Mersin’de Özgecan’ın vahşice katledilmesinden sonra 'idam' tartışmaları gündeme damga vurdu. Hatta bir gazete idam kararının çıktığını ve Bakanlar Kurulu tarafından onaylandığını bile iddia etti. Özgecan’ın annesi zanlıların idam edilmesini isterken, geçtiğimiz günlerde sosyal medyada 'Katil Suphi Altındöken asılsın' kampanyası başlatıldı. Bizde gündeme damga vuran 'idam' tartışmaları ile  'Yeni İç Güvenlik Yasası'nı Av. Celal Ülgen'le konuştuk. Ülgen, idam cezasının yeniden getirilmesi ile sorunun çözümüne inanmanın, sorunu hiç bilmemekten kaynaklandığını belirterek devletin en çok korktuğu 2 olayı açıkladı. Ülgen, 'İç Güvenlik Paketi'nin bu 2 olayın tekrarlanacağı korkusuyla yasalaştırılmak istendiğini ileri sürdü.

RÖPORTAJ: MEHMET ALİ AY / HUKUKİ HABER

- Mersin’de üniversite öğrencisi Özgecan Aslan'ın vahşice katledilmesi 'idam' tartışması başlattı. Hatta AKP'li bazı bakan ve milletvekilleri idam cezasının yeniden getirilmesini istedi. Konu hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

İdam cezasının yeniden getirilmesi ile sorunun çözümüne inanmak sorunu hiç bilmemek demektir. Cezaların caydırıcılık fonksiyonundan başka türlü de yararlanılabilir. Ama burada asıl olan cinsel açlığı ve kültürsüzlüğü yenmektir.  Bu da kızlı erkekli sınıfları kapatmak yerine tersine yaygınlaştırmaktır. Toplumda kız ya da erkek ayrımına son vermek, her alanda beraber çalışma, yaşama ve eğitim olanakları sağlanmalıdır. Eteği kısa olanın ya da başını örtmeyenin hafif olduğu konusunda toplumun kimi kesiminde oluşturulmuş bu yanlış algının önüne geçilmelidir. Bu hususun devlet politikası olması, çeşitli kamu kurumları ile kitle örgütlerinin seferberlik başlatması olumlu olur.

KİMSE KENDİ KENDİ CEZA VERMEYE KALKIŞAMAZ

Avrupa Birliği Bakanı ve Baş müzakereci Volkan Bozkır, Özgecan'ın vahşice katledilmesinden sonra gündeme gelen idam cezasıyla ilgili olarak, “Kızımın başına gelse, elime silahı alır cezasını kendim verirdim” şeklindeki ifadelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bunlar duygusal ve bir çırpıda düşünülmeden söylenmiş sözlerdir. Bu failleri birebir öldürmek yerine bu failleri yaratan ortamı hedef almak daha doğru olur. Bu caniler hangi ortamdan fışkırıyor ise o ortamı iyileştirmek ve değiştirmek gerekir. İşin sonuçlarıyla değil nedenleriyle ilgilenmek gerekir.  Kimse kendi kendine ceza vermeye kalkışamaz.

'NAMLU SANA DÖNEBİLİR'

- Kadınların silahlanması tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu tartışmalar da yersiz ve suni tartışmalardır. Silahlanmak ile silahı etkili olarak ve yerinde kullanmak farklı şeylerdir. Kullanamadığın silah bazen başına işler açar ve namlunun sana dönmesini sağlar. Yukarıda da belirttiğim gibi silahlanmak değil topyekûn bir kültür seferberliği yapmak gerekir. Bu işin temel ilacı Çağdaşlıktır.  Çağdaşlıktan uzaklaştıkça böyle bataklıklarla sık sık karşılaşabilirsiniz.

İKTİDARIN ÇOK KORKTUĞU 2 OLAY...

- Türkiye'nin dört bir yanından avukatlar, İç Güvenlik Paketinin geri çekilmesi için cübbelerini giyerek Meclis'e yürüdü. İç Güvenlik Paketi Türkiye’yi nereye götürür? Sizin somut olarak pakete ilişkin kaygınız var mıdır?

Elbette... İç Güvelik Paketi aslında temel bir korkunun ve içgüdüsel bir önlem alma refleksinin ifadesidir.  Tek kelime ile İktidar iki şeyden çok korkuyor. 

1) Güneydoğu’da Kobani eylemleri adı verilen eylemlerinin tekrarından...

2) 'Gezi' adı verilen eylemlerin yinelenmesinden ve yayılmasından çok korkuyor.

Bu hususu açıklıkla belirtmek gerekir. Bu nedenle görmek istemediği kabusu şimdiden polisin yetkilerinin artırılması ile ertelemek ya da ötelemek istiyor. Bu konuda siyasi iktidarlar için elbette toplu eylemler büyük sorun yaratır. Ama iktidar olmak bu sorunların üstesinden özgürlükleri daraltarak değil, genişleterek gelmek önemlidir.

Siz balonu her geçen gün biraz daha sıkarak  içinde biriken gazın baskı altında tutulmasını isteyebilirsiniz. Ama işin doğasında olan bir karşı çıkışı, sosyal patlamaları bu biçimde önleyemezsiniz. İktidarın yaptığı İç güvenlik Paketi ile Yürütmeye kısmi bir yargı görevi vermenin yanında polisin eylemler sırasında insan öldürmekten çekinmemesini sağlayacak yasal düzenlemeler getirmek.

Bu baskı ve şiddetin sonucunda vatandaşın düşünce ve düşünceyi ifade hürriyetini kullanma hakkının yok edilmesi amaçlanmakta. Düzenleme, çok kapsamlı bir biçimde kişi hak ve özgürlüklerine, özel hayatın gizliliğine, hakim ve savcıların yetkilerine yönelik pek çok müdahale içermekte.

'SİVİL İTAATSİZLİKLER GELİŞTİRİLMELİ'

- Avukatların adliyelerde tuttuğu adalet nöbetini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Avukatlar ve barolar bu dönemin en önemli hukuk kurumu olmayı sürdürdüler.  Bu açıdan Avukatların böyle bir nöbet olayını gündeme getirmesini elbette önemsiyorum. Ama bana göre yeterli değil. Toplumun dikkatini ve ilgisini çekecek başka eylem türleri ya da sivil itaatsizlikler geliştirmek gerekir. Kimseyi incitmeyen, kırmayan ve fakat bir hakkın önemini vurgulayan sivil itaatsizliklerden söz ediyorum.

'TEK KELİME İLE KORKUNÇ'
 
- Mevcut CMK’nın 91. maddesinde gözaltı yetkisi yargıya bırakılmış. İç Güvenlik Paketi’nde, bu maddeye ‘suçüstü’ halleriyle sınırlı olmak kaydıyla, polise gözaltı yetkisi veriliyor. Düzenleme yasalaşırsa polis, 24 saat gözaltına alabilecek. Hakim önüne çıkarma süresi 48 saat olacak. Konu hakkında neler söylemek istersiniz?

Tek sözcük ile korkunç bir öneri. Polise savcı yetkisi veriyorsunuz. Bizim Polise yetki vermezseniz bile kendisini yetkili sayıyor her konuda. Şimdi önüne gelen herkes polis tarafından gözaltına alınabilir. Bizde Adli Kolluk kurulmadığı için bu açığı asayiş polisi ile kapatmak istiyorlar. Bu mümkün değil. Uygulamalar çok ses getirecek ve tepki çekecek türden. Bence siyasi iktidarlar bu tür tutkulardan vazgeçmeli.
 
- Balyoz davası bilirkişi raporunda davaya söz konusu CD’lerin sahte olduğu ortaya çıktı. 5 No'lu sabit hard diskteki suça konu bütün dosyaların, başka bir kaynak ortamdan kopyalandığı belirlenmiştir. Bilirkişi raporu davayı nasıl etkileyecektir?

Evet. Bu konuda çıkan yeni sonuç aslında bizim yıllardır söylediğimiz, savunduğumuz şeyler.

Şimdi Savcıya esas hakkındaki mütalaası sorulacak ve sanık ve vekillerinin savunmalarından sonra bu dava sonuca gidecektir. Yani beraat kararı ufukta uzak değil. Bütün kanıtlar bu yönde gelişti. Tabi bunun ikincil bir aşaması da var. Kumpas sanıklarını bulmak ve yaptırım uygulamak. Kimsenin Silivri Cezaevine yolunun dahi düşmesini istemem. Ama bu kumpas yapanlar, delil üretenler ve bu açık ve bariz kanıtları görmezden gelenler o cezaevine gitmeyi hak etti.

(Hukukihaber.net)