Olaylar

2016 yılında Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilmesi bağlamında yoğun tartışmalar yaşanmış ve bu tartışmaların sonucunda anayasa değişikliği taslağı hazırlanmıştır. Taslak metinde en fazla dikkati çeken ve kamuoyunun yoğun gündem maddesini oluşturan kısım, hükûmet sistemi değişikliğine ilişkin maddeler olmuştur. Söz konusu taslak ile başbakanlık makamının kaldırılması ile birlikte Cumhurbaşkanı'nın görev ve yetki tanımları tekrar düzenlenmiş, yeni sistemin adı "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi" olarak ifade edilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca kabul edilen 6771 sayılı Kanun, 3376 sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun hükümleri gereğince 16/4/2017 tarihinde halkoyuna sunulmuştur.

Türk Dişhekimleri Birliğinin (TDB) de aralarında olduğu bazı meslek kuruluşları 24/3/2017 tarihinde ortak bir basın açıklaması yapmıştır. Olayların yaşandığı tarihte TDB yönetim kurulu başkanı olan başvurucu da bir konuşma yaparak görüşlerini paylaşmıştır. Cumhuriyet Başsavcılığı İdari Yaptırım Bürosunun kararıyla başvurucu hakkında 5326 sayılı Kabahatler Kanunu uyarınca idari para cezası uygulanmıştır. Başvurucu söz konusu idari para cezasına itiraz etmiş, itirazı inceleyen sulh ceza hâkimliği başvurucunun itirazını kesin olarak reddetmiştir.

İddialar

Başvurucu; yaptığı basın duyurusunda açıkladığı görüşleri nedeniyle hakkında idari para cezası uygulanmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Somut olayda başvurucu hakkındaki idari para cezası başsavcılığın kararına göre 3224 sayılı Türk Diş Hekimleri Birliği Kanunu'nun 35. maddesine atıfla, itirazı inceleyen sulh ceza hâkimliğinin kararına göre ise 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun'un 156. maddesine atıfla 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesine göre tesis edilmiştir. Bu kapsamda somut olayda ilgili kanun maddeleri esas alınarak ve 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesine dayanılarak yapılan müdahalenin kanunilik şartını karşılayıp karşılamadığı değerlendirilmiştir.

5326 sayılı Kanun'un 32. maddesi gereğince bir idari yaptırım kararının uygulanabilmesi için daha önceden ilan edilmiş bir emrin varlığı ve kişilerin bu emre aykırı davranışlarının tespiti gerekir. Başsavcılığın atıfta bulunduğu 3224 sayılı Kanun'da 5326 sayılı Kanun'a atıfta bulunulmadığı gibi daha önceden ilan edilmiş bir emir de bulunmamaktadır.

Sulh ceza hâkimliğinin kararına bakıldığında ise başvurucunun cezalandırılma gerekçesi olarak 298 sayılı Kanun'un 156. maddesinde yer alan "sair propaganda" hükmü esas alınmıştır. İdari para cezasına ilişkin kararda başvurucunun basın açıklaması şeklinde gerçekleşen eylemi sair propaganda kapsamında değerlendirilmiştir. Bu noktada incelenmesi gereken husus başvurucunun basın açıklamasının 298 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceğidir.

Türk seçim hukukunda seçim propaganda sürecinin esasları da 298 sayılı Kanun’un 49. ve 66. maddeleri arasında detaylı bir biçimde sayılmıştır. Buna karşın Kanun'da propagandanın ne olduğuna dair bir tanıma yer verilmemiştir. Yine propagandanın kimler tarafından gerçekleştirileceğine dair bir belirleme Kanun'da mevcut değildir. Yalnızca 298 sayılı Kanun'un 49. maddesinin gerekçesinde "propagandanın siyasi partilere ve bağımsız adaylara taalluk eyliyen süreleri" denilmek suretiyle açıklayıcı olmasa da kişi yönünden bir sınırlama çizildiği görülmektedir. Bu kapsamda gerek seçimlerin temel özellikleri gerekse de propaganda faaliyetlerinin amaçları gözönüne alındığında söz konusu düzenlemelerin genel anlamıyla siyasi partiler ve adaylara yönelik olduğu anlaşılmıştır. Buna karşın siyasi parti temsilcisi ya da adaylık statüsü olmayan başvurucu tarafından yapılan açıklama başsavcılık ve derece mahkemesince kabahat olarak değerlendirilmiştir. Kaldı ki 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesi gereğince usulüne uygun olarak verilmiş bir emre aykırılığın cezalandırılabilmesi ancak ilgili kanunda açık hüküm bulunması hâlinde söz konusu olabilir. Ancak bu hususa yönelik olarak ne başsavcılıkça ne de sulh ceza hâkimliğince yapılmış bir tespit söz konusudur.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

A.İ.C. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/21405)

 

Karar Tarihi: 3/11/2022

R.G. Tarih ve Sayı: 30/12/2022-32059

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Mustafa İlhan ÖZTÜRK

Başvurucu

:

A.İ.C.

Vekili

:

Av. Mustafa GÜLER

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, bir meslek kuruluşunun yönetim kurulu başkanı olan başvurucunun yaptığı basın duyurusunda açıkladığı görüşleri nedeniyle hakkında idari para cezası uygulanmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

A. Arka Plan Bilgisi

2. Türk siyasi hayatında 2016 Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilmesi bağlamında yoğun tartışmaların yaşandığı bir yıl olmuştur. Yaşanan tartışmalar sonucunda anayasa değişikliği taslağı hazırlanmıştır. Ek bazı değişiklikleri de içeren taslak metinde en fazla dikkati çeken ve kamuoyunun yoğun gündem maddesini oluşturan kısım, hükûmet sistemi değişikliğine ilişkin maddeler olmuştur. Söz konusu taslak ile başbakanlık makamının kalkması ile birlikte Cumhurbaşkanı'nın görev ve yetki tanımları tekrar düzenlenmiş ve yeni sistem "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi" olarak ifade edilmiştir.

3. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca 21/1/2017 tarihinde kabul edilen 6771 sayılı Kanun, 23/5/1987 tarihli ve 3376 sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun hükümleri gereğince 16/4/2017 tarihinde halkoyuna sunulmuştur.

4. Halk oylaması öncesinde değişikliğe ilişkin lehte ve aleyhte olan siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, sendikalar, dernekler gibi toplumun birçok kesiminden kişi ve örgütler konu ile ilgili görüşlerini paylaşmak için toplantı ve gösteriler düzenlemiş; broşürler hazırlamıştır.

B. Somut Olaya İlişkin Bilgiler

5. Başvurucu 1968 doğumlu olup olayların meydana geldiği tarihte Türk Dişhekimleri Birliği (TDB) Yönetim Kurulu başkanıdır. TDB, kanunla kurulmuş kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşudur.

6. TDB'nin de içinde olduğu bazı meslek kuruluşları 24/3/2017 tarihinde ortak bir basın açıklaması yaparak halk oylamasına ilişkin görüşlerini paylaşmıştır. "Toplumsal Sağlığımız İçin Referandumda Hayır Diyoruz" başlıklı basın açıklaması şöyledir:

"Toplumun sağlıklı yaşam hakkını ön koşulsuz savunan biz sağlık meslek örgütleri elbette referandum üzerine herkesten fazla konuşacağız.

Toplumun sağlığı için hizmet verirken, sağlığı olumsuz etkileyen her türlü tehditle mücadele edeceğiz.

Sağlık; fiziksel, ruhsal ve sosyal olarak tam bir iyilik halidir. Toplumun tam sağlıklı olması için kişilerin, toplum ve kendisiyle ilgili kararları her zaman verebilmesi, özgür iradesiyle kendi yaşamını oluşturabilmesi gerekir.

Bunun ön koşulu ise sağlıklı ortamda adım atabilmektir. İçinde bulunduğumuz OHAL ortamında Anayasa Referandum sürecine gidilmesi başlı başına sağlıksız bir adımdır.

Demokrasi toplumsal düzenin, kişi hak ve özgürlüklerinin ön koşuludur.

Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, kuvvetler ayrılığı ilkesinde, bağımsız yargıyı koşullayan, parlamenter sistemden vazgeçmeyen, denetim mekanizmaları işleyen ve halkın iradesini kendisinden başka hiçbir güce devretmeyen bir çizgide olmalıdır.

Anayasa değişikliği ile yapılmak istenen ülkemizi bu çizgiden uzaklaştırmak olup devletin tüm yetkilerinin tek kişide toplanması gerçeğidir.

Tek kişinin karar alma yetkilerinin güçlendiği bir ülkede demokrasiden bahsedilemez.

Kendi yaşamına dair bu kadar yetkiyi hiç kimse hiç bir koşulda, denetlenemeyen tek bir güce devretmez. Devrederse sağlıklı yaşama hakkını da devretmiş olur.

Toplumun sağlıklı yaşam hakkını savunmak ve yaklaşan tehditlere karşı kamuoyunu uyarmak bizim sorumluluğumuzdur.

Anayasayla getirilmek istenen tek adam rejimi demokrasiyi ve parlamenter sistemi bitirme üzerine kurgulanmış bir tehlikedir.

Toplumsal sağlığımız için mücadeleye devam edeceğiz OHALDE referandumda HAYIR diyeceğiz."

7. Bu basın açıklaması sırasında başvurucu da bir konuşma yaparak görüşlerini paylaşmıştır. Başvurucunun TDB'nin resmî internet sitesinde de yer alan sözleri şöyledir:

"Sağlıklı olmayan bir toplum demek, illa dişleri çürük, öksüren, burnu akan, midesi ağrıyan toplum demek değildir. Sosyal ve psikolojik anlamda sağlıksızlık da bunun içindedir. Türkiye sosyal ve psikolojik olarak sağlıklı değil. Giderek de daha kötüye gidiyor. Biz de diğer meslek örgütleri gibi referandumun amacını aşan bir noktaya rejimi götüreceğini düşünüyoruz. Referandumların aslında toplumsal bir mutabakat yaratması gerekirken, bu referandumun toplumu daha da böldüğünü düşünüyoruz, bu sağlıksız durumun oluşmaması için referandum sonucunun HAYIR olması gerektiğini düşünüyoruz ve HAYIR’ı güçlü bir şekilde destekliyoruz. Umuyoruz, Türkiye’nin aydınlık geleceği için bir bahar günü, iyi bir karar alacağız hep beraber."

8. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) İdari Yaptırım Bürosunun 27/4/2018 tarihli kararıyla başvurucu hakkında 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca 109,64 TL idari para cezası uygulanmıştır. Söz konusu kararın gerekçesi şöyledir:

"Adı geçen şahsın Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yaptığı Türkiye Dişhekimleri Birliğinin basın toplantısında Birliğin kuruluş amacı dışında beyanda bulunduğundan fiilin emre aykırılık kabahatini oluşturduğu gerekçesiyle dosya büromuza tevzi edilmekle eylemin 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesine temas ettiği.."

9. Başvurucu, idari para cezasına itiraz etmiştir. İtirazı inceleyen Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliği (Sulh Ceza Hâkimliği) 8/6/2018 tarihli kararıyla başvurucunun itirazını kesin olarak reddetmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

"...Dosya kapsamı değerlendirildiğinde, eylemin 298 sayılı Kanunun 156. maddesi yollaması ile Kabahatler Kanununun 32. maddesinde tanımlanan emre aykırı davranışı oluşturduğu cihetle itirazın reddine karar vermek gerekmiştir."

10. Başvurucu, nihai kararı 26/6/2018 tarihinde öğrendikten sonra 23/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

11. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

12. Başvurucu; 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesi gereğince idari para cezası verilebilmesi için açık bir kanun hükmünün varlığının gerektiğini, hiçbir kanunda siyasi partiler dışındaki kişilerin anayasa değişikliğine ilişkin görüş açıklamasının yasaklanmadığını, bu nedenle suç ve cezaların kanuniliği ilkesine aykırı davranıldığını ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca başvuruya konu görüşlerin anayasa değişikliğine ilişkin olduğunu, bu değişikliklerinin hem toplumu hem de TDB tüzel kişiliğini etkilediğini, bu nedenle söz konusu anayasa değişikliği hakkında TDB'nin görüş bildirmesinin ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu, idari para cezası ile cezalandırılmasının örgütlenme özgürlüğü ile eşitlik ilkesini ihlal ettiğini iddia etmiştir. Bakanlık görüşünde; öncelikle başvurunun anayasal önem kriteri açısından incelenmesi gerektiği belirtilerek verilen idari para cezasının başvurucunun mali durumuna ne şekilde ciddi anlamda zarar verdiği veya kendisi için bu durumun ne denli önemli olduğu hususunda herhangi bir açıklamada bulunmadığına dikkat çekilmiştir. Bakanlık esasa ilişkin görüşünde ise başvurucunun kullandığı ifadeler nedeniyle cezalandırılmasının başvurucunun ifade özgürlüğüne bir müdahale olup olmadığı, çatışan iki değer arasında Anayasa Mahkemesi içtihatları çerçevesinde adil bir denge kurulup kurulmadığı dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı önceki beyanlarını yinelemiştir.

13. Başvuru, ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir.

14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

15. Başvurucunun açıklamaları nedeniyle idari para cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olduğu kabul edilmelidir. Anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvurulara uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir. Somut başvuruda öncelikle müdahalenin kanunlar tarafından öngörülme ölçütünü karşılayıp karşılamadığı ele alınacaktır.

16. Hak ya da özgürlüklere bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün mevcut olup olmadığıdır. Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında yapılan bir müdahalenin kanunilik şartını sağladığının kabul edilebilmesi için müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunması zorunludur (kanunilik şartına başka bağlamlarda dikkat çeken kararlar için bkz. Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36; Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, § 82; Hayriye Özdemir, B. No: 2013/3434, 25/6/2015, §§ 56-61; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş. [GK], B. No: 2014/19270, 11/7/2019, § 35).

17. Kamu otoritesinin ve bunun bir sonucu olan ceza verme yetkisinin keyfî ve hukuk dışı amaçlarla kullanılmasının önlenebilmesi, kanunilik ilkesinin katı bir şekilde uygulanmasıyla mümkün olabilir. Bu doğrultuda kamu otoritesini temsil eden yasama, yürütme ve yargı erklerinin bu ilkeye saygılı hareket etmesi, ceza hukukunu uygulamakla görevli yargı organının da kanunlarda belirlenen suç ve cezaların kapsamını yorum yoluyla genişletmemesi gerekir (Karlis A.Ş., B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 33; Cem Burak Karataş [GK], B. No: 2014/19152, 18/10/2017, § 96).

18. Somut olayda başvurucu hakkında Yönetim Kurulu başkanı olduğu TDB'nin internet sitesinde yayımlanan ve anayasa değişikliğine ilişkin görüşler içeren bir kısım açıklama nedeniyle idari para cezası uygulanmıştır. Başvurucu hakkındaki idari para cezası Başsavcılığın kararına göre 7/6/1985 tarihli ve 3224 sayılı Türk Diş Hekimleri Birliği Kanunu'nun 35. maddesine atıfla, itirazı inceleyen Sulh Ceza Hâkimliğinin kararına göre ise 26/4/1961 tarihli ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun'un 156. maddesine atıfla 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesine göre tesis edilmiştir. Bu kapsamda somut olayda ilgili kanun maddeleri esas alınarak ve 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesine dayanılarak yapılan müdahalenin kanunilik şartını karşılayıp karşılamadığı değerlendirilmelidir.

19. Somut olayda Başsavcılığın kararına göre başvurucu, TDB'nin kuruluş amacı dışında beyanda bulunduğu gerekçesiyle idari para cezası ile cezalandırılmıştır. 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesi gereğince bir idari yaptırım kararının uygulanabilmesi için daha önceden ilan edilmiş bir emrin varlığı ve kişilerin bu emre aykırı davranışlarının tespiti gerekir. Başsavcılığın atıfta bulunduğu 3224 sayılı Kanun'da 5236 sayılı Kanun'a atıfta bulunulmadığı gibi daha önceden ilan edilmiş bir emir de yoktur.

20. Sulh Ceza Hâkimliğinin kararına bakıldığında başvurucunun cezalandırılma gerekçesi olarak 298 sayılı Kanun'un 156. maddesinde yer alan "sair propaganda" hükmü esas alınmıştır. İdari para cezasına ilişkin kararda başvurucunun basın açıklaması şeklinde gerçekleşen eylemi sair propaganda kapsamında değerlendirilmiştir. Bu noktada incelenmesi gereken husus başvurucunun basın açıklamasının 298 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceğidir.

21. Türk seçim hukukunda seçim propaganda sürecinin esasları 298 sayılı Kanun’un 49. ve 66. maddeleri arasında detaylı bir biçimde sayılmıştır. Buna karşın Kanun'da propagandanın ne olduğuna dair bir tanıma yer verilmemiştir. Yine propagandanın kimler tarafından gerçekleştirileceğine dair bir belirleme Kanun'da mevcut değildir. Yalnızca 298 sayılı Kanun'un 49. maddesinin gerekçesinde "propagandanın siyasi partilere ve bağımsız adaylara taalluk eyliyen süreleri" denilmek suretiyle açıklayıcı olmasa da kişi yönünden bir sınırlama çizilmiştir. Bu kapsamda gerek seçimlerin temel özellikleri gerekse de propaganda faaliyetlerinin amaçları gözönüne alındığında söz konusu düzenlemelerin genel anlamıyla siyasi partiler ve adaylara yönelik olduğu anlaşılmaktadır (Sadık Türk ve Mehmet Şerif Özdemir, B. No: 2018/21459, 28/12/2021, § 53). Buna karşın siyasi parti temsilcisi ya da adaylık statüsü olmayan başvurucu tarafından yapılan açıklama Başsavcılık ve derece mahkemesince kabahat olarak değerlendirilmiştir. Kaldı ki 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesi gereğince usulüne uygun olarak verilmiş bir emre aykırılığın cezalandırılabilmesi ancak ilgili kanunda açık hüküm bulunması hâllerinde söz konusu olabilir. Ancak bu hususa yönelik olarak ne Başsavcılıkça ne de Sulh Ceza Hâkimliğince yapılmış bir tespit söz konusudur.

22. Başvuruya konu müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı anlaşıldığındandiğer güvence ölçütlerine riayet edilip edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

23. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

24. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.

25. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan, B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3), B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğine (2018/4210 D. İş sayılı dosyası) GÖNDERİLMESİNE,

D. 294,70 TL başvuru harcı ile 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.194,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/11/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.