Çağlayan’daki İstanbul Adliyesinde düzenlenen Adalet Nöbeti açıklamasında, Türk Tabipler Birliği’nin “savaş bir halk sağlığı sorunudur” bildirisini okuyan avukatlara açılan soruşturma, takipsizlikle sonuçlandı.

Savcılığın takipsizlik kararında, “Soyut bir kamu düzeni ve kamu güvenliği tehlikesine dayanarak toplantı ve gösteri yürüyüşü yasaklanmamalı, göstericilerin saldırgan ve tehdit edici herhangi bir davranış sergileyip sergilemedikleri de tespit edilmelidir” değerlendirmesi yer aldı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu, Adalet Nöbeti’ne katılan Ali Babür Atila, Alp Selek, Bülent Utku, İlke Çandırbay, Kemal Aytaç, Mehmet Güvenç, Necdet Okcan, Sevin Şeker, Yavuz Okçuoğlu hakkında, “Terör Örgütü Propagandası Yapmak, Kanuna Aykırı Toplantı Ve Gösteri Yürüyüşlerine Silahsız Katılarak İhtara Rağmen Kendiliğinden Dağılmama” suçlamalarıyla başlatılan soruşturma hakkında 21 Ocak’ta kovuşturmaya yer yok [takipsizlik] kararı verdiğini bugün tebliğ etti.

“Asıl suç, basın açıklamasına soruşturma açmak”

Savcılığın, olaydan dört yıl sonra verdiği kararı bianet’e yorumlayan Avukat Kemal Aytaç, “Karar sevindirici ama dört yıl sonra verilmesi de üzücü. Asıl suç, Anayasal hak olan basın açıklamasına soruşturma açılmasıydı… Yetersiz ve anlamsız bir karar, kekremsi bir tat bıraktı” dedi.

1 Şubat 2018’deki 44. Adalet Nöbeti’nde Kemal Aytaç, TTB’nin, o dönem doktorlara da soruşturma açılmasına neden olan “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” bildirisini okudu, katılan avukatlar da tekrar etti. Aynı gece Aytaç’ın evine polis baskını düzenlendi:

“Gece 02.00 sıralarında evime, 5-6 araçla yaklaşık 25 polis geldi. Hakkımda gözaltı kararı vardı. Ben evde değildim, ertesi gün adliyede açıklama yaptım, Emniyet’e değil savcılığa ifade vereceğimi söyledim. İstanbul Barosu da avukatlara destek verdi.

“İfademde savcılık tek soru sordu, ‘Propaganda amacıyla mı okudunuz?’ dedi. Ben de ‘Ne amaçla okumuş olabilirim?’ diye yanıtladım.

“Propaganda amacıyla mı okudunuz?”

Aytaç, kararın neden dört yıl sonra verildiğini de sorguladı:

“Dava açılmaması olumlu tabii ama kararın dört yıl sonra verilmesi de bu süre boyunca hakkında soruşturma açılanları da baskı altında tutmak oldu. Soruşturma dosyası dört yıl boyunca Demoklesin Kılıcı gibi tepemizdeydi. Kaldı ki bu tür soruşturmalar, avukatların bazı haklarını edinmeleri konusunda engel teşkil ediyor.

“Evime operasyon düzenlenmesinde amaç da terörize etmekti. Zaten her gün adliyedeyim, bu kadar polisle gece yarısı baskın yapılması da çevreye karşı algı oluşturmak amacını taşıyordu.”

Savcılık kararında “ifade özgürlüğü” vurgusu

Avukatlar da savunmalarında, “TTB'nin açıklamasının suç teşkil etmemesine rağmen yöneticileri hakkında soruşturma açılıp gözaltına alınmalarının haksız ve adaletsiz olduğunu vurgulamak için bildiriyi okuduklarını” belirttiler.

Takipsizlik kararında da savcılık, “Yargıtay 16. Ceza Dairesinin Esas No:2017/304 ve Karar No:2017/937 olan hükmünde de görüldüğü üzere atılı suçun oluşabilmesi için, olayın ifade özgürlüğü sınırlarını aşması ve bu kapsamda ifade özgürlüğünün kullanımına meşru bir müdahale için; müdahalenin kanunlarda öngörülmüş olması” gerektiği belirtildi.

Kararda ayrıca, ifade özgürlüğünün “terörle mücadele” kapsamında en çok müdahale ve sınırlamaya maruz kalan temel haklardan olduğu ifade edildi.

Savcılık, “ifade özgürlüğü konusundaki Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. Maddesinin genellikle sözleşmenin en temel ve önemli hükümlerinden biri olarak kabul edildiğini” altını çizdi ve ifade özgürlüğünün Anayasa ve kanunlarla da korunduğunu belirtti ve şu kararı verdi:

“Tahkikat sonucunda; yukarıda belirtilen hususlar ışığında şüphelilerin İstanbul Adalet Sarayı içerisinde toplanarak yukarıda açıkça yazılan bildiriyi okumaları şeklindeki eylemlerinin üzerilerine atılı suçlar bakımından bildiri içeriği, olay mahalli ve şüphelilerin genel tavırları itibariyle unsurlarının oluşmadığı anlaşılmıştır.” (Ayça Söylemez / Bianet)