Kamuoyunda şike yasası değişikliği olarak bilinen ve Cumhurbaşkanınca tekrar görüşülmek üzere iade edilen yasa TBMM genel kurulundan aynen geçerek cumhurbaşkanlığına geri gönderildi. Cumhurbaşkanın ceza indirimi öngören yasa değişikliği hakkında bundan sonrası için takınacağı tavır kamuoyunun merak konusu ve kısa bir süre sonra bu merak da giderilir. Lakin yasa koyucunun kendi imajını zedeleyen, güvenini sarsan bu yasa değişikliğindeki zamansız ve de ısrarcı tavrını anlamak mümkün değil.

 Gerçekten de söz konusu yasa değişikliği akıllara bin türlü soru getiriyor. Vicdanları yaralıyor ve ne amaca hizmet için bu tür bir değişiklik öngördüğü hukuken ve vicdanen izah edilemiyor. Sadece bununla da kalmıyor. İktidar içerisinde bile konu ile alakalı pek farklı tavır ve görüşler sergileniyor, Başbakanın rahatsızlığı nedeni ile de bu farklı görüşler daha bariz açığa çıkıp, iktidar partisinin bölünmüşlük görünümüne kadar gidiyor. Onu da geçelim TBMM ile Cumhurbaşkanı arasında daha bariz sorun oluşturulmaya gayret ediliyor. Peki, bu kadar riski ve şaibeyi göze almaya değecek ne var ki, doğru düzgün hiçbir konuda birlik olamayan iktidar ve muhalefet bu konuda pek çetin bir birliktelik sergiliyor? Bu sorunun birçok yönden farklı cevabı olabilir ama iktidarın bindiği dalı kestiği, cumhurbaşkanlığı makamının bu yöndeki uyarısını bile hiçe saydığı aşikâr.

Hukuk devleti olarak nitelendirilen ülkemizde bu zamana kadar hiç bu kadar aleni ve zamansız, kişiye özgü ve yargıyı etkilemeye yönelik bir kanun değişikliği yapıldığını hatırlamam. Üstelik ustalık döneminde olan bir iktidarın bu kadar acemi bir yasa değişikliğindeki acemi ısrarcılığını da anlamak mümkün değil. O kadar hukukçu milletvekilinin olduğu bir meclisten bu kadar her kesimi rahatsız edecek türden bir yasanın çıkarılmasında sergilenen birlik ve beraberlik ülke birlik ve beraberliği ile bölünmez bütünlük konusunda bile sergilenebileceğini zannetmiyorum. Oysa zaten baştan yanlış olarak çıkarılan bir yasanın üzerine daha yanlış bir yöntemle değişiklik yoluna gitmek yerine çok daha doğru yöntemle istenilen sonuç hiç kimseyi rahatsız etmeden elde edilebilirdi. Yapılmaya çalışılan değişiklik ile içerik ve gerekçe yönünden hatalı olduğu bizzat aynı yasayı çıkaranlar tarafından tespit ve kabul edilen şike yasası mülga edilmek istense emin olun bu kadar rahatsızlıklar ve enerji kayıpları olmazdı.

Yaşanan tüm bu sancılı süreç dilerim yasa koyucunun herhangi bir konuda düzenleme yapmadan, hele köklü değişiklikler içeren kanunlarda çok daha dikkatli ve sonuçları her yönüyle hesap edilerek yasa yapılmasını sağlar. Zira son dönemlerde yapılan ve uygulamadaki sorun ve sonuçları hiçbir şekilde hesap edilmeden yasalaşan kanunlar, istenilen amaca hizmet etmekten öte toplumsal sorunların geçici çözümüne yönelik neticeler vermektedir. En bariz örneğinden biri de HMK’dır. Yargılamayı daha kalitelendirme ve hızlandırma adına yapılan kanunun belki daha erken ama yargıyı hızlandırmaktan ziyade sadece açılan davaların sayısını azaltarak iş yükünü azalttığı ve getirdiği külfetle insanların hak aramasının önüne geçildiği bir kanun izlenimi vermektedir.

Netice itibari ile şike yasası değişikliği sürecinde de bir kez daha ispatlanmıştır ki; iki yanlış bir doğru etmiyor. TBMM’den daha mantıklı, toplumsal düzenin sağlanması adına daha isabetli ve her türlü şaibeden uzak, daha öncelikli ve toplumun her kesimince acillik özelliği gösteren konularda kanunlar beklediğimizi belirterek, yanlışta ısrarın hiç kimseye ve hiçbir kuruma fayda getirmeyeceğini bir kez daha hatırlatalım.

               


(Bu köşe yazısı, sayın Av. Yusuf DALMAZ tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)