YENİ KONULARIN MAKUS TALİHİ

Her konu gündemi işgal etmeye başladığı ilk dönemlerde abartılı düşünce ve değerlendirmelere konu oluyor. Bir zamanlar, küresel ısınma konusu bugünkü yapay zeka konusu gibiydi ve ben o yıllarda üniversitede okuyordum. Bir gazete röportajında uzman ve yetkili bir kişinin küresel ısınmanın tekstil sektörüne dair değerlendirmelerinde “on yıla kadar gömlekler tıpkı selpak mendiller gibi tek kullanımlık olacak” dediğini hiç unutamıyorum. Elbette, her yeni konunun bir miktar abartılı değerlendirmelere konu olması mümkün ve makuldür, çünkü henüz yeterince tecrübe edilmemiştir.

Benzer bir durum yapay zeka ve sözleşmeler konusunda da yaşandı. Bundan yaklaşık beş yıl önce Türkiye Barolar Birliği tarafından düzenlenen sözleşme inceleme eğitiminin açılışında TBB Başkanı, katılımcı avukatlara hitaben “artık yapay zeka çağına giriyoruz, icra işlemlerinin bir çoğu avukatsız olarak yapay zeka programları tarafından yapılıyor olacak, bizlerin sözleşme yazmayı öğrenmesi gerekir” şeklinde açılamalarda bulunmuştu. Halbuki; yapay zeka icra işlemlerinden önce sözleşme yazma konusuna el attı.

Galiba yeni ve büyük konuların, makus talihi bu: İsabetsiz ve abartılı değerlendirmelere konu olmak. Yapay zekanın meslek hayatına etkilerine dair tartışmaların böyle bir boyutu olduğunu göz önünde bulundurmadan gerçekçi bir yaklaşım sergilemek çok zor. Yapay zeka geleceği nasıl şekillendirir, hangi meslekleri bitirir ya da hangi mesleklerin doğmasına yol açar, robot avukatlar ve robot hakimler görür müyüz? Bunlar hakkında bugünden dört başı mamur değerlendirmeler yapma imkanına hiç kimse sahip değil. Bununla birlikte bu sorular herkesin ilgisi çeken ve herkesi az çok ilgilendiren sorular. Bu nedenle de spekülasyona çok açıklar. Bu tarz konuların en sık görülen özelliklerinden biri, siyah-beyaz karşıtlığı içinde ele alınmalarıdır. Söz gelimi, yapay zeka avukatlığı ya da hakimliği bitirir mi sorusuna “bitirir-bitirmez” ikilemi içinde cevaplamaya kalkışırsak, bir çok ihtimali yok saymış oluruz.

Yeni konuların başına gelen büyük bir bela da çok kısa sürede çok fazla istatistik bilgiye konu olmaktır. Henüz veri az olduğu için çok kısa sürede istatistiki bilgi çıkarılabilir. Örneğin bir yapay zeka programına daha önce sonuçlanmış on tane davayı sorup bunlardan dokuz tanesinin sonucunu tahmin ettiğinde hemen “yapay zeka davaların sonuçlarını tahmin etmekte yüzde doksan başarı sağlıyor” yargısını piyasa sürebilirsiniz. Ancak, tüm istatistik bilgileri gibi bu bilgilerde son derece yanıltıcı sonuçlar doğurabilir. Çünkü, bu sonucu elde etmek için sorulan davaların özellikleri, soru soran kişinin özelliklerini, soru sorma tarzını ve sonuca etkili birçok hususu bilmiyoruz, kıymetli istatistik bilgi sunucuları da bu konuda bizi bilgilendirmiyorlar. Mesela, sorulan on davanın da aynı mahkeme ve aynı hakim tarafından görülmüş olması halinde başka hakimlerce verilen kararlarda da aynı sonuç elde edilebilecek mi bilmiyoruz. İstatistik tekniklerinin bilimsel olmayan yöntemlerle kullanılması halinde çok tehlikeli sonuçlar ortaya koyacağına dair meşhur bir alegori vardır: Bir adamın sağ ayağını çok soğuk suya, sol ayağını da kaynar derecede sıcak bir suya sokarsanız, vücut sıcaklığı ortalaması normal çıkabilir ama muhtemelen adam hayatını kaybeder.

Yapay zeka tartışmaları hararetli bir şekilde devam ediyor. Hangi mesleklerin yapay zekaya kurban gideceğine yönelik tahminler adeta sayısal loto oynar gibi sosyal medya mecralarında sergileniyor. Bir kısım sosyal medya paylaşımlarında yapay zekanın yok edemeyeceği mesleklerin başında avukatlık mesleği sayılırken, diğer bir kısım paylaşımlarda avukatlık mesleğinin yapay zekadan en çok etkilenecek meslekler arasında olduğu ifade ediliyor. Bireysel deneyimlere dair paylaşımlar daha çok ilgi görüyor ve yoruma konu oluyor. Yapay zeka programlarıyla dilekçe yazıp hukuki başvuru yapanlar, olumlu sonuç aldıklarında büyük bir heyecan ile klavyeye sarılıyor ve zaferini yapay zekanın avukatlık mesleğine ihtiyaç bırakmamasının bir ispatı sunumuyla paylaşıyor. Acaba, yapay zeka hakkında ve onun meslekler üzerine etkisi hakkında ilgili meslek dalını ve onun branşlarını tam olarak bilmeden bu kadar rahat ahkam kesilebilir mi?

MARİFET YAPAY ZEKADA MI?

Öncelikle ortada bir başarı varsa saf olarak yapay zekaya ait olmadığı kesin. Çünkü, yapay zeka sorularla işleyen bir mekanizma sunuyor. Soru olmaksızın yapay zekanın sunabileceği bir şey yok. O halde, yapay zekanın başarısı doğrudan sorunun başarısına bağlı. Daha açık bir şekilde ifade edecek olursak, ortada isabetli bir şekilde sorulmuş bir soru yoksa, yapay zekanın vereceği cevap da asla yeterli olamaz. Fakat her nedense, klavyenin verdiği gizemli konfor ve hakimiyet duygusu, bizi bu gerçeği kolayca göz ardı edeceğimiz dayanılmaz bir hafiflik duygusuna sürüklüyor. Her şeyi bilebileceğimiz ve her şeyden anlayabileceğimiz hususunda inanılmaz bir hafiflik duygusu kalbimizden yola çıkıp zihnimizi ele geçiriyor. Peki, insan her konuyu anlayabilir mi ki; her konuda soru sorabilsin!

Üniversitede ders verdiğim yıllarda, yaygın sınav tekniği test sorularına dayanmaktaydı. Öğrenciler bu tekniğe öylesine alışmışlardı ki, sınav başlamadan hemen önce “hocam, sınav test mi klasik mi” diye soruyor ve eğer klasik olduğunu öğrenirlerse müsaade isteyip sınava girmeden salonu terk ediyorlardı. Şüphesiz, test sınavları hem öğrenci hem de hoca için çok büyük imkanlar ve kolaylıklar sunuyor. Fakat sorun şu ki, hayatta hiç kimse size şıkları vermiyor, hatta soruyu bile kendiniz bulmanız, daha doğrusu keşfetmeniz gerekiyor. Bu nedenle, üniversitede lojistik eğitiminin daha ileriki yıllarında verilen taşıma hukuku dersinde, farklı bir yöntem ve sınav tekniği uyguladım: Sadece olayı verdim, soruları da öğrencilerin kendilerinin olaydan çıkarıp yazmasını istedim. Üstelik sorular ve cevaplar, eşdeğer puana sahipti. Bu sınav yöntemi ve öğrencilerin bu konudaki başarısı ayrı bir konu; ancak yapay zekayı ilgilendiren boyutuyla şunu kesinlikle ifade etmek isterim. Bu uygulamadan çıkan sonuç şuydu: Bilen sorar, bilmeyen ve konuya hakim olmayan o konuyla ilgili isabetli bir soru soramaz!

Yapay zekadan önce de “soru sorma becerisi” cevap bilmekten çok daha önemliydi. Şimdi, yapay zeka ile birlikte soru sorma becerisi daha kritik bir konuma yükseldi. Gerçekten, sorulması gereken bir soruyu atlarsanız asla tatmin edici bir cevap bulamazsınız. Ama cevabı bilmiyor olsanız bile zamanında sorulması gereken soruyu sorarsanız, bir şekilde bir cevaba ulaşırsınız. Yapay zeka, cevaplara ulaşmayı ve muhtemel cevapları öğrenmeyi son derece kolay hale getirdi. Soruyu sorma becerisi konusunda aynı şeyi söylemek mümkün değil. Unutmayalım ki, bilim kapısının anahtarı cevaplar değil, sorulardır.

Bir hukuki durum ya da sorun için yapay zekaya hangi dava hakkınız olup olmadığını hatta hangi davayı açmanız gerektiğini sorabilirsiniz. Bu, hemen hemen herkesin yapabileceği bir iş. Ancak, bu davada ıslahın mümkün olup olmadığını öğrenebilmeniz için yine bu soruyu sorabilecek kadar hukuk bilimine vakıf olmanız gerekir. Eğer ilk kez dava açıyorsanız, davanın kaybedilmesi halinde karşı vekalet ücretinin nispi olarak mı yoksa maktu olarak mı hesap edileceği hususunu sormayı akıl edemeyebilirsiniz. Dava hakkınız hususunda derli toplu bir bilgiye yapay zeka aracılığıyla hemen erişebilirsiniz, ama ayrıca sormadığınız sürece bu davada ispat yükünün hangi taraf üzerinden olduğunu yapay zeka size söylemeyecektir.

Yapay zekanın vereceği cevapların doğru bir şekilde değerlendirilmesi ve yeni sorulara konu olması gerekir ki, istenilen seviyede bilgi edinmek mümkün olsun. Tek bir soru ile meramımızı tamamen anlatabildiğimiz çok az durum vardır. Aksine, bir konuyu derli toplu şekilde anlayabilmek için bir dizi soruyu peşi sıra sormak gerekir. Cevapların değerlendirilmesi ve sorulacak yeni sorunun tespit edilmesi yapay zekadan alınacak performansı doğrudan etkiler. O halde, program aynı olsa bile yapay zekayı kullanan kişinin bilgi, tecrübe ve becerisine göre sonuçlar birbirinden çok farklı olabilecektir. Daha da önemlisi, her kullanıcı kişisi ya da grubu kendine özgü olarak yapay zeka programını eğitip daha özgün cevaplar üretilmesini sağlayabilecektir. Bu durumda yapay zeka programı ve yazılımı aynı olsa bile başka kullanıcıların elinde, farklı dijital veri tabalarının eğitimiyle birbirinden farklı cevaplar üreten yapay zeka asistanları ortaya çıkacaktır.

Yapay zeka kullanıcılarının neredeyse tamamın fark ettiği ve dile getirdiği özelliklerden biri de yapay zekanın “şirin ve hoş görünme” konusunda sergilediği performanstır. Doğrusu, cevap vermeye başlarken sorduğum soruları öven birkaç cümle ile başlaması benim de hoşuma gitmiyor değil. Fakat bu durum süreklilik arz ettiğinde tam da yapay zekadan beklenen bir sonuç ortaya çıkıyor: yapaylık. Sonuçta övgü, sadece doğal olduğunda değer arz eder. Bir müvekkile de aynı muamelenin yapılması durumunda müvekkilin kolayca “haklılık psikolojisi” içerisine girmesi kaçınılmazdır. Zaten uyuşmazlık halinde olan bir kişiye methiyeler dizerseniz, aynı gün içinde davayı açıp duruşmaya çıkmaya bile kalkışabilir. Umarım, böyle tablolar görmeyiz, zira sonuçları telafi edilemez acılara neden olabilir.

YAPAY ZEKA DÜŞÜNÜYOR MU?

Yapay zeka cevaplarında en çok dikkat edilmesi gereken nokta, cevapların olasılık hesabına dayandığıdır. Yapay zekanın faydalandığı veri tabanında bir bilgi daha çok kullanılmışsa yapay zekanın ilk eğilimi bunu doğru kabul edip buna göre cevap hazırlamaktır. Eğer yapay zeka algoritması “değişiklik”, “mülga”, “yeni kanun” gibi ifadelerden sonraki bilgileri dikkate alması konusunda bir yazılıma sahip değilse, bu kez veri tabanında daha çok geçtiği için eski yasal bilgileri esas alacaktır. Buna benzer yazılım ve algoritmadan kaynaklanan birçok hata yapay zeka deneyimlendikçe ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla yapay zekanın çok temel bir hukuki esası atlayarak cevap hazırlamış olması her zaman ihtimal dahilindedir.

Kendi deneyimlerimle uzmanı olduğum konularda farklı yapay zekanın bilgilerini sıklıkla test ediyorum. Örneğin, kira sözleşmesinin feshi konusunda yazdığın tez sırasında uzun zaman dönme ile fesih arasındaki farkı ve teorileri araştırmıştım. Tabi, yapay zeka çıkınca ilk yaptığım işlerden biri, fesih teorisine dair sorular sormak oldu. Yapay zeka literatürde olmayan hiçbir bilgi sunmadı, dahası literatürde yer alan bilgilerden de yeterince yararlanmayıp son derece yüzeysel sayılabilecek bir takım cevaplar verdi. Dolayısıyla yapay zekanın düşünen sinir ağları ürettiğine ve kendi kendine düşündüğüne dair bir izlenim edinemedim. Yakın zamanlarda çıkan ve ücretli olarak hizmet veren yapay zekaya dayalı hukuk uygulamaları için de bu tespit geçerli. Çok iyi derleme ve anlatım yapmalarına rağmen daha önce ifade edilmemiş bir hususu dile getirdiklerini hiç görmedim.

SÖZLEŞMELER ve YAPAY ZEKA

Sözleşme yazımı konusunda da yapay zekayı sık sık kullanıyorum. Soru sorma becerisi, yapay zekadan sözleşme yazımı konusunda yardım alabilmek için de kritik öneme sahip. Dahası bir sözleşmenin hukuki niteliğini bilmediğiniz sürece yapay zeka aracılığıyla son derece yanlış mecralara sürüklenmeniz de mümkün. Bununla bilirlikte yapay zeka sıkça sözleşme konusu olan hususlarda çok güzel maddeler yazıp önerebiliyor. Örneğin, işyeri kira sözleşmelerinde işyerinin korunması yükümlülüğüne dair çok güzel bir maddeyi yapay zekaya yazdırmak mümkün. Fakat, bir yönetim danışmanlığı sözleşmesinde yapay zekadan yardım alırken çok dikkatli olmak gerekir. Söz gelimi, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesini yapay zekaya yazdırabilirsiniz ve yazdığı metni çok beğenebilirsiniz, fakat bu metin arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin hukuki niteliğini değiştirmiş ve onu farklı bir sözleşme mahiyetine mesela adi ortaklık sözleşmesi mahiyetine bürümüş olabilir ki, bu durumda mahkemenin sözleşmeye uygulayacağı yasa maddeleri de değişir.

Yaygın kullanılan sözleşme metinlerinde yapay zekadan faydalanmak hem uzmanlar için hem de ilgilisi olmayan insanlar için büyük kolaylıklar ve faydalar sağlıyor. Şahsen sözleşmeler konusunda yoğun olarak çalışan bir avukat olarak, hukuki yardım alınmadan taraflarca hazırlanmış bir sözleşme metniyle karşılaşmaktansa, yapay zeka tarafından hazırlanmış bir metni tercih ederim. Ancak yaygın olarak kullanılmayan ve özellik arz eden durumlarda kesinlikle bir hukukçunun kaleminden çıkmış olan sözleşme metnini tercih ederim. Çünkü sözleşme metni yasal kalıplara ne kadar uygun olursa, davayı yönetmek ve sonuç almakta o kadar kolay olur.

Sözleşme metinleri konusunda ciddi kolaylıklar sağlayan yapay zeka maalesef sözleşme stratejisi geliştirme konusunda aynı mahareti gösterememektedir. Bir hususu sözleşmesel yaptırıma ya da teminata bağlamak istediğinizde önerileri çok kısıtlı ve yetersiz kalmaktadır. Özellikle, sözleşme metinlerinde sıkça kullanılan ifadeleri tercih edip hukuki niteliğe önem vermemesi nedeniyle stratejik hatalara yol açacak öneriler sunmaktadır. Yapay zekanın, bu kadar geniş bilgi ve veriye sahip olmasına rağmen sözleşme stratejisi konusunda yetersiz kalmasının nedeni sözleşme stratejisi konusunda yeterli çalışma ve metin bulunmamasından ileri gelmektedir. Yapay zekanın kendi kendine düşündüğü iddia edenlerin, literatürde yer almayan konularda yapay zekanın bilgi verme şeklini gözden geçirmeleri isabetli olur. Bilimsel gelişmeler ve bilgiler devasa boyutlara ulaşmış olsa bile henüz üzerine tek bir makale dahi yazılmamış binlerce konu bulunmaktadır. Dolayısıyla yapay zekanın her şey biliniyormuş gibi davranması onu hataya sürükleyen nedenlerin başında gelmektedir.

Yapay zekanın, mevcut veri tabanlarında kayıtlı bilgiyi, hakikatin ve elde edilebilecek bilginin tamamı sayması ve metni buna göre üretmesi, okuyucuya yeni sorular sordurmayan ve merak uyandırmayan kuru bir okuma deneyimi yaşatmaktadır. Yapay zeka metinleri tüm akıcılığına ve sistematiğine rağmen organik metinlerin sunduğu yeni pencereler ve yeni ufuklar açma deneyimini yeterince yaşatamamaktadır. Bu durum tıpkı organik domates ile sera domatesi arasındaki farka benziyor. Organik domates biçimsiz yamuk haliyle etkili bir koku ve lezzet sunarken; sera domatesi kusursuz ve fit görünüşüne rağmen aynı lezzeti ve kokuyu sunamıyor.

YAPAY ZEKANIN GELECEĞİ

Tüm bu hususlardan bağımsız olarak, yapay zekanın bir geleceğinin olup olmadığı da tartışma konusu. Özellikle yapay zekanın tükettiği su oranına dair tartışmalar ciddi kaygılar uyandırıyor. Yapay zeka firmalarının bu kadar su kaynağını nasıl bulacakları ve tüm dünyaya bu hizmeti sunmaya yetecek kaynağı nasıl sağlayacağı büyük bir merak konusu. Yapay zeka firmalarının bu konuda sergiledikleri rekabetçi çözüm önerilerinin hangilerinin gerçekten bir çözüm olup olmayacağı belirsiz. Ama belli olan bir husus var ki, henüz sadra şifa bir çözüm önerisi yok, zira çözüm olarak sunulan önerilerin çevre ve enerji gibi alanlarda başka sorunlara yol açması da büyük bir problem. Belki de, yapay zekanın sadece düşük versiyonları yaygın bir hizmet olabilecek, daha nitelikli yazılımlar ve hizmetler çok pahalı bir şekilde sunulabilecek. O halde, yapay zekaya güvenerek tamamen bağımlı iş modellerini benimsek büyük bir risk arz ediyor.

Yapay zeka hukukçuları işinden eder mi, ne kadar eder bilmem ama yapay zekanın kendisinin de bir hukuka ihtiyacı var ki bunu kendisinin yazması mümkün değil. Özellikle Avrupa Birliği Yapay Zeka Düzenlemesinin ardından konunun çok hızlı bir şekilde hukuki düzenlemelere konu olacağı anlaşılıyor. Yapay zeka telif haklarından kişisel verilere, tazminat hukukundan cezai sorumluluğa kadar onlarca hukuki sorunu bünyesinde barındırıyor. Bazı yazarlar ve yayınevleri, yapay zekanın kendi eserlerinden yararlanmasını bir telif hakkı ihlali olarak görüyorlar ki, son derece ciddi bir hukuki problem arz ediyor. Yapay zeka sitesine bir dava dilekçesini olduğu gibi kopyalarsanız, büyük bir kolaylıktan yararlanmış olabilirsiniz ama aynı zamanda dava dilekçesinde yer alan kişisel verileri paylaşmış, yaymış ve yurtdışına aktarmış olursunuz. Bu eylem tek başına KVK mevzuatı açısından birçok soruna yol açarken aynı zamanda cezai sorumluluğun doğmasına da yol açabilir. Yapay zekalı robot ve makinelerin eylemlerinden kimin sorumlu olacağı da ayrı bir tartışma konusu. Yapay zekalı robotların kişi olarak tanınıp tanınmayacağı, malvarlığına sahip olup olamayacağı, yaptırıma maruz bırakılıp bırakılamayacağı gibi bir çok problemde henüz sırada bekliyor. Yapay zekalı yazılım ve makine üreticisi firmaların bu sorunların ne kadarından sorumlu olacağı, yapay zekalı ürünün hangi hallerde ayıba karşı tekeffül sorumluluğuna konu olacağı, yüklenen yazılım ve veri tabanın sorumluluk kapsamında nasıl değerlendirileceği gibi hukuki problemler ise henüz gündeme gelme imkanı dahi bulamadı.

Son dönemde gerçekleşen saldırı ve suikastlerde yapay zekanın kullanılması ise konunun kaygı verici olan diğer bir boyutu. Aniden, tüm sosyal medya ve yapay zeka programlarının kullanımının bırakılmasına yönelik bir tartışmanın başlamış olması da güvenlik boyutunda yapay zeka programlarının kullanımına yönelik alışkanlıkların sorgulanmasına yol açtı.

Atom ve elektronların, elektrik dalgalarının taşıyabileceği kapasitenin aşılması halinde birden tüm teknolojik imkanlardan yoksun bırakan bir teknolojik kıyamet yaşanması da özellikle fizikçi çevrelerde konuşulan bir konu. Bunun ne kadar mümkün olduğunu ya da buna karşı bir tedbir alınması gerekip gerekmediğini bilmiyorum. Fakat şundan eminim, böyle bir risk ne kadar ciddi olursa olsun son raddesine gelinmedikçe, yetkili kurumlar konuyu gündeme alamayacaktır. Çünkü, bu kadar hızlı gelişen bir konuda doğası gereği bürokratik yapıların yeterince hızlı bir şekilde aksiyon almasını beklemek gerçekçi bir yaklaşım olmaz.

Tüm bu hususları felaket tellallığı yapmak için yazmadım. Asıl amacım, konuyu değişik yönleriyle ele alıp genel bir çerçeve ve yaklaşım ortaya koyabilmek. Netice olarak, yapay zeka karşından kontrollü bir tavrın benimsenmesi gerektiği kanaatindeyim. Yapay zekanın imkanlarından mutlaka yararlanılmalı ama yararlanırken riskleri de mutlaka göz önünde bulundurulmalı. Meslekler için ölüm fermanları ilan etmek hiç kimsenin lehine değil; çünkü meslekler sadece birer meslek değil, insanların hayatla ilişki kurma kanalı. Her birey, hayatı ve insanları ancak meslekler üzerinden hakkıyla tanıyabilir. Mesleklerin hayatı ve insana kattıkları sisteme kattıklarından çok daha büyük bir öneme ve değere sahip. Daha ne olacağı ve nereye varacağı belli olmayan bir teknolojiye güvenerek meslekleri ortadan kaldırmaya yönelik girişimlerde bulunmak akıl karı değil.

Mesleklerin yerine yapay zekanın kullanılmasını önerenlerin Selçuk ŞİRİN’in yeni kitabını okumaları faydalı olabilir. Zira, kitapta konu hakkında şu ifadelere yer veriliyor: “Henüz AI teknolojisinin bizi nereye götüreceği veya hayatımızı nasıl şekillendireceği konusunda elimizde net bir resim yok. Karşımızda sürekli değişen bir teknoloji var ve bu değişimin hızını veya yönünü tahmin etmek, var olan bilgi birikimimizle neredeyse imkansız[1].

Yapay zeka avukatlık ve hakimlik mesleğini bitirir mi bitirmez mi, bilinmez ama hukuk sektöründe büyük ve köklü etkiler taşıyan değişim ve dönüşümlere neden olacağını öngörmek güç değil. Bu değişim ve dönüşümlerinin yönünü okuyabilen ve buna göre kendini hazırlayanların günün sonunda karlı çıkmaları kuvvetle muhtemel. Tabi ki, böyle bir okumanın ve mesleki hazırlığın, alışılmış ezber bilgilerle ve yüzeysel değerlendirmelerle yapılamayacağını da görmek zorundayız[2].

---------------

[1] S. ŞİRİN, Bir Mutluluk Reçetesi Çağı Anlamak İçin Yazılar, 1.Baskı, İstanbul 2025, s.36.

[2] Bu makalenin yazımı konusunda tahlil ve tenkitlerini paylaşarak değerli katkılarda bulunan tüm arkadaşlarıma ve meslektaşlarıma şükranlarımı sunarım.