2011 yılından itibaren Gülen Cemaati’nin Ak Parti’ye verdiği desteği kesmesinin asıl sebebinin, “geçen son iki yıl içerisinde demokratik ilerlemenin tersine dönmüş olmasından” kaynaklanmadığı, hükümetin attığı somut adımlarla net olarak ortada.
 
Sorumuzun cevabını ararken, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin onursal başkanlığını yaptığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın 30.12.2013 tarihli açıklaması dikkatimizi çekiyor. Bu açıklamada somut ikna edici gerekçeler var mı birlikte bakalım;
 
Muhterem Hocaefendi ve Hizmet Hareketi’nin, ülkeye çok hizmetleri geçmiş AK Parti’ye karşı bir husumeti bulunmamaktadır. Hizmet, AK Parti’nin 2002-2011 arasındaki her tür demokratikleşme hamlesini açıkça desteklemiştir. Ancak, Sayın Erdoğan’ın ve partisinin yönetiminde, eylemlerinde ve eylemsizliklerinde 2011 genel seçimlerinden bu yana ciddi bir farklılık oluştuğu açıktır. AB sürecinin yavaşlaması, kuvvetler ayrılığını erozyona uğratan şekli ile başkanlık teklifi, medya özgürlüklerinin giderek daralması, parlamenter denetimin zayıflaması, Sayıştay’ın görevini yapamaz hale gelmesi ve otoriterleşme emarelerinin artması, son olarak yargıya bile müdahale edilmesi AK Parti’yi destekleyen sağduyulu kesimleri ülkenin geleceği ile ilgili derin endişelere sevk etmiştir.”
İnandırıcı geliyor mu bu gerekçeler size.  CHP’nin ana muhalefet olarak ortaya koyduğu siyasi eleştirilerden ne farkı var ?
AB sürecindeki yavaşlama Ak Parti iktidarının kararsızlığından mı, AB’nin ayak sürümesi ve şimdiye kadar aday hiçbir ülkeye yapılmayan dayatmalardan mı kaynaklanıyor?
Anayasa çalışmalarında gündeme gelen başkanlık teklifi Meclis içinde ve dışında tartışıldı ve komisyonda mutabakat sağlanamadı. Bütün siyasi partilerin mutabakatı ile çoğulcu katılımcı bir anayasa yapılsın diye demokratik temsil gücünü bir tarafa bırakıp eşit oy ile masaya oturan Ak Parti’nin yeni yapılacak anayasaya başkanlık sistemiyle ilgili bir teklif sunma hakkı da olmasın mı?
Medya özgürlüklerinin giderek daralması ve Başbakan’ın otoriterleşmesi iddialarını kendisini siyasetin dışında tanımlayan Gülen Cemaati sözcüleri hiç ağızlarına almamalıydı. Bir gazetede nelerin yazılıp yazılmayacağı konusunda görüşmeleri faş olan, Başbakan Erdoğan’a “boşbakan” diyebilenler, 27 Mayıs darbecilerinin Menderes’e karşı kullandıkları dil ve üslubu kullanmamalıydı.
İhtilafın/çatışmanın gerçek nedenini Gülen Cemaati yayın organlarından Today’s Zaman Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş, ‘İslami olana karşı siyasal İslamcılık’ balıklı yazısında “iki farklı anlayışın ayırt edici özelliklerinin altını çizmenin vakti geldi” diyerek açıklıyor.
 
Yazar öncelikle iki farklı İslam anlayışının varlığından ve tarihi gelişiminden söz ediyor. Birincisi Anadolu toprakları üzerinde neşet etmiş, yerli bir İslam anlayışı ve bugünkü temsilcileri, ikincisi Batılı devletler tarafından işgal edilerek sömürgeleştirilen Hindistan, Pakistan, Mısır, Kuzey Afrika gibi İslam coğrafyalarında Batı’ya reaksiyon olarak ortaya çıkmış siyasal İslamcı hareketlerden beslenen Türkiye’deki İslamcı hareketler ve bugünkü temsilcileri var diyor.
 
Yazıda, geleneksel ve yerli İslami yaklaşımın 1970’lerden itibaren güçlü bir unsuru olarak Fethullah Gülen Hocaefendi’nin öncülük ettiği Hizmet Hareketi ile Anadolu dışından beslenen siyasal İslamcı partilerin hiçbir zaman uyuşmadığı, bu nedenle “Milli Görüş” çizgisinde kurulup kapatılan partilere ve lideri Erbakan’a hiçbir dönemde destek olmadığına yer veriliyor. Ak Parti’nin ise geleneksel geçmişinden farklı olarak 2002-2011 yılları arasında Hizmet Hareketi’nin izlediği rotaya yaklaştığı için desteklendiğini, 2011 yılındaki büyük seçim zaferinden sonra ise, politikalarının değiştiği ve siyasal İslamcı rotaya geri döndüğü için Hizmet Hareketi’nin desteğini çektiğini ifade ediliyor.
 
Bugün gazetesi yazarı Tarık Toros da Bülent Kenes’in görüşlerine paralel, siyasal İslamcı kategorisine koyduğu Ak Parti’yi şöyle değerlendiriyor;
“Siyasal İslam tepeden inmecidir. Devlet, Müslümanlar'ın elinde olursa reaya da felâh bulacak, kurtuluşa erecektir. Humeyni'yle, Hamas'la, İhvan'la yakın akrabadır. Siyasal İslam yola çıkarken payanda yaptığı dini hareketleri bir süre sonra gayrimeşru sayar. "Batı uşağı" der, "Amerikan ajanı" yapar, "Siyonist" kalıba sokar. Siyasal İslam olgunlaştıktan sonra tüm unsurların kendine biat etmesini bekler. Etmeyen dışlanır. Siyasal İslam demokrasi yoluyla ülke yönetmeye talip olur. Sandıktan sonra demokrasi, liderin iki dudağının arasındadır. Muhalif fikirler ihanet kabul edilir.”
 
Ak Parti’nin gizli ajandası olduğu, demokrasiyi araç olarak kullanıp halifeliği getirmek istediği, kadınlara zorla başlarının örttürüleceği, belediye otobüslerinde haremlik selamlık uygulaması yapılacağı vs. söylemlerine ne kadar da benziyor.
 
Aynı yazar, başörtülü Merve Kavakçı’nın siyasal İslam refleksiyle milletvekili yapıldığını söylerken, 4+4+4 eğitim sistemi ile düz ortaokulların önemli bir bölümünün imam hatip lisesine dönüştürülmesini de eleştiriyor.
 
Ak Parti “ithal siyasal İslam” çizgisine oturtulunca, Mavi Marmara’da takınılan tavır, MİT’in sevk ve idaresindeki yardım TIR’larına yapılan baskınlarla terör örgütlerine yardım yapılıyor algısı oluşturma gayretleri, bir şahsın yakalanması bahane edilerek İHH’ya operasyon haberlerinin özellikle Camiaya yakın medyada verilmesi, eğitim özgürlüğü alanının hem şekil hem muhteva olarak genişletilmesinden duyulan rahatsızlıklar sanırım daha iyi anlaşılıyor.
 
Hizmet Hareketi’ne gönül veren ve sadece Allah rızası için bedenen dünyanın dört bir tarafına koşturan, fikren ve malen katkıda bulunan geniş tabanın, ne imam hatip okullarının yeniden açılmasından, ne başörtülü milletvekili olmasından ne de 4+4+4 eğitim sistemi değişikliğinden rahatsızlık duymadıklarını, ‘Ak Parti’nin dışarıdan ithal siyasal İslamcı olduğu” düşüncesine katılmadıklarını, bu değerlendirmelerden ciddi rahatsızlık duyduklarını ve üzüldüklerini söyleyebiliriz. Ama ne var ki Hizmet Hareketi adına yetkili olan, yazan, çizen ve konuşanların tek doğru olarak kendi yaklaşımlarını görmeleri, dünyaya gösterdikleri hoşgörüyü kendi yol arkadaşlarına gösterememeleri bugünkü çatışmanın temel sebeplerini ele veriyor.
 
Esasen Hizmet Hareketi’ne gönül verenler ile Ak Parti arasında hiçbir kavga ve çatışma yok. Kavga Hizmet Hareketi yönetiminin yukarıda özetlediğimiz yaklaşımlarını, bir sivil toplum kuruluşu eleştirisi sınırlarında tutmayarak, Türkiye aleyhinde plan kuranlarla paralel bir yapılanma ile aynı rotayı takip etmelerinden kaynaklanıyor.