Türk Ceza Kanunu m.270’de suç üstlenme ve m.283’de de suçluyu kayırma suçları düzenlenmiştir. Soru şudur; suç üstlenme suçu aynı zamanda suçluyu kayırma suçunu da kapsar mı, yani bir başkası tarafından işlenen suçu gerçeğe aykırı olarak işlediğini yetkili makamlara bildirme fiili, beraberinde suç işleyen bir kişinin kurtulması için imkan sağlama fiilini de içine alır mı?

Belirtmeliyiz ki; kanun koyucu, korunan hukuki yararları aynı veya benzer olsa da, farklı maddelerde düzenlediği suçlarda ayrı unsurlar öngörebilir. Her ne kadar suçların içtimaı mümkün olabilse de, birden fazla suçun bir suç altında toplanması zorunlu olmadığı gibi, birçok durumda da gündeme gelmez. Somut olayın özellikleri ve bazı suç tipleri, örneğin yağma suçunun içinde yer alan hırsızlık suçu veya kasten öldürme suçunun içinde eriyen kasten yaralama veya bir mektupla veya mesajla cinsel taciz ve hakaret suçlarının birlikte işlenmesinde suçların içtimaı ortaya çıkar.

TCK m.270’de düzenlenen suç üstlenme suçunda fail, genel suç işleme kastı ile gerçekte hiç işlemediği suçu işlediğini veya suça katıldığını yetkili makamlara bildirir. TCK m.283’de düzenlenen suçluyu kayırma suçunda ise fail; suç işleyen bir kişiye, araştırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması için imkan sağlar. Burada fail, suçun işlenişine herhangi bir şekilde iştirak etmez. Ancak fail, suç işlendikten sonra suçu işleyen kişiye yardım eder ve bu yolla ceza adaletine ulaşılmasını engeller.

Ceza Yargılaması Hukukunun amacı, maddi hakikate ve adalete ulaşılmasıdır. Kanun koyucu burada, suçluyu kayırmak suretiyle maddi hakikate ve adalete ulaşılmasını engelleme fiilinin önüne geçilmesini hedeflemiştir. Kayırılan kişi, işlenen suçun faili veya şeriki olabilir. Kayırılan kişinin şüpheli, sanık veya hükümlü olması, kayırma fiilini işleyen bakımından suçluyu kayırma suçunu gerçekleşmesini engellemez. Kanun koyucu burada; seçimlik hareketler öngörmüş ve suçun manevi unsuru bakımından genel kastı, yani suç işleme kastını yeterli görmemiştir. Suçluyu kayırma suçunun oluşması için failin; şüphelinin, sanığın veya suçlunun araştırılma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması amacıyla hareket etmesi gerekir. Maddede yer alan “araştırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması için” ibaresinden hareketle, failde suçu gerçekte işleyen kişiye imkan sağlama maksadı (özel kastı) olmasının zorunlu olduğu söylenebilir. Bir başka ifadeyle; failin suçu gerçekten işleyen kişiye imkan sağlama hareketi doğrudan suçluyu kayırma suçunu gündeme getirmeyecek, failin bu fiili işlerken suçluyu araştırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması saiki ile hareket ettiği ortaya koyulacaktır. Nitekim madde gerekçesinde de; “Bu suçun oluşabilmesi için, kayrılan kişinin araştırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması amacıyla hareket edilmesi gerekir. Böyle bir amaç güdülmemekle beraber, kişinin insani mülahazalarla bazı ihtiyaçlarının karşılanmış olması durumunda, sözkonusu suç oluşmayacaktır”. ifadesine yer verilerek, suçun manevi unsurunun özel kast olduğu belirtilmiştir. Suçluyu kayırma suçunda failin özel kastını ortaya çıkarmak için, failin suçluyu kayırma sebebini tespit etmek gerekecektir ki, bu noktada failin saikini bulmak için, fail ile suçu gerçekte işleyen kişi arasındaki ilişkinin, yakınlık derecelerinin, birbirlerini tanıyıp tanımadıklarının araştırılması ve bu yolla failin hareketini suçluyu kayırma amaçlı icra edip etmediğinin tespit edilmesi isabetli olacaktır.

Suçluyu kayırma suçunda suçlunun kayırılması; yani araştırmadan, yakalanmadan, tutuklanmadan veya hükmün infazından kurtulması için bir şüpheliye, sanığa veya hükümlüye imkan sağlaması, bu kapsamda gizleneceği, barınabileceği, kaçabileceği, yani adaletin eline geçmeden yaşayabileceği şekilde bir suçun şüphelisine, sanığa veya hükümlüsüne bir ortam oluşturulmalıdır. Suçluyu kayırma suçu teşebbüse müsaittir. Bu suçta, suç delillerinin ortadan kaldırılması, gizlenmesi veya değiştirilmesi değil, doğrudan doğruya şüphelinin, sanığın veya hükümlünün kayırılması, yani adaletten kaçmasına olanak sağlanması hali vardır. Suç üstlenme suçunda ise; ortada şüpheliye, sanığa veya hükümlüye adaletten kaçması için imkan sağlama olmayıp, yetkili makamlara gerçeğe aykırı olarak suçu işlediğini veya suça katıldığını bildirme vardır. TCK m.270’de düzenlenen suç da; netice itibariyle suçluyu kayırma, koruyup kollama, bu yolla maddi hakikate ve adalete ulaşılmasını engelleme olarak gözükse de, bu suçun maddi unsuru itibariyle TCK m.283/1’den ayrıldığı görülmektedir. TCK m.283 düzenlenmese idi; belki sadece suçu üstlenme icra hareketi suretiyle şüphelinin, sanığın veya hükümlünün kayırılmasından bahsedilebilirdi, çünkü suçu üstlenme suçu sadece şüphelinin, sanığın veya hükümlünün yararına işlenmez. Hakkında verilen kesinleşmiş mahkumiyet kararından sonra da, hükümlünün değil, kendisinin suçu işlediğini söyleyerek ortaya çıkan ve bu şekilde yargılamanın yenilenmesi sebebi oluşturmaya çalışan failin hareketi de suçluyu kayırma olmayıp, suçu üstlenme suçu olarak kabul edilmelidir. Suçluyu kayırma suçunda suç işleyen bir şüpheliye, sanığa veya hükümlüye araştırmada, yakalanmadan, tutuklanmadan veya hükmün infazından kurtulması için imkan sağlanması vardır. Bu imkan; para yardımında bulunulması veya suçu işleyenin bir başka şehre veya ülkeye gönderilmesi ile de mümkündür. Suçu işlediği iddia edilen kişinin esasında suçu işlemediği ortaya çıkarsa, bu durumda suçu üstlenme ve suçluyu kayırma suçları gündeme gelmez. Ortada işlenen bir suçun varlığı, suçu üstlenme ve suçluyu kayırma suçlarının ön şartıdır. Ortada işlenmiş bir suç olmalıdır ki; gerçeğe aykırı olarak yetkili makamlara suçu işlediğini veya suça katıldığını bildirme veya suçu işleyen kişinin kayırılması amacıyla işlenen fiiller suç sayılabilsin.

Suçu üstlenme suçu; yetkili makamlara gerçeğe aykırı olarak işlemediği bir suçu bildirmekle değil, bunun yanında suça iştirak ettiğini bildirmek suretiyle de işlenebilir. TCK m.270’in lafzına bakıldığında, esasen hiç işlenmemiş bir suçu da üstlenmenin suç olabileceği düşünülebilir. Suç uydurma suçunu düzenleyen TCK m.271 sebebiyle bu mümkün değildir. “Suç uydurma” başlıklı TCK m.271/1’e göre; “(1) İşlenmediğini bildiği bir suçu, yetkili makamlara işlenmiş gibi ihbar eden ya da işlenmeyen bir suçun delil veya emarelerini soruşturma yapılmasını sağlayacak biçimde uyduran kimseye üç yıla kadar hapis cezası verilir”.

TCK m.270’in gerekçesinde; suç üstlenme suçunun, gerçekte hiç işlenmemiş bir suçun üstlenilmesiyle de işlenebileceği belirtilmiş, “Kişi, gerçekte hiç işlenmemiş veya başkası tarafından işlenmiş olan bir suçu kendisinin işlediğinden bahisle, bildirimde bulunmuş olabilir. Bu durumda, suç üstlenme suçu oluşur.” ifadelerine yer verilmiştir.

Yukarıda yer verdiğimiz madde gerekçesine katılmadığımızı; suç üstlenme suçunun ancak işlenmiş bir suçun üstlenilmesi ile gerçekleşebileceğini, bu noktada işlenmiş bir suçun varlığının hükmün uygulanabilmesinin önşartı olduğunu, işlenmemiş bir suçun üstlenilmesinin mümkün olamayacağını, çünkü ortada bir suç da olmayacağını, bu yönde bir kabulün maddenin lafzına ve ruhuna aykırı olduğunu, ayrıca TCK m.2’de düzenlenen “suçta ve cezada kanunilik” kuralı uyarınca gerekçelerin bağlayıcı olmadığını, yani kanun koyucunun gerekçesinde işlenmemiş suçları maddenin kapsamına dahil etmesinin hukuki bir sonuç doğurmadığını, belirtmek isteriz.

Konu ile ilgili Yargıtay Kararları;

Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 07.01.2015 tarihli, 2014/31446 E. ve 2015/426 K. sayılı kararına göre; “Suç üstlenme suçunun oluşabilmesi için failin yetkili makamlara gerçeğe aykırı olarak suçu işlediğini veya suça katıldığını bildirmesinin gerekmesi ve somut olayda, sanığın, maddi hasarlı trafik kazasında kaskodan faydalanmak amacıyla polis tarafından tutulan tutanağa kendi ismini yazdırmak istemesi karşısında, maddi hasarlı trafik kazası Kanunlarda bir suç olarak öngörülmemesi sebebiyle TCK'nın 270. maddesinde öngörülen suç üstlenme suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, sanığın beraatı yerine mahkumiyetine karar verilmesi, Yasaya aykırı ve sanık E.K.'un temyiz nedenleriyle tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden, hükmün bozulmasına, (...) oybirliğiyle karar verildi”.

Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 09.04.2013 tarihli, 2013/763 E. ve 2013/5496 K. sayılı kararına göre; “5237 sayılı TCK'nın 270. maddesinde tanımlanan suç üstlenme suçunun oluşması için, failin yetkili makamlara gerçeğe aykırı olarak suçu işlediğini veya suça katıldığını bildirmesi ve üstlenilen fiilin de suç oluşturması gerekir.

Yukarıda yer verilen kararlara konu somut olaylarda işlenmiş fiiller vardır; ancak bu fiiller Kanunda suç olarak düzenlenmediğinden, üstlenilen fiil suç oluşturmadığından bahisle yerel mahkemece verilen hükümlerin bozulmasına karar verilmiştir. Bu bakış açısından hareketle; kanunda suç olarak düzenlenmiş, ancak gerçekte işlenmemiş bir fiili icra ettiğini yetkili makamlara bildiren kişinin, suç üstlenme suçunu değil, suç uydurma suçunu işlediği ileri sürülebilir. Çünkü her ne kadar kişi; suç olarak düzenlenmiş bir fiili işlediğini iddia etse de, bu fiil gerçekte meydana gelmemiştir, dolayısıyla ortada üstlenilecek bir suç yoktur, fakat uydurulmuş suç vardır.

Yargıtay 9. Ceza Dairesi 26.05.2014 tarihli, 2014/899 E. ve 2014/6354 sayılı kararında; “Suç tarihinde sanığın ailevi problemlerinden kurtulmak için cezaevine girmek amacıyla, yetkili makam olan polis ekiplerine, gerçekte bir suç işlemediği halde daha önce birkaç defa kapkaç hırsızlığı yaptığını, polise yakalanmadığını, cezasını çekmek istediğini söylemesi ve karakola götürüldüğünde bahsettiği suçları işlemediğinin anlaşılması şeklinde gerçekleşen olayda, sanığın eylemi” Yerel Mahkeme ve sayın çoğunluk tarafından suç uydurma olarak değerlendirilmiştir.

Bu karara karşı oy kullanan üyenin görüşüne göre; “Sanığın eylemi suç uydurma suçunu değil suç üstlenme suçunu oluşturmaktadır. Çünkü suç üstlenme sadece işlenen bir suçu kendisinin işlediğini yetkili makamlara bildirerek işlenmez. İşlenmeyen bir suçu gerçeğe aykırı olarak kendisinin işlediğini bildirerek de işlenebilir. (…) Suç üstlenme aslında bir nevi kendi kendine iftiradır. Suç üstlenmede fail, işlenen ya da işlenmeyen bir suçu yetkili makamlara gerçeğe aykırı olarak kendisi işlemiş gibi bildirimde bulunurken, suç uydurmada işlenmediğini bildiği -hiç işlenmemiş- bir suçun yetkili makamlara işlenmiş gibi ihbarı ya da işlenmeyen bir suçun soruşturma yapılmasını sağlayacak biçimde delil veya emarelerinin uydurulması sözkonusudur.

(…) Somut olayda sanık cezaevine girmek amacıyla gerçekte işlemediği halde hırsızlık suçunu işlemiş gibi suç işlediğini yetkili makamlara bildirerek kendi kendine iftira etmiş, suç üstlenmiş olmaktadır. Yerel mahkemenin suçu vasıflandırması yanlıştır. Hükmün bu sebeple bozulması gerekir. O sebeple sayın çoğunluğun suç üstlenmenin ancak gerçekte işlenen bir suç var ise işlenebileceğine, işlenmeyen bir suçu işlediğini yetkili makamlara bildirmenin suç uydurma suçunu oluşturduğuna, yerel mahkemenin suçu doğru vasıflandırdığına dair görüşlerine yukarda açıklamaya çalıştığım sebeplerle katılmıyorum”.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 08.06.2015 tarihli, 2015/3257 E. ve 2015/1744 K. sayılı kararında; “237 Sayılı TCK'nın 270. maddesinde tanımlanan suç üstlenme suçunun oluşması için, failin yetkili makamlara gerçeğe aykırı olarak suçu işlediğini veya suça katıldığını bildirmesi ve üstlenilen fiilin de suç oluşturması gerekir.

Somut olayda ise; alkollü olarak araç kullanarak trafik güvenliğini tehlikeye düşüren D. Ö. hakkında soruşturma yapılmasını engellemek için alkolsüz olan sanık Ö. İ.'nin aracı kendisinin kullandığını görevli polis memurlarına beyan etmesinin TCK'nın 283/1. maddesinde tanımlanan ‘Suçluyu kayırma’ suçunu oluşturacağı, hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulmasının”, kanuna aykırı olduğuna karar vermiştir.

Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 09.04.2013 tarihli, 2013/763 E. ve 2013/5496 K. sayılı kararına göre; “(…) hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan mahkumiyet kararı verilen Ş.'ün 179 promil alkollü olarak 26 .. ... plakalı araç ile seyir halinde iken trafik polislerince durdurulduğu sırada, alkolsüz olduğu tespit edilen sanığın, sözkonusu aracı kendisinin kullandığını beyan etmesi şeklindeki eylemi trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu işleyen Ş.'ün yargılanmasının engellenmesine imkan sağlamaya yönelik olduğu ve sanığın eyleminin TCK'nın 283/1. maddesinde tanımlanan ‘Suçluyu kayırma’ suçunu oluşturacağı, hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması”, kanuna aykırıdır.

Suç üstlenme suçunun; aynı zamanda suçluyu kayırdığı düşünülse bile, suç üstlenme suçunun gerçekleşmesi için böyle bir şart ve zorunluluk aranmamıştır. Ancak işlenmiş bir suçu üstlenmenin, gerçekte o suçu işleyen veya iştirak edene yarar sağladığı, neticede maddi hakikatin karartılması yoluyla, gerçekte suçu işleyenin korunduğu ve bu yolla kayırıldığı söylenebilir. Ancak suçluyu kayırma için, TCK m.283/1’de öngörülen seçimlik hareketlerden birisinin icrası ve failin özel kastı gerekir. Genel kastla işlenebilen suç üstlenme suçunda ise, TCK m.283/1’de öngörülen seçimlik hareketlerden birisinin icrasına gerek olmadığı gibi, TCK m.270’de gösterilen suçun maddi unsuru, TCK m.283/1’de sayılan seçimlik hareketlerin dışında kalan icra hareketlerindendir. Bununla birlikte, TCK m.270’de gerçeğe aykırı olarak suçu işlediğini veya suça katıldığını yetkili makamlara bildirip, bu yolla suçu gerçekte işleyen kişinin araştırılmasını, yakalanmasını, tutuklanmasını veya hükmün infazından kurtulması için imkan sağlandığı da ileri sürülebilir. TCK m.270’in ikinci cümlesinde; “Bu suçun üstsoy, altsoy, eş veya kardeşi cezadan kurtarmak amacıyla işlenmesi halinde; verilecek cezanın dörtte üçü indirilebileceği gibi tamamen de kaldırılabilir.” ifadesine yer verilerek, kişinin fiili akrabasını korumak, onu ceza almasını önlemek amacıyla işlediği hallerde şahsi cezasızlık hali öngörülmüş, failin fiili gerçekten işleyen kişinin akrabası olduğu ve fiilini bu kişinin ceza almamasını sağlamak amacıyla gerçekleştirdiği hallerde, faile verilecek cezada indirim yapılmasına veya ceza verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesine hükmedilebileceği belirtilmiştir. Ancak burada failin suçu üstlenme fiili, aynı zamanda TCK m.283/1’de düzenlenen suçluyu kayırma suçunu da gündeme getirmektedir ki, TCK m.270’de düzenlenen şahsi cezasızlık hali TCK m.283/3’de de yer almaktadır. TCK m.283’ün üçüncü fıkrasına uyarınca; suçluyu kayırma suçunun üstsoy, altsoy, eş, kardeş veya diğer suç ortağı tarafından işlenmesi halinde, cezaya hükmolunmaz.

TCK m.270’de; kişi başkası tarafından işlenmiş bir suçu kendisinin işlediğinden bahisle yetkili makamlara bildirimde bulunur, kanun koyucu bunun üstlenilmesinde, şahsi cezasızlık hali dışında, herhangi bir özellik ve saik aramamıştır. Oysa TCK m.283’de düzenlenen suçluyu kayırmada kanun koyucu özel kasta, yani saike önem vermiştir. Kanun koyucu sadece suçu işleyen bir kişiye kurtulması için yardım edilmesini, yani suç işleyen kişinin kayırılmasını aramıştır. Failde suçluyu kayırma kastı yoksa, sadece ona imkan sağlanması suçun oluşması için yeterli değildir. Suçluyu kayırmada failin bir kişinin suç işlediğini bilmesi ve onun adaletten kaçıp kurtulması için imkan sağlanması, yani fail suç işleyenin kurtulmasına yardım etmelidir. Bir düşünceye göre bu durum; suçluyu kayırma suçunun içinde aranan maddi unsur olup, özel kast olarak değerlendirilemez. Bir başka düşünceye göre de; failin bir suç işlediğini bilerek yardım etmesi değil, suçluyu kayırmak amacıyla imkan sağlanması arandığından, suçluyu kayırma suçunun manevi unsuru özel kasttır.

TCK m.283’ün gerekçesine göre; Bu suçun faili herkes olabilir. Ancak, izlenen suç siyaseti gereğince, kayırma suçundan dolayı cezalandırılabilmesi için, kişinin önceden işlenmiş olan suça herhangi bir şekilde iştirak etmemiş olması aranmıştır. Keza, kayırma suçunun konusunu belli akrabalık ilişkisi içinde bulunan kişilerin oluşturması halinde de cezaya hükmedilmeyecektir.

Kişinin önceden işlenmiş olan asıl suça fail veya şerik olarak iştirak etmiş olması veya suçun konusunu oluşturan kişilerle belli akrabalık ilişkisi içinde bulunması, bu suç açısından sadece bir şahsi cezasızlık sebebi oluşturmaktadır. Şahsi cezasızlık sebebinin bulunduğu hallerde işlenen fiil suç ve dolayısıyla haksızlık oluşturma özelliğini muhafaza etmektedir. Ancak, kişinin ceza hukuku açısından sorumluluğu cihetine gidilmemektedir”.

Kanaatimizce TCK m.283/1’in aradığı; failin özel kastı olup, failin suç işleyen bir kişiyi bilmesi yeterli değildir, failin fiilini işlerken gerçekte suçu işleyen kişinin sonrasında araştırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması için ona imkan sağlanması amacıyla hareket etmelidir.

TCK m.270 ve m.283/1’de korunan hukuki yararlar aynı olsa da, unsurları yönünden bu suçlar farklılık taşır. Suçluyu üstlenme suçunda gerçekte işlenmiş bir suç olup da, fail bu suçu üstelenmişse, gerçekte bu suçu işleyenin adaletten kaçırıldığı ve kayırıldığı, bu yolla aynı zamanda TCK m.283/1’de düzenlenen suçluyu kayırma suçunun gündeme geleceği ve fikri içtima kurallarının tatbik edileceği söylenebilir. Bu düşünceye katıldığımızı belirtmek isteriz, çünkü TCK m.270’de net bir şekilde, işlenmiş bir suçu işlediğini veya o suça katıldığını yetkili makamlara bildirme vardır. Kanun koyucu bundan ötesini aramamış, suçluyu kayırmayı ayrı bir maddede yani TCK m.283/1’de düzenlemiştir. Kanaatimizce TCK m.283/1’de aranan kast özel kast/saik olup, burada imkan sağlama suçun maddi unsurudur. Eğer fail sadece işlenmiş bir suçu üstlenmişse TCK m.270, ancak suçu işleyen bir kişiye araştırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması için o suçu üstlenmişse hem suçluyu kayırma suçu ve hem de suç üstlenme suçu gündeme gelecek ve fikri içtima kuralı gereğince fail, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılacaktır (TCK m.44).

Bir görüşe göre; “İşlenmiş bir suçu kendisinin işlediğini bildirerek üstlenen kişi, aynı zamanda gerçek faile kurtulması için imkan sağlamış ve kayırmış olmaktadır. Bu iki suç arasındaki ilişkinin özel-genel hüküm ilişkisiyle çözüleceği anlaşılmaktadır. 283. maddedeki tanımın, 270. maddeyi de kapsayan yapısı karşısında, genel nitelikte bulunduğu, buna karşın 270. maddenin ise, özel nitelikli bir suç olduğu düşünülmelidir. Dolayısıyla özel genel hüküm ilişkisinde fikri içtimadan söz edilemeyeceğinden, özel normun önceliği ilkesi uyarınca yalnızca özel hüküm olan 270. madde uygulanmalıdır”[1].

Bu görüşe katılmadığımızı belirtmek isteriz. 270. maddede düzenlenen suçu üstlenme suçunu işleyen failin fiili aynı zamanda TCK m.283’de düzenlenen suçluyu kayırma suçunu oluşturduğunda fikri içtima kuralı uygulanmalıdır. Her iki madde de incelendiğinde, bu suçlardan birisinin diğerine göre özel hüküm niteliği olduğu sonucuna varmak mümkün değildir. Dolayısıyla; failin icra ettiği fiilin hem suçu üstlenme ve hem de suçluyu kayırma suçunun unsurlarını taşıdığı tespit edildiğinde, TCK m.44 gereğince fikri içtima kuralı tatbik edilmelidir. Örneğin; ölümlü veya yaralanmalı bir trafik kazasında, kazanın gerçekleşmesine sebebiyet veren aracın sürücüsünü kayırmak amacıyla, kolluk görevlilerine aracın sürücüsü olduğunu söyleyen failin fiili, hem suçluyu kayırma ve hem de suç üstlenme suçlarını oluşturmaktadır. İlk bakışta; ölümlü veya yaralanmalı trafik kazasında gerçekte işlemediği bir suçu üstlenen bir kişinin fiili suçu üstlenme gibi görülmektedir. Burada fail sadece suçu üstlendiği, pasif kaldığı ve bundan ötesine geçip suçu işleyen bir kişiye araştırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün infazından kurtulmak için imkan sağlamadığı iddia edilebilir, ancak TCK m.283/1’de failin suçu işleyen kişiye adaletten kaçmasına yardım etmesi aranır ki, örneğimizde failin suçu üstlenmesi suçluyu kayırma suçunun maddi unsuru olan yardım fiilini oluşturmaktadır. Failin suçu üstlenme fiilinin, gerçekte aracı kullanan kişiyi kayırmak amacı taşıdığı ispat edilirse, suçun manevi unsuru da oluştuğundan, hem suç üstlenme ve hem de suçluyu kayırma suçları gündeme gelecektir. Kanaatimizce somut olayda her iki suçun unsurları da oluştuğunda, suç üstlenme suçunun suçluyu kayırma suçunun özel hali olduğu kabulü ile fikri içtima kuralının tatbik edilmemesi isabetli değildir. Çünkü esasında her iki suç birbirinden farklı olup; suçluyu kayırma suçunu işleyen failin bu suçu, gerçekte suçu işleyen kişinin fiilini üstlenmesi şeklinde icra etmesi halinde her iki suçun unsurları oluşacak, bunun dışında kalan hallerde, yani failin gerçek sanığa suçtan kurtulması için imkan sağladığı hallerde suç üstlenme suçu sözkonusu olmayacaktır. Bir başka ifadeyle; işlenen bir suçun failini soruşturma veya kovuşturmadan kurtarmak maksadıyla, bir suçun üstlenilmesi halinde, suçluyu kayırma suçu da oluşacaktır. Ancak buradaki kayırma, TCK m.283’de tanımlanan suçluyu kayırma suçu içerisinde düzenlenen özel bir kayırma türü değildir. Bu sebeple; TCK m.270’in TCK m.283’e göre özel hüküm niteliği taşıdığı fikrine katılmamaktayız.

.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Filiz Demirbüker

.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

------------------------------

[1] Yaşar - Gökcan - Artuç, Türk Ceza Kanunu, İkinci Baskı, 6. Cilt, Ankara, 2014, Adalet Yayınevi, s.8390.