6100 Sayılı HMK m. 189/1 ve Anayasa m.36/1[1] gereğince hukuk davalarında, taraflara, belirli süre ve usul kurallarına bağlı olarak, iddia ve savunma haklarını tam anlamıyla kullanabilmeleri için ispat etme hakkı tanınmıştır.[2] İspatın konusu ise tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olacak çekişmeli vakıalardan oluşmakta olup bu vakıaların ispatı için de delil gösterilir. Dolayısıyla yargılamada ispat araçlarını deliller oluşturmaktadır.[3]

Hukuk sistemlerinde ispat aracı olan deliller için katı delil sistemi ve serbest delil sistemi olarak iki ayrı sistem bulunmaktadır. Katı delil sisteminde kanunda belirtilmiş olan delil türleri dışında başkaca bir belge veya veri ispat aracı olarak kabul göremez. Serbest delil sisteminde ise; kanundaki diğer koşulların bulunması halinde, her türlü delil ispat aracı olarak kabul edilmektedir.[4] 6100 Sayılı HMK m. 192 gereğince Türk hukukunda serbest delil sisteminin kabul edildiği söylenebilir.[5]

Türk hukukunda HMK m. 198’de de açıkça belirtildiği üzere “kanuni istisnalar dışında” hâkim delilleri serbestçe değerlendirir. Dolayısıyla hukukumuzda delillerin değerlendirilmesinde birtakım sınırlamalar bulunmaktadır. 6100 Sayılı HMK m. 189/2; “Hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan deliller, mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamaz” ve yine aynı kanunun m. 189/4; “Bir vakıanın ispatı için gösterilen delilin caiz olup olmadığına mahkemece karar verilir.” şeklindedir. Aynı doğrultuda Anayasa m. 38/6’da da kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği düzenlenmiştir. Hem Anayasamızda hem de 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda hukuka aykırı delillerin yargılamada değerlendirilemeyeceği açıkça düzenlenmiş olmasına karşın uygulamada bazı Yargıtay kararlarında somut olayın şartlarına göre bazı durumlarda hukuka aykırı delillerin delil olarak kabul edildiğini görmekteyiz. Bu kapsamda Türk hukuk sisteminde, sıklıkla hukuka aykırı delillerin sunulduğu boşanma davaları özelinde, hukuka aykırı delillerin akıbetinin irdelenmesinin önem arz ettiği düşüncesindeyiz.

Boşanma davaları ve boşanma davalarına bağlı olarak talep edilen tazminat talepleri kişilerin özel hayatlarını yakından ilgilendirmekte ve bu kapsamda da tarafların iddia ve ispatlarını içeren vakıalar da genellikle tarafların özel hayatlarını kapsamaktadır. Boşanma davaları ve boşanma davalarına bağlı olarak talep edilen tazminat taleplerinde tarafların özel hayatın gizliliği hakları ve ispat hakları arasındaki ince çizgi önem taşımaktadır.

Belirttiğimiz üzere HMK ve T.C. Anayasası uyarınca ana kural hukuka aykırı delillerin ispat aracı olarak kullanılamayacağı olmakla birlikte Yargıtay kararlarını incelemek gerekirse;

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2013/4-1183 E. 2014/960 K. 26.11.2014 Tarihli Kararı;

“Bir delilin usulsüz olarak elde edilmesi ayrı, usulsüz olarak yaratılması ayrı bir olaydır. Usulsüz olarak elde edilen bir delil somut olayın özelliğine göre değerlendirilebilirse de; usulsüz olarak yaratılan bir delilin hiçbir şekilde delil olarak kabulü olanaklı değildir. Davacının konuşmalarının kendisinden habersiz olarak davalı B.’nin yönlendirmesi ile diğer davalılarca kaydedildiği ve kayıt yapan davalıların davacıyı konuşmaya ve kendisini yönlendirmeye çalıştıkları bilirkişi tarafından dökümü yapılan kayıtlarından da anlaşılmaktadır. Bu nedenle, bu delilin hukuka aykırı olarak elde edildiği dosya kapsamı ile sabittir.” şeklindedir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2011/2-703 E. 2012/70 K. Sayılı 15.02.2012 Tarihli Kararı;

“Bir delilin mahkemece kabul edilebilmesi için, gerek öğretide yer alan ağırlıklı görüş, gerekse de H.G.K. Kararlarında ortaya konulan ölçüt; o delilin usulsüz olarak yaratılmamış olması ve hukuka aykırı biçimde elde edilmemesidir. Vurgulanmalıdır ki, bir delilin usulsüz olarak elde edilmesi ayrı, usulsüz olarak yaratılması ayrı bir olaydır. Usulsüz olarak elde edilen bir delil somut olayın özelliğine göre değerlendirilebilirse de; usulsüz olarak yaratılan bir delilin hiçbir şekilde delil olarak kabulü olanaklı değildir. Somut olaya gelince; Mahkemece, hükme esas alınan CD, davalı kadının rızası dışında kaydedildiği gibi sırf boşanma davasında delil olarak kullanılmak amacıyla bir kurgu sonucu oluşturulmuştur. O halde bu şekilde oluşturulmakla usulsüz olarak yaratılmış bu delilin hükme esas alınması mümkün değildir” şeklindedir.

Kararlardan da görüleceği üzere usulsüz olarak elde edilen delilin somut olayın özelliğine göre kabul edilebileceği ancak sırf davada delil olarak kullanılması amacıyla, planlı olarak hukuka aykırı bilgi, belge veya veri elde edildiği takdirde bunların delil olarak kabul edilemeyeceği açıktır.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2007/17220 E. 2008/13614 K. Sayılı 20.10.2018 Tarihli Kararı;

“Sunulan delil, eşlerin birlikte yaşadıkları konutta, davalının bilgisi dışında koca tarafından hazırlanan bir sistemle elde edilmiştir. Yapılan bilirkişi incelemesi sonucu, (CD)'deki ses kayıtlarının, orijinal olduğu, üzerinde ekleme, çıkarma, kesinti ve kopyalama bulunmadığı tespit edilmiştir. Davalı-davacı, kayıt altına alınan konuşmaların kendisine ait olmadığına ilişkin bir iddia ileri sürmemekte, bu delilin özel hayatının gizliliği ihlal edilerek elde edildiğini belirterek karşı çıkmaktadır. (...), evlilik birliğinde eşlerin, evliliğin devamı süresince birbirlerine sadık kalmaları da yasal bir zorunluluktur. ( TMK.m.185/3 ) Eşlerden birinin, bu alana ilişkin özel yaşamı, evlilikle bir araya geldiği ve birlikte yaşadığı hayat arkadaşı olan diğer eşi de en az kendisininki kadar yakından ilgilendirir. O nedenle, evlilikte, evlilik birliğine ilişkin yasal yükümlülükler alanı, eşlerin her birinin özel yaşam alanı olmayıp, aile yaşamı alanıdır. Bu alanla ilgili de eşlerin tek tek özel yaşamlarının değil bütün olarak aile yaşamının gizliliği ve dokunulmazlığı önem ve öncelik taşır. Bu bakımdan evliliğin yasal yükümlülükler alanı, diğer eş için dokunulmaz değildir.

Bu nedenle, eşinin sadakatinden kuşkulanan davacı-davalının, birlikte yaşadıkları her ikisinin de ortak mekanı olan konutta, eşinin bilgisi dışında ses kayıt cihazı yerleştirerek, eşinin aleni olmayan konuşmalarını kaydetmesinde bu suretle sadakat yükümlülüğü ile bağdaşmayan davranışlarını tespit etmesinde özel hayatın gizliliğinin ihlalinden söz edilemez ve hukuka aykırılık bulunduğu kabul olunamaz denilmiştir. Eşler tarafından ortak kullanılan konuta ses kayıt cihazının yerleştirilmesi ve bu şekilde elde edilen delillerin yargılamada kullanılması özel hayatın ihlalini oluşturduğu düşüncesindeyiz. Nitekim her ne kadar bir taraf sadakat yükümlülüğü ile bağdaşmayan davranışlar sergilese de kişinin yaşadığı konutun özel hayatın sınırları içerisinde kaldığı tartışmasızdır.

Boşanma davalarında tarafların, son dönemlerde ülkemizde ve tüm dünyada yaygın olarak kullanılan sosyal medya platformlarından elde ettikleri belgelerin delil olarak kabul edilip edilmeyeceğinin de değerlendirmesi önem taşımaktadır.

Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 2016/14742 E. 2017/2577 K. 07.03.2017 Tarihli Kararı;

Sosyal medya hesaplarında yapılan paylaşımların, ancak hesabın sahibi veya aynı paylaşım ortamında (facebook/ whatsapp) bulunan kişilerce delil olarak kullanımının mümkün olduğu düşünülebilecektir. Diğer bir anlatımla, sahte profil oluşturup paylaşımlarda bulunmak veya kişi profillerinde hesap sahibinin bilgisi, muvafakati ve izni olmaksızın yapılan paylaşımların delil olarak sunulması halinde, bunların 6100 sayılı HMK’nın 189/2 maddesi kapsamında hukuka aykırı delil olduğunun kabul edilmesi gerekir.” şeklindedir. Dolayısıyla sosyal medya hesaplarında yapılan paylaşımların, ancak hesabın sahibi veya aynı paylaşım ortamında bulunan kişilerce delil olarak kullanımı mümkündür. Örneğin taraf ile aynı Whatsapp grubunda bulunan bir kimsenin o gruptaki konuşmaları delil olarak dosyaya sunması mümkünken başka bir üçüncü kişi Whatsapp konuşmalarını delil olarak kullanamayacaktır. Başka bir örnek vermek gerekirse İnstagram hesabı herkese açık olan bir kimsenin hesabında paylaştığı görüntüler herkesçe delil olarak kullanılabilecekken hesabı gizli bir kişinin yaptığı paylaşımlar ancak İnstagram arkadaşları tarafından yargılamada delil olarak kullanılabilecektir.

Bu noktada belirtmek isteriz ki ani gelişen bir durum olması durumunda ve daha sonra başkaca bir delil elde edilebilme imkânı yok ise ses kaydı, kamera kaydı, resim, Whatsapp, Facebook, Twitter, İnstagram gibi sosyal mecralardaki kayıtların delil olarak kullanılabileceğinin kabulü mümkündür. Çünkü bir taraftan da korunmaya değer menfaat olan evlilik birliğine yapılan haksız saldırı ile zarar gören menfaat olan özel hayat arasındaki dengenin kurulmuş olması gerekir.

Son dönemde hukuk yargılamalarında ve özellikle de boşanma davalarında, hukuka aykırı şekillerle elde edilmiş delillerin dosyaya sunulmasında artış olması nedeniyle hak arama hürriyeti, ispat hakkı ile diğer özel hayatın gizliliği, haberleşme hürriyeti gibi haklar arasındaki çatışmalar tartışma konusu olmaktadır. Yargıtay’ın bu konuda çeşitli içtihatları olmakla beraber haklar arasındaki dengenin özenle sağlanması önem taşımaktadır. Hukuk yargılamasında sunulan bilgi, belge ve verilerin; özel hayatın gizliliği hakkını ihlal etmesi halinde hukuka aykırı sayılacak ve dosya kapsamında delil olarak kullanılması mümkün olmayacaktır. Aynı zamanda dosyaya sunulan bilgi, belge ve verilerin Anayasa m. 20’de koruma altına alınan özel hayatın gizliliği hakkını ihlal etmesi halinde Türk Ceza Kanunu m. 134 kapsamında suç teşkil edecektir.

 ----------------

[1] T.C. Anayasası Madde 36/1: “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”

[2] 6100 Sayılı HMK Madde 189/1: “Taraflar, kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahiptir.”

[3] Baki Kuru/ Ramazan Arslan/ Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 6100 sayılı HMK‘na göre yeniden yazılmış 23. Basım, Ankara, 2012, s. 358.

[4] Pekcanıtez/Atalay/Özekes, s. 712; Hakan Albayrak, Medeni Usul ve İcra İflas Hukukunda Yaklaşık İspat, Ankara, 2013, s. 110.

[5] 6100 Sayılı HMK Madde 192: “Kanunun belirli bir delille ispat zorunluluğunu öngörmediği hâllerde, Kanunda düzenlenmemiş olan diğer delillere de başvurulabilir.”