Haciz; alacağına kavuşma amacıyla cebri icra yoluna başvurmuş alacaklının talebiyle, kanuni şartların yerine gelmesiyle birlikte, borçlunun, borcunu karşılamaya yeter hak ve alacakları ile mallarına, icra dairelerince konulan şerhtir. Haciz, borçlunun malları üzerindeki tasarruf yetkisini kısıtlayıcı bir işlemdir. Dayanağını, İcra ve İflas Kanunu’ndan aldığından bu kısıtlama işlemi bir anayasal hakkın ihlali değildir, alacaklının, alacağına kavuşma hakkını kullanması anlamına gelmektedir.

İİK’nın 78. Maddesindeki düzenleme uyarınca; icra veya ödeme emrini tebliğ alan borçlu; takibin türü ve mahiyetine göre İİK’da öngörülen ödeme sürelerinin geçmesiyle, mallarının, hak ve alacaklarının haczedilmesine maruz kalabilir. Haciz, kanuni düzenleme uyarınca mutlak surette alacaklının talebiyle olabilir. İcra müdürü, kendiliğinden borçlunun mallarını haczedemez. Haciz işlemini uygulamakla yetkili yer, esas icra takibin yapıldığı yer icra dairesidir. Ancak İİK’nın 79. Maddesi uyarınca, haczedilecek mallar başka bir icra dairesinin yetki alanında bulunuyorsa, esas takibin yapıldığı yer icra dairesi, yetkili icra dairesine talimat yazar. Resmi sicile kayıtlı malların haczi ise (taşınmaz, araç gibi) esas takibin yapıldığı yer icra dairesince gerçekleştirilir.

İİK’nın 79. Maddesi uyarınca, icra müdürü, alacaklının talebiyle 3 gün içerisinde haciz işlemini gerçekleştirmek zorundadır. Bu haseple, haciz talebinize 3 gün içinde olumlu veya olumsuz olarak yanıt vermeyen icra müdürü, kanuni yükümlülüğünü ihmal etmiş olacaktır. Haciz işleminin yapılması için borçlunun mal beyanında bulunmasını beklemeye gerek yoktur. Takibin kesinleşmesi yani ödeme süresinin geçmesi ve borcun ödenmemesi ile haciz işlemi yapılabilecektir. Haciz işleminin yapılmasına yönelik talepte bulunulması hususunda alacaklının İİK’daki düzenlemelere dikkat etmesi gerekmektedir. Ayrıca, ödeme süresinin geçmesi ve ödemenin yapılmamasıyla birlikte takibi kesinleşen alacaklı, 1 yıl içerisinde haciz istemez ise haciz isteme hakkı ortadan kalkar. Bu durumda, icra dosyası takipsizlik ile kapatılacaktır.

Bilindiği üzere, borcundan dolayı, borçlunun her malının veya her hak ve alacağının haczedilmesi pek de vicdani değildir. İşte bu vicdani kanaat ve anayasal birtakım haklar sebebiyle İİK’da 82. Madde düzenlemesi bulunmaktadır. Bu maddeye göre bazı hak ve alacaklar ile malların haczi hiç mümkün değilken bazılarının da kısmen haczi mümkündür. Kanundan kaynaklı olarak haczedilemeyecek malların haczedilmesi veya kısmen haczedilebilecek malların tamamen haczedilmesi halinde, borçlunun, icra hukuk mahkemesine, süresi içerisinde şikayette bulunması gerekmektedir.

Açıklandığı üzere, haciz uygulaması yalnızca alacaklının talebiyle mümkün olabilecektir ve infaz yükümlülüğü ile yetkisi icra dairesine aittir. Borçlunun, kendi arzusuyla, hakkında yürütülen bir icra takibinden dolayı, kendi mallarını haczettirmesi gibi bir durum söz konusu değildir.

Hacizden sonraki cebri icra aşaması, paraya çevirmedir. Bazı hacizli hak ve alacakların paraya çevrilmesine gerek yoktur. Alacaklının, bunların celbini istemesi yeterlidir. Örneğin, borçlunun bankada bulunan döviz hesabındaki paranın haczedilmesi halinde paraya çevirme diye bir durum söz konusu olmayacak, dövizin icra dosyasına celbi gündeme gelecektir. Paraya çevrilmesi mümkün olmayan mallarda, bilhassa İİK'nın 106. Ve 110. Maddesine ilişkin olan hükümler, satış talebi söz konusu olmayacağından, celp talebi şeklinde yürütülür. Örneğin, borçlunun banka hesabında bulunan hacizli paranın, 1 yıl içerisinde alacaklı tarafından celbi talep edilmezse bu haciz düşecektir. Bankada hacizli bulunan para bir taşınır eşya hükmündedir. İİK’da yapılan son değişiklik uyarınca taşınır mallarda da satış isteme süresi, taşınmaz mallarda olduğu gibi 1 yıla çıkarılmıştır.

Haczin yenilenmesi gibi durum söz konusu değildir. Bir haciz, İİK’nın 106. Ve 110. Maddeleri dikkate alınarak düşebilecek yani geçerliliğini yitirebilecektir. Bu durumda düşmüş olan bir haczin kaldığı yerden devam etmesi, yenilenmesi gibi bir kurum mevcut değildir. Haczin düşmesi halinde, alacaklı yeniden haciz talep ederse, talep tarihi dikkate alınarak yeni bir haciz tesis edilebilecektir. Haczin düşmemesi için, alacaklının, hacizli malın satışını istemesi ve bu satış için gerekli avansı icra dosyasına depo etmesi gerekmektedir. Bu satış isteme talebi, mutlak surette ‘’satışını istiyorum’’ şeklinde ayan meyan satış isteme iradesini barındırmalıdır. Ayrıca, satış için yeterli avansın depo edilmesi de son derece elzemdir. Bu avans miktarı, icra müdürünün takdir ettiği bir meblağ olacaktır. Usulüne uygun satış istenmesi ve avans depo edilmesi halinde haciz düşmeyecek, yani geçerliliğini yitirmeyecektir.

Uygulamada çok karşılaşılmasa da borçlunun, kendi hacizli malının veya icra takibi neticesinde paraya çevrilmesi talep edilen malının (ipotekli taşınmaz, ipoteğin paraya çevrilmesi takiplerindeki gibi) cebri icra yoluyla satışını talep etmesi mümkündür. İİK’nın 106. Maddesi uyarınca; alacaklı veya borçlu hacizli bir malın satışının 1 yıl içerisinde isteyebilecektir. Bu maddeden yola çıkarak, borçlunun da malının cebren satılmasını isteyebileceğini söyleyebiliriz.

Son yapılan İİK değişikliği ile birlikte, borçluya, cebri icra takibi esnasında hacizli malının rızaen satışı hakkı da tanınmıştır. İİK’nın 111. Maddesindeki düzenlemeye göre, kıymet takdiri raporunu tebliğ alan borçlu, 7 gün içerisinde, icra dairesinden, malın rızaen satışı için yetki isteyebilir. Bu istek neticesinde, icra müdürü, borçluya, 15 günlük bir süre verir. Borçlu bu süre zarfında malın alacaklısını bulup, satış bedelini icra dosyasına yatırmaya ikna etmelidir. Yatacak olan bedel 111. Madde uyarınca; malın muhammen bedelinin %90’ından veya dosya kapak hesabından fazla olmalıdır. Bu iki bedelden hangisi yüksek ise o bedel dikkate alınarak hesaplama yapılmalıdır. Borçlunun rızaen yaptığı satış, icra hukuk mahkemesince tasdik edilmediği sürece tescil gerçekleşmeyecektir. İcra hukuk mahkemesi rızai satışa ilişkin incelemesini, 10 gün içerisinde karar bağlamakla yükümlüdür.

Borçluya rızai satış verilmesini ve borçlunun kendi malının cebri icra yoluyla satışını talep etmesini birbirine karıştırmamak gerekmektedir. Borçlunun, haczedilen malının satışını istemesi demek, cebri icra yani ihale yoluyla taşınmazın satışını istemesi demektir. Ancak, rızai satış, devam eden bir icra takibinde, borçlunun, cebri icra olmaksızın, yani ihale olmaksızın malını satması anlamına gelmektedir. Tabii olarak hacizli malının satışını isteyen borçlunun da kıymet takdiri yapıldıktan sonra 7 günlük süre içerisinde, İİK’nın 111. Maddesi uyarınca, rızai satış isteme hakkı bulunmaktadır. Hatta borçlunun, satışını istediği malına istinaden, kıymet takdiri yapılmasını talep etme hakkı da bulunmaktadır. Borçluya kıymet takdiri yapılması fırsatının tanınması, borçlunun bulunacağı aşkın haciz şikayetleri için de önemli bir ayrıcalıktır. Daha önceki yazımızda detaylı açıkladığımız üzere, aşkın hacze ilişkin şikayetlerde, değer tespitinin icra dairesince yapılması gerekmektedir.

Peki ya borçlunun, kendisine ait hacizli malının satışını istemekte ne gibi faydası olabilir? Öncelikli olarak, hacizli malları salt olarak taşınmaz veya araç olarak düşünmemek gerekmektedir. Örneğin bir mahsul de hacze maruz kalabilir. Mevsimsel açıdan bakıldığında, bazı durumlarda haczedilen mahsulün kullanılamaz hale gelmemesi için ivedilikle satışının yapılması gerekebilir veya yediemin otoparkında çok uzun süre kalan ve kullanılmamaktan çürümeye yüz tutmuş bir aracın da biran önce satılması borçlunun yararına bir işlem olabilecektir. Bu sebeple paraya çevirme hususunda, yalnızca alacaklının değil borçlunun da talep hakları olduğunu söylemek gerekmektedir.

Borçlunun paraya çevirme, satış istemesi halinde bu isteme ilişkin masraflar borçlu tarafından dosyaya yatırılmalıdır. Örneğin, kıymet takdiri talep eden bir borçlunun, kıymet takdirinin yapılmasına ilişkin masrafları kendisinin yatırması gerekmektedir. Dosyaya yatırılacak bu para dosya borcuna mahsup edilip, alacaklıya ödenmeyecek; yalnızca talep edilen işlemin masrafı olarak kullanılabilecektir.

Borçlunun kötü niyetli olarak kendi malını haczettirmesi, kendi malının satışını istemesi hatta ve hatta kendi aleyhine düzmece olarak icra takibi yaptırması gibi durumlara uygulamada rastlanmaktadır. Bu tip durumlarda yapılan işlemlerin İİK’da düzenlenen, icra iflas suçlarını oluşturacağını vurgulamak isteriz. Sırf gerçek alacaklısından mal kaçırmak amacıyla hareket eden ve kendi kendini muvazaalı şekilde borçlandıran kişi, icra iflas suçlarının faili olabilecektir.