Bilindiği üzere ceza yargılamasında kural olarak suç işlendiğinde yürürlükte olan kanun uygulanır. Yürürlükteki kanun ile sonraki kanun hükümleri farklıysa failin lehine olan kanun hükümleri uygulanacaktır.
5252 Sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun madde 9/3 uyarınca lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak çıkan sonuçların karşılaştırılması suretiyle belirlenir.
Lehe uygulamanın geçmişe uygulanması ilkesinin de istisnaları mevcuttur. İrdelenecek bu hâllerde derhâl uygulama ilkesi esastır:
Süreli ve geçici kanunlar: TCK’de geçici ve süreli kanunlar bakımından ileriye yürüme ilkesi kabul edilmiştir.
İnfaz Kanunu değişiklikleri: Kural olarak infaz rejimine ilişkin kanunlar bakımından derhâl uygulanma ilkesi geçerlidir. Bu genel kuralın istisnası ise ancak sanığın lehineyse derhâl uygulanmayı öngören tekerrür, koşullu salıverilme, hapis cezasının ertelenmesine ilişkin değişikliklerdir. Yani mezkûr değişiklikler bakımından kural derhâl uygulanma değildir. Değişikliğin sanığın lehine olup olmadığına bakılır.
CMK değişiklikleri: CMK değişiklikleri de derhâl uygulanır.
Derhâl uygulanma ilkesinin geçerli olduğu hâller bakımından yeni kanun suç işlendikten sonra yürürlüğe girse de uygulanacaktır. Ayrıca eski kanuna göre tamamlanan işlem geçerli olur. Henüz tamamlanmayan işleme ise yeni kanun uygulanır. Yeni kanunun lehe yahut aleyhe olup olmadığına bakılmaz.
Lehe olmaktan anlaşılması gerekeni örnekler üzerinden açıklamak isterim. Örneğin adlî para cezası öngören kanun ile hapis cezası öngören kanun kıyas edildiğinde lehe olan kanunun adlî para cezası öngören olduğu aşikârdır.
Her olay örneğimizdeki kadar açık olmayabilir. Örneğin iki kanunda da hem hapis hem adlî para cezasının mevcut olması hâlinde ne olacaktır? Bu hâlde hapis cezası bakımından daha az ceza öngören kanun (adlî para cezalarının miktarına bakılmaz) uygulanacaktır.
Lehe uygulama bakımından suçun soruşturulmasını şikâyete bağlayan kanun ile suçu re’sen soruşturan kanun mukayesesi de yapmak mümkündür. Bu hâlde suçun soruşturulmasını şikâyete bağlayan kanun uygulanacaktır.
Uygulamada karıştırılan hâl ise üst ve alt sınırı farklı olan suçlar bakımından hangi kanunun uygulanması gerektiğidir. Bu durumda her iki kanunun da ilgili hükümleri olaya uygulanıp sonuçlar karşılaştırılarak lehe olan kanun belirlenecektir. Yani doğrudan lehe tespiti yapılmayacak iki kanun da ayrı ayrı olaya uygulanarak elde edilecek sonuç neticesinde tatbik edilecek hüküm belirlenecektir.
Son olarak üst sınırı aynı alt sınırı farklı olan suçlarda alt sınırı daha az ceza öngören kanun; alt sınırı aynı, üst sınırı farklı olan suçlarda ise üst sınırı daha az ceza öngören kanun uygulanacaktır.
Yine zaman bakımından uygulama adına hayati önem taşıyan husus suçun işlendiği anın gereği gibi tespit edilmesidir. Kesintisiz suçlarda kesinti gerçekleştiğinde, zincirleme suçlarda son suç işlendiğinde, itiyadi suçlarda son eylem yapıldığında, ihmali suçlarda yapılacak yahut yapılması gereken davranış yapılmadığında, teşebbüste kalan suçlarda son icra hareketi yapıldığında suç işlenmiş olacaktır.
Sonuç olarak ceza yargılamasında zaman bakımından uygulama sadece maddî ceza normlarının değil usul ve infaz hükümlerinin de farklı ilkeler çerçevesinde değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda temel ilke suç tarihinde yürürlükte bulunan kanunun uygulanması olmakla birlikte fail lehine olan kanunun geçmişe yürütülmesi mümkündür. Ancak bu ilkenin süreli-geçici kanunlar, bazı infaz düzenlemeleri ve usul kurallarına ilişkin istisnalarla sınırlandığı görülmektedir.
Özellikle lehe kanunun tespitinde kanunların salt lafzî karşılaştırılması yeterli olmayıp her iki düzenlemenin somut olaya ayrı ayrı uygulanması suretiyle çıkan sonuçların mukayesesi gerekir. Uygulamada sıklıkla ihmal edilen bu teknik yaklaşım failin aleyhine sonuçların doğmasının önüne geçmek adına zorunludur.
Diğer yandan suç tarihinin belirlenmesi hususu da zaman bakımından uygulamanın temelini oluşturur. Suçun türüne göre başlangıç, devam ve bitiş anlarının doğru tespiti; uygulanacak normun belirlenmesinde belirleyici olup maddi gerçeğe ulaşmanın ön koşuludur.
Zaman bakımından uygulama sadece normatif teknik bir mesele değil aynı zamanda adil yargılanma hakkının ve kanunilik ilkesinin güvencesi olarak görülmelidir. Bu nedenle hem uygulayıcılar hem savunma makamı zaman yönünden uygulama hükümlerini şeklî değil sonuç odaklı bir anlayışla değerlendirmelidir.
Ceza yargılamasında zaman sadece takvim yaprağı değil hukukun uygulama alanıdır. Hangi kanunun uygulanacağı meselesi kimi zaman özgürlüğün sınırını kimi zaman adaletin terazisinin dengesini belirler. Failin lehine olan normun geriye yürümesi hukukun merhamet eli gibidir. Ne var ki bu elin ne zaman, nasıl ve kime uzanacağı teknik olduğu kadar yoruma da açık bir meseledir. Uygulayıcı için asıl mesele lafzın ötesine geçip normu somut olaya giydirebilmektir. Zira ceza yargılamasında zaman sadece bir an değil aynı zamanda bir anlam meselesidir.