; “bir kimsenin mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmesi halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar görünürdeki satış sözleşmesinin danışıklı (muvazaalı) olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de biçim koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilirler.” denmiştir.

Karar şu şekildedir:

‘’... Yargıtay İkinci Hukuk Dairesi ve Hukuk Genel Kurulu arasındaki görüş ayrılığı, bir kimsenin mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla; tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malını, gerçekte bağışlamak istediği halde, Tapu Sicil Memuru önünde iradesini satış biçiminde açıkladığının gerçekleşmiş olması durumunda, saklı pay sahibi olan mirasçıların, tenkis ya da mirasta iade davası açmak haklarını kullanmayıp Borçlar Kanununun 18. maddesine dayanarak muvazaa nedeniyle tapu kaydının iptalini isteyebilip isteyemeyecekleri ve saklı pay sahibi olmayan mirasçıların da aynı davayı açmak yetkisine sahip olup olmadıkları ... konusundadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararlarında; mirasçıyı miras hakkından yoksun etmek amacıyla miras bırakanın muvazaalı olarak yapmış olduğu tasarruf işlemlerinin iptalini dava etmek hakkı, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın tüm mirasçılara tanınmış ve tenkis ve mirasta iade ile ilgili hükümleri aslında geçerli tasarruflar için uygulanabileceği açıklanmıştır. Yargıtay İkinci Hukuk Dairesi kararlarında ise böyle bir dava hakkı tanınmamış; sadece saklı pay sahiplerinin Medeni Kanunun 507. maddesinin 4. fıkrası gereğince tenkis davası açabilecekleri ve miras bırakanın bu davranışının Medeni Kanunun 603. maddesinin 2. fıkrası gereğince o taşınmazı iade etmekten ayrık tuttuğu anlamına geldiği kabul edilmiştir. İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nda konu, sadece sevk edildiği olayla sınırlı olarak ele alınmıştır. Daha açık bir deyimle; tasarruf işleminin tapu sicilinden kayıtlı olan, taşınmaz malın, görünüşte satış ve gerçekte ise hibe biçiminde oluştuğu olayıyla sınırlandırılmıştır. .Muvazaa nedeniyle satış sözleşmesi geçersiz sayılsa bile gizli hibe akdi geçerli olacağından mirasçının Borçlar Kanunu'nun 18. maddesine dayanarak açacağı davada yarar bulunmadığı ve bu nedenle bir sonuç doğurmayacağı düşüncesini de kabul etmek olanaksızdır. Gerçekten böyle bir davayı açacak kimsenin, davada yararının bulunması zorunludur. Ve ilke olarak da gizli akit geçerlidir. Ancak gizli akdin geçerli sayılabilmesi için tüm koşulların oluşmuş olması zorunludur. İçtihadı Birleştirmeye konu, tapuda kayıtlı bir taşınmaz malın muvazaalı olarak satışıdır. Böyle bir durumda gizli akdin geçerli sayılabilmesi için gizli akit, biçim koşuluna (şekil şartına) bağlı ise biçim koşulunun da gerçekleşmiş olmasında zorunluluk vardır. Aksi durumda hibe sözleşmesinin varlığından söz edilemez. Çünkü Tapu Memuru önünde açıklanan irade, bir ivaz karşılığı mülkiyetin aktarılması iradesidir ki, sadece bu iradeye resmiyet verilmiştir. Satışa ilişkin resmi işlemin gizli akdi de içine alacağı kabul edilemez.Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında Tapu Sicil Memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklanmış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılarının, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanununun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507. ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 1.4.1974 günlü ikinci toplantısında oy çokluğuyla karar verildi.’’

Muris muvazaası özellikle taşınmazlar bakımından gündeme gelmektedir. Muris muvazaasının varlığından bahsedebilmek için, muvazaalı anlaşmaya konu olan taşınmazın  tapulu taşınmaz olması gerekmektedir. Kaldı ki, tapusuz taşınmazlar taşınırlara ilişkin hükümlere tabi olup taşınır vasfında sayılacaktır. Bahsettiğimiz üzere de tapusuz taşınmazlar hakkında muris muvazaasından bahsetmemiz ise mümkün olmayacaktır. Zira taşınırların devri için, mevzuatta öngörülmüş bir şekil şartı yoktur. Bu itibarla da, satış sözleşmesi muvazaalı olan bir taşınır devrinin, gizlenen işlem olan bağışlamaya konu edilmesi her halükarda mümkündür. Bu durumu destekler mahiyette Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı da mevcuttur.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2/476-1 sayılı, 11.06.1976 tarihli kararında: “Taşınır malların satış şeklinde gösterilen muvazaalı bir sözleşme ile mirastan mal kaçırma kastıyla da olsa bağışlanması hukuken geçerlidir. Çünkü taşınır malların satışı ve zilyetliğin devri konusunda yasada bir geçerlilik şekli öngörülmemiştir. Mirasçı olan davacıların ancak tenkis hükümlerine dayanarak davalının dayandığı satış sözleşmesindeki tasarrufun tenkisini dava hakları vardır.” demiştir.

MURİS MUVAZAASININ UNSURLARI NELERDİR?

A. Görünüşte Olan Sözleşme (İşlem)

Mirasbırakanın, mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla esasında bağışlamak istediği taşınmazını karşı taraf ile anlaşarak gerçek iradelerine aykırı ve hüküm ifade etmeyecek şekilde düzenlediği sözleşme görünüşteki sözleşmedir. Mirasbırakan görünüşteki sözleşmeyi genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi şeklinde yapmaktadır Serdedilen bu görünüşteki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uygun olmadığından geçersizdir. Zira Hukukumuzda irade teorisi esastır( TBK m.19) . Bu geçersizlik, daha sonrasında sıhhatli hale gelmez ve hakim tarafından re’sen göz önüne alınır.Görünüşteki sözleşmenin  geçersizliğini taraflar veya hukuki yararı olan üçüncü kişiler ileri sürebilirler.

B. Gizli Sözleşme (İşlem)

Muris ile karşı tarafın, görünüşteki sözleşmenin arkasına gizleyerek yaptıkları ve hüküm ifade etmesini istedikleri sözleşme gizli sözleşmedir. Burada görünüşte olan sözleşmenin aksine, tarafların iradeleri birbirine uyuşmaktadır. İradesi birbirine uygun olan tarafların yapmış oldukları bu gizli sözleşmenin geçerli olduğu söylenebilir, yeter ki sözleşme yasanın aradığı geçerlilik şartlarını taşısın. Yani gizli sözleşmenin, görünüşteki sözleşmeyle gizlenmesi, gizli sözleşmenin geçersizliği sonucunu doğurmaz. Bu sözleşme serbestisinin bir sonucudur. Geçerli olan gizli sözlleşme herkesi bağlayıcı nitelik taşımaktadır. Geçerli bir gizli sözleşme varsa, miras hakkı çiğnenen kişilerin başvuracakları yol, tenkis veya iade davasıdır.

Miras bırakanın muvazaalı işlemi bir örnekle açıklayacak olursak; saklı paylı mirasçısından mal kaçırmak için üçüncü kişiye bir taşınmazını devretmek isteyen miras bırakan, ileride saklı paylı mirasçısının açacağı tenkis davasından kurtulmak için, bağışlama sözleşmesini satış sözleşmesi arkasına gizlemektedir. Burada görünürdeki işlem olan satış sözleşmesi, tarafların gerçek iradelerine uymadığı yani muvazaalı olduğu için kesin geçersizdir. Bununla beraber gizli işlem olan bağışlama sözleşmesi de gerekli şekil şartlarına uyulmadığı için kesin geçersizdir. Çünkü taraflar satış sözleşmesinde, bir ivaz karşılığında iradelerini açıklamaktadırlar. Oysa bağışlama sözleşmesinde ivaz olmaması hukuki işlemin esas unsurudur.[3]

C. Muvazaa Anlaşması

Muris muvazaasında muvazaa anlaşması, muris ile tapulu taşınmazı devralan kişi arasında görünüşte yapılan sözleşmenin niteliğini değiştiren bir sözleşmedir.

Muvazaa anlaşmasında tarafların muvazaayı kararlaştırması zorunludur. Bu anlaşma sözleşmeyi yapan taraflar arasında, onların istekleriyle gerçekleşir. [4] Muris muvazaasına konu anlaşma herhangi bir şekle tabi olmayıp yazılı veya sözlü olarak yapılabilir. Öte yandan bu anlaşma, görünüşteki işlemle beraber yapılabileceği gibi bu işlemden evvel de yapılabilir.

D. Üçüncü Kişileri (Mirasçıları) Aldatma Kastı

Muris muvazaasından bahsedebilmek için, muris ile karşı tarafın, aldatma kastı içinde olması gerekmektedir.Yargı kararlarına baktığımızda, aldatma kastıyla hareket edilerek mirasçılardan mal kaçırma amacının varlığı, muris muvazaası için şart olarak görülmektedir.

Muvazaalı sözleşme yapıldığı sırada murisin mal kaçırmak istediği mirasçısı veya mirasçıları varsa aldatma kastının varlığı kabul edilir. Tabi ki, miras bırakanın iradesinin ne olduğu, detaylı araştırmayla ortaya çıkarılmalıdır.Yargıtay, miras bırakanın gerçek iradesinin ne olduğunu tespit ederken şunları kıstas almaktadır: Ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri,  toplumsal eğilimleri,  olayların olağan akışı,  miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,  davalı yanın alış gücünün olup olmadığı  satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark,taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki,miras bırakanın maddi olarak ihtiyacı olmamasına rağmen satış yapması…

MİRASTAN MAL KAÇIRMAYA DAYALI TAPU İPTAL ve TESCİLİ DAVASI

Mirastan mal kaçırmaya dayalı tapu iptal ve tescil davasına ilişkin davayı, bu davayı açmakta hukuki yararı olan herkes (yasal veya atanmış mirasçılar, evlatlıklar veya onların altsoyu) açabilir. Kendisinden mal kaçırılan mirasçılardan biri veya birkaçı bu davayı açabileceği gibi tüm mirasçılar da bu davayı açabilir. Bu davanın, davalı tarafı, tapu iptal ve tescil davasına konu olan taşınmazın tapu kayıtlarında maliki görünen kimselerdir.

Muvazaalı olarak yapılan taşınmaz satış sözleşmelerinde görünüşteki işlem muvazaa nedeniyle, gizli işlem olan bağışlama sözleşmesi de kanunen aranan şekle uygun olmadığından geçersiz olacaktır. Bunun sonucu olarak da tapudaki tescil yolsuz olacağından mülkiyet karşı tarafa hiç geçmemiş olacak ve saklı paylı olsun olmasın tüm mirasçılar tapu kaydının düzeltilmesini talep edebileceklerdir.[5]

Bu davada görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemeleri olmakla beraber, yetkili mahkeme ise taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir. Yetki bakımından HMK gereği kesin yetki durumu söz konusu olmakla beraber, dava konusu olan birden çok taşınmaz söz konusuysa taşınmazlardan sadece birinin bulunduğu yer mahkemesinde de bu dava açılabilir.

Muris muvazaasına dayalı tapu iptal ve tescil davasının ikame edilebilmesi için herhangi bir hak düşürücü veya zamanaşımı süresi söz konusu değildir.

Muris muvazaasına dayalı tapu iptal ve tescil davasına konu vakıaların ispatı her türlü delille mümkündür. Yukarıda da belirttiğimiz üzere, murisin aldatma kastı içinde bulunması muris muvazaasının varlığı için önemlidir ve bu durumun ispatı gerekmektedir. Yargıtay’ın göz önüne aldığı kıstasları ise yukarıda saymıştık.

KONUYLA İLGİLİ ÖNEMLİ NİTELİKTEKİ YARGI KARARLARI

1. Dava; muris muvazaasına dayalı pay oranında tapu iptal tescil istemine ilişkindir. Eldeki davada davacı olmayan mirasçıları da kapsayacak şekilde çekişme konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile veraset ilamında belirtilen payları oranında mirasbırakanın mirasçıları adına tesciline karar verilmesi doğru olmamıştır. Hâl böyle olunca; yalnızca davacı ve birleştirilen davada davacının miras payları oranında iptal ve tescile karar verilmesi gerekirken talep aşılmak suretiyle ve tasarruf ilkesi de göz ardı edilerek hüküm kurulması isabetsizdir.

YARGITAY 1.HUKUK DAİRESİ 2017/2066 E. 2017/2960 K. 29.5.2017 T.

2.Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.Olayda; çekişme konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile mirasçılar adına payları oranında tesciline karar verilmesi istenildiği halde, mirasçılardan belirtilenin davada yer almadığı dikkate alındığında usulüne uygun taraf teşkili yapılmadan sonuca gidildiği anlaşılmaktadır.Mahkemece, öncelikle davaya katılmayan mirasçının olurunun alınması ya da ilgilinin terekesi için terekeye temsilci tayin ettirilerek temsilci huzuru ile davanın görülmesi ile taraf teşkilinin eksiksiz olarak sağlanmasından sonra işin esası incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekir.Ölünceye kadar bakma sözleşmesinde, sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunu değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse, bu takdirde akdin ivazlı olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır.Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi için de, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir. Olayda, hüküm kurmaya elverişli araştırma yapılmadan karar verilmiş olması nedeniyle kararın bozulması gerekir.           YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2016/11759 K. 2019/4621 T. 16.9.2019

3.“Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Davacıların miras bırakanın kızları, davalının ise tek oğlu olduğu, taşınmazın temliki sırasında gösterilen bedel ile gerçek değeri arasında açık fark bulunduğu, özellikle tanık anlatımlarına göre, taşınmazın satışının çevrede duyulmadığı, öte yandan bedel ödendiğinin savunulmasına rağmen intifa hakkının miras bırakan üzerinde bırakılarak yalnızca çıplak mülkiyetin devrinin hayatın olağan akışına uygun bir davranış olmayacağı, davalının taşınmazın miras bırakan tarafından satın alınması sırasında bedelini kendisinin ödediği ve keza muristen devralırken davacılara bedel ödediği yönündeki savunmalarının herhangi bir belge ile desteklenmediği, miras bırakanın taşınmazı satması için ihtiyacı veya makul nedeninin bulunduğunun da kanıtlanamadığı gözetildiğinde, anılan temlikin gerçek bir satış olmayıp mal kaçırma amaçlı ve bağış niteliğinde olduğu sonucuna varılmaktadır. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekir.”                                              YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2012/8722 K. 2012/9790 T. 20.9.2012

4.Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir. Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda zamanaşımının söz konusu olmadığı, işlemin muvazaalı olması durumunda üzerinden bir zaman geçmesi halinde geçerli hale gelmeyeceği ve herhangi bir süreye bağlı olmaksızın her zaman açılabileceği kuşkusuzdur. Bu sebeple muris muvazaasına dayalı olarak dava açılmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Hal böyle olunca, tarafların toplanan ve toplanacak tüm delilleri değerlendirilmek suretiyle, miras bırakanın davalılara yaptığı temliklerin yasal ilkeler doğrultusunda mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığının tespiti ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, anılan husus göz ardı edilerek neticeye gidilmiş olması doğru değildir.”                                                                                                                           Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 6.5.2015 tarih ve E.2013/1-2302, K. 2015/1313

5. Yargıtay, miras bırakanın gerçek iradesinin ne olduğunu tespit ederken esas alması gereken olguları içtihatlarında sıralamaktadır. Buna göre; ülke ve yörenin gelenekleri, toplumsal eğilimler, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin olup olmaması, davalı tarafın muvazaalı işlemin yapıldığı tarihte alım gücünün olup olmaması, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraf/taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki dikkate alınacak olgulardır. (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Esas: 2014/13646 Karar: 2016/7049 Tarih: 09.06.2016)

6.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2015/1531 sayılı kararında ''Mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapılan taşınmaz temliklerinde iki işlem vardır; bunlardan görünürdeki işlem, yani satış sözleşmesi tarafların gerçek iradelerine uymadığından gizli işlem yani bağış işlemi de resmi şekilde yapılmadığı için geçersizdir. Bu geçersizlik, miras hakkı ihlal edilen tüm mirasçılar tarafından dava yoluyla ileri sürülebilir. Ayrıca, temlik tarihinde miras bırakanın ekonomik durumunun iyi olması, taşınmaz mal satma ihtiyacının olmaması, taşınmaz devrinde o tarihteki değeri ile akitte gösterilen değer arasında fahiş bir fark olması, taşınmazı devralanın böyle bir ekonomik güçte olmaması gibi durumlar miras bırakanın mirasçılardan mal kaçırmaya yönelik hareket ettiğini ve yapılan temlikin muvazaalı olduğunu gösterir.'' denilmiştir.

7.''Ayrıca, murisin mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla yaptığı muvazaaya dayanan devir ve temlikler geçersiz olduğundan, davaya konu taşınmazı muvazaalı olarak iktisap eden davalının işgali iyi niyetli sayılmaz ve kendisinden mal kaçırılan davacılar , murisin ölüm tarihinden başlayarak dava tarihine kadar geçen süre için ecrimisil isteyebilirler.''  Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 2017/1-1207 Esas ve 2019/325 Kararı.

-----------------------------

[1] ÖZCAN, Hüseyin: Ansiklopedik Hukuk Sözlüğü, Ankara 1980, 5. Baskı, s.449.

[2] Kocayusufpaşaoğlu / Hatemi / Serozan / Arpacı: Borçlar Hukuku Genel Bölüm, Birinci Cilt, Borçlar Hukukuna Giriş Hukuki İşlem Sözleşme, Filiz Kitabevi, İstanbul, 2014, s. 345.

[3] Eren, s. 378

[4] Antalya, Borçlar, s. 281

[5] Oğuzman, M. Kemal: Miras Bırakanın Gayrimenkule İlişkin Muvazaalı İşlemleri Bakımından Tenkis Davası ve Tapu Kaydının Tashihi Davası, Prof. Dr. İlhan E. Postacıoğlu’na Armağan, İstanbul, 1990, s. 189; Serozan / Engin, s. 234; Dural / Öz, s. 263.