T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2019/13-123
K. 2020/334
T. 2.7.2020

HIRSIZLIK SUÇU ( Tekerrüre Esas Alınan Kararda Doğrudan Hükmedilen Adli Para Cezasına İlişkin İlamın Sonradan Yürürlüğe Giren 7242 S.K. ile Değişik CMK Md. 272 Uyarınca Tekerrüre Esas Olmayacağına İlişkin Lehe Düzenleme Yapıldığı - Bu Hükmün Verildiği Tarihte Yürürlükte Bulunan ve İnfaz Rejimi Yönünden de Sanığın Lehine Olması Nedeniyle Öncelikle Uygulanması Gereken 1412 Sayılı CMUK Md. 305 Hükmünde Tekerrür Uygulamasına Esas Alınamayacağının Açıkça Düzenlendiği/İncelemeye Konu Suçlar Yönünden TCK 58. Maddesinin Uygulanmasına Esas Alınamayacağı )

TEKERRÜRE ESAS ALINAN İLAMIN BÖLGE ADLİYE MAHKEMELERİNİN GÖREVE BAŞLAMA TARİHİNDEN ÖNCE VERİLMİŞ OLMASI ( Hırsızlık Suçundan Kurulan Hüküm Bakımından Adli Para Cezasına İlişkin Diğer Mahkeme İlamı Uyarınca Sanık Hakkında Tekerrür Hükümlerinin Uygulanmasına Karar Verildiği - Mahkumiyet Kararında Tekerrür Hükümlerinin Uygulanmasına Esas Alınan İlamın Karar Tarihinin Bölge Adliye Mahkemelerinin Göreve Başlama Tarihinden Önce Verilmiş Olması Nedeniyle Temyize İlişkin Hükümler Bakımından 5320 S.K. Md. 8 Uyarınca Kesinleşinceye Kadar 1412 Sayılı CMUK Hükümlerinin Uygulanacağı )

TEMYİZ YOLU KAPALI OLAN İLAMIN TEKERRÜRE ESAS ALINAMAMASI ( Yerel Mahkemece Tekerrüre Esas Alınan İlamda Sanığın Adli Para Cezası ile Cezalandırılmasına Karar Verilmesi Miktar İtibarıyla Kesin Nitelikte Olan Sonuç Cezanın Hükmün Verildiği Tarihte Yürürlükte Bulunan 1412 Sayılı CMUK Md. 305 Uyarınca Temyiz Yasa Yolunun Kapalı Olup Bu Nitelikteki Hükümlerin Tekerrüre Esas Olmayacağının Açıkça Düzenlenmiş Olması Karşısında Kanunilik İlkesi de Gözetilerek Özel Dairenin İnceleme Tarihi İtibarıyla Kanun Yararına Bozma Talebinin Reddine İlişkin Kararının Gerekçesinin İsabetli Olmadığı )

USUL KANUNLARINDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLERİN GEÇMİŞE YÜRÜMEMESİ ( Tekerrür Kurumunda Hüküm Tarihinden Sonra Yapılan Yasal Değişiklikler Nedeniyle Doğabilecek Adaletsizlikleri Gidermek Açısından Derhal Uygulama İlkesine İstisna Getirilerek Zaman Bakımından Uygulama İlkesinin Benimsendiği - 7242 S.K. ile Değişik CMK Md. 272 Hükmünde Yapılan Düzenlemenin Yürürlüğe Girdiği Tarihten Önce Verilmiş Olup da Hüküm Bölümünde İstinaf Yasa Yolu Kapalı Olan Bir İlamın Tekerrür Uygulamasına Esas Alındığı/CMK'nın Temyize İlişkin Hükümlerinin Uygulanacağı Kararlara Yönelik Olarak Uyarlama Yargılaması Yapılması Mümkün Olabileceği )

2709/m.38

1412/m.305,326

5237/m.2,7,58,142

5271/m.272,309

5275/m.98

5320/m.4,8,18

ÖZET : Dava, hırsızlık ve konut dokunulmazlığının ihlali suçuna ilişkindir.

Hırsızlık suçundan kurulan hüküm bakımından, adli para cezasına ilişkin diğer mahkeme ilamı uyarınca sanık hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanmasına karar verildiği anlaşılmakla;

Atılı hırsızlık ve konut dokunulmazlığının ihlâli suçlarından verilen mahkûmiyet hükümlerinin, daha önceden de temyiz incelemesinden geçmediği göz önüne alınarak karar tarihi itibarıyla istinaf yasa yolu incelemesine tabi olduklarında bir tereddüt bulunmamakla birlikte, hırsızlık suçundan kurulan mahkûmiyet kararında tekerrür hükümlerinin uygulanmasına esas alınan ilamın karar tarihinin, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilmiş olması nedeniyle temyize ilişkin hükümler bakımından 5320 S.K. md. 8 uyarınca kesinleşinceye kadar 1412 Sayılı CMUK hükümlerinin uygulanacak olması, bu bağlamda, Yerel mahkemece tekerrüre esas alınan ilamda sanığın, adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesi, miktar itibarıyla kesin nitelikte olan sonuç cezanın, hükmün verildiği tarihte yürürlükte bulunan 1412 Sayılı CMUK'nın 305. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca temyiz yasa yolunun kapalı olup aynı maddenin son fıkrasında bu nitelikteki hükümlerin tekerrüre esas olmayacağının açıkça düzenlenmiş olması karşısında, kanunilik ilkesi de gözetilerek Özel Dairenin, inceleme tarihi itibarıyla kanun yararına bozma talebinin reddine ilişkin kararının gerekçesinin isabetli olmadığı,

Tekerrüre esas alınan kararda doğrudan hükmedilen 1200 TL adli para cezasına ilişkin ilamın, sonradan yürürlüğe giren 7242 S.K. ile değişik 5271 Sayılı CMK'nın 272. maddesinin son fıkrası uyarınca tekerrüre esas olmayacağına ilişkin lehe düzenleme yapılmış olmakla birlikte, esasen, bu hükmün verildiği tarihte yürürlükte bulunan ve infaz rejimi yönünden de sanığın lehine olması nedeniyle öncelikle uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK'nın 305. maddesinin son fıkrasında, tekerrür uygulamasına esas alınamayacağının açıkça düzenlenmiş olması nedeniyle, incelemeye konu suçlar yönünden TCK'nın 58. maddesinin uygulanmasına esas alınamayacağı kabul edilmelidir.

Usul Kanunlarında yapılan değişikliklerin, yasa yürürlüğe girdikten sonra yapılacak işlemler hakkında uygulanacağı, maddi ceza hukuku kurallarının aksine geçmişe yürümeyecekleri kabul edilmekle birlikte maddi ceza hukukunu da ilgilendiren bir infaz rejimi olan tekerrür kurumunda hüküm tarihinden sonra yapılan yasal değişiklikler nedeniyle doğabilecek adaletsizlikleri gidermek açısından, derhal uygulama ilkesine istisna getirilerek zaman bakımından uygulama ilkesinin benimsenmesi de göz önünde bulundurularak, 7242 S.K. ile değişik CMK 272. maddesinin son fıkrasında yapılan düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten önce verilmiş olup da hüküm bölümünde, istinaf yasa yolu kapalı olan bir ilamın tekerrür uygulamasına esas alındığı ve CMK'nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanacağı kararlara yönelik olarak, TCK'nın 7. maddesinin ikinci fıkrası ve 5275 S.K. 98. maddesinin birinci fıkrası hükümlerine göre uyarlama yargılaması yapılması mümkün olabilecektir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının, hırsızlık suçundan kurulan hüküm bakımından kabulüne; Özel Dairenin kanun yararına bozma talebinin reddine dair kararının kaldırılarak belirtilen hukuka aykırılığın giderilmesi için 5271 Sayılı CMK'nın 309/4-d maddesi uyarınca karar verilmek üzere dosyanın Yargıtay 13. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.

DAVA : Sanık ...'ün hırsızlık suçundan TCK'nın 142/2-h, 168/2, 62, 53, 58 ve 63. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba; konut dokunulmazlığının ihlâli suçundan aynı Kanun'un 116/1, 119/1-c, 62 ve 51. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve ertelemeye ilişkin Çubuk Asliye Ceza Mahkemesince verilen 21.12.2017 tarihli ve 916-627 Sayılı hükümler istinaf edilmeksizin kesinleşmiştir.

Bu hükümlere yönelik Adalet Bakanlığının 14.09.2018 tarihli ve 9100 Sayılı kanun yararına bozma talebi ve bu talep üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 27.09.2018 tarihli ve 76304 Sayılı ihbarnamede;

"Sanığın tekerrüre esas alınan Ankara 12. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 23.10.2013 tarihli ve 1521-1140 Sayılı kararına konu 1200 TL adli para cezasının, 1412 Sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 305/1-son maddesi uyarınca kesin nitelikte olması karşısında, sanık hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanamayacağı gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir." gerekçesiyle kararın kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 22.11.2018 tarih ve 6428-16619 sayı ile;

"5320 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'un 8/1. maddesi, 'Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 Sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un geçici 2. maddesi uyarınca Resmî Gazete'de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddeleri uygulanır.' şeklinde düzenlenmiştir.

Görüldüğü üzere Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 tarihinden sonra verilen ve bu tarihten önce temyiz yoluna başvurulmamış olan kararlar hakkında 1412 Sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun uygulanma imkanı bulunmamakta olup 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre değerlendirme yapılmalıdır.

Somut olayda, sanık hakkında tekerrüre esas alınan ilamda hükmolunan adli para cezası kesin nitelikte ise de; karar tarihinin Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 tarihinden sonra olması ve hüküm hakkında daha önceden de temyiz yoluna başvurulmaması sebebiyle sanık hakkında TCK'nın 58. maddesinin uygulanmasına dayanak teşkil eden ilamın tekerrüre esas olduğu ve verilen cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla anılan hususa yönelik kanun yararına bozma isteminin reddine," karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 29.12.2018 tarih ve 76304 sayı ile;

"...Tekerrüre esas alınan Ankara 12. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 23.10.2013 tarihli ve 1521-1140 Sayılı kararı 1412 Sayılı CMUK'nın 305. maddesinin ikinci fıkrasına göre kesin nitelikte bir karardır. Anılan maddenin üçüncü fıkrasında ise 'bu surette verilen hükümler tekerrüre esas olmaz.' düzenlemesi yapılarak, kesin olarak verilen mahkûmiyet hükümlerinin tekerrüre esas alınamayacağı belirtilmiş, kanun koyucu tarafından herhangi bir kanun yolu incelemesine tabi tutulmadan kesinleşen bu hükümlerde tehlikelilik hâlinin varlığı kabul edilmemiştir. Somut olayda, sanık ...'ün 23.10.2013 tarihinden itibaren 19.07.2016 tarihine kadar toplum bakımından tehlikeli olarak kabul edilmemesine rağmen, 20.07.2016 tarihinden sonra toplum bakımından tehlikeli addedilmesi maddi ceza hukuku ilkeleriyle de bağdaşmayacaktır. Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulu 17.04.2007 tarihli ve 71-98 Sayılı ilamında özetle, 5237 Sayılı TCK'nın 58. maddesinde düzenlenen tekerrür hükümlerinin güvenlik tedbirlerine ilişkin bölümde yer almasına karşın anılan düzenlemenin maddi ceza hukukuna ilişkin olduğu belirtilmiş, 30.05.2006 tarihli ve 147-149 Sayılı ilamında ise 01.06.2005 tarihinden önce işlenen suçlar yönünden uyarlama yargılaması yapılırken dahi 5237 Sayılı TCK lehe kabul edilerek yapılan uygulamalarda TCK'nın 58. maddesinin uygulanamayacağı vurgulanmıştır.

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; sanık ...'ün, 5237 Sayılı TCK'nın 142/2-h, 168/2, 116/1, 119/1-c ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis ve 10 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına, hapis cezalarının aynı Kanun'un 58/6. maddesine göre mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine dair Çubuk Asliye Ceza Mahkemesi'nin 21.12.2017 tarihli ve 916-627 Sayılı kararında, sanığın tekerrüre esas alınan Ankara 12. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 23.10.2013 tarihli ve 1521-1140 Sayılı kararına konu 1200 TL adlî para cezasının, 1412 Sayılı CMUK'nın 305/1-son maddesi uyarınca kesin olması karşısında, sanık hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanamayacağı gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden 5271 Sayılı CMK'nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca hükmün kanun yararına bozulmasına karar verilmesi gerekirken, talebin reddedilmesi Kanun'a aykırıdır." düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 07.02.2019 tarih ve 17031-1679 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

KARAR : İnceleme dışı sanık ... hakkında hırsızlık ve konut dokunulmazlığının ihlâli suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri istinaf edilmeksizin kesinlemiş olup itirazın kapsamına göre inceleme sanık ... hakkında kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 20.07.2016 tarihinden önce doğrudan hükmedilen kesin nitelikteki adli para cezasının tekerrüre esas alınıp alınamayacağının belirlenmesine ilişkin olup bu kapsamda, sanık hakkında hırsızlık ve konut dokunulmazlığının ihlâli suçlarından kurulan hükümler yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapılması gerekmektedir.

İncelenen dosya kapsamından;

Sanığın 17.05.2012 tarihinde işlediği kasten yaralama suçu nedeniyle Ankara 12. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 23.10.2013 tarihli ve 1521-1140 Sayılı ilamı ile TCK'nın 86/2, 29/1 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca sonuç olarak 1200 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, bu cezanın 23.10.2013 tarihinde kesinleştirme işlemlerinin yapıldığı ancak henüz infaz edilmediği, incelemeye konu hırsızlık ve konut dokunulmazlığının ihlâli suçlarının ise 10.08.2016 tarihinde işlendiği, suç tarihi itibarıyla sanığın adli sicil kaydında tekerrüre esas başkaca bir ilamının bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Tekerrür, 765 Sayılı Kanun'da cezanın artırım nedeni olarak öngörülmüş iken, 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 Sayılı TCK'nda koşullu salıverilme süresini etkileyecek şekilde bir infaz rejimi olarak yeniden düzenlenmiştir.

Önceden işlenen suçtan dolayı verilen hükmün kesinleşmesinden sonra yeni bir suçun işlenmesi hâlinde, sanık hakkında tekerrür hükümleri uygulanacaktır. Tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için önceki hükmün kesinleşmesi ve ikinci suçun kesinleşmeden sonra işlenmesi yeterli olup cezanın infaz edilmiş olmasına gerek bulunmamaktadır. Ancak kanun koyucu tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için önceki cezanın infaz edilmesi koşulunu aramadığı hâlde, infazdan sonra belirli bir sürenin geçmesi durumunda tekerrür hükümlerinin uygulanmayacağını hüküm altına almıştır. Buna göre, beş yıldan fazla süreyle hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde cezanın infaz edildiği tarihten itibaren beş yıl; beş yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasına mahkûmiyet hâlinde ise cezanın infaz tarihinden itibaren üç yıl geçmekle tekerrür hükümleri uygulanmayacaktır.

Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.04.2008 tarihli ve 57-74 Sayılı kararında açıklandığı üzere, TCK'nın 7. maddesinin üçüncü fıkrası, “Güvenlik tedbirleri hakkında, infaz rejimi yönünden hüküm zamanında yürürlükte bulunan kanun uygulanır.” şeklinde iken 08.07.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5377 Sayılı Kanun'un 2. maddesiyle; “Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler derhal uygulanır.” şeklinde değiştirilmiş, bu değişiklikle ceza infaz rejimi olarak kabul edilen hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve mükerrirlere özgü infaz rejimine ilişkin kuralların TCK'nın 7. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları uyarınca zaman bakımından; diğer infaz rejimine ilişkin kuralların ise derhal uygulanması sağlanarak ileride infaz rejiminde yapılacak değişikliklerin aleyhe olacak şekilde uygulanması engellenmek istenmiştir. Ancak burada dikkate alınması gereken husus, bu kuralın ceza veya güvenlik tedbirinin kendisi ile ilgili olmayıp infaz rejimi ile sınırlı olduğudur. Zira, gerek cezalar, gerekse güvenlik tedbirleri bakımından TCK'nın 7. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında yer alan kurallar geçerli olup üçüncü fıkra sadece infaz rejimine ilişkindir.

Görüldüğü gibi, TCK'nın 7. maddesinin üçüncü fıkrasında yapılan değişiklik tekerrürün koşullarını değiştirmeye yönelik olmayıp infaz rejimi olarak düzenlenmiş bulunan tekerrürün de lehe yasa değerlendirilmesinde dikkate alınmasından ibarettir.

Tekerrür kurumuyla ilgili bu genel açıklamalardan sonra uyuşmazlık konusunda isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi bakımından, öncelikle yasa yollarına başvurmada kesinlik sınırına ilişkin düzenlemelerle ilgili açıklama yapılmasından sonra hüküm tarihi itibarıyla kesin nitelikte oldukları için tekerrüre esas alınmayan hükümlülüklerin, tekerrüre esas alınmalarına engel teşkil eden yasal düzenlemenin yürürlükten kaldırılmasından sonra işlenen suçlardan dolayı yasal engelin kalktığından bahisle tekerrüre esas alınıp alınamayacağı hususu üzerinde durulmasında da fayda bulunmaktadır.

5320 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'un 18. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca 5271 Sayılı CMK'nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 1412 Sayılı CMUK yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak yeni usul yasası sisteminde, yasa yolları içinde istinafa yer verilmesi ve bölge adliye mahkemelerinin 20.07.2016 tarihinden sonra göreve başlaması nedeniyle 5320 Sayılı Kanun'un “Temyiz ve karar düzeltme” başlıklı 8. maddesinin birinci fıkrasında; “Bölge adliye mahkemelerinin, 26.09.2004 tarihli ve 5235 Sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un geçici 2. maddesi uyarınca Resmî Gazete'de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddeleri uygulanır.” hükmüne yer verilmek suretiyle bölge adliye mahkemelerinin göreve başlamasından önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında 1412 Sayılı CMUK'nın 305 ila 326. maddelerinin uygulanacağı öngörülmüştür.

1412 Sayılı CMUK'nın 5320 Sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrası uyarınca tekerrüre esas alınan mahkûmiyet hükmünün verildiği tarihte yürürlükte bulunan “Temyizi Kabil Olan ve Olmayan Hükümler” başlıklı 305. maddesi; “Ceza Mahkemelerinden verilen hükümler temyiz olunabilir. Ancak, on beş sene ve ondan yukarı hürriyeti bağlayıcı cezalara ait hükümler hiçbir harç ve masrafa tabi olmaksızın Yargıtay'ca re'sen tetkik olunur.

1-) İkimilyon liraya kadar (İkimilyon dâhil) para cezalarına dair olan hükümler,

2-) Yukarı sınırı onmilyon lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,

3-) Bu Kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler, temyiz olunamaz.

Bu suretle verilen hükümler tekerrüre esas olmaz. Ancak haklarında 343. madde hükümleri dairesinde Yargıtaya başvurulabilir.” şeklinde iken, 21.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5219 Sayılı Kanun'un 3. maddesi uyarınca CMUK'nın 305. maddesinin (1) numaralı bendinde yer alan "ikimilyon" ibaresi "ikimilyar"; (2) numaralı bendinde yer alan "onmilyon" ibaresi "onmilyar" olarak değiştirilmiştir. Yapılan bu değişikle 21.07.2004 tarihinden önce iki milyon liraya kadar olan para cezaları kesin nitelikte iken, 21.07.2004 tarihinden itibaren iki milyar liraya kadar olan para cezaları kesin hâle getirilmiştir.

İki milyar (iki bin) liraya kadar (bu miktar dâhil) para cezalarına ilişkin hükümlerin temyiz edilemeyeceğine ilişkin 1412 Sayılı CMUK'nın 305. maddesinin ikinci fıkrasının birinci bendinin Anayasa Mahkemesi'nin 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe girmiş olan 23.07.2009 tarihli ve 65–114 Sayılı kararı ile iptal edilmesinden sonra, ister hapis cezasından çevrilen, isterse de doğrudan verilen adli para cezasına ilişkin hükümlerin 14.04.2011 tarihine kadar hiçbir miktar gözetilmeksizin; 14.04.2011 tarih ve 27905 Sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 Sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 23. maddesiyle 5271 Sayılı CMK'nın 272. maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendinde; "Hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen 3.000 Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yasa yoluna başvurulamaz." şeklinde gerçekleştirilen değişiklik ve aynı Kanun'un 26. maddesiyle 5320 Sayılı Kanun'a eklenen; "Bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz." biçimindeki geçici ikinci madde göz önünde bulundurulduğunda da, 14.04.2011 tarihinden sonra doğrudan hükmolunan 3.000 TL'den fazla adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümleri yönünden temyiz kanun yolu açık hâle gelmiştir.

Diğer taraftan, 15.04.2020 tarihli ve 31100 Sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 14.04.2020 tarihli ve 7242 Sayılı Kanun'un 17. maddesiyle 5271 Sayılı CMK'nın 272. maddesinin son fıkrasına "Bu suretle verilen hükümler tekerrüre esas olmaz." ibaresi eklenerek maddenin üçüncü fıkrasında düzenlenen ve kesin olmaları nedeniyle istinaf yasa yoluna başvurulamayacak hükümlerin tekerrür uygulamasına da esas alınamayacakları düzenlenmiştir.

Bilindiği üzere, usul kanunlarının zaman bakımından uygulanmasında asıl olan, aksi kanunda açıkça düzenlenmiş bulunmadıkça "hemen ve derhal uygulanma" ilkesidir. Anılan ilke uyarınca usul işlemleri yapıldıkları sırada yürürlükte olan muhakeme kanunu hükümlerine tâbi olacaktır. Usul Kanunlarında yapılan değişiklikler, yasa yürürlüğe girdikten sonra yapılacak işlemler hakkında uygulanacak olup maddi ceza hukuku kurallarının aksine geçmişe yürümezler. O hâlde ceza yargılaması sırasında, kanunlarda değişiklik yapılması veyahut dayanılan bir usul kuralına ilişkin kanun hükmünün Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi hâlinde, yeni kanun veya iptal sonucu ortaya çıkan usul prosedürü, devam etmekte olan işlemlere uygulanacak, ancak 5320 Sayılı Kanun'un 4. maddesinin ikinci fıkrasında ifade edilen bu durum önceki kanunun yürürlükte bulunduğu dönemde o kanuna uygun olarak gerçekleştirilen işlemlerin geçersizliği neticesini doğurmayacağı gibi, yenilenmesini de gerektirmeyecektir.

Bununla birlikte, 5271 Sayılı CMK'nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 1412 Sayılı CMUK'nın yürürlükten kaldırılmasına rağmen 5320 Sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrası ile, bölge adliye mahkemelerinin Resmî Gazete'de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1412 Sayılı CMUK'nın 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddelerinin uygulanacağına ilişkin istisnai bir düzenlemeye yer verilmesi karşısında, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar bakımından hemen ve derhal uygulama ilkesinin geçerli olmayacağı, bu kararların kesinleşinceye kadar Kanun'daki açık ve emredici düzenleme uyarınca 1412 Sayılı CMUK'nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanmaya devam edeceği ve hükmolunan cezanın veya güvenlik tedbirinin kendisine ilişkin olmamakla birlikte bu cezaya ya da güvenlik tedbirine bağlı olarak karar altına alınan ve TCK'nın 7. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca ceza infaz rejimi olarak kabul edilen hapis cezasının ertelenmesi ile koşullu salıverilme ve mükerrirlere özgü infaz rejimi yönünden ise zaman bakımından uygulama ilkesinin benimsenerek yasa değişikliği nedeniyle ileride doğabilecek adaletsizlikleri önlemek amacıyla derhal uygulama ilkesine istisna getirildiği hususları gözden uzak tutulmamalıdır.

Bu aşamada ifade etmek gerekir ki, 5219 Sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 21.07.2004 tarihinden, Anayasa Mahkemesi'nin 23.07.2009 tarihli ve 65-114 Sayılı kararının yürürlüğe girdiği 07.10.2010 tarihine kadar 765 Sayılı Türk Ceza Kanunu'na göre doğrudan verilen para cezaları ile, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'na göre hem hapisten çevrilen hem de doğrudan verilen adli para cezalarında temyiz kesinlik sınırının 2.000 TL olduğu; 07.10.2010 tarihinden 6217 Sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 14.04.2011 tarihine kadar hem hapisten çevrilen hem de doğrudan verilen tüm adli para cezalarının miktara bakılmaksızın temyize tâbi olduğu; 6217 Sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 14.04.2014 tarihinden, bölge adliye mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.20016 tarihine kadar geçen süreç içerisinde sadece doğrudan verilen adli para cezalarının kesinlik sınırının 3000 TL olduğu ve bu dönemde hâlen yürürlükte bulunan 1412 Sayılı CMUK'nın 305/son maddesi uyarınca temyiz edilemeyen hükümlerin tekerrüre esas alınamayacağı dikkate alındığında; hüküm tarihi 20.07.2016 tarihinden önceki döneme rastlayan hükümlülüklerin, 1412 Sayılı CMUK'nın 305/son maddesinin yürürlükten kalktığı bir dönemde işlenen suçlardan dolayı da tekerürre esas alınamayacağı, aksine düşüncenin 5237 Sayılı TCK'nın 2. maddesinde düzenlenen ve Anayasanın 38. maddesiyle de güvence altına alınan ceza hukukunun en önemli ilkelerinden birisi olan kanunilik ilkesine aykırı olacağı tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Bu bağlamda, Anayasanın 38. maddesi, TCK'nın 7. maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları ile 6217 Sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 14.04.2011 tarihinden itibaren sadece doğrudan verilen adli para cezalarında temyiz kesinlik sınırı ile bölge adliye mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra doğrudan verilen adli para cezalarında istinaf kesinlik sınırının 3.000 TL olduğu hususları ile 7242 Sayılı Kanun'un 17. maddesiyle değişik 5271 Sayılı CMK'nın 272. maddesinin son fıkrasında yapılan düzenleme birlikte değerlendirildiğinde, tekerrüre esas alınacak hükümlülüğün verildiği tarihte yürürlükte bulunan Kanun hükümleri de gözetilmek suretiyle miktar itibarıyla temyiz kesinlik sınırının altında bulunan adli para cezasından ibaret mahkûmiyet hükümlerinin tekerrür uygulamasına da esas alınamayacağının kabulü gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde:

Sanık ...'ün, 10.08.2016 tarihinde işlediği iddia olunan hırsızlık ve konut dokunulmazlığının ihlâli suçlarından cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda Yerel Mahkemece, 21.12.2017 tarihli ve 916-627 Sayılı karar ile sanığın atılı suçlardan mahkûmiyetine, hırsızlık suçundan kurulan hüküm bakımından, 1200 TL adli para cezasına ilişkin Ankara 12. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 23.10.2013 tarihli ve 1521-1140 Sayılı ilamı uyarınca sanık hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanmasına karar verilen olayda;

5320 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar 1412 Sayılı CMUK'nın, bu tarihten sonra verilen kararlar hakkında ise 5271 Sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanacağı hususu dikkate alınarak,

Her ne kadar, dosyayı inceleyen Özel Dairece, 22.11.2018 tarih ve 6428-16619 sayı ile, "Sanık hakkında tekerrüre esas alınan ilamda hükmolunan adli para cezası kesin nitelikte ise de, karar tarihinin Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 tarihinden sonra olması ve hüküm hakkında daha önceden temyiz yoluna başvurulmaması nedenleriyle sanık hakkında TCK'nın 58. maddesinin uygulanmasına dayanak teşkil eden ilamın tekerrüre esas olduğu" şeklindeki gerekçe ile kanun yararına bozma talebinin reddine karar verilmiş ve Özel Dairenin karar tarihinden sonra tekerrür uygulaması bakımından lehe olacak şekilde 15.04.2020 tarihli ve 31100 Sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7242 Sayılı Kanun'un 17. maddesiyle değişik 5271 Sayılı CMK'nın 272. maddesinin son fıkrasında kesin nitelikte verilen hükümlerin tekerrür uygulamasına esas alınamayacağı düzenlenmiş ise de,

Yerel Mahkemece 10.08.2016 tarihinde işlendiği iddia ve kabul olunan hırsızlık ve konut dokunulmazlığının ihlâli suçlarından verilen 21.12.2017 tarihli mahkûmiyet hükümlerinin, daha önceden de temyiz incelemesinden geçmediği göz önüne alınarak karar tarihi itibarıyla istinaf yasa yolu incelemesine tabi olduklarında bir tereddüt bulunmamakla birlikte, hırsızlık suçundan kurulan mahkûmiyet kararında tekerrür hükümlerinin uygulanmasına esas alınan Ankara 12. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 23.10.2013 tarihli ve 1521-1140 Sayılı ilamın karar tarihinin, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilmiş olması nedeniyle temyize ilişkin hükümler bakımından 5320 Sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca kesinleşinceye kadar 1412 Sayılı CMUK hükümlerinin uygulanacak olması, bu bağlamda, Yerel mahkemece tekerrüre esas alınan ilamda sanığın, TCK'nın 86/2, 29/1 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca doğrudan 1200 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesi, miktar itibarıyla kesin nitelikte olan sonuç cezanın, hükmün verildiği tarihte yürürlükte bulunan 1412 Sayılı CMUK'nın 305. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca temyiz yasa yolunun kapalı olup aynı maddenin son fıkrasında bu nitelikteki hükümlerin tekerrüre esas olmayacağının açıkça düzenlenmiş olması karşısında, TCK'nın 2. maddesinde düzenlenen, ayrıca Anayasanın 38. maddesiyle de güvence altına alınan kanunilik ilkesi de gözetilerek Özel Dairenin, inceleme tarihi itibarıyla kanun yararına bozma talebinin reddine ilişkin kararının gerekçesinin isabetli olmadığı, Ankara 12. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 23.10.2013 tarihli ve 1521-1140 Sayılı kararında doğrudan hükmedilen 1200 TL adli para cezasına ilişkin ilamın, sonradan yürürlüğe giren 7242 Sayılı Kanun'un 17. maddesi değişik 5271 Sayılı CMK'nın 272. maddesinin son fıkrası uyarınca tekerrüre esas olmayacağına ilişkin lehe düzenleme yapılmış olmakla birlikte, esasen, bu hükmün verildiği tarihte yürürlükte bulunan ve infaz rejimi yönünden de sanığın lehine olması nedeniyle öncelikle uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK'nın 305. maddesinin son fıkrasında, tekerrür uygulamasına esas alınamayacağının açıkça düzenlenmiş olması nedeniyle, incelemeye konu 10.08.2016 tarihinde işlendiği iddia ve kabul olunan suçlar yönünden TCK'nın 58. maddesinin uygulanmasına esas alınamayacağı kabul edilmelidir.

Öte yandan, Usul Kanunlarında yapılan değişikliklerin, yasa yürürlüğe girdikten sonra yapılacak işlemler hakkında uygulanacağı, maddi ceza hukuku kurallarının aksine geçmişe yürümeyecekleri kabul edilmekle birlikte maddi ceza hukukunu da ilgilendiren bir infaz rejimi olan tekerrür kurumunda hüküm tarihinden sonra yapılan yasal değişiklikler nedeniyle doğabilecek adaletsizlikleri gidermek açısından, derhal uygulama ilkesine istisna getirilerek zaman bakımından uygulama ilkesinin benimsenmesi de göz önünde bulundurularak, 7242 Sayılı Kanun'un 17. maddesiyle değişik 5271 Sayılı CMK'nın 272. maddesinin son fıkrasında yapılan düzenlemenin yürürlüğe girdiği 15.04.2020 tarihinden önce verilmiş olup da hüküm bölümünde, istinaf yasa yolu kapalı olan bir ilamın tekerrür uygulamasına esas alındığı ve 5271 Sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanacağı kararlara yönelik olarak, 5237 Sayılı TCK'nın 7. maddesinin ikinci fıkrası ve 5275 Sayılı Kanun'un 98. maddesinin birinci fıkrası hükümlerine göre uyarlama yargılaması yapılması mümkün olabilecektir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının, konut dokunulmazlığının ihlâli suçundan kurulan hüküm bakımından, bahse konu hükümde TCK'nın 58. maddesinin uygulanmadığının anlaşılması karşısında reddine; hırsızlık suçundan kurulan hüküm bakımından ise kabulüne; Özel Dairenin kanun yararına bozma talebinin reddine dair kararının kaldırılarak hırsızlık suçundan kurulan hüküm bakımından, belirtilen hukuka aykırılığın giderilmesi için 5271 Sayılı CMK'nın 309/4-d maddesi uyarınca karar verilmek üzere dosyanın Yargıtay 13. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu Üyesi; Özel Dairenin, hırsızlık suçundan kurulan hükme yönelik kanun yararına bozma talebinin reddine ilişkin kararının isabetli olduğu, bu nedenle itirazın reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle,

1-) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının,

a-) Konut dokunulmazlığının ihlâli suçundan kurulan hüküm yönünden REDDİNE,

b-) Hırsızlık suçundan kurulan hüküm yönünden KABULÜNE,

2-) Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 22.11.2018 tarihli ve 6428-16619 Sayılı kanun yararına bozma talebinin reddine dair kararının KALDIRILMASINA,

3-) Belirtilen hukuka aykırılığın giderilmesiyle ilgili olarak 5271 Sayılı CMK'nın 309/4-d maddesindeki yetkiye istinaden karar verilmesi için dosyanın Yargıtay 13. Ceza Dairesine gönderilmek üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 02.07.2020 tarihinde yapılan müzakerede konut dokunulmazlığının ihlâli suçundan kurulan hüküm yönünden oybirliğiyle, hırsızlık suçundan kurulan hüküm yönünden ise oy çokluğuyla karar verildi.

kazanci.com.tr