Hukuk mesleklerinden her biri, kendine özgü biricik niteliklere sahiptir. Yerel mahkeme hakimliği karar verici konumuyla, temyiz mahkemesi hakimliği içtihat oluşturucu niteliğiyle ve akademisyenlik yol gösterici konumuyla biriciktir. Avukatlık mesleğinin de biricik niteliği vardır, fakat görülmesi oldukça zordur ve diğer mesleklerden farklı olarak her bir meslek mensubunun(avukatın) meslek hayatında tahakkuk etmesi zorunlu değildir.
Gerçekten, avukatlık mesleği “hukuk inşa ediciliğinin başlatıcısı” olma niteliğiyle biricik bir konumda bulunmaktadır, ancak bu biricik nitelik sadece bazı davalarda tahakkuk etmektedir. Oysa, hakim her davada karar vermekte ve akademisyen her çalışmasında yol gösterici olmaktadır. Temyiz hakimliğinde ise benzer bir durum söz konusu; temyiz mahkemesi hakimi sadece bazı davalarda içtihat oluşturucusu konumundadır, bir çok davada önceki içtihatları tekrar etmektedir. Tıpkı bunun gibi avukatta sadece içtihat oluşturulması gereken davalarda hukuk inşa edilmesini sağlayan yolun başlatıcısı konumundadır.
Avukatlık mesleğinin biricik niteliği olan hukuk inşa edilmesini sağlayan yolun başlatıcısı olma konumu maalesef uygulamada yeterince değer görmemektedir. Hatta, çok az sayıda meslektaşımız bu niteliğe önem vermektedir. Belki de bu konumu ele alan ilk makale şu an okumakta olduğumuz metindir.
Bir avukatın, meslek hayatı boyunca birçok davasını yerleşmiş içtihatlara göre açması gayet doğaldır. Bununla birlikte, her avukat mesleğin biriciklik niteliğini sağlayan, “hukuk inşası yolunun başlatıcısı olma” fonksiyonunu mesleki yaşamında dikkate almalı ve olabildiğince çok davada bu işlevi yerine getirmeye çalışmalıdır.
Daha önce dava formuna dönüştürülmemiş bir adaletsizlik ancak bunu gören ve dava formuna döken bir avukatın sanatsal dokunuşuyla hukuk meselesi haline gelebilir. Bu kıymetli fark ediş ve sanatsal dokunuş gerçekleşmedikçe, yargı organları meseleyi tartışma imkanı, karara bağlama olanağı ve içtihat üreme fırsatı asla bulamaz. Bu imkanı sağlayan yani hukuk üretilmesini sağlayabilecek tek yolu açan; bir avukatın daha önce mahkemeye taşınmamış olan adaletsizliği, dava dilekçesine dökmesidir.
Sadece farklı adaletsizlik türleri ve olağan dışı davalarda değil, her zaman açılan ve standart uygulaması olan davalarda da sıra dışı argümanlar sunmak, yeni içtihatlar ve doktrinel görüşler üretilmesine imkan tanır. Tabi ki, sıra dışı argümanları sunmak da yine avukatlık mesleğinin biricik konumunda mündemiçtir.
Avukatlık mesleği hakkında bir çok özlü söz duymuş olsak da, Baro hediyesi ajandalarımızda birbirinden kıymetli avukatlık özdeyişleri bulunsa da avukatlık mesleğinin konumunda mündemiç olan biriciklik niteliğine dair genel bir idrak yakalayamadan sadra şifa bir mesleki motivasyona kavuşmak mümkün değildir.
Adaletsizliği görme becerisi, belki de kazanılması en zor olan niteliktir. Çünkü, bu beceri için hukuk bilgisi yeterli değildir. Birçok farklı disiplinle ilgilenmek gerekir. Hatta bu da yeterli olmaz. Birçok farklı insanla iletişim kurmak, onların yaşadıklarını, hissettiklerini ve bakış açılarını anlamak gerekir. Üstelik, bunu yapma imkanına sahip olan ender mesleklerden biri avukatlıktır.
Yerleşik içtihat ve uygulamalar her bir avukat için çok değerli. Onları bilmek ve uygulamak avukatlık mesleğinin asla vazgeçilemez bir yönü. Ama bu durum, avukatlık mesleğini biricik hale getiren “hukuk inşa edilmesini sağlayan yolun başlatıcısı olma” niteliğini asla unutturmamalı.