Anayasa Mahkemesi 1. Bölümü’nün, 2019/20791 başvuru numaralı, 18.10.2022 tarihli Bilal Celalettin Şaşmaz kararında 3 başlıkta ihlal verdiği, bu başlıkların kanunilik, özel yaşama saygı ve sendika hakkı olduğu, gerekçeli kararın 06.01.2023 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandığı görülmektedir.

AYM kararında;

Olayların yaşandığı tarihte öğretmen olan başvurucunun, Fetulahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) üye olma suçundan gözaltına alındığı ve akabinde tutuklandığı,

Ağır Ceza Mahkemesinin; ilk celsede başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezasıyla mahkumiyetine ve tahliyesine karar verdiği, başvurucunun istinaf ve temyiz taleplerinin reddedildiği ve hükmün kesinleştiği,

Başvurucunun; terör örgütüne üye olma suçundan verilen mahkumiyet hükmünün “suçların ve cezaların kanuniliği” ilkesini, özel hayata saygı hakkını ve sendika hakkını ihlal ettiğini ileri sürdüğü,

Anayasa Mahkemesi;

“Suçların ve Cezaların Kanuniliği” İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden,

Somut olayda mahkemelerin, başvurucunun bazı sohbetlere katılmasını, aynı yönde sosyal ilişkileri olduğunu ifade eden tanık beyanlarını, o tarihte yasal olan, ancak daha sonra terör örgütüyle ilgisi nedeniyle kapatılmış bir sendikaya üye olmasını ve FETÖ/PDY üyesi olan bazı kişilerle iletişim içinde olduğuna dair HTS kayıtlarını terör örgütüne üye olma suçunun delilleri saydığı,

Başvurucunun -cezalandırılmasına dayanak yapılan eylemleri gerçekleştirdiği tarihlerde- dini bir cemaat kisvesi altında olan yapıya mensup olduğu veya en azından sempati duyduğu hususunda bir tereddüt bulunmadığı,

Ancak yargı makamları tarafından başvurucunun FETÖ/PDY'nin nihai amacını ve yöntemlerini bilen ve örgütlenme piramidinin üst katlarında yer alan örgüt mensuplarından birisi olduğunun ileri sürülmediği,

Ayrıca; FETÖ/PDY'nin, Devletçe bir terör örgütü kabul edilmeye ve herkesçe öyle bilinmeye başlanmasından önce dini bir cemaat zannı ile irtibatta olduğu, bu oluşumun bir terör örgütü olduğundan başvurucunun haberdar olduğunun başka herhangi bir şekilde iddia edilmediği,

Üyesi olduklarından bahisle kişilerin cezalandırılmalarına neden olan bir oluşumun veya yapılanmanın terör örgütü olduğunu bireylerin bildiklerinin ortaya koyulmaması, Ceza Hukukunun genel ilkelerine aykırı olduğu gibi, bireylerin önceden suç olarak tanımlanmayan, bireylerce suç olduğu bilinmeyen fiilleri işledikleri gerekçesiyle terör örgütüne üye olma gibi ağır suçlardan mahkum edilmeleri sonucunu da yol açabileceği,

İlk Derece Mahkemesinin gerekçeli kararında; örgütsel özellik taşıyıp taşımadığı değerlendirilmemiş olan sohbet toplantılarının ve buna ilişkin tanık ifadelerinin, örgütle irtibatlı sendikaya üyelik ve içeriği belirlenememesi nedeniyle örgütsel olduğu ortaya koyulamayan, imam seviyesinde oldukları iddiasıyla yargılanan kişilerle iletişime ilişkin HTS kayıtlarının -bir bütün olarak ele alındığında- başvurucunun bir terör örgütüne üye olma bilinciyle hareket ettiğini ortaya koyamadığı,

FETÖ/PDY'nin yasal zeminde faaliyet gösteren bir sivil toplum örgütü, dini bir cemaat olduğu zannı ile hareket ederek örgüte sempati duyduğu ve örgütle irtibat kurduğu anlaşılan başvurucunun mahkumiyetinde delil olarak kullanılan fiillerinin kendisini cezai yönden sorumluluk altına sokacağını makul olarak öngördüğü gösterilemediği,

Sonuç olarak; başvurucunun bu şekilde terör örgütüne üye olma suçundan mahkum edilmesi, anılan suçun başvurucunun aleyhine öngörülemez biçimde genişletici bir yoruma tabi tutulması ile mümkün olduğu,

Ortaya çıkan bu neticenin Anayasanın 38. maddesinin birinci fıkrası ile bağdaşmadığı,

Açıklanan gerekçelerle “suçların ve cezaların kanuniliği” ilkesinin ihlal edildiği,

Özel Hayata Saygı ve Sendika Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden,

Örgütün nihai amacını bildiği ortaya koyulmayan başvurucunun; bir sivil toplum hareketi olduğu zannı ile irtibat halinde olduğu örgütün düzenlediği sohbetlere katılmasının terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasında delil olarak kullanılması nedeniyle, başvurucunun özel hayata saygı hakkına, yine sempati boyutunu aşarak örgütle organik bir bağ kurup hiyerarşisine dahil olduğunu ispat etmeye yeterli örgütsel faaliyetlerin varlığı ile desteklenmeden FETÖ/PDY'ye müzahir bir sendikaya üye olmasının terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasında delil olarak kullanılması nedeniyle sendika hakkına  müdahalede bulunulduğu,

İlk derece mahkemesinin, örgütün nihai amacını bildiği ortaya koyulamayan başvurucunun temel hakları kapsamında bulunan faaliyetlerinin terör örgütü hiyerarşisi içinde gerçekleştirilmiş örgütsel faaliyetler olduğunu gösteremediği,

Böylece, özel hayata saygı hakkı ile sendika hakkı üzerinde haksız bir caydırıcı etki oluşturduğu,

Bu kapsamda Mahkeme, başvurucunun şikayete konu eylemlerinin mahkumiyet hükmünde delil olarak kullanılmasının zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığını ilgili ve yeterli gerekçeyle gösteremediği,

Bu nedenlerle, özel hayata saygı ve sendika haklarının ihlal edildiği,

Kanaatine varmıştır.

Yorum:

AYM’nin bu kararı, FETÖ/PDY üyeliği ile ilgili davalar bakımından önemli tespitler içermektedir. Hatırlanacak olursa, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi kısa bir süre önce benzer bir başvuruda “suçların ve cezaların kanuniliği” ilkesinin ihlal edildiğini tespit etmişti. Komitenin incelediği başvuruda, ByLock kullanımının ve Bank Asya’ya para yatırmanın tek başına silahlı terör örgütü üyeliği suçundan mahkumiyet kararı kurulması için yeterli olmayacağını; kişinin bilerek ve isteyerek bu suçu işlediğinin mahkemelerce ortaya koyulması gerektiğini belirtmişti. Benzer başvurular İHAM’ın gündeminde de bulunuyor. Halihazırda Büyük Daire önünde karara bağlanmayı bekleyen Yalçınkaya/Türkiye başvurusunda İHAM, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne birçok sorunun yanı sıra “suçların ve cezaların kanuniliği” ilkesi açısından da kritik sorular yöneltti. Bu ve benzeri davalarda; kişilerin doğrudan kastla, yani bilerek ve isteyerek örgütsel faaliyetlerde bulunduğu somut delillerle ortaya koyulmadan verilecek mahkumiyet kararlarının “suçların ve cezaların kanuniliği” ilkesinin yanı sıra somut başvuruda da olduğu gibi özel yaşama saygı gösterilmesi hakkı, sendika hakkı, örgütlenme özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, ifade özgürlüğü gibi Anayasada güvence altına alınan çok sayıda temel hak ve özgürlüğü ihlal edebileceği kaydedilmelidir. Bunun önüne geçilmesi için derece mahkemelerinin varsayımlardan değil somut bulgulardan hareket ederek karar vermeleri, örgüt piramidinin üst katlarında yer aldığı ortaya koyulamayan kişilerin hata hükümlerinden yararlanıp yararlanamayacağı hususunda değerlendirmeler yapmaları ve bu sayede, uyguladıkları ceza normunu sanıkların aleyhine öngörülemez biçimde geniş yorumlamaktan kaçınmaları önem arz etmektedir. Ancak belirtmeliyiz ki; başvuruya konu kararın verildiği tarih sürecin sert olarak devam ettiği dönemi göstermekle birlikte, an itibariyle özellikle Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin, AYM’nin bu kararında ihlal için gerekçe gösterdiği sebepleri dikkate aldığı ve bozma kararları verdiği bilinmektedir. AYM kararında yer alan ihlale ilişkin tespitler önemli olmakla birlikte, şu an için yerel mahkemeler, bölge adliye mahkemeleri ceza daireleri ile yargıtay tarafından dini sohbet, sendika üyeliği, içeriği bilinmeyen HTS kayıtlarından dolayı mahkumiyet kararlarının verilmediği görülmektedir. AYM’nin ihlal kararında yer alan gerekçeler, FETÖ/PDY üyeliğinin unsurlarının netleşmesi bakımından önemlidir.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

>> AYM KARARININ  TAM METNİ İÇİN TIKLAYINIZ