Şiddet türü davranışın birden fazla nedeni olmalıdır.
Aslında tüm insan davranışlarının birden fazla nedeni vardır.
Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel
Çok disiplinli bir forum olan Şiddet Psikolojisi, şiddet ve saldırganlığın tüm biçimlerinin birbiriyle bağlantılı olduğunu ve psikoloji, halk sağlığı, sinirbilim, sosyoloji, kriminoloji, tıp ve diğer ilgili davranışsal ve sosyal bilimlerden araştırmaları içeren kesişen bir çalışma gerektirdiğini kabul eder.
İnsan ve toplumun, şiddetin iyi niyetle iş birliğinden ortaya çıktığı sıkça dile getirilmektedir. Siyaset bilimcilerine göre, bu iki gücün her insandaki dengeleniş biçimi, kişinin ruh sağlığı ve davranışını belirlemekte olup; bu güçlerin bir toplumda nasıl dengelendiği hususunda siyasal örgütlenme biçimi yanında uygarlık konum ve derecesinin belirlenmesinde yardımcı olmaktadır. Bu bağlamda şans, saldırganlık ve şiddet, hiç kuşkusuz, 20/21. yüzyıl kültürünün bir bölümünü oluşturmaktadır. Kötülüğün/saldırının en nam salmış kökleri “tehdit edilen egoizm” ve genellikle yaralı narsisizmden kaynaklanan şiddet içerikli öç almayla sonlanan “öfke”dir.1 Yoğun öfke, ekseriya, yoğun korkunun aynası ve ifadesidir. Korku, beklenen bir tehlike duygusudur. Bu yanıt çevreden bir tehdit algılandığı veya bir olayla baş edebilmek ve etkili yanıt vermek üzere bir kaynak olmadığında belirmektedir.
Saldırganlık ve Şiddet Fenomeni
Kuşkusuz, şiddet şiddeti doğurmaktadır. Şiddet uygulayan kişiler genellikle şiddet davranışlarını aile üyelerinden ve çete üyeleri de dahil olmak üzere arkadaşlarından öğrenirler. Şiddete tanık olan çocuklar daha saldırgandır ve yetişkin olduklarında, kurban veya fail olarak şiddete karışma olasılıkları daha yüksektir.
Bizler hepimizin bir parçası haline gelen saldırganlık/şiddetten kaçınmayı istemekteyiz. Bu tür davranışa yönelen kişinin psiko-sosyal realitesine girilmesi yalnızca kendilerine yönelik iyileştirme çabaları için değil, kendileri ve toplum için olası risklerin doğasını saptamak üzere gereklidir. Anlama, saldırganlık/şiddeti önlemenin ilk adımıdır.
Hobbes’a (1651) göre, insanlar doğal olarak yarışçı (competetive), düşmanca (hostile) ve yalnızca kendi gücü ve ötekilere göre avantajlı olmaya ilgi duymaktadırlar. Şimdi bu kötümser yaklaşımın ne derece gerçekçi olduğu irdelenecektir.
Ötekilere zarar veren eylem, insanlara veya mülkiyete ciddi zarar boyutuna ulaştığında saldırı şiddete dönüşmektedir:
- Doğal veya olumlu saldırı geniş ölçüde haklı savunu veya önyargı ve diğer sosyal adaletsizliklere karşı mücadele amaçlıdır.
- Patolojik saldırı veya şiddet eylemleri ise insan içsel doğasının sapıtması veya hayal kırıklığına uğraması halinde oluşmaktadır (Maslow, 1968).
Yoğunlaşma eğilimi gösteren saldırı-şiddet/terör olguları ile suçluluk Dünya’da yeni bir görünüm kazanmaktadır. Şiddet eylemlerinin sonuçlarını üç grupta toplamak mümkündür. Bunlar aşağıda belirtildiği şekildedir:
- Eylemin kimden kaynaklanacağı belli olmadığı için anonim bir görünüm aldığı ve bu tür eylemlerin hemen herkesi tehdit ettiği;
- Faillerin çok tehlikeli bir kişilik tablosu sergiledikleri; ve
- Eylemlerin hayret verici bir biçimde yenilendikleridir.
Şiddet davranışı kendine özgüdür; kişi kendi bireyselliğine ve şiddetten zevk duyma biçimine göre davranmaktadır. Şiddet içeren saldırganlık kültüre göre biçimlenmekte; kişi yaşam ortamındaki değerleri kesin ve genel-geçer sanarak, ona göre davranmaktadır.
Saldırganlığa özgü iki nitelik şunlardır: 1) Erkeğin erkeğe şiddeti sonuçta genelde kişinin namı adına kamusal bir davranış olması ve 2) Kişilerin saldırganlık üzerine ötekinin kamusal davranış olduğu şeklinde sahip olduğu düşüncesine her zaman sahip olmadığıdır.
Kişinin hemen kavgaya yönelmesi onun saldırganca olan içsel eğiliminin kanıtı olabilir. Bu sonuç bazen de ötekilerce kendisinden öyle beklendiği düşüncesinden veya kaçınılmaz oluşundandır. Böylece çoğu kişiler şahsen yaptıklarından fazla şiddet normunu destekler görülmektedir.
Şiddet eylemlerine özellikle nüfus yoğunluklu metropol kentlerde tanık olunmakta ve kentin büyüklüğü oranında bu eylemlerde artış görülmektedir. Öte yandan, şiddet içeren suçlara, normal yaşamdaki şiddetin, banal şiddetin eklenmesi sonucu toplumsal dayanışma zayıflamaktadır.
Şiddet olgusu çeşitli olduğu kadar değişken ve göreceli bir nitelik de göstermektedir. Bireysel şiddet, failin başka bir kişinin fiziki veya moral bütünlüğüne zarar verme amacına yönelik duygusal dışa vurma eylemidir. Bu eylem bazen gruplardan da kaynaklanmaktadır. Şiddet bazen belirli bir amaca yönelik bir “vasıta” iken bazen de rast gele oluşan ve faillerine bireysel doyum sağlama ötesinde bir özellik taşımayan eylem veya eylemler serisi olmaktadır. Şiddet her zaman kendisini belirli bir eylem olarak da göstermez; şiddeti içeren durum ve anlar da vardır. Şiddet eylemleri aniden oluştuğu gibi uzunca bir hazırlık ve planlama (taammüt) sonucu da ortaya çıkabilmektedir.
Bir diğer açıdan, şiddet gösterisi genelde kınanmakta ise de göz yumulan/kabul gören şiddet eylemlerine de tanık olunmaktadır. Bu doğrultudaki başlıca örnekler, aile bireylerine fena muamele ve şiddet, sportif faaliyetler (boks, futbol, güreş) ile haklı savunudur. İşte şiddet bu görünümü ile karmaşık bir olguyu ifade etmektedir. Bu deyim zaman zaman güç ve saldırganlıkla karıştırılmakta ise de şiddet yalnızca ne güç ve ne de saldırganlığın dışa vuruluşudur. Aslında, kişiyi topluma ve kişileri kendi aralarında bağlayan veya zıtlaştıran ilişkilerin özüne yerleşik, bir antitez ve zıtlık olarak algılanmalıdır. Kuşkusuz, toplumda süregelen şiddet eylemleri genel güvensizlik duygusunu da etkilemektedir.
Toplumda güvensizlik duygusunu oluşturan başlıca öğeler; korku, endişe, hayal kırıklığı ve kolektif korku /endişe iken, bu duygu toplumda periyodik olarak belirdiği gibi yeniden ortaya çıkış şeklinde de karşımıza çıkabilmektedir. Ne var ki, korku ve endişenin1 insanları tedbir almaya yönelttiği de göz ardı edilmemelidir. Bu bağlamda, "korkanın anası ağlamaz" halk deyişi, kişilerin kendilerini korumak için "follow your fear"in ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır. Olumsuz duygular insanı tehlikeye karşı koruyan bir savunma sistemi geliştirmektedir. Burada önemli olan olumsuz duyguların marazi bir düzeye gelmemesi, kronikleşmemesi ve aşırı yoğunluk kazanmamasıdır.
Nasıl böyle vicdansız çocuklar yetiştirdik! Kedi parçalatan caniden pişkin savunma: “Seni vursam üzülmem” Hürriyet (26/07/2019) s.5: Pitbull cinsi köpekle gezen üç çocuk, market sahibinin üç yıldır baktığı hamile kediyi kuyruğundan tutup köpeğe attı. Köpek havada kaptığı kediyi saniyeler içinde parçaladı. Kediyi köpeğin ağzına atan A.Y., sağlık kontrolüne götürülürken basın mensuplarının “Kedi öldü, hiç mi üzülmedin?” sorusu üzerine “Ben seni vursam bile üzülmem, kediye mi üzüleceğim” dedi. Çocuklardan bir diğeri ise, görüntülendiğini görünce, “Çekin alem yakışıklı görsün” diye seslendi.
9 yaşındaki Y.Y. yi öldüren 17 yaşındaki kız kuzeni çıktı. “Birini öldürmeye karar vermiştim ama kimi öldüreceğimi bilmiyordum” diyen M.Ç., Y.Y’yi öldürmeye bir gün önce karar vermiş. Nedeni sorulduğunda yanıtı “denk geldi” olmuş. Hürriyet (29/06/2025)s.3.
Şiddetin psikolojik nedenleri ve etkileri, agresif davranışa yol açabilen çevresel ve bireysel faktörlerin karmaşık bir etkileşimini kapsar. Şiddet içeren ortamlarda (ev içi istismara maruz kalan evler veya topluluklar gibi) yetiştirilen çocuklar, kendileri şiddet içeren davranışlar sergileme ve şiddet döngüsünü yetişkinliğe taşıma konusunda daha yüksek risk altındadır. Sosyo-ekonomik durum da bu dinamiği önemli ölçüde etkiler; özellikle işsiz erkek, hane reisi düşük gelirli olanlar, genellikle daha yüksek oranda aile içi şiddet yaşar.
Genelde şiddete yönelten etmenler; namusu/şerefi koruma, ateşli silah taşıyanlardaki artış, para harcama hastalığına tutulan kişilerdeki doyumsuz kalan istekler; televizyonda şiddet gösterileri (şiddet kanalları),şiddet içerikli video oyunları, şiddete yönelenlerin karşı bir şiddetle karşılaşma korkusu taşımamaları;2 futbol fanatizmi, çeteler/organize suçluluk, uyuşturucu madde tutkunluğu ile haksızlıklara/eşitsizliklere karşı toleransın azalması olarak görülmektedir.3 Çocuklar açısından bir etmen de, çocukların mütecaviz karakterlerle ne derece özdeşleştikleridir. Diğer bir etmen de çocukluk çağlarında duygusal yoksunluk ve travmatik deneyimlerdir (Fonagy.1997b). Aynı paralelde şiddetle eşitsizlik arasındaki ilişki de yavaş yavaş gün ışığına çıkmağa başlamakta ve bu ilişki bireysel boyutta olabileceği gibi yaygın bir nitelikte gösterebilmektedir. Bu bağlamda, şiddet belli bir aşamadan sonra aşağılanmayı yenecek/nötrleştirecek bir duygu olarak kendisini gösterebilmekte; haklı veya haksız nitelikteki şiddet eylemleri eşitsizliği giderici olarak algılanmaktadır. Bu oluşumların altında yatan temel etmen, kötü bir kentleşme olgusudur. Bu kentlerdeki belirgin özellikler ise sırasıyla şunlardır:
- Üst üste yığılmış gecekonduların egemen olduğu kalabalık bir topluluk,
- Toplum dışı bırakılmışlık, ve
- Birbirine yabancılaşan topluluklar.
Bu bağlamda aşırı kalabalık ve şiddet arasındaki ilişkide göz ardı edilmemelidir. Barınma yoğunluğunun belirli bir düzeyi aştığı durumlarda saldırgan davranışların ve suç işleme eğilimlerinin arttığı görülmektedir. Aynı bulgu "Adam öldürme sanatını teşvik etmek istiyorsanız, iki kişiyi bir ay süreyle dar bir odada kapalı bırakmak yeterde artar bile" (O'Henry) görüşünün mal edildiği cezaevi ortamı için de geçerliliğini korumaktadır.4 Etmenlerle şiddet olgusu arasındaki ilişkiye karşın bu etmenlerden birinin kesin olarak “neden” olduğu söylenemez.
Öte yandan, toplumsal bir kalabalığın üyesi olmak alkol sarhoşluğu gibidir. İngiliz filozofu D. Hume, “Bir avda iz sürmek üzere hareket eden fazlaca köpeğin ne kadar coşkulu olduğunu herkes gözlemiştir. Bir benzerini kendimizde tecrübe etmeseydik beklide bu olguyu açıklamakta boşlukta olacaktık” diyor (Gross, 1987, s.13). Bu kalabalıklarda tanık olduğumuz olgu AVM’indeki gibi olmayıp, “psikolojik bir kalabalık” tır: Kişilerin düşünce, duygu ve eylemlerinin eşleşmesidir.
Kalabalıklar, ekseriya, kabarık duygular, aşırı davranış ve şiddetle ilişkilendirilmekte; birlikte tepkiye odaklı psikolojik gruplardır. Bu tür kalabalık zaman/mekân ruhunun (zeitgeist/ortgeist) nelere gücü olduğuna tarih tanıklık etmektedir. Kalabalığın üyeleri, freni boşalmış, anti-sosyal davranışı ekseriya grup üyelerince işlenen; geçici olarak kendileri ve başkalarınca birey olmaktan çıkmış bireyler (deindividuation/convergence teorisi) olarak görülmektedir (Le Bon, 1896). Bu gelişen olgu şu nitelik- lerin bir karşımı içermektedir: Kendin olma duygusu azalmış, anonimlik duygusu, otomatik galeyana gelmede artış, çevreden gelen girdilere ve işaretlere fazlaca duyarlık, uygunsuz davranışlara karşı içsel kontrol frenlerin patlaması.5
Kalabalıkta bireyselliğin yok olması hesap verme duygusunu azaltmakta; tek bir kişi ayırt edilip suçlanamayacağı için insanların kendilerini daha az hesap verir durumda hissetmesi olgusuna tanık olunmakta(Zimbardo,1970), sorumluluk dağılmaktadır. Grubun gücü sorumluluğu azaltmaktadır. Sorumluluğu azaltmanın diğer yolları ise emirleri kabullenme ve anonimliktir. Sorumluluk emirleri kabul ettiğinde kişi artık o olmayıp; ne yapılmasını söyleyen bir başkasının enstrümanıdır.
Öte yandan, çocuklarınızın zamanla şiddete karşı daha duyarsızlaşmasına izin verirseniz, başkalarına karşı empatilerini kaybedebilirler. Televizyonda gördükleri şiddet onları gerçek insan acısı ve ıstırabına karşı duyarsızlaştırır ve eğlence ile gerçek arasında ayrım yapmakta güçlük çeker, genellikle kötü adamı romantikleştirme eğilimi geliştirir.
Aristoteles’in belirttiği gibi insanların öfkelerini kontrol altına alması o kadar kolay değildir. Kendi öfkenizi kontrol etmeniz yeterli olmayıp; öteki kişilerin öfkesi karşısında nasıl bir tepki göstermeniz gerektiği de aynı derecede önemlidir. Sizin tavrınız, karşınızdakinin öfkesini daha da şiddetlendiriyorsa ve hatta öfkesini ciddiye almayıp, küçümsüyorsanız, sonuçları çok vahim olabilir. Kendimizi, karşımızdakine kanıtlayalım derken kendimizi kaybediyoruz- Aptallığın bencillikten kaynaklanması olgusu.
“Öfkelen ve fakat günah işleme; öfken üzerine güneşin batmasına izin verme.”
Bacon
İnsanlar güruh halinde hareket ettiklerinde kurbanlarını daha vahşice ve hunharca katletmişlerdir (Brian Mullen, 1986) Bu tür kalabalıklara egemen süreçlerin egemen ilkeleri, sinerji ve ritim ile senkronizasyon ve rezonans ilkeleridir.
Her iki teorinin altında yatan meta ilkeler ise şunlardır:
- Paralel giden tutum ve davranışlar yek diğerini vurgulamakta; onların hareketleri benzer yönlere doğru yol almakta; dalgalanmaları senkronize olmaya başlamakta ve ritimleri yankılanmaktadır.
- Sonuçta direnç azalmakta ve enerji etkinliği artmaktadır.
- Bu nitelik, tüm süreci yoğunlaştırarak/artırarak daha güçlü olmasını sağlamaktadır.
Temel Görüşler
Oldukça girift bir olgu olan saldırganlık/şiddet konusunda açıklayıcı bazı temel görüşleri6 de irdelemek gereklidir. Bunlar sırasıyla “içgüdüsel”, “biyolojik”, “hayal kırıklığı” ve “sosyal öğrenim”dir.
İçgüdüsel Görüş: Bazı teorisyenlere göre, insan olarak doğal saldırganlığımızı hayvan olan atalarımızdan tevarüs ettik. Etologlar, insan ve hayvanlarda görülen saldırganlığın biyolojik kökenli bir davranış olduğu görüşündedirler. Saldırı, açlık, cinsellik ve kaçma gibi çevresel uyarıya bir yanıt değildir. Tanınmış etnolog K. Lorenz (1966), hayvanlardaki saldırganlığı frenleyen içsel bir nitelikten insanın yoksun olduğu inancını sergiledi7 örneğin egemenlik veya alan üzerine çıkan bir tartışmada iki kurdun karşılıklı olarak hırlamasına, saldırmasına ve dişlerini göstererek tehdit etmesine karşın genelde hiçbirinin ölmediği/ yaralanmadığı görülmektedir. Diğerinin egemenliğini kabul eden kurt onu üstün görmektedir. Egemen olan kurt bir anda diğerini öldürebilirse de teslimiyet tavrı onu frenlemiştir. Buna karşın, aynı yoğunlukta karşı karşıya gelen insanlar için müessir fiil/adam öldürme genelde kaçınılmaz olmaktadır. Ne var ki, saldırganlığın doğallığı eleştiriden yoksun değildir. Bir davranışın içgüdüsel olduğunu söylemek onu açıklamaktan yoksundur. Öte yandan, neden bazı kişiler veya insan gruplarının (Arapesh’ler, Eskimolar ve diğerlerinin) daha az düşmanlık veya saldırganlık sergilemekte olduğu sorusuyla karşılaşmaktayız. Yine, insanların büyük bir çoğunluğu adam öldürmemekte veya müessir fiil suçunu işlememektedirler.
Biyolojik Görüş: Saldırganlıkla fiziki etmenler, örneğin kandaki şeker seviyesinin düşüklüğü (hypoglycemia), alerji, beyin zedelenmesi ve bozuklukları ile oldukça yüksek testosterone hormonu arasında bir ilişki olduğu gözlenmiştir. Yinelersek, yalnız bu koşullardan hiçbirinin saldırganlığın direkt bir nedeni olduğu ileri sürülemez. Gösterilen etki, belki de saldırganlık eşiğini düşürerek, saldırganlığa yönelme olasılığını fazlaca artırmasıdır.8
Alkol ve uyuşturucu madde/ilaç etkisi de beyin ve biyolojinin şiddetteki rolüne işaret eden diğer bir bulgudur. Yapılan çeşitli araştırmalar, adam öldürme ve şiddet içerikli suçların büyük bir yüzdesinde alkolün/uyuşturucu maddenin etkili olduğu göstermektedir. Yalnız bunlar şiddetin genlerimizde olduğunu kanıtlamadığı gibi savaşı icat eden insanların sulhu da icat edemeyeceklerini kanıtlamaz.9 Yine, insanların şiddete başvurmadan kaçınmayı öğrenme yetenekleri olan varlıklar olduğu da unutulmamalıdır.
Engellenme Görüşü: Engellenme kişinin bir amacına ulaşmasının geciktirilmesi/önlenmesidir. Kişi bir yere gitmek, bir edimde bulunmak/bir şey elde etmek istediğinde, bunu yapmasının önüne geçilmesi halinde kişi engellenmektedir. Engellenme de saldırganlığa yol açabilir. Bunun nedeni, kısmen, saldırganlığın negatif duyguları hafifletmesidir.
Kalabalık/havanın fazlaca sıcak/kirli/yoğun trafiğin olduğu bir ortamda insanların diken üstünde oldukları ve herhangi bir uyarıcı karşısında saldırıya geçtikleri görülebilmektedir. Nitekim, engellenme-saldırganlık hipotezi, engellemenin saldırıya yöneltme eğiliminde olduğunu ifade etmektedir.10 İkisi arasında güçlü bir bağlantı var ise de her engellemenin saldırganlığa yöneltmediği görülmektedir. Engellenme olmadığında da saldırganlık görülebilmektedir. Nitekim, tuttukları takım maçı kazandı ğında seyircilerin taşkınlıkları, kavgaya karışmaları, sahaya yabancı madde atmaları bu türdendir-banality of evil.
Sosyal öğrenim görüşü: Saldırganlığın geniş ölçüde kabul gören açıklaması ise, en basit olan sosyal öğrenim teorisi çıkarımı olan rol modellemedir. Bu teori, insanların diğerlerindeki saldırganlığı ve ödüllendirildiğini gözleyerek saldırgan olmayı öğrendiğini ifade etmektedir.11 Çocuklar TV. ekranındaki şiddet veya saldırganca gösterileri seyrederek yeni şiddet türlerini öğrenebilmekte (taklit/imitation) ve şiddetin “kabul görülen” bir davranış olduğunu algılayabilmektedirler. Her iki halde de çocukların saldırganca eyleme girişme olasılıkları fazladır. Çocuklar, taciz edilen iyi insanların saldırıya geçtiklerini hatırlamakta, özdeşleştikleri kahramanların davranışları kendilerini motive edici olmaktadır. Rol modeller, çocuklar tarafından önemli, güçlü, başarılı, saygın ve sevilen kişiler olmaları ölçüsünde taklit edilmektedirler. Bu bağlamda toplumda tanık oluğumuz “şiddet ve saldırının sonuç vermesi” olgusu da etkili olmaktadır. Oliver Stone’nun Natural Bornkillers filmi dünya genelinde on dört adam öldürme olgusu ile ilişkilendirildi (Ruddock, 2001).
Öte yandan, çevredeki insanlarca saldırganlığın vurgulanması da gerçekte şiddet ve adam öldürme olaylarında önemli bir etmen olmaktadır. Bir çatışmanın şiddet olgusuna dönüşüp dönüşmeyeceği kısmen de olsa olaya tanık olanların davranışlarına dayalı bulunmaktadır. Seyirci kişiler gerilimi yüksek bir çatışmayı gidermek üzere araya girebilecekleri gibi çatışmaya taraf olanları da körükleyerek, cesaretlendirerek şiddete teşvik edici olabilirler.
Video oyunları, filmler ve TV. ekranının anti-sosyal eylemleri öğretmek /rol modelleme olmak yanındaki diğer bir etkisi de “olağanlıkla” tehlikeli impuls’lara yol verebilmesidir (disinhibition). Bu durumda, normalde kaçınılacak bir eylemin patlak verdiğine tanık olunmaktadır. TV. Programlarının çoğu, şiddetin başarı ve popülariteye götüren kabul görür bir davranış olduğu mesajını vermektedir.12 Diğer bir anlatımla, sergilenen saldırganlık olaylarının çoğu cezalandırılmaktan çok ödüllendirilmekte- dir. Bu süreçteki diğer bir etkide, şiddet eylemlerine karşı duyguların nasırlaşarak ekranda ve toplumda şiddete tepkinin azaltılmasıdır (desensitazation). Bu anlatımların da sergilediği üzere, şiddete yönelik düşünceler genelde şiddet eylemlerini öncüllediğinden, saldırganlık döngüsü, ancak bizlerin şiddet sergilemekten ekseriya kaçındığımız, onu ödüllendirip yüceltmediğimizde sürece kırılabilecektir.13
Kişiler, şiddet içerikli filmleri/TV programlarını neden izlemektedirler sorusuna verilecek yanıt ise iki temel nedene dayalıdır. Birincisi basit bir merak duygusu, ikincisi de kişi için cazibe(challange) öğesi oluşturmasıdır. Merak duygusu genelde reklam ve övgüden kaynaklanmakta; yetişkinlere özgü bir şiddet kurdelesi de gençler için “yasak meyve” cazibesi yaratmaktadır.
Sosyal Beyin- Sosyal Sıkıntı
Hukuk sistemlerinin kimyasal–nöral temellerine bakıldığında, beyinde belirli afyon(opium) içeren maddeler örneğin endorfin, diğerkâm ve yasaya uygun davranışları ödüllendirmektedir. Endorfin aynı zamanda mutluluk hormonudur; uyuşturucular da bu etkiyi yaparak alışkanlık oluşturmaktadır. Amfetamin uyarılma (arousal) miktarını artırmakta; tansiyon ilaçları, anti depresif etkisi olan Prozac nöron-sinir hücrelerini sakinleştirmektedir. Özetle beyin kimyasallar içinde yüzmektedir: Serotonin, dopomine, oxytocin, ve stres hormonları (cortisol). Bu kimyasalların davranışlarımız, duygular ve düşüncelerimiz üzerinde büyük etkisi vardır.
Beyin fizyolojisine bakıldığında, bilginin beyinde nöron-biyolojik temellerinin bulunması gerekir. İşte beyinde milyarlarca nöron var. Beynin %10’ u kadar. Üç kısımdan ibaret olan nöron’un birinci kısmı dentritler (dendrites) öteki nöronlardan sinyaller almaktadır. Bu sinyaller ya uyarıcı (excitatory), nöronun ateşleme olasılığını artıracak veya nöron ateşleme olasılığını düşürecek önleyicilerdir (inhibitory). İkincisi, aksonlar, uzunluklardır. Bunlar bilgi taşımakta ve diğer hücrelere göndermektedir. Üçüncüsü ise hücre gövdesidir. Nöronlar silah gibidir. Ya ateş eder veya etmez. Nöronlar irtibatlıdırlar ve birbirleriyle kimyasal olarak konuşurlar.
İnsan beyninin sosyal bilgiyi nasıl işlediğini anlamak, psikoloji ve sinirbilimde giderek daha önemli bir konu haline geldi. Sosyal beyin, diğer insanları anlamayı içeren beyin bölgeleri ağıdır. Sosyal etkileşim çok temel bir insan özelliği olsa da önceden bağlanmış bir sosyal beyinle doğmuyoruz.
Sosyal algılama kamerayı ele alıp çekim işlemi olmayıp, sosyal davranışımız sosyal algılamayı belirlemektedir. Sosyal beynin yaptığı işlem 1) İlk önce neyin önemli olduğu; nereye bakılacağı nerede aranacağı söz konusudur. Bu süreçte diğerleri yanında amigdale işlev görmektedir. Sosyal amidale sosyal davranışı belirlemektedir. 2) Arkasından neyin yapılacağını saptamak gelmektedir.
Ön frontal korteks (vmPFC): Vicdan için beynin kilit bölgesidir. Amigdale ve ön frontal korteks etkileşim içindedir. vmPFC duygusal anıları bağlamsal olarak yeniden canlandırmakta; sosyal yasaklara ilişkin otomatik pilot olarak devreye girmektedir. Empati sosyal davranışın temeli olmaktadır.
Sosyal beynin altında yatan ana kavram, başlangıçta beynin belirli bölgelerinin lezyonlanmasının sosyal davranışta önemli bozulmalara yol açtığını gözlemekten geldi. Aşağıda zevk modülü, testosteron ile serotonin kombinasyonuna yer verilmiştir.
Kısmen genetik olan serotonin, birçok duygusal özellikte(örneğin depresyon) rol oynamakta; kolayca hayal kırıklığına uğrama söz konusu olmakta; hızlıca öfkelenmeyi tetiklemektedir. Şiddet yanlısı erkeklere bakıldığında görülen tablo ise şöyledir:
- Daha fazla olgusal tepki sergileme eğiliminde oldukları
- Bu durum sinirlilik hali olarak ortaya çıkmakta,
- Hayal kırıklığına karşı daha az tolerans sergilemektedir.
- Ve engelleme konusunda beliren eksiklik-ön lob hasarı söz konusu olmaktadır.
- Genetik,
- Ergenlerde az gelişmişlik (ve ayrıca daha fazla testosteronu olması).
Bu davranış çoğu zaman sonuçlarını da beraberinde getirir. Bu kişilerin ceza adaleti sistemine girme olasılığı çok yüksektir. Anti-sosyal kişilik bozukluğu, ilişkilerden kariyere kadar insan yaşamının tüm yönlerini etkileyebilir.14
Psikopat Suçlular
Bu konudaki temel soru cümlesi şudur: Birileri korkunç bir şeyler yapmadan onları çok daha erken nasıl tespit edebiliriz? Empatiyi onlara nasıl öğretiriz? Onlara şefkati nasıl öğretiriz?
Psikopati öncelikle psikolojik bir fenomen olduğu kadar kriminoloji için önemli sonuçları olduğu da bilinmektedir. En ciddi suçların, erken yaşta suç işlemenin, suç kariyerinin uzunluğunun, suçlarda karanlık sayı (dark figure) ve tekerrürü de içermek üzere fazlaca suç işlemenin özünde psikopati ile bağlantılı olduğu bilinmektedir. Psikopatlar, başta şiddet içerikli suçlar olmak üzere her türlü suça karışırlar. Bunlar sosyal avcılardır; her duyguyu taklit ederler ve size duymak istediğiniz her şeyi söylerler. Yasayı çiğnemekten çekinmeyen psikopatlar, başkalarının acılarına karşı kayıtsızdırlar ve zararlı davranışlarının sonuçlarına karşı duyarsızdırlar (R.D. Hare, 1993).
Bir psikopat ne düşündüğünüzü söyleyebilir ama sizin hissettiklerinizi hissetmezler.
Bunlar vicdanı olmayan insanlardır. Robert D. Hare
Bir psikopat "Seni seviyorum" gibi bir kelime kullanabilir ama bu onun için
"Bir fincan kahve içeceğim" demesinden daha fazla bir şey ifade etmez. Robert D. Hare
Yüksek düzeyde psikopatiye sahip bireyler genellikle yüksek riskli suçlular olarak sınıflandırılmakta; genellikle öfkeli ve sinirlidirler, mağduriyet duygusuna yatkındırlar, başkalarının niyetlerinden şüphelenirler, düşmanca, saldırgan, güvenilmez, ben-merkezci, uyumsuzdurlar ve değişime pek yatkın değildirler.
İşte bu tipte vicdandan yoksun olan psikopatlar çevremizde kol gezmektedirler. İngiltere’de her 200 kişiden biri psikopat olup, büyük çoğunluğu ne suçlu ne de cezaevindedir. Ancak psikopatların evde ve iş yerinde neden olabileceği zarar türü her anlamda derinden çok ciddi ve maliyetli olmaktadır.
Cezaevi, psikopatlardan çoğunun ikinci adresidir. Ancak bazı psikopatlar vardır ki zekâları (!) sayesinde cezaevine hiç uğramazlar. Münafıkken Süresi, 4. Ayeti “Kalıpları hoşuna giden, konuştuklarında dinlenen ve fakat sanki duvara dayanmış kütükler gibidir.” Psikopatın bundan tutarlı bir tanımı olabilir mi? (Bkz. Psikolog Robert Hare tarafından saptanan The Hare Psychopathy Checklist-Revised-PCL-R: Kişi saptanan 40 ölçüt üzerinden 26 puan ve yukarı aldığında gerçek psikopat olarak etiketlenmek- tedir.)15 Psikopatlar yaşamı duygusal nüanslardan veya ahlaki düşüncelerden yoksun katı bir neden-sonuç döngüsü açısından anlarlar. Bu bakış açısı karar alma yeteneklerini etkilemektedir
Psikopat suçlular tedavi olmadan, özellikle şiddet suçları tekrar suç işleme riski kaçınılmazdır ve bu vasıf psikopatisi olan birçok bireyde yüksek kalmaktadır. Bu bağlamda "eski alışkanlıklar zor ölür" sözünün doğruluk payı bu konuda kendini küçümsenmeyecek ölçüde kanıtlamaktadır.
Ülkede psikopat suçluların cezaevlerinde tretmanı üzerine 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda “hükümlülerin gruplandırılması” dışında bir düzenleme/özel infaz rejimine tanık olunmadığından16 koşullu salıverilmeden yararlanarak toplumda dönen kişilerin suç işleme riski devam edegelmektedir.
Davranışta Kültürel/Çevresel Etkileme Sosyal Psikolojisi
Kültürel ve çevresel faktörler,
- Hem hakimiyeti hem de sinirliliği etkilemektedir:
- Statü ve hakimiyetin tanımı,
- Neyin sinir bozucu olarak görüldüğü,
- Isı ve şiddet-küresel ısınma,
- Sosyal alay ve "kışkırtma".
- Nasıl yönlendirildiğini etkiler-kültürel referans söz konusu olmaktadır.
- Çoğu duygusal davranış amigdala ile frontal korteks arasındaki etkileşimi içermektedir.
- Hızlı tepki karşıtı yavaş tepki sergileme söz konusu olabilmektedir.
Sürü Davranışı
Toplumsal bir kalabalığın üyesi olmak alkol sarhoşluğu gibidir. İngiliz filozofu D. Hume,“Bir avda iz sürmek üzere hareket eden fazlaca köpeğin ne kadar coşkulu olduğunu herkes gözlemiştir. Bir benzerini kendimizde tecrübe etmeseydik beklide bu olguyu açıklamakta boşlukta olacaktık” diyor (Gross, 1987, s.13). Bu kalabalıklarda tanık olduğumuz olgu AVM’indeki gibi olmayıp, “psikolojik bir kalabalık” tır: Kişilerin düşünce, duygu ve eylemlerinin eşleşmesidir.
Kalabalıklar, ekseriya, kabarık duygular, aşırı davranış ve şiddetle ilişkilendirilmekte; birlikte tepkiye odaklı psikolojik gruplardır. Bu tür kalabalık zaman/mekân ruhunun (zeitgeist/ortgeist) nelere gücü olduğuna tarih tanıklık etmektedir. Kalabalığın üyeleri, freni boşalmış, anti-sosyal davranışı ekseriya grup üyelerince işlenen; geçici olarak kendileri ve başkalarınca birey olmaktan çıkmış bireyler (deindividuation/convergence teorisi) olarak görülmektedir (Le Bon,1896). Bu gelişen olgu şu niteliklerin bir karışımını içermektedir: Kendin olma duygusu azalmış, anonimlik duygusu, otomatik galeyana gelmede artış, çevreden gelen girdilere ve işaretlere fazlaca duyarlık, uygunsuz davranışlara karşı içsel kontrol frenlerin patlaması. Kalabalıkta bireyselliğin yok olması hesap verme duygusunu azaltmakta; tek bir kişi ayırt edilip suçlanamayacağı için insanların kendilerini daha az hesap verir durumda hissetmesi olgusuna tanık olunmakta (Zimbardo,1970); sorumluluk dağılmaktadır. Grubun gücü sorumluluğu azaltmaktadır. Sorumluluğu azaltmanın diğer yolları ise emirleri kabullenme ve anonimliktir: Emirleri kabul ettiğinde kişi artık o kişi olmayıp; ne yapılmasını söyleyen bir başkasının enstrümanıdır.
Şiddet gösterisinde kişilerin tahrik olması de etkili olmaktadır. Tahrikin etkileri, insanın kendisine saygısını yitirmesi, karşılılık verememek gibi beklenen suçlarla açıklandığı gibi tahrikin nasıl algılanması ile de açıklanabilir. Tahrik edici ve düşmanca algılanan bir eylem öfkelenme ve saldırıdan sorumlu olmaktadır (Novaco 1976, 1978). Algı ve öfke arasında karşılıklı bir ilişki olabilir: Özel algılar öfkeye; öfkeli olmakta kişiyi saldırganca düşünmeye sevk edebilir. Aşağıdaki şemada görüldüğü üzere, karşılıklı ilişkiler algı ve davranış arasında olduğu gibi öfke ve davranış arasında da işlev görebilir.
Algı, duygu ve davranış arasındaki ilişki şeması
Saldırganlık ve şiddet aynı şey değildir. Şiddet eyleminde bulunan bir kişi saldırganca hareket ediyor olabilirken, saldırgan doğası olan bir kişi mutlaka şiddet eylemlerinde bulunmayacaktır. Saldırganlık fiziksel veya sözlü bir saldırıya neden olabilse de bazen saldırı savunmacı veya dürtüsel olabilir ve zararlı bir niyetten yoksundur. Genellikle saldırganlığın fiziksel bir ifadesi olarak kabul edilen şiddet, doğası gereği yağmacı, dürtüsel, tepkisel veya savunmacı olabilir. Şiddet, durumsal veya çevresel faktörlerden gelişebilir ve bir zihinsel durumdan veya kişisel veya kültürel inançlardan kaynaklanabilir.
Ötekilere zarar veren eylem, insanlara veya mülkiyete ciddi zarar boyutuna ulaştığında saldırı şiddete dönüşmektedir:
- Doğal veya olumlu saldırı geniş ölçüde haklı savunu veya önyargı ve diğer sosyal adaletsizliklere karşı mücadele amaçlıdır.
- Patolojik saldırı veya şiddet eylemleri insan içsel doğasının sapıtması veya hayal kırıklığına uğraması halinde oluşmaktadır (Maslow, 1968).
- Doğrudan şiddet: Başkasına kasten zarar vermek şeklinde;
-Yapısal şiddet: Toplumsal adaletsizlikler sonucu olarak insanlara zarar verilmesi; ve
- Kültürel şiddet: Dil, ulusal marşlar, şarkılar, değer yargıları, öyküler, din, gelenek vb. yollarla doğrudan ve yapısal şiddeti meşru gösteren, kabul edilebilir kılan mekanizmanın kendisidir.
Her şiddet eylemi saldırganlığı içerirken, her saldırganlık şiddet içermeyebilir. Yalnızca yoğun fiziki zarar veren eylemler şiddet (violent) eylemleridir.
Kohlberg, suçluların daha düşük bir ahlaki muhakeme seviyesine sahip olduğunu savundu ve 1973'te yapılan bir araştırmada şiddet uygulayan gençlerin ahlaki gelişimlerinde şiddetsiz gençlere göre çok daha düşük olduğunu buldu.
Sosyal psikoloji açısından bakıldığında, “Bizleri rahatsız eden olaylar değil, onları görüş biçimimizdir.” İradeniz dışında zarar görebilirsiniz ama iradeniz dışında incinemezsiniz. İncinmeyi yadsıyarak kişi iç huzurunu, her şeyde incinecek bir yan arayarak kaygısını en üst seviyeye çıkarabilir. Bu güçlü bir ayrımdır. İşte incinme algısındaki paranoya, farklı bir görüş ve herhangi bir küçümseme belirtisi gibi ufak şeyler karşısında kişileri şiddete yöneltmektedir. Öte yandan öfkenin yaşandığı bir evrede erişilebilir vasıtanın şiddette payı küçümsenmeyecek ölçüdedir. Nitekim ateşli silahların olduğu evlerde adam öldürme suçunu işleme oranlarının üç katı fazla olduğu görülmektedir.17
Bu bağlamda, şiddet, kitle iletişim araçları ve sosyal medya aracılığıyla günlük yaşamımızı giderek, bizleri daha fazla biçimleyen temel dinamiklerden biri haline geldi. Şiddetsiz biçimde çözülen çatışkılar ya da çözüm süreçlerinde kullanılan şiddetsiz yöntemler kitle iletişim araçlarında hiç yer almazken, herhangi bir eylemde molotof kokteyli/havai fişek kullanılması haber olabilmektedir. Şiddet her biçimde pazar bulabilmektedir.
Kuşkusuz, kötülük için birinci güç, insanın birey olmaktan çıkmasıdır. Bu, insanların grup içinde neden kötü olduklarını açıklar niteliktedir. Bu şekilde kişi sorumluluğu yayabilmektedir. İşlek bir cadde de mağaza camlarını elime aldığım bir sopayla kırarak gittiğimde bunu yapanın ben olduğunu bilmekteyim. Eğer 20 kadar insanla berabersem artık ben değilimdir. Grubun bir kısmı olarak kendimi kötü hissetmemdir. Grupta sorumluluk yayılmaktadır. Grubun gücü o zaman sorumluluğu azaltmaktadır. Sorumluluğu başka şekilde de azaltabilirsin: Emirleri kabul ederek; artık ben değilim. Ben ne yapılmasını söyleyen bir başkasının enstrümanıyımdır. Sorumluluğu azaltmanın bir başka yolu da anonimliktir.
Şiddet gösterisi genelde kınanmakta ise de göz yumulan/kabul gören şiddet eylemlerine de tanık olunmaktadır. Bu doğrultudaki başlıca örnekler, aile bireylerine fena muamele ve şiddet, sportif faaliyetler (boks, futbol, güreş) ile haklı savunudur. İşte şiddet bu görünümü ile karmaşık bir olguyu ifade etmektedir. Bu deyim zaman zaman güç ve saldırganlıkla karıştırılmakta ise de şiddet yalnızca ne güç ve ne de saldırganlığın dışa vuruluşudur. Aslında, kişiyi topluma ve kişileri kendi aralarında bağlayan veya zıtlaştıran ilişkilerin özüne yerleşik, bir antitez ve zıtlık olarak algılanmalıdır. Kuşkusuz, toplumda süregelen şiddet eylemleri genel güvensizlik duygusunu da etkilemektedir.
Şiddet uygulayan kişilerin çoğunluğu ister alışkanlık olarak, isterse benzersiz koşullarda olsun bir kişilik bozukluğu sergilerler. Anti-sosyal kişilik bozukluğu, sosyal normların sürekli ve uyumsuz bir şekilde ihlal edilmesini içerir. Anti-sosyal kişilik bozukluğu olan kişiler ise, genellikle diğerleri için empati yoksunudurlar. Görünür bir pişmanlık duymadan yasadışı, agresif veya manipülatif eylemlerde bulunabilirler.18
Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel
---------------
1 “Öfkeyle kalkan zararla oturur” veya “Keskin sirke küpüne zarar verir” atasözlerinde yer aldığı üzere öfke yanlış kullanıldığında olumsuz sonuçlara davetiye çıkaran bir olgu iken, “Öfke baldan tatlıdır” atasözü de baskılanmayan/dışa vurulan öfkenin olumlu yanına işaret etmektedir. Şiddetin kökleri için ayrıca bkz. F. Föfflm ve G.Adshead. The Application of Attachment Theory to Forensic Psychiatry and Psychotherapy, Jessica Kingsley Publishers, 2004, ss.13-56. Ayrıca bkz. The psychology of violence by David Schneider YouTube
1 “Korku” terimi, psikologlarca, korku nedeninin bilindiği haller için kullanılırken, endişe/kaygı, sorunun ne olduğunu bilmeksizin duyduğumuz belli belirsiz bir korkudur. L.H. Sevendsen. “Korku nedir?” Korkunun Felsefesi, redingot, 2017, ss.31-66.
2 “Birine karşı kini olan kimse ona kötülük yapmak isteyecektir, yeter ki, onun tarafından kendisine gelecek daha büyük kötülükten korkmasın” Spinoza. Etika, Dost, 2004, s.160. Mustafa T. Yücel. https://hukukihaber.net/Şiddetin-Bireysel/ Toplumsal-Boyutu Türkiye Şiddet Haritası / Violence Map 2024. Stanton Samenow. (Çev. Kadir Gülen) Suçlular Nasıl Düşünür? 2023, ss.-331-365.
3 L.Berkowitz. “Frustration, appraisals and aversively stimulated aggression” Aggressive Behavior 14 (1) 1984, pp.3-11. Ayrıca Bkz. E.Fromm. İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri (Çev. Ş.Alpagut), İst., 1993; Ayrıca Bkz. S. Freud.Civilization and Its Discontents, A Doubleday Anchor Book, New York., pp.64-67; F.Pfäfflin ve G.Adshead (editörler). A Matter of Security, Jessica Kingsley Publishers, London, 2004. S.User, B.Kümbetoğlu..”Şiddete İlişkin Bir Bilinç Yükseltme Çalışması” TODAİE. Yoksulluk, Şiddet ve İnsan Hakları (Ed.Y.Özdek), Mayıs 2002, ss.157-174.
4 A.Yörükan. “Saldırganlık ve Yıkıcılık”COGİTO Sayı 3 (Kış 1995), s.167;G. Zilnoorg. “Aggresion and Transgression” The Psychology of the Criminal Act and Punishment pp.45-68; “İnsanların içlerindeki saldırganlık eğilimlerini doyurmaksızın yaşaması açıkça kolay olmayıp; doyumdan yoksun kaldıklarında rahatsızlanırlar.”: S. Freud, Civilization and Its Discontents, A Doubleday Anchor Book, New York, p.64.Ayrıca bkz. J.de Rivera. “Aggression, Violence, Evil and Peace” Personeliaty and Social Psychology (Eds.Millon ve Lerner) John Wiley ve Son İnc., 2003, ss.569-598.
5 Bkz. R.P.Abelson, K.P.Frey ve A.P.Gregg. Experiment with People-Revelation from Social Psychology, Lawrence Erlbaum Association, London, 2004, s.259 vd.; http://www.experimentswithpeople.com J.van Ginneken.Collective Behavior and Public Opinion, LEA, London, 2003, ss.75-98. D. G. Dutton. The Psychology of Genocide, Massacres and Extreme Violence: Why “Normal” People Come to Commit Atrocities, Praeger Security International, 2007.
6 “Görüş” bir kişiyi veya bir vasıtayı (bir kamerayı) ön görmekte ve görüş kişiye (personal view) veya vasıtaya (camera view) göreceli olmaktadır. Farklı insanlar aynı sahneyi gözlediğinde, dünyanın bu görüntüsü üzerinde mutabık olabilirler ve böylece hakiki nesnel bir görüşe yanaşabiliriz.
7 Bkz.K.Lorenz The Eight Deadly Sins of Civilized Man New York: Harcourt Brace Jovaovich, 1974.
8 Bkz. R. A.Baron ve D.R. Richardson Human Aggression New York:Plenum, 1994.
9 Unesco, “The Seville Statement on Violence” American Psychologist 45(10),1990 pp.1167-1168. Nörobiyolog Prof. E. Kandel’e göre, belli anti sosyal davranışlar örneğin hipokrasi/sahte görüntü, nefret veya saldırının bilinç altı kökleri ile beynin kıvrımlarında özel mekanları var. Kabile, milli veya kültürel gruplar oluştuğunda, bireyler aynı deneyim- le karşılaşmakta, aynı inanç sistemlerini paylaşmakta ve benzer hatıralara sahip olmakta- dırlar. Paylaşılan bu hatıra, nöral devrelerin tekrarlanan modelinden oluşan kolektif bir ruh yaratabilir ve diğer gruptaki halka nefret ederek ve onu marjinalize ederek savunma avantajı elde edebilir. “Minding the brain” The Magazine of Columbia University Fall 2006, p.39.
10 J. Dollard Frustration and Aggression New Haven: Yale University Press, 1939.
11 Bkz. A. Bandura Aggression: A Social Learning Analysis, Englewood Cliffs, NJ: Prentice- Hall, 1973; S.H. Taylor, L.A.
Peplau ve D.O.Sears Sosyal Psikoloji İmge Kıtabevi, 2010, ss.415-418; J. Keane. “Şiddeti demokratikleşitrmenin On Kuralı”
Şiddet ve Demokrasi (Çev. M.Üst) İmge, 2010, ss.223-279.
12 Berkowitz, “Some effects of thoughts on anti-and prosocial influences of media events: A cognitive–neoassociation analysis”. Psychological Bulletin 95,1984 pp.410-427.
13 J. N. Hughes ve J.E. Hasbrouck “Television violence:Implication for violence preven- tion” School Psychology Review 25(2) 1996 PP.134-151. Sinirli araba kullanmanın bir adım ötesini ifade eden yol öfkesi(road rage) grubuna giren pek çok sürücü trafikte kol geziyor.
14 Ayrıca bkz. Fatih Bayraktar ve Shenel Husnu(editors). Understanding Aggression: Insights from Psychology and Related Disciplines, Nova, 2025.
15 Real Life Psychopaths (Crime Pschology Documetary) Real Stories YouTube
Mustafa T. Yücel. https://hukukihaber.net/Suçlar-ve-Psikopatlaşan-Suçlular
16 Madde 24- (1) Hükümlüler,
a) İlk defa suç işleyenler, mükerrirler, itiyadî suçlular veya suç işlemeyi meslek edinenler,
b) Aklî ve bedensel durumları nedeniyle veya yaşları itibarıyla özel bir infaz rejimine tâbi tutulması gerekenler,
c) Tehlike hâli taşıyanlar,
d) Terör suçluları,
e) Suç örgütlerine veya çıkar amaçlı suç örgütlerine mensup olan suçlular, gibi gruplara ayrılırlar.
(2) Hükümlüler ayrıca yaşları, hükümlülük süreleri ve suç türleri itibarıyla da gruplandırılırlar.
Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük
Tehlikeli Hükümlü Madde 76 (1) Suçun nitelik ve işleniş şekline göre, toplum için ciddi bir tehlike oluşturan veya kurumun güvenlik ve düzenini ihlal edebileceği konusunda delil veya ciddi emareler olan hükümlüler tehlikeli hükümlü sayılır. Ayrıca bkz. CDPC. THE SENTENCING, MANAGEMENT AND TREATMENT OF ‘DANGEROUS’ OFFENDERS FINAL REPORT PC-CP (2010) 10 rev 5, Council of Europe. UNODC. Handbook on the Management of High-Risk Prisoners, UNITED NATIONS New York, 2016. Ayrıca bkz. A. Roberson and M.J. Vitacco. “Psychopathy in Correctional Settings: Considerations for Developing and Implementing a Treatment Program” Journal of Correctional Health Care Vol.29, No.3. 2023.
17 A.L. Kellermann, F.P. Rivara.“Gun owneship as risk factor for homicide in the home” New England Journal of Medicine 329(15) 1993 pp.1084-1091. Mustafa T. Yücel. https://hukukihaber.net/Şiddet-ve-Ateşli-Silahlar Ayrıca bkz. Mustafa T. Yücel
https://hukukihaber.net/Tehlikeli-Suçlular
18 HUGH R. CUNNINGHAM AND WADE F. BERRY EDITORS. HANDBOOK ON THE PSYCHOLOGY OF VIOLENCE, Nova, 2012. John Docker. The Origins of Violence Religion, History and Genocide, Pluto Press, 2008. The Wiley Handbook on the Psychology of Violence Edited by Carlos A. Cuevas and Callie Marie Renniso, 2016 John Wiley & Sons, Ltd. Leighton C. Whitaker. UNDERSTANDING AND PREVENTING VIOLENCE- The Psychology of Human Destructiveness Edited by Harold Hall, CRC Pres, 2000. HANS TOCH. VIOLENT MEN AN INQUIRY INTO THE PSYCHOLOGY OF VIOLENCE, Aldine Publishing Company, 1969.