Hikaye odur ki, Firavun tarafından Hz. İbrahim ateşe atılınca bütün kuşlar, kurtlar ateşi söndürmek için seferber olmuşlar. Herkes elinden geldiğince çalışıyormuş. Bunların içinde bir de küçük karınca varmış... O da ağzında bir damla su, ateşe doğru gidiyor. Demişler nereye? ‘‘Ateşi söndürmeye’’ demiş karınca. Gülmüşler, ‘‘bir damla suyla mı, ne işe yarar bu devasa ateşe karşı senin taşıdığın bir damla’’? Karınca demiş ki ‘‘bu bir damla su işe yarar mı bilmem, ama önemli olan benim safımın belli olması’’.

 

Ömür aslında bir tercihtir. İyi ile kötü arasında ya da gri tonlarda. Aslında bu tercihlerde çok şey rol oynar. Çıkarlar, menfaatler, ideolojiler, tarafgirlikler gibi.

 

Hayata herkesin iyiden başladığına inanırım, ama zaman içinde renklerin kirlenmesi gibi, geçim

derdi, bazen bir mevki ya da makama erişme duygusu kirletiyor bu bembeyazları...

Hayatımızı endekslediğimiz acaba ne? Sadece biraz daha rahat mı? Biraz daha konfor mu?

 

Kendi adıma şunu söyleyebilirim ki, elimden geldiği kadar hep iyinin taraftarı oldum. Kim bir iyilik yaparsa ona destek olmaya çalıştım. İyi bir iş yapıldığına inandığım her olayda ben de içinde olmaya, katkı vermeye çalıştım. Hiç sormadım kim bunlar, nasıl düşünürler diye. Karşımdakini sorgulamadan elimden geldiği kadar da iyilik yapmaya çalıştım.

 

Eleştirdiğim kötü işlerin içinde ise durmadım, bulunmadım. Ben belki çok şey değiştiremedim ama hep safımı belli etmeye çalıştım, o da: ‘‘iyilik’’.

 

Bir komisyona seçilmiştim. Tahkim komisyonu. O güne kadar oybirliği ile karar veren komisyon bir müdür yardımcılığı için aslında iki kişi arasından daha hak ettiğini düşündüğümü değil de hak etmeyen birini tercih edince -elimden geldiği kadar- tanımadığım bu kişi için mücadele ettim. Olmadığında da istifa ettim. İnanmadığım bir kurulun içinde olmasam da olurdu. Çok kimse beni eleştirdi. Değer miydi tanımadığım biri için bir kuruldan istifa etmeye, o kurulun imkanlarından mahrum kalmaya?

Bence değerdi. Sonucu değiştiremedim... kazanamadım mücadelemi, kaybettim ama hiç olmazsa safımı belli ettim.

 

Tarih kitaplarında Peygamberimiz için anlatılan bir olay var. Peygamberlikten önce bir cemiyete üye olur: ‘‘Erdemliler cemiyeti’’. Bu cemiyet, zulme uğrayanlara ve yardıma muhtaç olanlara arka çıkar. Adaleti ve iyiliği tesis etmeye çalışır toplum içinde. İslamiyet’ten sonra, peygamberimiz, ‘‘öyle bir cemiyet olsa bugün yine katılırdım der’’. 

Biz de sorgulamadan ayırt etmeden sadece iyilik yapan bir cemiyet, bir sivil toplum örgütünü kuramaz mıyız?

Kağıtta, sicilde değil bu. Bir kuruluşa bir formaliteye gerek yok ki... İçimizden kalbi yeminizi edip başlayabiliriz hemen. Hızla kirlenen dünyaya bir nebzecik güzellik katmak için, kalbimizi iyiliklerle parlatmak için....

 

Sevgili öğrencilerim ve dostlarım...

 

Beraber denesek saf tutmayı, sadece ve sadece ‘iyilikte’ ama ‘ayırt etmeksizin’... Beraber denesek sadece ‘insanlıkta’ saf tutmayı ama ‘fark gözetmeksizin’...

 

Bir de hani ‘şu ‘iyiliğe değmez’’ lafını lügatlarımızdan da bir çıkarsak...

 

Bütün gönül bağlarından kurtularak insanlığa gönlümüzü bir daha açsak ve saf tutsak iyilikte...

Bir karınca gibi işte...

 

Bir de merak ediyorum hep: Acaba geçemez miyiz şu bizim karıncayı?