6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile düzenlenen Tüketici Hakem Heyetleri (THH), özellikle düşük meblağlı tüketici uyuşmazlıklarının yargıya intikal etmeden çözümlenmesini hedefleyen, hızlı ve pratik bir alternatif uyuşmazlık çözüm mekanizması olarak öngörülmüştür. Ancak zamanla bu heyetlerin verdiği kararların bağlayıcılığı, kararların hukukçular tarafından değil çoğunlukla idari nitelikteki görevlilerce tesis edilmesi ve bu kararların sınırlı yargısal denetime tabi olması, hukuk devleti ilkesi çerçevesinde eleştiri konusu olmuştur.

Tüketici Hakem Heyetlerinin Hukuki Niteliği

Anayasa Mahkemesinin 2007 tarihli kararında yargı yetkisini Türk Milleti adına kullanacak olan bir merciin mahkeme olarak kabul edilmesi için kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin yasayla itirazı düzenlenmesi, karar organlarının hâkimlerden teşekkül etmesi, yargılama tekniklerini uygulayarak ve genelde dava yoluyla uyuşmazlıkları ve anlaşmazlıkları çözümlemekle görevli olması, görev yapan üyelerin atanmalarının, hak ve ödevlerinin, emekliye ayrılmalarının, Anayasa'nın öngördüğü mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkim teminatı esaslarına göre düzenlenmiş olması ve Anayasa'da sayılan ve başında bir yüksek mahkemenin bulunduğu yargı düzenlerinden birinde yer almasının gerekli olduğu, Tüketici Sorunları Hakem Heyetinin ise, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un değişik 22nci maddesine göre, illerde Sanayi ve Ticaret İl Müdürü veya görevlendireceği bir memur, ilçelerde kaymakam veya görevlendireceği bir memur başkanlığında, belediye, baro, ticaret ve sanayi odasıyla esnaf ve sanatkar odası ve tüketici örgütlerinden seçilerek görevlendirilecek beş kişiden oluştuğu, Tüketici Sorunları Hakem Heyetlerinin, yargı organlarının ve mensuplarının Anayasa'da belirtilen niteliklerine sahip olmadığı gerekçesiyle "mahkeme" niteliği taşımadığına karar verilmiştir.[1] Buna göre, tüketici hakem heyetleri mahkeme niteliğinde değildir.

Tüketici Hakem Heyetleri idari birer kurul niteliğinde olmakla birlikte, kararları belirli parasal sınırlar dâhilinde bağlayıcıdır ve mahkemeye başvurmadan önce zorunlu bir başvuru yolu olarak düzenlenmiştir. Bu niteliğiyle, klasik anlamda bir yargı organı olmamakla birlikte, yargısal işlev icra etmektedir. Diğer bir anlatım ile, Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri kararları niteliği ilâm olmasa da kanunî düzenleme nedeniyle ilâm niteliğindeki kararlar gibi infaz olunacaktır.[2]

Tüketici Hakem Heyetleri hakkındaki bu durum, özellikle hukuki dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı ve mahkemeye erişim hakkı gibi temel ilkeler bakımından tartışmalıdır. Zira heyet üyelerinin çoğunluğu hukukçu olmayıp, verilen kararların çoğu da dosya üzerinden, sınırlı inceleme ile tesis edilmektedir.

Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar

- Yetersiz Gerekçelendirme: Kararların çoğunda yasal dayanaklar yüzeysel ele alınmakta, içtihadi değerlendirmeye yer verilmemekte ve tarafların iddialarına ayrıntılı şekilde cevap oluşturulmamaktadır.

- Hukuk Güvencesinin Zayıflığı: Tüketici hakem heyeti kararlarına karşı itiraz edilebilmesi için dava açmak gerekmekte olup, bu davalar çoğunlukla tek dereceli yargılamaya konu olmaktadır. İstinaf ya da temyiz süzgecinden geçmeden kesinleşen bu kararlar, hukuk güvenliği ilkesini zedelemektedir.

- İçtihat Birliğinin Bulunmaması: Aynı türdeki uyuşmazlıklarda farklı hakem heyetlerinden çelişkili kararların çıkması, sistemin öngörülebilirliğini ve hukukî istikrarı olumsuz etkilemektedir.

Yargısal Denetimin Sınırlılığı

Her ne kadar hakem heyeti kararlarına karşı 15 gün içinde tüketici mahkemelerinde dava açılması imkânı tanınmış olsa da;

- Tüketici mahkemelerinde iş yoğunluğu nedeniyle kararlar çoğu zaman yüzeysel incelenmekte,

- Uyuşmazlıklar çoğu zaman bilirkişi raporu olmaksızın çözümlenmekte,

- Verilen kararlara karşı kanun yolu mevcut olsa da, mahiyet itibariyle çoğunlukla bu yola başvurulmamaktadır.

Bu durumlar, “idari bir kararın fiilen yargı kararı gibi sonuç doğurması” sorununu doğurmakta ve özellikle satıcı/sağlayıcı taraf için ciddi hak kayıplarına yol açabilmektedir.

Tüketici hakem heyetlerinin, yargılama faaliyetine yaklaşan bir işlev ifa etmesi karşısında, bu kurumun yeniden yapılandırılması gerektiği açıktır. Bu bağlamda birkaç reform önerisi sunmak isterim.

- Heyetlerde Hukukçu Üye Zorunluluğu: Karar alma süreçlerine hukukçu bir üyenin dâhil edilmesi zorunlu hale getirilmeli, özellikle raportör ya da başkan pozisyonu için bu kriter aranmaya başlanmalıdır.

- Gerekçeli Karar Standardı: Kararların gerekçelendirilmesine ilişkin bağlayıcı şablonlar geliştirilerek Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay içtihatlarıyla uyum gözetilmelidir.

- Yargısal Denetimin Genişletilmesi: Hakem heyeti kararlarına karşı açılan davalarda, mutlaka bilirkişi incelemesi yapılması sağlanmalı ve istinaf/temyiz mekanizması zorunlu kılınmalıdır.

- Ulusal Karar Arşivi ve İçtihat Birliği: Tüm hakem heyeti kararlarının merkezi bir sistemde toplanması ve bu kararların benzer dosyalar bakımından emsal niteliği taşıyacak şekilde işlenmesi sağlanmalıdır.

Tüketici hakem heyetleri, uyuşmazlıkların çözümünde hızlılık ve erişilebilirlik gibi önemli faydalar sağlasa da, yargı yetkisinin idari bir organa devri izlenimi doğurmaması, hukuk devleti ilkesinin gereğidir. Bu nedenle, hem heyetlerin yapısı hem de kararlarının denetlenme biçimi gözden geçirilmeli; pratik fayda ile anayasal ilkeler arasındaki denge gözetilmelidir.

AV.NUR NİHAL TAVLAN ŞAROĞLU

--------------

[1] Anayasa Mahkemesinin 31/05/2007 tarih ve 2007/53 E., 2007/61 K. sayılı kararı

[2] Anayasa Mahkemesi 2006/78 E. 2008/84 K. Sayılı Kararı