Ülkeyi sarsan Bağdat Caddesi olayında dikkatimi çeken, bence en az tecavüzün kendisi kadar korkunç olan yorumlardı.

Haber altlarındaki yorumları okumak beni olayın kendisinden fazla sinirlendirdi.

Yorumları yapanların cinslerini çok önemsemiyorum çünkü Türkiye’de acı bir gerçek var ki kadınlar kendilerine dayatılan toplumsal cinsel kimliklerini benimsemişler ve kendilerine öğretilen klişe ve tabuları her gün yeniden üreterek, yeniden yaşayarak sürdürüyorlar.

Haliyle “O kızın o saatte orada ne işi vardı?” yorumlarını yapanlar erkeklerle sınırlı kalmıyor.

Hayır bakıyorum, hiçkimse tecavüzcüyü konuşmuyor. Herkes sadece genç kadının gece 3’te sokakta olmasına tutulmuş.

Arkadaşım size ne?

Kanunen reşit bir insan, Bağdat Caddesi gibi güvenli olduğunu düşündüğü bir yerde eğlenmiş, beki şarap içmiş, belki arkadaşında çay içmiş, bir sebepten dışarıdaymış ve evine dönüyormuş  kime ne?

Kurbanbilim diye bir alan var biliyorsunuz, mağdurların suçun oluşumuna yaptıkları katkıyı inceliyor ve de özellikle feministlerden çok tepki alıyor. Bence de son derece tehlikeli ve kadını her ihtimalde “tecavüzü hak etmiş”kadın olarak lanse edebilecek bir alan.

İyiniyetli yorumları tenzih edebilirim. Yani bazen erkek kadın fark etmeden insanlar güvenlik sebebiyle bazı yerlerde dolaşmaktan çekinebilirler. Bunu anlarım. Ama burada amaç o değil. Kimse iyiniyetli değil.

Geçen bir video izledim. Beşerin teki diyor ki “Valla bunlar böyle giyinmeye devam ederse ben de taciz etmeye devam ederim” . Utanmıyor da ahlaksız! Açıkça ve yılışıkça sırıtarak söylüyor bunu.

Bizim fakültede Ceza Hukuku öğrenirken okuduğumuz kitaplarda bile tecavüz suçunun anlatımında yer alan aklıma kazanmıs bir söz vardır: Şuyu vukundan beterdir.

Gerçekten, o kadar ikiyüzlüyüz ki. Her yerimizden riyakarlık akıyor. Ensest almış başını gitmiş. İnsanlar evlerinde, misafirlikte, işyerlerinde en güvendiği insanlarca tecavüze uğruyor. Erkekler de bu suçun mağduru oluyor ve seslerini çıkarmıyorlar. Pek çok muhafazakar kadın yaşadığı çevreden çekindiği için tecavüze şantaja boyun eğmek zorunda kalıyor. Hepimiz sevgili meslektaşlarım, bu olayları adliyelerde görüyoruz. Hepimizin dosyalarını yazsak cilt cilt kitap olur. Bunlar bu kadar çok iken ahlakçı toplum neyi tartışıyor? Genç kadının o saatte orada ne işi olduğunu. Neden? Çünkü Türk aile yapısına tersmiş! 

Yeter artık yahu.

Ahlaksızın da ahlakçısı hiç çekilmiyor. 

Ama artık bu iş tersine dönüyor. Şuyu vukundan beter kabul edilmiyor. Kadınlar tecavüzü kabul etmiyor. Saat kaçta nerede gezeceğimize kendimiz karar veririz sen önce tecavüz etmemeyi öğren diyor.

Mahkemelerden de bu yönde kararlar çıkıyor. Geçenlerde Sn. Nuh Hüseyin Köse kendi davasını anlattı bana. Saat 10’da evine dönen genç bir kadına sarkıntılık yapan iki genç kız sinirlenip arabalarına tekme atınca arabadan inip kızı kovalıyorlar. Kız bir esnafa sığınarak ellerinden kurtuluyor. Allah muhafaza yakalasalar ne yapacaklardı…. Neyse, Hakim bey de diyor ki “Senin anan bacın yok mu, onlara yapılsa hoşuna gider mi?” 

Bu kalıbı da klişe buluyorum ama Hakim bey iletişim kurmaya çalışıyor, muhtemelen karşısındaki ancak böyle empati yapar diye böyle söylüyor.

Gençlerden biri demesin mi “Benim anamın bacımın o saatte sokakta ne işi olacak!!” 

Hakim Bey de sen misin bunu söyleyen basıyor üst sınırdan indirimsiz cezayı. 

Yemin ediyorum utanmasam alnını öpecektim adamın.

Şimdi bakın, biri saat 10 biri saat 3. Yani kaçta nerede olduğunuzun önemi yok ki. Gün gelir akşam ezanından sonra sokakta gezen her kadına derler “Ne işi var bunun bu saatte sokakta”.

Bizim ne giydiğimiz nerede gezdiğimiz bizim özgür tercihimiz ve anayasal hakkımız. Ama tecavüz eden ve tecavüz edeni haklı bulanlar da  benim gözümde ancak beşer olabilirler.

Ali Şeriati’nin insanlarla ilgili çok güzel bir değerlendirmesi vardır. İnsan olmak bir mertebedir der. Bazılarına bakarsınız iki ayak üzerinde durur, yer içer dışkılar ve hatta konuşur.Ama insan olmak için lazım gelen erdemlerden yoksundur. İşte onlar insan değil beşerdir.

Tecavüzü hiçbir şey haklı kılmaz. O yüzden beşer olmayalım. İnsan olalım.

 
(Bu köşe yazısı, sayın Av. Feyza ALTUN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)