Devletin çeşitli yöntemlerle bireylere ahlaki veya dinsel kurallar dayatması, onları değiştirip yeniden yaratmaya çalışması, bireylerin kendine öz iradelerini bir tehdit olarak görmesi ve adeta bireyselliği kamulaştırması, Jakoben bir ideolojidir.

Esasen amaç ne din ne de ahlaktır!

“Eğer tanrı olmasaydı, onu yaratmak gerekirdi” diyen Robespierre bunu açıkça itiraf eden Jakobenlerden biridir. Kendilerini “Yüce Varlık” olarak gören 1790’lı yılların kudretli Jakobenleri, bireyselliği kamulaştırmak, insanları aynı kalıba sokmak ve iktidarlarını sürdürmek için başta din olmak üzere her türlü yolu bir araç olarak görmekteydiler.

Öyle ki amaca giden bu yolda “giyotin” bir demokrasi aracı, şiddet ise “hızlı katı ve bükülmez bir adaletten başkası değildi”. Biraz abartmayı göze almakla birlikte(yoksa abartmıyorum mu?) ülkemizde telaffuz edilen demokrasi sözcüğü bana bu korkunç şeyleri hatırlatmaya başlamaktadır!

“İleri demokrasi” diyorlar ama “dindar bir nesil” istiyorlar; “kimsenin hayat tarzına karışmıyoruz” diyorlar ama “kızlı-erkekli evde kalmalar, gayrimeşru(!?) ilişkiler muhafazakâr anlayışımıza ters, müdahale edeceğiz” diyorlar; “basın özgürlüğü var” diyorlar ama gazetecileri işten atıyorlar, haklarında dava açıyorlar, tutukluyorlar; özel hayatın gizliliği var diyorlar ama insanlar hakkında fiş tutuyorlar, fişliyorlar. Ve daha niceleri..!

Anayasanın rafa kaldırıldığını, dolayısıyla bireysel hak ve özgürlüklerin kısıtlandığını, Cumhuriyetimizin ve Demokrasimizin kör topal kazanımlarının dahi yok edilmeye başlandığını, yargının iyiden iyiye siyasallaştığını ileri sürmek acaba çok ileri bir iddia mıdır?

Herkesin bu soruya vereceği bir cevap vardır elbette ancak şahsi kanaatim şu ki, değil abartmak eksik bile söylüyor olabilirim! Zira gidişat “kâbustu gerçek oldu” diyebileceğimiz hadiseleri işaret etmektedir!

Ülkemizin paket paket paketlendiği malum “sürecin” karanlık sonu görünmesine rağmen bu gidişata “ileri demokrasi” demek, ancak diğer hak arama hürriyetlerinin ve bireysel özgürlüklerin üzerine “şal atmak”, milletimizi ucunda ışık görünmeyen derin dehlizlere sürüklemektedir!

Hemen her sosyal homurdanma sırasında yukarıdan aşağıya bir otorite oluşturmak ve hürriyetlerin üzerine “şal örtmek” hastalığı tekrar nüksetmiş görünüyor! 1960’da olan buydu, 1971’de olan buydu, 1980’de buydu 1997’de buydu ve şimdi yıl 2013 yine bu..!

“İleri demokrasi” söylemi ile yeni bir despotizm yaşıyoruz, ancak bu sefer askerin değil “özgürlüğün despotizmi”. Yani ileri en ileri bir demokrasi için, özgürlüklerimizin üzerine şal atılacak, bireysel irade kamulaştırılacak, yepyeni bir millet(!) yaratılacak, tercihlerimiz zihinlerimize kodlanacak ve nihayet onların arzu ettiği bir özgürlüğe(!) kavuşacağız.

İşte size özgürlüğün despotizmi..!

Ebette huzura(!) saadete(!) giden bu kutsal(!) yolun taşları başta eğitim olmak üzere güçlendirilmiş polisten ve koordine edilmiş mahkemelerden geçmektedir!

Günümüzün iktidarını; insanları dökme bir kalıptan çıkmışçasına biçimlendirmeye çalışması, bireysel özgürlükleri ve özel hayatı bir tehdit olarak algılaması, devleti yukarıdan aşağıya otoriterleştirmesi ve bunun adına da demokrasi demesi yönüyle Jakobenlere; dini siyasetin hizmetine sokması ve siyasal başarı için gerekiyorsa kötülüğü bile(içeriğini istediğiniz gibi doldurabilirsiniz) seçmesi yönüyle de Makyavelistlere benzetmekteyim.

Ancak Makyavel’in altını çizdiği şu gerçek AKP’nin ne kadar da naif bir çizgiye gelmiş olduğunun ve halka artık güvenmediğinin bir göstergesi olmuştur; “bir siyasal özne, ne kadar güçlü olursa varlığını sürdürmek için şiddete, hileye, yasasızlığa başvurmaya ve bunları hikmet-i hükümet mantığı altında gizlemeye de o kadar az gereksinim duyar”.

Gerçekler bir bir ortaya çıktığında sanırım bu yaşadığımız günleri ve süreçleri çok daha iyi anlama fırsatı bulacağız!

Evet, bugün bir kez daha anlamak zorundayız ki “Cumhuriyet kurduk” demekle, 4-5 yılda bir oy kullanmakla Cumhuriyetin ve demokrasinin korunamayacağı ortadadır! Cumhuriyetin korunması ve yaşatılması için geniş ufuklu, çağdaş, demokrat ve laik bir hukuk sistemine inanan insanların yetişmesi ve yetiştirilmesi gerekmektedir!

Zira yaşatmak ve büyütmek istediğimiz Demokrasi ve Cumhuriyet cennetinin hemen yanı başında Teokrasi ve Diktatörlük cehennemi bulunmaktadır.  Unutulmamalıdır ki Cumhuriyet cennetine giden bu yol üzerindeki taşlar ile Oligarşi cehennemine giden yol üzerindeki taşlar aynı taşlar; Eğitim, Yargı, Asker, Polis ve Mit…


(Bu köşe yazısı, sayın Av. Zafer KAZAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)