İflas erteleme kapsamına alınan ve 6183 sayılı yasa açısından vergi, ceza ve gecikme zammı borcu bulunan bir mükellefe takibat yapılıp yapılmayacağı konusunda çeşitli tartışmalar yapılagelmektedir. Aynı şekilde iflas erteleme kapsamına alınan ve SGK’ya prim aslı ve idari para cezası bulunan işverenlere takibat yapılıp yapılmayacağı konusunda çeşitli duraksamalar yaşanmaktadır.

İflasın ertelenmesi müessesesi TTK’nun 324. maddesinde ve ayrıca İİK’nun 179. maddelerinde düzenlenmiş bulunmaktadır.

Türk Ticaret Kanunu’nun 324. maddesi, anonim şirkette mali durumun bozulması halinde, hem genel kurul hem de mahkeme tarafından tedbir alınması halini düzenlemektedir. Bu madde hükmüne göre, şirket pasiflerinin aktifinden daha fazla olması, başka bir ifade ile, şirketin “borca batık” olması halinde, yönetim kurulu bu durumu mahkemeye bildirmekle mükelleftir. Böyle bir durum karşısında, mahkemece şirketin iflasına karar verilebilir. Ancak şirketin durumunun düzeltilmesinin mümkün olması halinde, yönetim kurulu veya şirket alacaklılarının birinin talebi üzerine, mahkemece “iflasın ertelenmesine” karar verilebilir. Asliye Ticaret Mahkemesi vermiş olduğu bu karar çerçevesinde şirketin ıslahı için gerekli olan tedbirleri almak durumundadır.

Konumuzla ilgili TTK’nun 324. maddesindeki açıklamalar kısaca şöyledir:

Türk Ticaret Kanun’unun İdarenin Vazifeleri üst başlığı altındaki “Şirketin mali durumunun bozulması halinde” başlıklı 324. maddesi “Son yıllık bilançodan esas sermayenin yarısının karşılıksız kaldığı anlaşılırsa, idare meclisi derhal toplanarak durumu umumi heyete bildirir.

Şirketin aciz halinde bulunduğu şüphesini uyandıran emareler mevcutsa idare meclisi aktiflerin satış fiyatları esas olmak üzere bir ara bilançosu tanzim eder. Esas sermayenin üçte ikisi karşılıksız kaldığı takdirde, umumi heyet bu sermayenin tamamlanmasına veya kalan üçte bir sermaye ile iktifaya karar vermediği takdirde şirket feshedilmiş sayılır. Şirketin aktifleri şirket alacaklarının alacaklarını karşılamaya yetmediği takdirde idare meclisi bu durumu derhal mahkemeye bildirmeye mecburdur. Mahkeme bu takdirde şirketin iflasına hükmeder. Şu kadar ki; şirket durumunun ıslahı mümkün görülüyorsa idare meclisi veya bir alacaklının talebi üzerine mahkeme iflas kararını tehir edebilir. Bu halde mahkeme, envanter tanzimi veya bir yediemin tayini gibi şirket mallarının muhafazası için lüzumlu tedbirleri alır.” hükümlerini taşımaktadır.

İflasın ertelenmesi için görevli asliye ticaret mahkemesi konuyla ilgili, ilgili şirketin müracaatını aldıktan sonra gerekli incelemeleri başlatır ve şirketin borca batık olup olmadığını araştırmak zorundadır. Mahkemelerin resen karar verme imkanları bulunmadığından dolayı, müracaatçı şirket bu borca batıklık durumunu ara bir bilanço ile mahkemeye sunmak zorundadır. Yine aynı şekilde, müracaatçı şirket borca batıklıktan kurtulma ile ilgili olarak somut ve inandırıcı bir iyileştirme projesini mahkemeye sunmak zorundadır. Mahkemeye sunulan bu iyileştirme projesinin, bilirkişi vasıtasıyla makul, uygulanabilir ve ciddi bir proje olup/olmadığı konusunda araştırılma yaptırılmaktadır.

Mahkeme iyileştirme projesinin somut ve uygulanabilir olduğuna karar verdiği takdirde ilgili şirket hakkında 1 yıl için iflasın ertelemesi kararını verebilecektir.[1] iflasın ertelenmesi kararı ile birlikte bir kayyım ataması yapmak zorundadır. Mahkeme, yönetim organın yetkilerini tümü ile bunların elinden alıp, kayyıma verilebileceği gibi yönetim organının karar ve işlemlerinin geçerliliğini kayyımın onayına bağlı kılmak yoluyla da karar verebilir. İflasın ertelenmesi kararında atanan kayyımın görev ve yetkileri ayrıntılı olarak gösterilir. Ayrıca mahkeme erteleme kararının hüküm fıkrasının 166. maddenin 2. fıkrasındaki gibi usulle ilan eder ve gerekli bildirimleri yapar.

İflasın ertelenmesi kararının TTK ve İİK yönünden uygulamada çeşitli etkileri bulunmaktadır. Erteleme kararı ile birlikte İİK md.79/b hükümleri kapsamında, erteleme kararı üzerine borçlu aleyhine amme alacakları kanuna göre yapılacak takipler de dahil olmak kaydıyla hiçbir takip yapılamayacak ve varsa önceki başlamış takiplerde duracaktır.[2]

Ancak, bir takip işlemi ile kesilebilen zamanaşımı ve hak düşüren süreler burada çalışmayacaktır.[3]

İflasın ertelenmesi kararının kamu alacakları açısından değerlendirilmesi konusu ise, tamamıyla 6183 sayılı kanun ve bununla ilgili yürürlüğe konulan 1 seri nolu tahsilat genel tebliğinde düzenlenmiştir. [4] Buna göre; 30. Haziran 2007 tarih ve 26568 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 1. Sıra no lu Tahsilat Genel Tebliği’nin “İflas Yoluyla Takip ve Konkordato “ başlıklı 4. Bölümünün 3. Maddesi “ 2004 sayılı Kanunun 4949 sayılı Kanunla değişik 179 ve devamı maddelerinde iflas ertelemesine ilişkin hükümler düzenlenmiştir.

Bu düzenlemelere göre, 2004 sayılı Kanunda öngörülen şartlar çerçevesinde, amme borçlusunun iflasının ertelenmesine karar verilmesi halinde, alacaklı tahsil dairelerince erteleme kararı devam ettiği sürece takip yapılamayacaktır. Ancak iflas ertelemesi, iflasın açılması hükmünde olmadığından, amme alacaklarına gecikme zammı uygulanmasına devam edilecektir.” hükümleri bulunmaktadır.

Konuyla ilgili Gelir İdaresinin özelgelerinde de yukarıdaki amme alacağı takiplerinin durması gerektiği yönünde görüşler ileri sürülmüştür.

İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilen bir özelgede; “Bu itibarla ihtiyari bir hak olarak tanınan şüpheli alacak karşılığı ayırma işleminin ilgili dönemde yapılmaması durumunda, diğer dönemlerde geçmişe yönelik olarak şüpheli alacak karşılığı ayrılmasına imkan bulunmamakta olup, iflas erteleme kararı sonucunda şüpheli alacak karşılığı ayrılması da mümkün bulunmamaktadır.”

Yine İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilen bir başka özelgede de; “Buna göre, konu hakkında yukarıda yer alan açıklamalar da dikkate alındığında; tüzel kişilik (ödevli şirket) hakkında verilen iflas erteleme kararının o tüzel kişiliğin (ödevli şirketin) kanuni temsilcileri (ödevli şirketin anonim şirket olduğu hususunun dikkate alınması suretiyle belirlenmiş olan kanuni temsilcileri) hakkında takip yapılmasına engel teşkil etmeyeceği açık iken, bir takip işlemi olmayıp amme alacağını koruma hükmünde olan yurtdışı çıkış yasağının da söz konusu şirketin kanuni temsilcileri hakkında uygulanabileceği tabiidir.”

Son olarak Anakara Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilen bir özelge ise aşağıdaki açıklamalara yer verilmiştir:

“Bu itibarla; evvelce başlamış takiplerin durması, takibin bulunduğu aşamada kalması anlamında olduğundan, söz konusu araçlar üzerindeki hacizler kaldırılamayacağı gibi, amme alacağının takip ve tahsili amacıyla yapılan haciz işleminin, rehin işleminden farklı olması nedeniyle araçların iade edilmesi de mümkün görülmemektedir.”

Şeklinde görüşler verilmiştir.

Erteleme süresi sonunda iyileşmenin mümkün olmadığının tespiti üzerine mahkeme, şirketin iflâsına karar verecektir.

Erteleme süresi bitmemekle beraber, mahkeme kayyımın verdiği raporlardan şirketin malî durumunun iyileştirilmesinin mümkün olmadığı kanaatine varırsa, erteleme kararını kaldırarak şirketin iflâsına karar verebilmektedir.

Erteleme süresi sonucunda şirketin mali durumunun düzelmesi halinde erteleme kararı amacına ulaşmış sayılacaktır. Böyle bir durumda kayyım tarafından verilen rapor çerçevesinde Mahkeme erteleme kararını kaldıracaktır.

--------------

[1] İİK md. 179/b.

[2] Bkz. ÖZKAN Özgür, “İflasın Ertelenmesi Kararının Alacaklılar ve Kamu İdaresi Açısından Etkileri”, Sayıştay Dergisi, Sayı:69.

[3] Burada kastedilen amme alacağının kapsamına, vergi aslı, gecikme zammı, gecikme faizi, vergi ziyaı cezası, usulsüzlük cezaları, özel usulsüzlük cezaları ve özetle 6183 sayılı kanunun 1. maddesinde yer alan bütün kamu alacakları bu kapsamdadır.

[4] 6183 sayılı AATUHK’na bağlı olarak yayımlanan 1 seri nolu genel tebliğ 30.6.2007 gün ve 26568 sayılı RG’de yayımlanmıştır.