Otorite ile oldum olası geçinemedim! 

Ne zaman bir otorite ve hiyerarşi ile karşılaşsam tüylerim diken diken oluyor! 

Bu gücün, iktidarın, tepeden küstahça bakışı kanıma adeta adrenalin pompalıyor. 

Bir polisin durduk yere önümü kesip “çıkar kimliğini” diye efelenmesine hiçbir zaman “tamam efendim” diyemedim, “önce sen kimliğini göster, ne için sorduğunu açıkla ve bana ‘efendim’ diye hitap et” demişimdir, demekteyim! 

Bu dediğim şey aslında kanun ve yönetmelik gereğidir ama her defasında uzaylıya bakan bir çift göz ile karşı karşıya kalmaktayım! 

Aslında bu durum devlet gücünü kullanan her ajanda gördüğüm ve sizin de görebileceğiniz bir durumdur. 

İktidarın, otoritenin, yani devlet gücünün bu ülkede bireylerle her zaman sorunlu bir ilişkisi olmuştur.

Bu hiyerarşi bireyden sorgusuz bir itaat beklemektedir. Meşruiyetini yani haklı gerekçelerini bireylerle asla tartışma gereği duymayan, onları ikna etme kaygısı taşımayan bu otorite, çocukları ve hanımı tarafından sevilmeyen, onlara şiddet uygulayan despot bir baba gibidir!

 Anadolu’da kocasından şiddet gören “ölse de kurtulsak” diyen çok kadın gördüm! 

Bu esaret ve zulümden kurtulamayan, gidecek yeri olmayan insanların bu çaresiz hali temel aile yapısından devlet otoritesine kadar hemen tüm toplumumuzu sarmış sosyolojik ve psikolojik bir hastalıktır. 

Ailedeki bu şiddetin, hoşgörüsüzlüğün, despotluğun, korkulan ama sevilmeyen baba figürü kurumsal yapıda karşımıza devlet olarak çıkmaktadır! 

Mesela 5 yaşındaki çocuğunuzun karşıdan karşıya geçmesini engellemeniz otoriter bir durumdur. Bunun sebebini, gerekçelerini ona açıklamanız gerekir. Bunu yapmazsanız otoritenizin ne kadar haklı bir sebebi olursa olsun çocuğunuzla sorunlu bir ilişkiniz olur. 

Tıpkı bunun gibi, vatandaşıyla tehdit diliyle konuşan ikna etmeyi düşünmeyen, dolayısıyla meşruiyetini de ispatlayamayan ve fakat gücüne güç katmak isteyen kurumsal otorite başlı başına bir sorundur bu ülkede. 

Neyi düşüneceğimize bile kendisi karar vermek isteyen, düşünce yasaklayan, düşünce aşılayan iktidarın, “ister döver ister severim, ister asar ister keserim” diyen koca modeli gibi  “ölse de kurtulsak” nefretine maruz kalması kaçınılmazdır! 

Hemen her alanda devletle temas eden bireylerin sürekli yaramaz ve iflah olmaz bir çocuk muamelesi görmesi, polisinden şiddet, mahkemesinden zulüm görmesi ortaya ruh ve duygu durumu bozulmuş bireyler yığını oluşturacaktır, oluşturmuştur! 

Duygusu, düşüncesi ve inancı istismar edilmiş halkın, yolsuzluk ve rüşvet gibi aynı zamanda ekonomik olarak da sömürülmesi insanları otoriteye başkaldırmaktan ve kendisini sokaklara atmaktan başka çare bırakmamaktadır. 

Bugün karşı karşıya olduğumuz en büyük tehlike budur! Halkın yıllardır yargılandığı(!) ve fakat adalet dağıtmaktan uzak mahkemelerine bugüne kadar hiç sesini çıkarmayan, üstelik takdir ve taltif eden iktidarın bugün yolsuzluk ve rüşvet gibi sahici iddialar ile kendisinin sanık olması karşısında gösterdiği reaksiyonu hepimiz ibretle izlemekteyiz. “Ben bu mahkemeyi tanımıyorum” diyen iktidar mensuplarının halkın neden tanıması ve saygı göstermesi gerektiğini izah etmesi gerekmektedir! 

Aynı şekilde dün “tarih yazan(!)”polisin, “kahraman” ilan edilen polisin, “yetkisini daha da artıracağız” dedikleri polisin, bugün neden “çete” diye ilan edildiğini, oradan oraya sürüldüğünü, süründürüldüğünü akla uygun, mantığa yatkın bir şekilde açıklamaları gerekmektedir! 

Hukuk devleti yönetenlere ayrı yönetilenlere ayrı bir yargı sistemi öngöremez! Yönetilenler hangi hukuka ve kanuna tabi iseler yönetenler de aynı hukuka kanuna ve mahkemelere tabidir. 

Kabımızda ne varsa birlikte yiyeceğiz! 

Ucu iktidar odaklarına dokunduğunda “ah” edenler vatandaşın “ahına” duyarsız olmakla ve samimiyetsiz olmakla suçlanacaktır, suçlanmaktadır. 

Geldiğimiz bu noktada yönetenler öncelikle ayrıcalıklı bir mevzi edinmekten vazgeçmelidir. Herkesin gidip hesap verdiği mahkemelerde yargılanmalı ve bu ciddi iddiaların hesabını vermelidir! 

Kimse için özel bir mahkeme kurulamayacağı gibi ayrıcalık beklemesi de düşünülemez. 

Sonrasında ise bu deli gömleğini, 82 Anayasasını, üzerimizden çıkarıp atmalıyız. Aksi halde bu deli gömleğinin üzerine hangi gömleği giyersek giyelim bu kirli ve pis kokulu gömlek yeni gömleği de kirletecektir! 


(Bu köşe yazısı, sayın Av. Zafer KAZAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)