Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 27/3/2019 tarihinde, M. D. (B. No: 2015/7216) başvurusunda Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Olaylar

Başvurucu ve eşi, 2008 ve 2009 yılında iki çocuğu koruyucu aile statüsünde yanlarına almıştır. Başvurucu hakkında müstehcenlik ve cinsel istismar kapsamında ceza soruşturması başlatılması üzerine, Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü (Kurum) tarafından başvurucunun aile statüsünün kaldırılmasına karar verilmiştir. Çocuklar 16/2/2013 tarihinde aileden alınarak çocuk yurduna yerleştirilmiştir. Asliye Ceza Mahkemesi 27/6/2013 tarihli kararıyla başvurucunun beraatine karar vermiştir.

Başvurucu, söz konusu suçlamalardan aklandığını belirterek koruyucu aile statüsünün kaldırılmasına ilişkin Kurum kararının iptal edilmesi talebiyle idari yargıda 15/4/2013 tarihinde dava açmıştır. İdare Mahkemesi dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Davalı idarenin temyiz başvurusu üzerine Danıştay kararın bozulmasına hükmetmiştir. İdare Mahkemesi, önceki kararında ısrar etmiş ve dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca verilen 5/11/2015 tarihli kararla, davanın görev yönünden reddedilmesi gerektiği belirtilerek İdare Mahkemesinin kararı bozulmuştur. Bunun üzerine başvurucu tarafından Aile Mahkemesinde 10/9/2015 tarihinde koruyucu aileliğin iadesi davası açılmış fakat görevsizlik kararı verilmiştir. Temyiz üzerine inceleme yapan Yargıtay’ın 18//12/2018 tarihli kararıyla Aile Mahkemesi tarafından verilen görevsizlik kararı onanmış ve kesinleşmiştir.

İddialar

Başvurucu, koruyucu aile statüsünün kaldırılmasına ilişkin kararın iptal edilmesi talebiyle açılan davanın sürüncemede bırakılması nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Aile hayatına saygı hakkının söz konusu olabilmesi için öncelikle aile kavramı kapsamında değerlendirilebilecek kişisel ve yakın bağların varlığı gereklidir. Söz konusu bağ, kan bağıyla kurulabileceği gibi hukuki ya da istisnai durumlarda fiilî yollarla da gerçekleşebilir.

Bu bağlamda, koruyucu aile uygulamasında olduğu gibi kan veya evlatlık bağı olmamasına rağmen çocukların bakım ve gözetimini üstlenerek her türlü ihtiyacında yanında bulunan kişilerle de aralarında aile bağı oluştuğu kabul edilebilir.

Somut olayda koruma altına alınan çocuklar, çocukluk çağlarının önemli bir kısmını başvurucunun parçası olduğu ailenin yanında geçirmiştir. Söz konusu süreçte çocukların koruyucu aileyi ebeveyn olarak gördükleri ve başvurucuya baba şeklinde hitap ederek ona bağlandıkları açıktır. Bu durum sosyal hizmet uzmanı tarafından gerçekleştirilen görüşme ve kolluk tarafından alınan ifadelerden anlaşılmaktadır. Dolayısıyla çocuklarla başvurucu ve eşi arasında aile hayatı anlamında bir bağ kurulmuştur.

Çocuğun koruyucu aile vasıtasıyla kavuştuğu ve alıştığı aile ortamından koparılması üstün yararına aykırı olabilecektir. Bu tür olaylarda yargısal makamların ivedilikle hareket etmemeleri durumunda çocuk açısından telafisi imkânsız zararların doğması muhtemeldir. Bu nedenle, çocuğun geleceğini yakından ilgilendiren hukuki bir uyuşmazlığın çözümlenmesi amacıyla açılan bir davanın sürüncemede bırakılması devletin pozitif yükümlülüğünün ihlali anlamına gelebilir.

Anayasa Mahkemesi, kamusal makamların süreç içerisindeki tutumlarını aile hayatına saygı hakkı bağlamındaki usule ilişkin güvenceler açısından değerlendirmiş, devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini incelemiştir.

Somut olayda verilen nihai kararla, olumsuz görev uyuşmazlığının çözümlenmesi amacıyla dava dosyasının Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine hükmedildiği anlaşılmaktadır. Koruyucu aile statüsünün kaldırılması yönünde Kurum tarafından verilen kararın hukuki olup olmadığı konusunda çıkan uyuşmazlık hakkında mahkemelerce henüz bir karar verilmemesi nedeniyle başvurucunun iddialarıyla ilgili işin esası konusunda bir inceleme yapılamamıştır.

Dolayısıyla somut başvuruda hâlen devam eden ve altı yıl geçmesine rağmen henüz görevli yargı kolunun dahi kesin olarak belirlenemediği davanın sürüncemede kaldığı kabul edilmelidir. Bu durumda, koruyucu aile statüsünün kaldırılmasına ilişkin Kurum kararının hukuka uygun olmadığı iddiasıyla başlatılan yargılamanın sürüncemede bırakılması ve başvurucunun çocuklarla yeniden bir araya gelme konusundaki hukuki belirsizliğin hızlı bir yargısal süreç yürütülerek giderilmemesi nedenleriyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle, Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ve başvurucuya tazminat ödenmesine karar vermiştir.

>> AYM KARARI İÇİN TIKLAYINIZ