Düşünce ve düşünceyi ifade özgürlüğü, çağdaş ve demokratik bir hukuk devletinin en önemli unsurlarındandır. Bireysel ve toplumsal gelişmenin en etkin araçlarından biri olan düşünce ve düşünceyi ifade özgürlüğü şiddet, ayrımcılık ve hakaret oluşturmadığı takdirde insanların kendilerini anlatmanın, olaylar ve insanlar hakkında bilgi sahibi olmanın, eleştiri ve yorum yapma ile farklı fikirleri öğrenmenin teminatıdır. Kişilerin bilgiye ve kendilerini ifade etmeye erişimi esas olup, devletin görevi özgürlükler arasında yargı yoluyla denge kurmaktır.

Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Görev ve sorumluluklar yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir[1]. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi ulusal makamların bu takdir yetkisini sözleşmenin 10. maddesiyle bağdaşır şekilde kullanıp kullanmadıklarını önüne gelen davalar aracılığıyla denetlemektedir. O halde ulusal yargı mercileri, ifade özgürlüğünün sınırlanması ile ilgili takdir yetkilerini kullanırken, sınırlamanın kanunda öngörülüp öngörülmediği, açıkça tanımlanıp tanımlanmadığı, sınırlamanın AİHS'in 10/2. maddesinde yazılı veya yasada öngörülen meşru amaçlara uygun olup olmadığı, sınırlamanın çağdaş demokratik toplumun gereklerine uygun olup olmadığı, sınırlamada aşırıya gidilmemesi (orantılı ve ölçülü olunması) hususlarını gözetmek zorundadırlar. Meşru amaç deyiminden; genellikle sözleşmenin 10/2. maddesinde yazılı kamu güvenliği, toplumsal ahlak ve ülkelerin yasalarında mevcut sair durumlar kastedilmektedir. Çağdaş demokratik toplumun gerekleri tanımı ile anlatılmaya çalışılan ise; topluma sunulan, sınırlanmaması, kınanmaması, özgür bırakılması gereken ifadenin veya haberin; toplumun ilgisini çeken, güncel ve kamunun yararını güden bir tartışmayı içermesi ile halkı kin ve düşmanlığa sevk etmemesi, şiddete teşvik etmemesi, nefret veya ayrımcılık içermemesi, suçu ve suçluyu övmemesi, terör veya ayrılıkçı hareketleri övmemesi, meşrulaştırıp yüceltmemesi, başkalarının kişilik haklarını, onur, şeref ve saygınlığını, hakaret, sövme veya benzer yollarla zedelememesi gibi gerekliliklerdir. Değer yargıları ülkeden ülkeye değişmektedir. Çağdaş ülkelerin çoğunda; iftira, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeye yönelen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olan ifadeler düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmemekte, suç sayılmak suretiyle cezalandırılmaktadırlar. Ülkemizde temel hak ve özgürlüklerin, dolayısıyla ifade ve basın özgürlüğünün de sınırlanmasında esas alınması gereken kurallar başta 13. maddesi olmak üzere Anayasa'da düzenlenmektedir. Buna göre temel hak ve hürriyetler; özlerine dokunulmaksızın, yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak, ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz. Ancak olağanüstü hal, sıkıyönetim veya savaş halinde dahi kişilerin sert çekirdek hakları olan; yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz, kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz, suç ve cezalar geçmişe yürütülemez, suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz. T.C. Anayasası'nın "Düşünce ve kanaat hürriyeti başlıklı" 25. maddesinde; "Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz." T.C. Anayasası'nın "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" başlıklı 26. maddesinde; "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir. Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz. Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir." T.C. Anayasası'nın "Basın hürriyeti" başlıklı 28. maddesinde; "Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve malî teminat yatırma şartına bağlanamaz. Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır. Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27’nci maddeleri hükümleri uygulanır..." şeklinde ifade ve basın özgürlüğü kavramlarının içeriği, kapsamı, sınırları ve kullanılması düzenleme altına alınmıştır. T.C. Anayasası'nın "Düzeltme ve cevap hakkı" başlıklı 32. maddesi; "Düzeltme ve cevap hakkı, ancak kişilerin haysiyet ve şereflerine dokunulması veya kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılması hallerinde tanınır ve kanunla düzenlenir. Düzeltme ve cevap yayımlanmazsa, yayımlanmasının gerekip gerekmediğine hâkim tarafından ilgilinin müracaat tarihinden itibaren en geç yedi gün içerisinde karar verilir[2]. Cevap ve düzeltme hakkı kişisel verilerin korunması, özel hayatın gizliliği, düşünceyi açıklama özgürlüğü, halkın haber alma özgürlüğü ve iletişim özgürlüğü gibi temel insan haklarını korumayı amaçlayarak özgürlük alanlarını genişletme olanağı sağlamaktadır. Basın yoluyla işlenen suçlar nedeniyle görülen davalarda göz önünde bulundurulması gereken "basın özgürlüğü" kavramının içeriği ve hukuka uygunluk nedenlerine dair Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.02.2007 tarihli, 2007/7-28 esas ve 2007/34 sayılı kararında; "Demokratik toplumlar, temel hak ve özgürlüklere dayanan toplumlardır. Bu tür toplumlarda Devletin görevi, temel hak ve özgürlükleri korumak ve geliştirmektir. Temel hak ve özgürlükler arasında düşünce ve kanaati açıklama özgürlüğünün önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu özgürlüğün kullanılabilmesinin en önemli yollarından birisi de basındır. Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır. Temelini Anayasa’nın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3. maddesinde düzenlenen bu haklar, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturur. Bilgiyi yayma, eleştirme ve yorumlama haklarının kabulü için, açıklama, eleştiri veya değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması, açıklamada “küçültücü” sözlerin kullanılmaması gerekir." Haber verme hakkının hukuka uygun bir biçimde kullanılabilmesi için gereken ölçütler dört başlık altında toplanmaktadır. Bunlar; haber gerçek olmalı, haber güncel olmalı, haberin verilmesinde kamu yararı bulunmalı ve haberin veriliş biçimi ile özü arasında düşünsel bir bağ bulunmalıdır. Bu unsurlar eleştiri hakkı yönünden de geçerlidir. Yani eleştirinin olabilmesi için, yazının gerçek olgulara dayanması, güncel bulunması ve bu haberin verilmesinde kamu yararı bulunması koşullarına bağlıdır..." şeklinde gözetilmesi gereken temel kriterlerden bahsedilmiştir. Temel hak ve özgürlükler arasında düşünce ve kanaat açıklama özgürlüğünün önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu özgürlüğün kullanılabilmesinin en önemli ve etkin yollarından birisi basındır. Basın özgürlüğü; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir. Düşünceyi açıklama ve basın özgürlüğü, onu kullananlar açısından olduğu kadar gerçekleri öğrenmek özgürlüğüne sahip kişi ve kitleler açısından da temel hak niteliğindedir. Böylelikle, basın özgürlüğü bir yönüyle halkı ilgilendiren haber ve görüşleri iletme özgürlüğüdür, diğer yönüyle ise, bu özgürlük, halkın bu bilgi ve görüşleri alma hakkıdır. Bu şekilde basın kamuoyunun bilgi edinme hakkı bakımından birincil derecede önemi bulunan “halkın gözcülüğü” ya da “kamunun (kamu düzeninin) bekçisi” görevini yapabilir. Çoğunlukçu, özgürlükçü, demokratik toplumlarda, düşünceyi açıklama özgürlüğü; sadece genel kabul gören ve zararsız veya önemsiz sayılan düşünceler yönünden değil, aynı zamanda halkın bir kısmı tarafından benimsenmeyen kural dışı, hatta rahatsız edici, endişe verici, sarsıcı düşünceler için de geçerlidir. Toplumun ve insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek, doğru ve gerçeğe uygun bilgiler ile donatmak, yaşanan sorun, olay ve oluşumlar hakkında kamuoyunu nesnel bir biçimde aydınlatmak, düşünmeye yönlendirici tartışmalar açmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu suretle denetlemek durumunda olan basının sahip olduğu hakkı hukuka uygun bir biçimde kullandığının kabulü için; açıklama, eleştiri ve değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bağ bulunması, açıklamada küçültücü sözlerin kullanılmaması gerekmektedir. Ancak, basın özgürlüğünün bir dereceye kadar abartma hatta kışkırtmaya başvurma hakkını da içerdiği unutulmamalıdır. Basın ve diğer medya organlarının ifade özgürlüğü, kamuoyuna yöneticilerin görüş ve davranışlarını tanıtmak ve yargılamak için en iyi araçlardan birisini sunmaktadır. Şüphesiz ifade özgürlüğünü kullanan kişilerin (gazeteciler, televizyoncuların vb...) bu özgürlüğü kullanırken “görev ve sorumlulukları” da vardır. Sözleşme'nin 10. maddesinin gazetecilere tanıdığı güvence, gazetecilerin gazeteci deontolojisine saygı içinde “doğru ve güvenilir” bilgiler sunmaları anlamında iyi niyetle hareket etmeleri koşuluna bağlıdır. Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır[3]. Basın özgürlüğü halkın bilgilenme ve haber alma hakkının kullanılabilmesi açısından demokrasilerde çok önemli bir işleve sahiptir. Dünyanın birçok yerinde olayın basında yer alması nedeniyle devletler olayların üzerine giderek birçok insan hakkı ihlallerinin önüne geçilmesi veya suçluların cezalandırılması için yasal sürecin başlanması sağlanmıştır. Yaptığı işin önemi gözetilerek basının özgürlüğünün sınırlarının geniş tutulması şarttır.

Kitle iletişim araçlarıyla yapılan haberin kişilik haklarına haksız bir saldırı oluşturması veya gerçeğe aykırı olması objektif olarak cevap ve düzeltme hakkının koşullarındandır. Haksız saldırıya maruz kalan gerçek veya tüzel kişiler, bu iki koşuldan birinin gerçekleşmesi durumunda cevap ve düzeltme hakkını Anayasa ile güvence altına alınmış değişik yasalarda belirlenen usullerle yasalarca belirlenen sürelerde kullanabilirler. Basının özgürce yayın yapması Anayasal ve yasal güvenceler altında olup, basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun haber alma hakkının sağlanarak demokratik gelişmenin sağlanmasıdır. Toplumu oluşturan tüm bireylerin ülkede ve dünyada meydana gelen olayları ve değişimleri izlemesi toplumsal gelişme için bir ihtiyaçtır. Kitle iletişim araçlarıyla, ülkede ve dünyada meydana gelen olayları izleme, yorumlama, değerlendirme ve yayma imkânının verilmesi sınırsız değildir. İfade özgürlüğü suç oluşturmayan her türlü farklı fikri güvence altına almaktadır. Medya dışındaki bir eylemin veya söylemin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlar ile medya yoluyla yapılan bir eylem veya söylem hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Cevap ve düzeltme hakkı büyük medya gücüne karşı gerçek veya tüzel kişileri korumayı amaçlamakta olup, insanların ve kurumların haksız saldırılara karşı kendilerini savunmalarına olanak tanımaktadır. Ancak cevap ve düzeltme hakkının sınırları iyi belinlenmeli, ifade özgürlüğü ve haber alma hakkı geniş yorumlanmalıdır. Unutmamalıdır ki düşünme ve düşünceyi ifade özgürlüğü toplumsal gelişmeyi sağlayacak çağdaş demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarındandır. Haber verme ve haberi yayma açısından kamuoyunun duyarlılığını ve tepkisini dile getiren inceleme, araştırma, değerlendirme, kıyaslama, yorum ve eleştiri amaçlı yazıların, çizimlerin, karikatürlerin, fotoğrafların, videoların, filmlerin, heykellerin, şarkıların, türkülerin ve söylemlerin, ifade ediliş biçiminin etkili olması açısından toplumsal yarar ve ortak iyilik açısından dikkat çekme amacına yönelik olmasının göz ardı edilmemesi gerekir. Cevap ve düzeltme hakkı hukuk dışı yorumlarla sansür benzeri bir konuma sokulmamalıdır. Basın Kanunu’nda sıkı şekil şartlarının maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına yönelik olarak değerlendirilmesi gerekir. Örneğin, kişisel hakları ihlal edilen veya hakkında gerçeğe aykırı haber yapılan kişinin düzeltme ve cevap metni yayımlanması için Sulh Ceza Hakimliğine usulüne uygun biçimde başvurduğu hallerden mahkemece gerek noter tebliğ mazbatasının gerekse tebliğden itibaren süreli yayınlarda üç gün içinde yayımlanıp yayımlanmadığı hususunda yeterli araştırma yapmak için ilgili gazete nüshalarının sunulmadığı gerekçesiyle ilgilinin başvurunun reddine karar verilmesi yasanın amacına aykırılık oluşturmaktadır. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurunun reddine karar vermek yerine maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına yönelik olarak gerekli araştırmayı yapmak, başvurana süre vermek veya Cumhuriyet Başsavcılığından ilgili noterlikten tebligat belgelerini ve ilgili gazeteden üç günlük nüshaları isteme suretiyle talep konusunda bir karar verilmesi gerekir. Cevap ve düzeltme hakkının kullanılmasının sıkı şekil şartlarından çıkarılması ve kitle iletişim araçlarının cevap ve düzeltmeyi makul bir sürede haksız veya gerçek dışı yayınla aynı etkiyi doğuracak şekilde vermesi gerekir.

Cevap ve düzeltme hakkının düzenlendiği yasalar arasında yeknesaklık ve Anayasal düzenlemeye uyum sağlamak amacıyla tek bir yasal düzenleme ile önce ilgili kuruluşa başvuru ilgili kuruluşun cevap ve düzeltme talebini yerine getirmemesi halinde kurulacak bir ihtisas mahkemesine başvuruyu esas alan net ve kolay uygulanabilen hızlı bir süreci içinde barındıran yeni bir düzenlemeye ihtiyaç vardır. Yayından iki veya üç yıl sonra kesinleşen kararlarla ne ifade özgürlüğü ne de insanların kişilik hakları korunamaz. Görsel veya yazılı medyanın kişiliğe saldırı niteliğindeki veya gerçek dışı haberlere karşı gerçek veya tüzel kişilerin hızlı, etkin ve sağlıklı bir koruma altına alınması şarttır. Cevap ve düzeltme hakkı, kendileri hakkında gerçek dışı bilgiler içeren ya da kişilik haklarını ihlal eden yayınlara karşı gerçek veya tüzel kişileri koruma işlevinin yanında halkın objektif ve doğru haber alma hakkı arasında bir dengeyi gerektirmektedir. Her somut olayın özelliklerine uygun değerlendirme yapabilecek yargı kültürü gelişmiş, insan hakları ve kitle iletişim hukuku konusunda uzman hâkimlerin ihtisas mahkemelerinde görevlendirilmesi şarttır. Kitle iletişim araçlarının yayınlarına ilişkin iç denetimin yapılması açısından medya organlarında hukuk müşaviri çalıştırma zorunluluğu getirilmelidir. Cevap ve düzeltme hakkını yerine getirmeyen medya görevlilerinin cezaları caydırıcı olmalı ancak bu caydırıcılık medyayı susturmaya yönelik bir suç ve ceza politikasına dönüştürülmemelidir.

5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunu’nun 9/1. maddesinde “İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden gerçek ve tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşlar, içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması hâlinde yer sağlayıcısına başvurarak uyarı yöntemi ile içeriğin yayından çıkarılmasını isteyebileceği gibi doğrudan sulh ceza hâkimine başvurarak içeriğe erişimin engellenmesini de isteyebilir.” Belirtilen maddenin 3. fıkrasında “İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik hakları ihlal edilenlerin talepleri doğrultusunda hâkim bu maddede belirtilen kapsamda erişimin engellenmesine karar verebilir. İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden kişilerin talepleri, içerik ve/veya yer sağlayıcısı tarafından en geç yirmi dört saat içinde cevaplandırılır. İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik hakları ihlal edilenlerin talepleri doğrultusunda hâkim bu maddede belirtilen kapsamda erişimin engellenmesine karar verebilir. Hâkim, bu madde kapsamında vereceği erişimin engellenmesi kararlarını esas olarak, yalnızca kişilik hakkının ihlalinin gerçekleştiği yayın, kısım, bölüm ile ilgili olarak (URL, vb. şeklinde) içeriğe erişimin engellenmesi yöntemiyle verir. Zorunlu olmadıkça internet sitesinde yapılan yayının tümüne yönelik erişimin engellenmesine karar verilemez. Ancak, hâkim URL adresi belirtilerek içeriğe erişimin engellenmesi yöntemiyle ihlalin engellenemeyeceğine kanaat getirmesi hâlinde, gerekçesini de belirtmek kaydıyla, internet sitesindeki tüm yayına yönelik olarak erişimin engellenmesine de karar verebilir. Hâkimin bu madde kapsamında verdiği erişimin engellenmesi kararları doğrudan “Erişim Sağlayıcıları Birliğine” gönderilir. Hâkim bu madde kapsamında yapılan başvuruyu en geç yirmi dört saat içinde duruşma yapmaksızın karara bağlar. Bu karara karşı 4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre bir sonraki numaralı Sulh ceza hâkimliğine itiraz yoluna gidilebilir. Erişimin engellenmesine konu içeriğin yayından çıkarılmış olması durumunda hâkim kararı kendiliğinden hükümsüz kalır. Birlik tarafından erişim sağlayıcıya gönderilen içeriğe erişimin engellenmesi kararının gereği derhâl, en geç dört saat içinde erişim sağlayıcı tarafından yerine getirilir. Bu madde kapsamında hâkimin verdiği erişimin engellenmesi kararına konu kişilik hakkının ihlaline ilişkin yayının başka internet adreslerinde de yayınlanması durumunda ilgili kişi tarafından Birliğe müracaat edilmesi hâlinde mevcut karar bu adresler için de uygulanır. Tekrar Sulh ceza hakimliğine ilgilinin başvurması gerekmez. Sulh ceza hâkiminin kararını bu maddede belirtilen şartlara uygun olarak ve süresinde yerine getirmeyen sorumlu kişi, beş yüz günden üç bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.

Bir İnternet haberinin unutulma hakkı kapsamında İnternet'ten çıkarılabilmesi için; yayının içeriği, yayında kaldığı süre, güncelliğini yitirme, tarihsel bir veri olarak kabul edilememe, kamu yararına katkısı (toplumsal açıdan haberin değeri, haberin geleceğe ışık tutan niteliği) habere konu kişinin siyasetçi veya ünlü olup olmadığı, haber veya makalenin konusu, bu bağlamda haberin olgusal gerçekler ya da değer yargısı içerip içermediği, halkın ilgili veriye yönelik ilgisi gibi hususların her somut olay açısından incelenmesi gerekmektedir. Yapılacak değerlendirme sonucunda unutulmayı etkin kılacak farklı yöntemler benimsenebilir. 5651 sayılı Kanun'un 6518 sayılı Kanun ile değiştirilen 9. maddesinde erişimin engellenmesinin kapsamının kişilik hakkının ihlalinin gerçekleştiği yayın, kısım, bölüm ile ilgili olarak (URL vb.) içeriğe erişimin engellenmesi yöntemiyle verileceği ve zorunlu olmadıkça İnternet sitesinde yapılan yayının tümüne yönelik erişimin engellenmesine karar verilemeyeceği belirtilmiştir. Unutulma hakkı bağlamında ifade ve basın özgürlükleri ile şeref ve itibarın korunması hakkı arasındaki dengenin sağlanması açısından 5651 sayılı Kanun kapsamında yukarıda belirtilen önlemler alınabilir. Ancak alınacak tedbirlerin Anayasa'nın 13. maddesi gereğince ölçülülük kriteri esas alınarak yapılması gereklidir. Nitekim kişinin şeref ve itibarına yönelik müdahaleleri unutulma hakkı gereğince engellemek için arşivde arama yapmaya imkân tanıyan haber ile kişi arasında ilişki kuran kişisel verilerin silinmesi, haberin anonim hâle getirilmesi, haber içeriğinin bir kısmına erişimin engellenmesi gibi birçok yöntem benimsenebilir. Bu bağlamda yargının görevinin, İnternet ortamının sağladığı kolaylıkla zamanla kişilerin itibarına yönelik müdahale oluşturan haberleri tamamen ortadan kaldırarak geçmişte meydana gelmiş olayların yeniden yazılmasını sağlamak olmadığı dikkate alınmalıdır. İnternet haber arşivinin bir bütün olarak basın özgürlüğünün koruması altında olduğu unutulmamalıdır. Genel ilkeler bağlamında somut olay değerlendirildiğinde; başvuruya konu haberlerin ilk kez yayınlandıkları tarihte, herhangi bir eleştiri veya yorum yapılmaksızın internet üzerinde yorumsuz biçimde yayınlanmalarının, olay tarihinde kişilik haklarına karşı bir saldırı veya ihlal içermediği, bu haliyle ifade ve basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilebileceği, başvuranların beraat etmeleri sonucu, aradan geçen süreden sonra, haberin "güncellik" değerini yitirdiği, dolayısıyla haberin o tarihte "gerçeklik ve doğruluk" kriterlerini karşılamasının artık bir önemi kalmadığı, habere konu olan yargılama sürecinin tüm aşamalarıyla sona ermesiyle birlikte, habere konu olan kişiler için haksızlık içeren durumun, toplum tarafından öğrenilmesinin, geçmişte gerçeklik ve doğruluk payı varmış gibi ifşa edilmesi anlamına gelebileceği, dolayısıyla adı geçen habere istenildiği zaman ulaşılmasının, toplum açısından yanlış algılamaya yol açabileceği, başvuranların beraatla sonuçlanan bir yargı sürecinde gözaltına alınması ve tutuklanması süreçlerine dair haberin basının arşivinde bulunmasının, haberin kamu yararı için gelecekte hatırlanması veya istatistikî açıdan değerlendirilmeye alınması gibi işlevi de taşımadığı, dolayısıyla haberin yayında kalmasının, toplumun ilerlemesi, gelişmesi için bir katkı sağlamayacağı gibi, kamu yararına toplum hafızasında yer etmesi gibi bir etkisi de olmadığı, haberin içeriğini oluşturan kişilerin; toplumu temsil ve topluma hizmet etme gayesiyle seçilmiş veya atanmış siyasilerden olmadığı gibi, topluma kendini anlatma ve toplumu aydınlatma gayesiyle eser veren sanatçılardan veya aydınlardan da olmaması nedeniyle, suç geçmişlerine dair bilgilerin kamuyu ilgilendirmediği, ayrıca bu bilgilerin sadece devletin belirli organlarınca kayıt altında tutulabileceğinin, başvuranların isimlerinin ad ve soyadı şeklinde açıkça yazılması suretiyle "örgüt, fuhuş ve insan ticareti" gibi kelimelerin yanında anılmaya devam etmesinin, şeref ve haysiyetlerine karşı bir eylem olduğu gibi, bu nedenle gözaltına alındıkları bilgisinin arşivlenmesinin kişisel verilerin izinsiz olarak işlenmesi ve yayınlanması anlamına geleceği, başvuranların istememesine rağmen, geçmişlerinde yer eden olumsuz tecrübelere dair haberlere, toplum tarafından istenen her anda kolaylıkla ulaşılması başvuranların kişilik haklarını zedelemektedir [4]. Unutulma hakkı ile hakkında olumsuz haberler yapılan kişi yeni bir sayfa açarak kendisini maddi ve manevi olarak geliştirme imkânı elde edilecektir. Unutulma hakkı ile geçmişten gelen olumsuzlukların geleceği şekillendirmesi engellenecektir. Bu hak kişisel verilerin korunması hakkı ile bağlantılı olup, kişinin geçmişi veya dijital sabıkası da kişisel veri kapsamındadır. Unutulma hakkı, kapsamı ve içeriği ile kullanma şekli itibariyle ulusal ve uluslar üstü yasal düzenlemeler gerektirmektedir. İnsanların genel geçer ifadelerle yapılan başvuruların reddi konusunda hukuku işleterek yasa koyucuyu bu alanda yeni yasal düzenlemeler yapmaya özendirmeleri gerekir. İnsanların geçmişleriyle ilgili doğru ya da yanlış haberlerin geleceklerini ipotek altına almalarına izin vermemeleri maddi ve manevi varlıklarını korumaları açısından şarttır.

Dr. Cengiz Apaydın

İstanbul Anadolu Cumhuriyet savcısı

-----------------------------------------

[1] Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin "ifade özgürlüğü" başlıklı 10. Maddesi.

[2] Yargıtay, 19. Ceza Dairesinin 15.4.2019 tarihli, 2019/1533 esas ve 2019/7233 sayılı kararı. (UYAP isimli Hakimler ve Cumhuriyet savcılarına Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[3] Yargıtay, 19. Ceza Dairesinin 15.4.2019 tarihli, 2019/1533 esas ve 2019/7233 sayılı kararı. (UYAP isimli Hakimler ve Cumhuriyet savcılarına Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[4] Yargıtay, 19. Ceza Dairesinin 05. 06. 2017 tarihli, 2016/15510 esas ve 2017/5325 sayılı kararı. (UYAP isimli Hakimler ve Cumhuriyet savcılarına Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).