GİRİŞ

Uygulamada, kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takiplerde karşılaşılan en çetrefilli meselelerden biri, senet metninde sonradan yapıldığı iddia edilen değişiklikler, yani tahrifat iddialarıdır. Bir diğer önemli husus ise, senette birden fazla lehtarın bulunması durumunda bu lehtarların alacak hakkının kapsamının ne şekilde belirleneceğidir. Yakın tarihli bir Yargıtay 12. Hukuk Dairesi kararı, bu iki mühim konuyu bir arada ele alarak, icra hukuku uygulayıcıları için yol gösterici nitelikte bir içtihat ortaya koymuştur. İşbu incelememizde, Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi’nin 18.04.2025 tarihli kararına karşı yapılan temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 01.10.2025 tarihli 2025/4036 Esas ve 2025/5814 Karar sayılı ilamı ile verdiği bozma kararı, hem usul hukuku hem de maddi hukuk açısından bir icra iflas hukuku uygulayıcısının bakış açısıyla tahlil edilecektir.

OLAYIN ÖZETİ VE HUKUKİ SÜREÇ

İnceleme konusu hadisede, alacaklılar tarafından borçlular aleyhine bir bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip başlatılmıştır. Borçlular, süresi içinde icra mahkemesine başvurarak, diğer itirazlarının yanı sıra, takip dayanağı senedin lehtar kısmında tahrifat yapıldığını, senet lehtarının aslında tek kişi olmasına rağmen sonradan ekleme yapılarak iki lehtar varmış gibi gösterildiğini iddia etmişlerdir.

İlk Derece Mahkemesi, borçluların itirazlarını reddetmiş, bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu üzerine Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi de istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir. Borçlular vekilinin bu kararı temyiz etmesi üzerine dosya Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin önüne gelmiştir. Yüksek Mahkeme, yaptığı inceleme neticesinde, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına hükmetmiştir. Bozma sonrası yeniden yapılan yargılamada ise Antalya Bölge Adliye Mahkemesi, Yargıtay’ın bozma ilamına uyarak borçlular vekilinin temyiz itirazlarının kısmen kabulüne karar vermiştir.

KARARIN HUKUKİ DEĞERLENDİRMESİ

İncelememize konu olan nihai karar, Yargıtay’ın bozma kararı sonrası Bölge Adliye Mahkemesi’nin verdiği karardır. Ancak bu kararın mahiyetini ve isabetini anlayabilmek için Yargıtay’ın ilk bozma kararının gerekçelerini ve hukuki temellerini irdelemek elzemdir.

1. Tahrifat İddiası ve Bilirkişi İncelemesi Zorunluluğu

Kararın en kritik noktası, senetteki tahrifat iddiasının ele alınış biçimidir. Somut olayda, 25.12.2023 tarihli bilirkişi raporunda, senet metnindeki lehtar hanesinde bulunan “A.U ve H.U” ibaresindeki “-ve-” ekinin sonradan farklı bir kalemle eklendiği tespit edilmiştir. Bu tespit, senedin düzenlendiği andaki irade ile tedavüle konulduğu andaki metni arasında bir farklılık olduğuna işaret etmektedir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 207. maddesi, senet üzerindeki sahtelik (tahrifat dahil) iddialarının nasıl inceleneceğini düzenler. Aynı Kanun’un 266. maddesi ise “Çözümü özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verilir.” hükmünü amirdir. Yargıtay, yerleşik içtihatlarında, bir belgedeki yazının veya imzanın aidiyeti, belgede tahrifat yapılıp yapılmadığı gibi hususların, hâkimin hukuki bilgisiyle çözemeyeceği, özel ve teknik bilgi gerektiren konular olduğunu istikrarlı bir şekilde vurgulamaktadır. Nitekim Hukuk Genel Kurulu’nun emsal nitelikteki 14.05.2003 tarihli ve 2003/12-347 E., 2003/345 K. sayılı kararı da bu yöndedir.

İnceleme konusu olayda Yargıtay, ilk derece ve istinaf mahkemelerinin, senet aslını bir adli grafoloji uzmanı bilirkişiye tevdi ederek tahrifat iddiasını net bir şekilde aydınlatmadan karar vermesini isabetsiz bulmuştur. Zira bilirkişi raporuyla sabit olan bu durum, borçlunun iradesinin fesada uğratıldığı anlamına gelebilecektir. Yüksek Mahkeme, bu eksik incelemeye dayanarak hüküm kurulmasını bir bozma sebebi saymıştır ki bu, son derece yerinde bir yaklaşımdır.

2. Birden Fazla Lehtar Bulunmasının Sonuçları: Alacağın Bölünmesi Prensibi

Kararın ikinci önemli boyutu, tahrifat iddiası bir an için göz ardı edilse dahi, senet üzerinde iki lehtarın (“A.U ve H.U”) isminin yazılı olmasının hukuki sonucudur. Kararda isabetle belirtildiği üzere, “Sonuç itibari ile senedin ilk halinin lehdar kısmında ‘A.U ve H.U’ yazılı olduğu dolayısıyla senette iki lehtar bulunduğu görülmektedir. Bu durumda alacaklı olan lehtarların her birinin senet bedelinin ancak ½ sini isteyebileceği açıktır.”

Bu tespit, kambiyo hukukunun temel prensiplerinden birini yansıtmaktadır. Bir kambiyo senedinde birden fazla lehtar varsa ve bu lehtarlar arasında özel bir teselsül kaydı (müşterek ve müteselsil alacaklı olduklarına dair bir ibare) bulunmuyorsa, alacak adi ortaklık veya elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabi olmaz; alacak, lehtar sayısı kadar başa bölünür. Her lehtar, ancak kendi payına düşen meblağ için talepte bulunabilir ve takip yapabilir. Bu kural, borçluyu koruyucu bir nitelik taşır; zira borçlu, her bir lehtara ayrı ayrı ödeme yaparak borcundan kurtulma imkanına sahip olur ve lehtarlardan birine yaptığı tam ödeme ile diğerine karşı borcundan kurtulmuş sayılmaz.

Bölge Adliye Mahkemesi, Yargıtay’ın bozma kararına uyduktan sonra verdiği nihai kararda bu ilkeyi benimsemiş ve borçluların itirazını bu yönden kısmen kabul etmiştir. Bu, hukuka ve hakkaniyete uygun bir neticedir.

3. Usul Hukuku Açısından Kararın Değerlendirilmesi: Bozmaya Uyma ve HMK m. 373/2

Yargıtay’ın ilk bozma kararı üzerine, dosyanın gönderildiği Bölge Adliye Mahkemesi’nin önünde iki seçenek bulunmaktadır: Ya bozma kararına uyacak ya da ilk kararında direnecektir (HMK m. 373). İncelememize konu kararda, Antalya Bölge Adliye Mahkemesi, Yargıtay’ın bozma ilamına uymayı tercih etmiştir. Bu durumda, mahkeme artık bozma kararında gösterilen esaslar çerçevesinde inceleme yapmak ve yeni bir hüküm kurmakla yükümlüdür. Bozma kararı, hem mahkeme hem de taraflar için usuli kazanılmış hak doğurur.

Nihai kararda, 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK’nın 364/2. maddesi ve bu maddenin yollamasıyla 6100 sayılı HMK’nın 373/2. maddesi uyarınca bozmaya uyularak karar verildiği vurgulanmıştır. Bu durum, usul hukukunun temel prensiplerine tam bir riayet gösterildiğini ortaya koymaktadır. Mahkemenin, Yüksek Mahkeme’nin çizdiği hukuki çerçeve dışına çıkmadan, bozma doğrultusunda bir karar tesis etmesi, yargılamanın selameti ve hukuk güvenliği açısından büyük önem arz etmektedir.

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin öncül bozma kararı ve devamında Bölge Adliye Mahkemesi’nin bu bozmaya uyarak verdiği karar, icra iflas hukuku uygulamasında sıklıkla karşılaşılan iki önemli soruna ışık tutmaktadır.

Birincisi, senet üzerindeki tahrifat iddialarının ciddiye alınması ve bu tür iddiaların mutlaka özel ve teknik bilgi gerektirmesi sebebiyle uzman bilirkişiler marifetiyle, senet aslı üzerinde yapılacak bir inceleme ile tereddüde yer bırakmayacak şekilde aydınlatılması gerektiğidir. Mahkemelerin, bu hususta eksik inceleme ile karar vermesi, en temel savunma haklarından olan iddia ve ispat hakkının ihlali anlamına gelecektir.

İkincisi, bir senette birden fazla lehtarın yer alması durumunda, alacağın akıbetinin ne olacağıdır. Karar, bu durumda alacağın lehtar sayısına bölüneceği ve her lehtarın ancak kendi payı oranında talepte bulunabileceği yönündeki yerleşik içtihadı bir kez daha teyit etmiştir. Bu ilke, özellikle borçlunun hukuki durumunu koruması açısından hayati bir öneme sahiptir.

Bir icra hukuku uygulayıcısı olarak kanaatimizce, söz konusu karar silsilesi, hem maddi hukuka hem de usul hukukuna uygun, adil ve isabetli bir sonuç ortaya koymuştur. Özellikle tahrifat gibi ciddi bir iddianın üstünkörü bir inceleme ile geçiştirilmemesi ve bilirkişi deliline başvurulmasının zorunlu görülmesi, adaletin tecellisi adına sevindirici bir gelişmedir. Uygulamacıların, benzer hadiselerde bu kararda ortaya konulan ilkeleri bir rehber olarak benimsemeleri, hak kayıplarının önlenmesine büyük katkı sağlayacaktır.