Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay “Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın talimatıyla 59 ülkeden yaklaşık 25 bin vatandaşın Ramazan ayını ve Bayramını evlerinde geçirebilmesi ve sevdikleriyle kucaklaşmalarını sağlamak için büyük çaplı bir operasyon başlattıkları” yolunda bir açıklama yaptı.

Her şeyden önce açıkca ifade etmek gerekir ki Türkiye; yurt içinde bulunan vatandaşlarımız kadar, yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın da vatanıdır ve onların burada bulunmaları vaz geçilemez en doğal haklarıdır. Hatta yurt dışında çalışan ve bu nedenle Türkiye’ye maddi, ekonomik ve sosyal katkılar sağlayan bu vatandaşlarımızın daha çok hakkıdır ve onlara çok şey borçluyuz. Başımızın üstünde yerleri vardır. Ancak dünya çapında bir yaygın ve salgın hastalığın olduğu, bütün dünya ülkelerinin erişim ve ulaşımı kapattıkları, sokağa çıkma yasağının konulduğu günlerde bu erişimin sakıncaları göz ardı edilmemelidir.

Bu ulaşımın; ülkemizde bulunan vatandaşlarımız için arzettiği tehlike kadar ve hatta daha fazlası, gelecek olan vatandaşlarımız için de vardır. Zira çalıştıkları ve yaşadıkları ülkelere geri döndükleri zaman, kabul edilmemeleri, uzun süre tecrit altında tutulmaları, iş ve olanaklarını kaybetmeleri olasılığı mevcuttur.

Gelinen ülke sayısına bakıldığında 59 ülke gibi çok yüksek bir rakamın mevcudiyeti dünyanın her yerinden gelişlerin ve tehlikenin büyüklüğünü ortaya koymaktadır. Ayrıca hava yolu ile ulaşımın durma noktasına geldiği günümüzde, yer yüzünün değişik yerlerinde bulunan 59 ülkeden yapılacak uçak seferlerinin zorluğu da hesaba katılmalıdır.

Bu ziyaret ve ülkeye dönüş; zorunlu bir nedenle yapılmamakta, Ramazan ve Bayramı bir arada geçirmek ve hatta resmi makamların açıklaması ile ‘sevdikleriyle kucaklaşmalarını sağlamak için’ yapılmaktadır. Yani son günlerde duyurusu çok yapılan ‘sosyal mesafe’ uygulaması da göz ardı edilmekte, tehlikelere kapı açılmaktadır.
 

Ayrıca bu vatandaşlarımızın ülkeye girişlerinde, uygulaması çok yapılan bir yöntemle ‘alınlarına ateş ölçer dayayarak” vücut ısıları ölçülerek yurda alınacaklardır. Girişde en fazla, burun ve ağızlarından alınan örneklere göre saptama  da yapılabilecektir. Ancak yaşanan örneklerde olduğu gibi; ilk testlerde ‘negatif’ sonuç çıkmasına rağmen; ikinci, üçüncü ve sonraki testlerde ‘pozitif’ yani hastalık bulunan olaylar da mevcuttur Yani ilk testte “negatif” sonuç alınması, hastalığın mevcut olmadığını kesin bir şekilde göstermeyecektir. Bayram için gelen on binlerce kişiyi, iki veya üç hafta boyunca karantinaya almak da mümkün değildir ve geliş amacına tamamen ters düşecektir.

Kaldı ki bu vatandaşlarımızın  ülkelerine girişte hasta olmamalarına rağmen, burada alabilecekleri virüs sonucu geri dönüşlerinde bir hastalık tanısı konulabileceği de göz ardı edilmemelidir. Bu durumda,  çalıştıkları ve yaşadıkları ülkeye geri dönüşlerinde, bu günden tahmin edilemeyecek olumsuzluklarla karşılaşmaları da büyük ihtimalle gerçekleşek ve bir başka ülkede çalışan, yaşamlarını sağlayan kişiler, iş ve sosyal olanaklarını kaybetmek tehlikesi ile karşı karşıya kalacaklardır. Ülke içi ve ülkeler arası ulaşımın durdurulduğu, sokağa çıkma yasağının konulduğu bu ortamda, bir zorunluluk arzetmeyen ziyaret ve kutlama şeklindeki bu gelişlerin daha dikkatli ve seçici bir görüş açısı ile değerlendirilmesi zaruret arzetmektedir.

Av.A.Erdem AKYÜZ
Hukukun Egemenliği Derneği
Kurucu ve Onursal Genel Başkanı