Türk Ticaret Kanununun 531 nci maddesine göre, Haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahipleri, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler. Mahkeme, fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir.

***

Anonim şirketin haklı sebeple feshi davası, TTK’de anonim şirketin sona erme sebeplerinden biri olarak düzenlenmesine karşın ticaret hukukumuzda ve öğretide anonim şirkette azınlık hakkı niteliği ile ön plana çıkmaktadır. Haklı sebeple fesih davasının temel amacı, azınlık pay sahiplerinin, özellikle çoğunluk pay sahiplerinin kötüye kullanım teşkil eden davranışlarına karşı etkin bir şekilde korunmasını temin etmektir. Bu bakımdan anonim şirketin haklı sebeple feshi davası, anonim şirkette çoğunluğun gücünü sürekli olarak kötüye kullanması sonucunda azınlık pay sahiplerinin haklarının ihlal edildiği ve azınlığın bu ihlali gidermek üzere yasa veya esas sözleşme gereğince başvurabileceği bir hukuki yol bulunmadığı veya sonuç alınamadığı hallerde, azınlık pay sahiplerinin menfaatleri yönünden hukuki güvenliği sağlama işlevine sahiptir (Ayşe ŞAHİN, Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi, İstanbul: Vedat Kitapçılık, 2013, s. 50, 51).

Şirketler hukukumuz bakımından, ekonomik hayatın en önemli aktörlerinden birisi olan anonim şirketlerin işlerliği ve sürdürülebilirliği esastır. Bu anlamda, bir anonim şirketin feshinin en son çare olması gerekmektedir. Feshin son çare (ultima ratio) olması ilkesi, şirketin feshinde sadece pay sahiplerinin birbirleri ile olan ilişkileri ve menfaatleri değil, pay sahipleri dışında şirketin faaliyetine devam etmesinde yararı bulunan diğer menfaat sahiplerinin ve ticari çevrenin çıkarlarının da değerlendirilmesini gerektirmektedir (Hasan PULAŞLI, Yeni Şirketler Hukuku Genel Esaslar, Ankara: Adalet Yayınevi, s. 832, 833, N. 56).

Feshin son çare olması ilkesi, pay sahipleri ve çevresinin menfaatleri dışında kamu menfaatini de korumayı amaçlayan bir ilkedir. Ekonomik yönden bir ortaklığın sona erdirilmesindense devam ettirilmesinde daha çok fayda bulunmaktadır (Ayşe ŞAHİN, a.g.e., s. 325).

***

Konuya dair Yargıtay'ın görüşleri de aynı doğrultudadır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin E. 2015/9088, K. 2016/2352, T. 3.3.2016 sayı ve tarihli kararında konuya ilişkin olarak aynen ifadelerle; ”Şirketler hukuku bakımından şirketin devamlılığının sağlanılması esas olup; düzenleme uyarınca, ekonomik değer taşıyan şirketin feshi yerine şirketi ayakta tutacak diğer çözüm yollarının hâkimce değerlendirilmesi zorunlu kılınmıştır. Dava konusu şirketin ana sözleşmesinde yer alan faaliyet amaçlarını gerçekleştirmeye yarar bir kısım taşınmazlarını elinden çıkardığı, 2006 yılından beri gayri faal durumda olduğu, ortaklar arasında yaşanan ihtilaflar nedeniyle davaların süregeldiği ve bu itibarla davada haklı nedenlerle fesih koşullarının gerçekleştiği sabit ise de; dosya içerisinde yer alan bilirkişi raporları ve belgelerden aile şirketi vasfındaki davalı şirketin halen elinde bulundurduğu malvarlıklarıyla şirket ana sözleşmesinde yer alan amaçları rahatlıkla gerçekleştirebilecek durumda olduğu, davacı ortakların ortaklıktan ayrılması halinde şirket ana sözleşmesinde yapılacak değişiklikle şirketin amaçlarının değiştirilebileceği, esasen davacı ortakların da ortaklıktan çıkmayı isteyip sadece ödenecek pay bedeli hususunda diğer ortaklarla anlaşamadıkları hususu gözetildiğinde şirketin, haklı nedenle feshi yerine davacı ortakların pay bedellerinin taraflarına ödenmesi suretiyle ortaklıktan çıkarılmalarına karar verilmesinin somut olaya uygun olacağı gözetilmeksizin yazılı gerekçeyle bu yöndeki talebin reddi doğru görülmemiştir.” denilmektedir.

Benzer şekilde bir başka Yargıtay kararında da aynen ifadelerle, “Dava konusu şirketin ana sözleşmesinde yer alan faaliyet amaçlarını gerçekleştirmeye yarar bir kısım taşınmazlarını elinden çıkardığı, 2006 yılından beri gayri faal durumda olduğu, ortaklar arasında yaşanan ihtilaflar nedeniyle davaların süregeldiği ve bu itibarla davada haklı nedenlerle fesih koşullarının gerçekleştiği sabit ise de; dosya içerisinde yer alan bilirkişi raporları ve belgelerden aile şirketi vasfındaki davalı şirketin halen elinde bulundurduğu malvarlıklarıyla şirket ana sözleşmesinde yer alan amaçları rahatlıkla gerçekleştirebilecek durumda olduğu, davacı ortakların ortaklıktan ayrılması halinde şirket ana sözleşmesinde yapılacak değişiklikle şirketin amaçlarının değiştirilebileceği, esasen davacı ortakların da ortaklıktan çıkmayı isteyip sadece ödenecek pay bedeli hususunda diğer ortaklarla anlaşamadıkları hususu gözetildiğinde şirketin, haklı nedenle feshi yerine davacı ortakların pay bedellerinin taraflarına ödenmesi suretiyle ortaklıktan çıkarılmalarına karar verilmesinin somut olaya uygun olacağı gözetilmeksizin yazılı gerekçeyle bu yöndeki talebin reddi doğru görülmemiştir.” buyurulmuştur (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E. 2014/3669, K. 2014/10238, T. 2.6.2014).

***

Feshin son çare olması ilkesi, anonim şirketin feshini talep eden pay sahibinin fesihten önce menfaatlerini korumak için elinde bulunan tüm hukuki imkânları kullanmasını, elindeki hukuki imkânlar ile bir çözüme ulaşılamadığı takdirde şirketin feshinin en son çare olarak talep edilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu bakımdan, fesih isteminden önce pay sahibinin elinde, genel olarak, iptal davası açma hakkı, bilgi alma veya inceleme hakkı, bilgi alma veya inceleme hakkı ile herhangi bir bilgi edinemediği takdirde özel denetim isteme hakkı veya sorumluluk davası açma hakkı gibi birtakım koruyucu hakları bulunmaktadır. Başka bir ifade ile şirketin feshini talep eden pay sahibinin, son derece yıkıcı sonuçlar yaratan fesih isteminden önce, menfaatlerini korumak için daha az yıkıcı yollara başvurması ve bunlardan sonuç alınamadığı takdirde şirketin feshini en son çare olarak talep etmesi gerekmektedir.

Mahkemenin, fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilmesi de feshin son çare olması ilkesinin bir yansımasıdır. Gerçekten de yasa koyucu madde gerekçesinde konuya dair şu ifadeleri kullanmaktadır: Mahkeme sebepleri haklı bulsa bile fesih kararı vermek zorunda değildir. Şirketin feshini haklı kılan sebeplerin varlığına rağmen, yaşatılmasının ekonomik ve rasyonel açıdan daha doğru olacağına kanaat getiren mahkeme; şirketi feshetmek yerine, fesih talebinde bulunan pay sahiplerinin paylarının gerçek değerinin ödenmesine ve kendilerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir. Maddenin son cümlesindeki "veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözümü karar bağlama" inisiyatifi tamamıyla mahkemeye aittir. İsviçre öğretisinde, mahkemenin kâr dağıtma zorunluğunu karara bağlayabileceği; uygun bir yeni pay sahibinin şirkete alınmasını uygun bulabileceği, hatta şirketi sağlığa kavuşturabilecek kısmî tasfiyeye de hükmedebileceği belirtilir.