Yazımızda; 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu m.3/6’da yer alan özel kanunları gereğince kısmen veya tamamen gümrük vergilerinden muaf tutulan eşyadan değil, miktar/değer itibariyle gümrük vergisinden muafiyetten bahsedilecektir.

Ülkemizde bugüne kadar posta veya hızlı kargo yoluyla gelen eşyaya gümrük muafiyetleri uygulanmış olup, muafiyetin sınırında veya konusunda zaman içinde değişikliklere gidilmiştir. Posta veya hızlı kargo yoluyla gelen eşyaya yönelik muafiyet ve istisnalar, 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 167. maddesinde düzenlenmektedir. Bununla birlikte, 2009/15481 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı eki 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun Bazı Maddelerinin Uygulanması Hakkında Kararın 45, 62 ve 63. maddeleri ile 24.03.2014 tarihli ve 2014/7 sayılı Genelge de bahsi geçen muafiyetlere dayanak olabilmektedir.

Bu çerçevede; yurtdışından posta veya hızlı kargo ile gelen, gümrük kıymeti gönderi başına belirli bir parasal sınırı geçmeyen, ticari miktar ve mahiyette olmayan eşyaya gümrük muafiyeti tanınmakta ve böylece bu eşya için gümrük vergisi ödenmemektedir. Muafiyet limitleri 04.11.1999 ila 07.10.2009 tarihlerinde 100 Euro, 07.10.2009 ila 20.08.2011 tarihlerinde 150 Euro ve 20.08.2011 tarihinden sonra da 75 Euro olarak belirlenmiştir. Güncel durumda ise; Türkiye gümrük bölgesinde bulunan bir kişiye posta veya hızlı kargo taşımacılığı yoluyla gelen, bedeli gönderi başına toplam 150 Euro’yu geçmeyen kişisel kullanıma mahsus kitap veya benzeri basılı yayına muafiyet tanınmaktadır[1]. Dolayısıyla; daha önce “ticari miktar ve mahiyette olmayan eşya” ifadesi kullanılırken, güncel durumda “kişisel kullanıma mahsus kitap veya benzeri basılı yayın” ifadesi kullanılmakla muafiyetin kapsamı daraltılmıştır.

Posta ve hızlı kargo muafiyeti suiistimale açık bir konu olup, uygulamada özellikle internet üzerinden yapılan alışverişler bakımından bazı sorunlara yol açmaktadır. Birçok uyuşmazlıkta şahısların internet siteleri vasıtasıyla yurtdışından temin ettikleri ürünleri “stoksuz alışveriş (dropshipping)” yöntemi ile ülkemiz iç piyasasında satışa sundukları ve böylelikle kişisel kullanım için getirilen muafiyetleri, ticari kazanç sağlama maksadıyla kullanarak, herhangi bir gümrük vergisi ödemeksizin “kaçakçılık” yaptıkları ileri sürülmektedir. Stoksuz alışveriş yönteminde satıcı ve alıcı birbirlerini görmemektedir. Alıcı genellikle posta ve hızlı kargo muafiyeti sınırını aşmayan bedelde ürünler seçerken, satıcı firma ise yine bu sınırın altında bir bedel üzerinden fatura düzenlemektedir. Alıcı her defasında bu sınırı aşmayacak şekilde ürün sipariş ederken, bu faaliyetini bir düzene göre gerçekleştirmektedir, çünkü ülke içinde bu ürünleri üçüncü kişilere satabilme amacıyla hareket etmektedir.

Yazımızda; Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 2017/15035 E. ve 2019/12083 K. sayılı kararı üzerinden, “yurtdışından satın alınan ve gümrük vergilerinden muaf tutulan eşyanın ülkeye sokulması ve yerli internet sitelerinde satılması” fiilleri değerlendirilecek olup, yerleşik içtihada göre bu fiillerin 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu m. 3/1 uyarınca cezalandırılmasının, bu fıkra uyarınca tanımlanan suçun unsurları ile ne ölçüde bağdaştırılabilir olduğu tartışılacaktır.

Yargıtay kararına konu olan somut olayda sanık, çoğunluğu dijital kamera olan 485 adet elektronik eşyayı yurtdışında bulunan sanal bir mağazadan sipariş etmek suretiyle Türkiye’ye ithal etmiştir. Her bir malın bedeli 150 Euro’luk posta gümrük muafiyet sınırını geçmediğinden[2], sanık gümrük vergilerinden muaf olmuş ve gümrük vergisi ödememiştir. Ardından sanık, muafiyet kapsamında yurda soktuğu bu eşyayı Türkiye Cumhuriyeti’nde bulunan bir internet sitesinde satışa sunmuş ve hakkında 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu m.3/1 uyarınca kamu davası açılmıştır[3]. Dava neticesinde Yerel Mahkeme beraat kararı verse de Yargıtay bu hükmü, “sanığın yaklaşık bir yıl içinde muafiyet hakkını kullanarak, ticari kasıtla ve süreklilik arz eder şekilde yurtdışından satın aldığı eşyayı … sitesi üzerinden üçüncü kişilere satmak suretiyle posta muafiyeti kapsamında ithal ettiği eşyayı ithalat amacı dışında ticari amaçla üçüncü şahıslara satmak suretiyle 5607 sayılı Yasanın 3/1. maddesinde düzenlenen kaçakçılık suçunu işlediği[4]gerekçesiyle malın satıcısı yönünden bozmuştur.

Burada işlenen fiilin m.3/1 kapsamında sayılıp sayılamayacağını ortaya koyabilmek için, öncelikle bu fıkrada düzenlenen suçun unsurlarını inceleme gereği doğmuştur.

1. Genel Olarak m.3/1

Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu m.3/1’e göre; “Eşyayı, gümrük işlemlerine tabi tutmaksızın ülkeye sokan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Eşyanın, gümrük kapıları dışından ülkeye sokulması halinde, verilecek ceza üçte birinden yarısına kadar artırılır”. Öyleyse bu fıkra kapsamında suç teşkil eden kaçakçılık, eşyanın gümrük işlemine tabi tutulmaksızın Türkiye’ye sokulması fiilidir[5].

Gümrük işleminden genellikle anlaşılan, ithal veya ihraç edilecek eşyanın gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulması olsa da bu dar bir yorumdur. Gümrük işlemi denilmekle; eşyanın gümrük idaresince, hem gümrük mevzuatı ve hem de ilgili diğer mevzuat kapsamında gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulması ile ilgili tüm işlemlerden söz edilmektedir[6]. Gümrük Yönetmeliği m.3/h’de ise; “eşyaya ait vergilerin ödenmesi veya kaldırılması veya teminata bağlanması veya beyannamenin iptal edilmesi veya eşyanın gümrüğe terk edilmesi veya imhası veya müsadere edilmesi” fiilleri, gümrük işlemlerinin bitirilmesi kapsamında sayılmaktadır.

2. Suçun Konusu

Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu m. 3/1’de tanımlanan suç bakımından; Gümrük Kanunu m.3 kapsamında her türlü madde, ürün ve değer suçun konusunu oluşturabilir. Bu kapsama giren eşyanın kaçakçılık fiiline konu olabilmesi için, bunların idare tarafından belirlenen gümrük kapılarından veya kapı dışından izinsiz şekilde, gümrük işlemine tabi tutulmaksızın yurda sokulması gerekir[7].

Bununla birlikte fıkra kapsamına girmeyen eşyaya da dikkat edilmelidir. Örneğin; “yurda girişi yasaklanmış eşyanın yurda sokulması” fiili Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu m.3/1’in kapsamı dışındadır. Bu türden eşyanın yurda sokulması, aynı maddenin 7. fıkrasında ayrı bir yaptırıma bağlanmıştır[8].

“İthalat vergilerinden muaf eşya” da m.3/1’in konusu olamaz. İthalat vergilerinden muaf olan eşyanın gümrük işlemi yapılmaksızın veya belirlenen gümrük kapıları haricinde izinsiz olarak yurda sokulması fiilleri ile bunlara teşebbüs; Gümrük Kanunu m.239 kapsamında olup, idari para cezasına tabi tutulmuştur[9].

3. Fail

Bu suç, fail bakımından bir özellik arz etmemektedir. Gümrük işlemlerine tabi tutmaksızın, gümrük kapılarından Türkiye’ye eşya sokan herkes bu suçun faili olabilmektedir. Suçun bir tüzel kişi adına işlenmesi durumunda ise, tüzel kişiliğin yöneticisi veya temsilcisi fail sıfatında olacaktır[10].

4. Maddi Unsur

Eşyanın gümrük işlemlerine tabi tutulmaksızın yurda sokulması hareketi, suçun maddi unsurunu oluşturmaktadır. Uygulamada suçun sık rastlanan biçimleri; yolcunun beyana davet edildiği halde gümrüğe tabi ticari mahiyette ve miktarda eşyayı beyan etmemesi, yolcunun muafiyet kapsamındaki eşyaya dair beyanda bulunurken, ticari mahiyeti bulunan eşyaya ilişkin beyanda bulunmaması veya bu eşyayı saklaması gibi fiillerdir. Kaçak eşyanın gümrük bölgesine, yani yurt içine sokulması ile birlikte m.3/1’de tanımlanan suç tamamlanmaktadır[11].

5. Manevi Unsur

Manevi unsurun varlığının değerlendirilmesinde, kaçakçılık suçları bakımından da temel kanun 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’dur. Ceza sorumluluğunun şahsiliği, kast, taksir, ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler gibi hususlar; TCK m. 20 ila 34 kapsamında değerlendirilmelidir[12]. Örneğin yolcunun valizine, kendisinden habersiz şekilde gümrük işlemine tabi tutulmamış bir eşya konulmuşsa; burada kastın varlığından söz edilemez. Kaçakçılık Kanunu m.3/1’de tanımlanan suç ancak kasten işlenebilir. Kanun koyucu saike ve dolayısıyla özel kasta önem vermemiştir.

6. Değerlendirme

Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu m.3/1 kapsamında suç olarak tanımlanan fiilin konusu, yukarıda yer verdiğimiz açıklamalarımız doğrultusunda gümrük işlemine tabi tutulmaksızın ülkeye sokulan eşyadır. Somut olayda sanık; 2009/15481 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı kapsamında, yurtdışından sipariş ettiği eşyanın belirlenen değeri aşmaması nedeniyle gümrük vergisi muafiyetinden yararlanmıştır ve eşyayı gümrük vergisi ödemeksizin ithal etmiştir.

Gümrük vergisi, 4458 sayılı Gümrük Kanunu m.3/8’de “ilgili mevzuat uyarınca eşyaya uygulanan ithalat vergilerinin ya da ihracat vergilerinin tümü” olarak tanımlanmaktadır. Bununla birlikte “Suçun Konusu” başlığı altında yaptığımız açıklamalarda, “ithalat vergilerinden muaf eşyanın” Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu m.3/1’de yer alan suçun konusunu teşkil edemeyeceğini belirtmiştik. Dolayısıyla, gümrük vergisinden ve somut olay kapsamında ithalat vergisinden muaf olan bu eşya m.3/1’de tanımlanan suçun konusunu oluşturamayacaktır.

Öte yandan ithalat vergisinden muaf olan eşyanın gümrük işlemlerini yaptırmaksızın yurda sokulması fiili, Gümrük Kanunu m.239/1 kapsamında yer almaktadır. Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu m.3/1 ile öngörülen ceza “bir yıldan beş yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adli para cezası” gibi ciddi bir yaptırım içerdiği halde, Gümrük Kanunu m.239/1 ise idari para cezası öngörmektedir.

Kaçakçılık suçlarının düzenlenmesi ile korunması amaçlanan hukuki değer, Devletin iktisadi yararlarıdır[13]. Gümrük vergisiyle, Devletin iktisadi menfaatlerinin ayakta tutulmasına hizmet edilmektedir. Bununla birlikte gümrük vergisinden muaf olan eşyanın bu muafiyeti, onların belirli bir ticari mahiyette veya miktarda olmamalarından kaynaklanmaktadır. Öyleyse; Devletin bunlardan sağlayacağı iktisadi menfaat belli bir ehemmiyeti haiz olmadığında, sözkonusu eşyanın gümrük vergisinden muaf tutulduğunu söylemek mümkündür. Bu doğrultuda; gümrük vergisinden muaf olan eşyanın gümrük işlemine tabi tutulmadan yurda sokulması ile böyle bir muafiyete tabi olmadığı halde yine gümrük işlemleri yaptırılmaksızın yurda eşya sokma fiillerinin aynı muameleye tabi tutulamayacağı açıktır.

Açıklamalarımız neticesinde; Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu m.3/1’in maddi unsuru, eşyanın gümrük işlemlerine tabi tutulmaksızın yurda sokulması hareketi olup, ithalat vergisinden muaf olan eşyanın bu suçun konusunu oluşturmaması nedeniyle yerleşik Yargıtay kararlarının aksine, somut olayda bahsedilen fiilin m.3/1 kapsamında cezalandırılması gerektiği görüşüne katılmamaktayız.

Bununla birlikte; değerlendirmelerimize temel aldığımız Yargıtay 7. Ceza Dairesi kararında değerlendirilen somut olayda[14], sanığın muafiyet hakkını kullandığı siparişlerinin ticaret amacı taşıdığı ve süreklilik görüntüsü verecek şekilde bir yıla yakın süre mal temin edip iç piyasada sattığının tespiti halinde, ceza sorumluluğu bakımından Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu m.3/2’de düzenlenen suçu gündeme gelebilir.

Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu m. 3/2 uyarınca; “Eşyayı, aldatıcı işlem ve davranışlarla gümrük vergileri kısmen veya tamamen ödenmeksizin ülkeye sokan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır”. Lafzi yorum yapıldığında, sanığın kişisel kullanımı için sipariş vermiş gibi davranıp, gümrük vergisinden muaf olarak ülkeye soktuğu eşyayı daha sonra ticari amaçla hareket ederek satması şeklinde gerçekleşen fiil; bu fıkrada bahsedilen “aldatıcı işlem ve davranışlar” kapsamında düşünülebilir. Ancak somut olay bakımından, m.3/2’de tanımlanan suçun oluştuğunu söyleyebilmek için bu yorum yeterli değildir, çünkü kanun koyucu hükümde aldatıcı işlem ve davranışlarla ibaresini suçun maddi unsurunda aramıştır. Kamu otoritesini aldatıcı nitelik taşımayan ve bu nitelikte olduğu, yani işlemin ve davranışın aldatıcılık kabiliyetinin bulunduğu yargı merciince tespit edilmeyen ithalat, 5607 sayılı Kanunun 3. maddesinin 2. fıkrası kapsamında değerlendirilemez.

3. maddenin 2. fıkrasında düzenlenen suçun maddi unsuru; ödenmesi gereken gümrük vergilerini kısmen veya tamamen ödememek amacıyla aldatıcı işlem veya davranışlarla eşya ithal edilmesi hareketi olup, “aldatıcı işlem veya davranışın ithal eşyasına ilişkin gümrük işlemleri sırasında ve idareye karşı yapılması” gerekmektedir[15]. Dolayısıyla; aldatıcı işlem veya davranışın, hem gümrük işlemleri esnasında ve hem de idareye karşı gerçekleştirilmesi hususları birlikte var olmalıdır. Bu sebeple doktrinde Çilesiz, bu suçu “ancak gümrük kapılarında işlenebilecek bir suç” olarak ifade etmektedir[16]. Nitekim uygulamada çoğu zaman bu suçun, ithal edilen eşya hususunda yazılı veya sözlü beyanda bulunulması sırasında gerçekleştiği görülmektedir[17]. Tüm bunların yanı sıra, m.3/2’de geçen “gümrük vergileri kısmen veya tamamen ödenmeksizin” ifadesi doğrultusunda; gümrük vergilerinden muaf olan eşyanın, bu suçun konusu olamayacağı anlaşılmaktadır[18].

Somut olayda kişi; kendisine tanınan muafiyetten yararlanmakta ve sipariş ettiği eşya muafiyet sınırını aşmadığından herhangi bir gümrük vergisi ödememektedir. Kişinin sipariş ettiği eşya bu muafiyet sınırını aştığı halde, kişi bu durumu gümrük idaresinden gizledi veya gerçeğe aykırı beyanda bulundu ise, o halde m.3/2’de düzenlenen kaçakçılık suçunun işlendiği söylenebilirdi.

Anayasa m.38’in, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.7’nin ve TCK m.2’nin güvencesi altına olan “suçta ve cezada kanunilik” prensibinden taviz verilmemelidir. “Kaçakçılık suçları” başlıklı 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun 3. maddesinin 1. ve 2. fıkralarını “kanunilik” ilkesi kapsamında değerlendirmek gerekir. “Kanunilik” ilkesinde esas olan kanunun lafzıdır. 3. maddenin 1. fıkrasında tanımlanan suçun oluşabilmesi için, fail tarafından eşyanın gümrük işlemlerine hiç tabi tutulmaksızın ülkeye sokulması gerekir. Bu suç teşebbüse müsaittir. Eşyanın, gümrük kapıları dışından ülkeye sokulması halinde, cezanın üçte birden yarısına kadar artırılacağı ifade edilmiştir. Kanun koyucu bu hükümde; yurtdışından getirilen eşyanın gümrük kapılarından girişi ile ülkeye gümrük kapısı dışında kalan yerlerden girişini ayrı değerlendirmiştir.

Kanunun 3. maddesinin 2. fıkrasında ise; fail tarafından eşyanın aldatıcı işlem ve davranışlarla gümrük vergilerinin kısmen veya tamamen ödenmeksizin ülkeye sokulması suçu düzenlenmiştir. Burada fail; ithal ettiği eşyayı gümrük işlemine tabi tutmakta, fakat aldatıcı işlem ve davranışlara başvurarak, örneğin gerçeğe aykırı beyanda bulunarak veya belge vererek, gümrük vergilerini kısmen veya tamamen ödemeden ithal ettiği eşyayı ülkeye sokmakta veya sokmaya teşebbüs etmektedir. Bunun için fail sahte belge kullanmışsa, “İçtima” başlıklı Türk Ceza Kanunu m.212’ye göre sahte resmi veya özel belgeden dolayı ayrıca sorumlu tutulacaktır.

Sonuç olarak; Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu m.3’ün, hem 1. fıkrasının ve hem de 2. fıkrasının, yurtdışından gelen eşyanın ülke içerisine sokulduğu ana kadar gerçekleşen fiillere yönelik düzenlendiğini, eşya ülkeye sokulduktan sonra kişinin bunu ne amaçla kullandığına ilişkin bir yaptırım öngörmediğini söylemek mümkündür. Kişisel kullanımlar için öngörülen posta ve hızlı kargo muafiyetlerinin suiistimal edilerek ticari kazanç sağlama maksadıyla kullanılmasının önüne geçilmesi için; özellikle internet alışverişlerinin günlük hayatın bir parçası haline geldiği dönem koşulları dikkate alınarak, bu koşulların getirdiği ihtiyaçlara cevap verebilecek kanuni düzenlemelere yer verilmesi gündeme gelebilir. Aksi takdirde; yazımızda örnek verdiğimiz türden fiilleri icra eden faillerin, 5607 sayılı Kanunun yukarıda değindiğimiz hükümlerine dahil edilmeye çalışılarak cezalandırılması; “suçta ve cezada kanunilik” ilkesi ile bağdaşmayacaktır.

Prof. Dr. Ersan Şen

Stj. Av. Selvacan Akpınar

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

------------------

[1] Erişim Adresi: https://ticaret.gov.tr/gumruk-islemleri/sikca-sorulan-sorular/bireysel/posta-ve-hizli-kargo-muafiyeti, Erişim Tarihi: 11.05.2021.

[2] 2009/15481 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 45. maddesinin değişiklik öncesi haline göre; "Bir kişiye posta ya da hızlı kargo taşımacılığı yoluyla gelen, gümrük kıymeti gönderim başına toplam 150 Euro'yu geçmeyen ticari miktar ve mahiyette olmayan eşyaya muafiyet tanınır".

[4] Yargıtay 7. C.D., 2017/15035 E., 2019/12083 K. sayılı kararı.

[5] Seyfettin Çilesiz, 6455 ve 6545 sayılı Kanunlarla Değişik 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Açıklaması, Adalet Yayınevi, Genişletilmiş-Güncellenmiş-Gözden Geçirilmiş 3. Bası, 2014, Ankara, s.80.

[6] Çilesiz, a.g.e, s.81.

[7] Çilesiz, a.g.e, s.87.

[8] A.g.e

[9] Çilesiz, a.g.e, s.87.

[10] Çilesiz, a.g.e, s.92.

[11] Çilesiz, a.g.e, s.92-93.

[12] Çilesiz, a.g.e, s.95.

[13] Muhammet Tokgöz, 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Kapsamında Gümrük Kaçakçılığı Suçları, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2005, s.16; Kaptan Kılıç, 5607 Sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu-Açıklamalı, Ankara, 2007, s.92; aktaran: Batuhan Aktaş, Gümrük İşlemlerine Tabi Tutmadan Ülkeye Eşya Sokma Suçu Üzerine Bir İnceleme, TBB dergisi, Cilt: 28, Sayı:121, Kasım 2015, s.126.

[14] Yargıtay 7. C.D., 2017/15035 E., 2019/12083 K. sayılı kararı.

[15] Çilesiz, a.g.e, s.174.

[16] Çilesiz, a.g.e, s.170.

[17] Çilesiz, a.g.e, s.174.

[18] Çilesiz, a.g.e, s.170.