Son zamanlarda usulsüzlüğü usul edinmiş bir yapıyla devam ettiriyoruz, hayatımızın her alanını. Zira toplumsal hayatımızı usulünü oluşturan düzenlemeler bir kere fevkalade usulsüz ve toplumsal dengeleri görmezden gelen bir görünüm arz etmektedir. Buna bağlı olarak da toplumun mihenk taşını oluşturan insani ilişkilerde usulsüzleşiyor ve tabiri caizse herkes usulsüzlüğü usul olarak benimsiyor. Sonrası malum, zaten sorunlu toplumuz, söz konusu fildişi kulelerde hazırlanıp uygulamaya konulan düzenlemelerle toplumun farklı kesimleri arasındaki uçurum daha da bir açılıyor.

 
Bakın yakın zamanımızda sonuçları hiç düşünülmeden, toplumsal dengeler hesap edilmeden, tepeden inme hazırlanan düzenlemelere harcanan enerjiye ve yapılan tartışmalara ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Yıl 2007 ve anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanın görev süresini 5 yıl olarak belirlemişiz. Şimdi, mevcut Cumhurbaşkanının görev süresinde bir türlü anlaşamamışız ve tamamen şahsa özgü bir kanunla anayasa hükmünü kanunla değiştirmeye çalışıyoruz. Oysa Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenirken biz bir de araya süre sıkıştırarak bir başka usulsüzlüğe imza atıyoruz. Hem de mevcut anayasa hükmünün kazanılmış hakkın ihlali olacağını iddia ederek bir daha aday olmasının önüne geçerek cumhurbaşkanının kazanılmış hakkını elinden alıyoruz.    
  
Şike yasası ve sonuçları malumunuzdur. Ne kadar enerji harcadık ne sonuç aldık. Emeklilere bir intibak yasası çıkarana kadar tabiri caizse göbeğimiz çatladı da bir gece de milletvekili emeklilerine ve maaşlarına bir gece de hemen kanun çıkardık. Alacaklıları hiç hesaba katmadan daha aradan 2 yıl geçmeden çek kanununu tekrar değiştirip hapis cezasını kaldırdık. Önce milleti adliyelerde lüzumsuz ve haksız davalar peşinde olduğu kanaatine varıp, getirdiğimiz külfetler nedeniyle milletin dava açmasını zorlaştırdık, millet boşta kalmasın diye de arabuluculuk kurumunu icat ettik. Hem de hiçbir alt yapı hazırlığı yapmadan, neticelerini ve işleyişini hesap etmeden. Anayasa hükümlerini başka yorumladık, kanun hükümlerini başka. Hani birazda işimize hangisi geliyor idiyse. Daha takip edemediğim hiçbir usule hiçbir vicdana sığmayan adeta usulsüzlüğü usul edinmişçesine yapılan düzenlemeler. 

Velhasıl-ı kelam son zamanlardaki düzenlemelerimiz ve kanunları değiştirme ve yorumlama anlayışımız müthiş bir usulsüzlük üzerine kurulmuş gibi görülüyor. Belki derin ama bir o kadar ucuz görünen hesaplar nedeniyledir belki de farklı bir nedenle bu şekilde oluyor ama neticede söz konusu usulsüzlük hastalığın toplumun her kesimine ve herkese yayılıyor. Buna bağlı olarak da insan ilişkilerinde de müthiş bir üslupsuzluk hastalığı aldı başını gidiyor. Yarın eyvah dememek için lütfen kanunlarımızı fildişi kulelerde hazırlayarak hadi uygulayın dayatmasından ziyade hayatın içerisinden bizzat sorunlarla muhatap olanların yardımıyla gerekli ve uygulanabilir düzenlemeler yapalım.  



(Bu köşe yazısı, sayın Av. Yusuf DALMAZ tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)