Nelere üzülüyorum bir bilseniz.

Hayatımın geçip giden yıllarında kaybettiklerime, değerini bilemediklerime.

Sevindiklerim de var elbette. Kazandığım dünyalıklara değil, eve, arabaya, unvanlara değil inanın. Hayatıma anlam katan zamanlarım, sevdiklerim oldu diye.

Sultan Mahmut, çölde adamları ile dolaşırken bir an ayrılır adamlarından ve bir ihtiyara denk gelir. İhtiyar, diken toplamaktadır. “Yardım ister misin der”? Sonra alır dikenleri, o ihtiyar adamın eşeğine yükler, ayrılır.

Adamları ile tekrar buluşur. Bir bakar, ihtiyar geliyor, çadırına girer. Adamın yolu kesilince o da girer çadıra. Karşısında Sultan Mahmut’u ihtişamıyla görünce şaşırır. Ama Sultan, ona takılmak ister:

“Şaşırmayı bırak da ihtiyar, söyle bana bu dikenleri kaça satarsın?”

Adam, “yüz altın” der.

Bu sefer şaşırmak sırası Sultan Mahmut’tadır.

Sultanın yanındaki adamlar itiraz ederler: “İhtiyar, bu nasıl fiyattır?”

İhtiyar der ki,

“Bilirim, benim dikenler, iki dirhem ya eder ya etmez… Ama eğer bu dikenlere Sultanın eli değmişse, yüz altın bile azdır”.

Sultan gülümser ve öder ihtiyara istediği parayı.

Hayatımıza değer katan ellerin kıymetini, neler kattığını bu ihtiyar kadar bilebilecek miyiz? Ya da bilmek için ihtiyarlamak mı gerek?

Benim hayatımı değerli kılan ne kadar çok şey var. Mesela annem. Hayatımın en güzel anlarını bana hediye etti. Almanya’dan dönüşümde kaldığım şehirdeki dostlarım. Duygularını bir deftere döküp havaalanında bana veren o ince insanlar. En güzel duygularını bir kitapla lutfeden öğrencim.

Ellerinde sanki bir sihirli değnek var gibi, hayatıma dokunan ne kadar çok insan var etrafımda. Eşyaları biriktiriyoruz ya. Hayatımıza can katanları ve o güzel anlarımızı? İçimizde sarıp sarmalasak ve hayatımızda kaybetmeden önce bilsek kıymetlerini.

“Geçmiş zaman olur ki hayali cihana değer” değil mi?

“Her geceyi kadir, her insanı Hızır bil” derler… Yanı başımızdan, hayatımızdan gelip geçen “Hızır”larımız, hayatımızın en kuru zamanlarına anlam katıp gittiler çoktan.

Kendi adıma söyleyeyim hemen. Sevdiğim bir hocam vardı. Çok şey öğrendim ondan, yüreği kocamandı. Yakınında durdum ama gönlümü dolduramadan ayrılık vakitleri geldi çattı. Çok sevdiğim bir başkasını, hayatımdan gittiğinde anladım. Bir diğerini de kaybettiğimde. Kaybettiklerim… Bir anlamı olmayan hayatımın anlarını altına çevirdiniz, inanın dualarım sizlerle.

Şimdi sımsıkı sarılıyorum etrafımdakilere. Yanımda olup bedenime ruh üfleyenlere, dikene altın değeri verenlere, sevdiklerime.

Bir öğrencim dedi ki, gözlerinizden bize bakarken sevgi akıyor. Sadece gözlerimden değil ki… İnanın gönlümden de. Niye mi? Siz de anlamlı kılıyorsunuz boşluğa giden ömrümü zira. Yanı başımda yaşayan dostlarım… Sizlere bakarken ta yürekten kocaman bir dua oluyorum, el açıyorum, sizler gülümsesin diye. Sizler, gönül hanemdeki misafirlerimsiniz, ayrılık gününe kadar sizlere doymaktır, dikenlerimi altına çevirmektir muradım.

Bu duyguları yazıyorum ya… Hayatımın dikenlerini kıymetlendiren, altına çeviren ellerin kadrini azıcık da olsa anladım ya… Biliyorum ya…

Galiba bu, “kırkı devirmenin” etkisi olsa gerek.