1. Giriş

Bu yazımızda; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 43. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen aynı nev’iden fikri içtima, yine aynı Kanunun 44. maddesinde yer alan fikri içtima ve Kanunda özel olarak düzenlenmeyen hedefte sapma kurumları Yargıtay kararları ışığında incelenecek olup, yazı sonunda yer verdiğimiz kararlarla ilgili ve bu tür durumlarda nasıl uygulamada yapılması gerektiği yönünde görüşlerimize yer verilecektir.

2. Fikri İçtima (TCK m.44)

Farklı nev’iden fikri içtima veya görünürde içtima olarak da adlandırılan suçun özel görünüş şekillerinden birisi olan fikri içtima kurumu “Fikri içtima” başlıklı TCK m.44’de, “İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiştir. Kanun metninden anlaşıldığı üzere; fikri içtima kurumunun uygulanabilmesi için, failin yalnızca tek bir eylemde bulunması, fakat bu bir eylemin kanunun birbirinden farklı olan iki ayrı hükmünü ihlal etmesi gerekecektir. TCK m.44’ün gerekçesinde yer alan; “Bir suçun temel ve nitelikli şekillerinin dışındaki suçlar, fikri içtima uygulamasında farklı suç olarak kabul edilmelidir.” açıklaması uyarınca, farklı iki hükmün ihlal edilmesinden mutlaka farklı tipteki suçların oluşması aranacak, aynı suçun temel ve nitelikli şeklinin birlikte oluşması gibi bir durumda fikri içtima dikkate zaten alınamayacaktır.

Yine hükmün gerekçesinden anlaşılacağı üzere; kanun koyucunun fikri içtima kurumunu düzenlemesinin, yani tek bir eylemiyle kanunun birden fazla hükmünü ihlal eden faile tek bir ceza verilmesini sağlamasının nedeni, non bis idem denilen bir fiilden birden fazla ceza verilemeyeceği kurumunun gereği olup, böylelikle bu kurumla failin yalnızca bir fiilinden dolayı birden fazla ceza ile cezalandırılmasının önüne geçilmesi amaçlanmıştır[1].

Özetle fikri içtima; failin işlediği bir fiil olmasına rağmen, bu fiille birden fazla, fakat birbirinden farklı suçların işlenmesi ve fail hakkında bu suçlardan yalnızca en ağır cezayı gerektiren suçtan ceza verilmesi olup, bu hükümle kanun koyucu, konusu birden fazla suç teşkil eden, ancak tek fiil işleyen failin en ağır yaptırımı gösteren ceza dışında diğer suçları için öngörülen cezalarla cezalandırılmasının önlenmesini sağlamaktadır[2]. Bir başka ifadeyle; fikri içtimada ortada yalnızca bir fiil vardır, ancak bu fiil nedeniyle iki ayrı ve birbirinden farklı suçları ihtiva eden ceza normları ihlal edilmiştir.

Fikri içtimada; iki kümülatif, yani birlikte bulunması gereken şart mevcut olup, bunlardan birisi fiilin tek bir olmasıdır. Bu şart; fikri içtima kurumunun uygulanması için gerekli olan ilk şart olup, fikri içtima kurumunun pratikte uygulanması açısından da bütün mesele, fiilin hangi halde bir sayılacağını, diğer bir ifadeyle 765 sayılı eski TCK m.79’da ve yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK m.44’de kullanılan bir fiil deyiminden neyin anlaşılacağını tespit etmektir[3]. Hukukumuzda; gerek doktrin ve gerekse uygulamanın da fikri içtima kurumunu farklı hallerde çelişkili olarak kabul etmesinin sebebi, hem eski Kanunda ve hem de 5237 sayılı TCK’da yer verilen fiil kelimesine verilen anlamdan kaynaklanmaktadır[4]. Buradaki sorunu çözecek husus; fiil bakımından failin yaptığı hareketin mi, yoksa hareket sonucunda ortaya çıkan neticenin mi fiil kavramı bakımından esas alınacağını belirlemektir. Bir görüşe göre; Kanun metninin ilgili maddesinde fiille kastedilen tamamen yalnızca failin hareketi olup, fikri içtimada belirtilen tek bir fiilin belirlenmesi bakımında sadece hareket esas alınacaktır[5]. Diğer bir görüş ise; fiilin tek olması deyiminin gerçekleşmesi bakımından neticenin tek bir olmasını aramakta, fiilin esasının belirlenmesi bakımından neticeye önem vermektedir[6]. Bir kısım müellif de esasında; fiil bakımından neticenin dikkate alınması gerektiğini, fiilin hareketten başka neticeyi de kapsadığını, ancak TCK m.44’ün gerekçesinde yapılan açıklama ve verilen örnekler ile fiil bakımından hareket kavramının esas alındığını ve bu nedenle de uygulamada da hareketin esas alındığını belirtmektedir[7].

TCK m.44’ün gerekçesinde, “Gerek doktrinde gerek uygulamamızda, hedefte sapma durumunda da fikri içtima hükmünün uygulanması gerektiği konusundaki görüş hâkimdir. Bu nedenle, kanuni düzenlemede hedefte sapmanın şahısta yanılma ile birlikte değerlendirilmesinden vazgeçilmiştir. Örneğin bir kişiyi yaralamak için fırlatılan sopa, mağduru yaraladıktan sonra veya mağdura isabet etmeden vitrin camına çarparak kırılmasına neden olabilir. Bu durumda, sopa fırlatma fiiliyle hem tamamlanmış veya teşebbüs aşamasında kalmış kasten yaralama suçu hem de başkasının malına zarar verme suçu işlenmiş olmaktadır. Aynı şekilde, bir kişiyi öldürmek için ateşlenen silâhtan çıkan kurşun, mağdura isabet etmeden duvara çarpması nedeniyle sekerek bir başkasının ölümüne veya yaralanmasına neden olabilir. Bu durumda, hedeflenen kişi açısından kasten öldürme suçu teşebbüs aşamasında kalmıştır; ancak, sekme sonucunda ölümüne veya yaralanmasına neden olunan kişi açısından ise, taksirle öldürme veya taksirle yaralama suçu işlenmiş olmaktadır. Bu gibi durumlarda kişi işlediği bir fiille birden fazla farklı suçun oluşumuna neden olmaktadır ve bu suçlardan en ağır cezayı gerektireni ile cezalandırılmasıyla yetinilmelidir.” şeklinde konu değerlendirilmiştir.

Kanaatimizce; gerek doktrinde fiilin esasını hareket olarak gören görüş ve gerekse aynı fikirde olan TCK m.44 gerekçesi ile aşağıda yer vereceğimiz konu ile ilgili Yargıtay kararları hukuken isabetli değildir. Bizce; maddede yer alan fiilin tekliğinden yalnızca hareketi değil, hareketle birlikte ondan doğan netice ve yine hareket ile netice arasındaki nedensellik (illiyet) bağını birlikte anlamak hukuken doğru olacaktır. Çünkü suçun maddi unsuru olarak gördüğümüz; failin işlediği veya işlemek istediği dış dünyada sonuç doğurabilen fiil, hareket, netice ve bunları birbirine bağlayan nedensellik bağından oluşan bir bütündür[8]. Fiil denildiğinde; bundan sadece hareket anlaşılmaz, bu icra hareketinden doğan bir netice vardır ve fiil oluşturan hareket ile netice arasında illiyet, yani sebep sonuç ilişkisinin de kurulması gerekir.

3. Aynı Nev’iden Fikri İçtima

Aynı nev’iden fikri içtima; fikri içtima kurumunun düzenlendiği TCK m.44’de değil, zincirleme suçun düzenlediği TCK m.43’ün 2. fıkrasında, “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.

Hükümden de anlaşıldığı üzere; aynı nev’iden fikri içtima düzenlemesinin uygulanabilmesi için, failin tek bir fiili bulunmalı, bu fiile aynı suç gerçekleştirilmeli, fakat bu aynı suç birden fazla kişiye aynı anda işlenmelidir. Örneğin; failin, tek bir sözle veya yazıyla birden fazla kişiye yönelerek hakaret etmesi, yine failin tek bir cümle sarf ederek birden fazla mağduru tehdit etmesi durumunda, TCK m.43/2 uyarınca aynı nev’iden fikri içtima hükümleri uygulanacaktır.

Ancak dikkat etmek gerekir ki; aynı maddenin, yani 43. maddenin 3. fıkrasında kanun koyucu, “Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz.” hükmünü düzenleyerek, aynı nev’iden fikri içtima kurumunun uygulanması bakımından önemli bir istisna getirmiştir. Buna göre; kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçları birden fazla kişiye tek bir fiille işlense bile aynı nev’iden fikri içtima hükümleri uygulanmayacak, dolayısıyla faile tek bir ceza verilmeyecek, istisna kapsamına giren suçlarda her bir fiil ayrı suç sayılarak, fail tüm fiillerden ayrı ayrı cezalandırılacaktır.

4. Hedeften Sapma ve Şahısta Hata

TCK’da hedeften sapma hali açık bir şekilde herhangi bir kanun hükmünde düzenlenmemiş olup, bu halde somut olaya göre aynı nev’iden veya farklı nev’iden fikri içtima hükümlerinin uygulanması gerektiği savunulabilmektedir.

İfade etmek gerekir ki, hedefte sapma hali tek bir neticeli sapma veya çift neticeli sapma olarak ikiye ayrılabilir. Tek bir neticeli sapma, kimilerine göre şahısta (mağdurda) hata ile de aynı anlama gelmektedir ve şahısta hata hali her zaman esaslı olup, bu durumda failin fiilinden sorumlu tutulması gerekir[9]. Tek bir neticeli sapmaya örnek olarak; kişinin öldürmeyi hedeflediği bir kişiye ateş ettiği, fakat herhangi bir neden dolayısıyla öldürmeyi hedeflediği kişinin hiçbir isabet almadığı, ancak bir başka kişiye isabet etmesi ve o başka kişinin yaralanması gösterilebilir. Çift neticeli sapmaya örnek olarak ise, kişinin vurmayı hedeflediği kişiye de isabet sağladığı, ancak bunun yanında aynı fiil dolayısıyla başkasının da isabet aldığı bir olay gösterilebilir.

Kanaatimizce; ilk örnekte esas hedeflenen kişi bakımından öldürmeye teşebbüs, isabet alan kişi bakımından da somut olayın koşullarına göre olası kastla veya taksirle yaralama veya öldürmeden bahsedilmesi gerekir. Bizce, böyle bir durumda faile tek bir ceza verilmesi hakkaniyete uygun değildir. İkinci verilen örnekte de, yani çift neticeli sapma halinde; iki kişi üzerinde zaten haliyle iki ayrı netice meydana geldiğinden, böyle bir durumda fiil tekliğinden bahsedilemez ve dolayısıyla fikri içtima veya aynı nev’iden fikri içtima hükümlerinin uygulanması gündeme gelmez. Bizce netice, fiilin ayrılmaz bir unsuru ve parçasıdır. Suçun maddi unsuru dediğimiz husus, hareket, netice ve bunları birbirine bağlayan nedensellik bağından oluşan bir bütündür. Dolayısıyla; fiil, yani suçun maddi unsuru bakımından yalnızca hareket unsurunun öne çıkarılması ve gözetilmesi hatalı hukuki neticelere yol açacaktır.

5. Konu ile İlgili Yargıtay Kararları

Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 11.12.2024 tarihli, 2014/5453 E. ve 2014/6109 K. sayılı kararında; “Oluşa ve dosya içeriğine göre; maktul ... ile sanık...’in ortak gazino işlettikleri, mağdur ...’un ise bu yerde güvenlik görevlisi olarak çalıştığı, olay gecesi sanık... ile mağdur ... arasında tartışma çıktığı, karşılıklı birbirlerine vurdukları, maktul ...’in tarafları ayırmaya çalıştığı, mağdur ...’un geriye doğru çekilerek tabancasını çıkardığı, sanık... ile arasında 4-5 metre mesafe bulunduğu sırada yere doğru bir el ateş ettiği, bunun üzerine sanık...’in de mağdur ...’u hedef alarak 1 el ateş ettiği, mağdur ...’un isabet almadığı, ancak mağdur ...’a 30-40 cm. mesafede bulunan maktul ...’in isabet alarak öldüğü olayda, Mağdur ...’a öldürme kastıyla bir el ateş eden sanığın, maktul ...’i olası kasıtla öldürdüğü, mağdur ...’u öldürme amacıyla ona doğru bir kez "ateş etme" eyleminin hukuki anlamda tek fiil olduğu, tek fiile birden fazla suçun işlendiği anlaşılmakla, 5237 sayılı TCK.nun 44. maddesi uyarınca en ağır cezayı gerektiren maktul ...’i olası kasıtla öldürme suçundan cezalandırılması ile yetinilmesi yerine yazılı şekilde hem mağdur ...’u kasten öldürmeye teşebbüs hem de maktul ...’i olası kasıtla öldürme suçlarından mahkumiyet hükmü kurulması,” ifadelerine yer vererek, failin öldürmeyi kast ettiği kişiye ateş edip isabet ettiremediği, fakat kurşunun olay yerinde bulunan başka bir kişiye isabet ettiği durumda, fikri içtima kurumunun uygulanması gerektiğine hükmetmiş ve yalnızca daha ağır cezayı gerektiren olası kastla öldürme suçundan hüküm kurulmasının isabetli olacağını belirtmiştir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 04.07.2022 tarihli, 2021/282 E. ve 2022/518 K. sayılı kararında; “Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; Sanık ...’nun ailesi ile mağdur ...’in ailesi arasında önceye dayalı bir husumet bulunduğunun dosyada mevcut deliller, tanık ifadeleri ve savunmalardan anlaşıldığı, mağdurlar ... ile ... ve babası ...’ın olay günü saat 18.00 – 18.30 arasında ... Merkez, ... Caddesi üzerinde bulunan... Petrol isimli benzin istasyonunda buluştukları, buradan ... Market’in bulunduğu kuzey yönüne doğru yürümeye başladıkları, 2507. Sokak üzerindeki ...ATM’sinin yanına geldiklerinde sokağın ... Caddesi ile kesişen köşesinde Toyota marka pikap türü bir aracın duraklayarak aracın sağ ön kapısının açıldığı, içeriden elinde tabanca ile bir şahsın ateş etmeye başladığı, bu sırada mağdur ...’in “Bize ateş eden kahpe çocuğu Eno’dur kaçın” dediği, olay yerinde ele geçen boş kovanların sayısından hareketle en az 4 el ateş edildiği ve bu ateşten sadece mağdur ...’ın vücuduna 3 merminin isabet ettiği, mağdur ...’in ve hemen yanında bulunan ...’ın açılan ateşten hiçbir isabet almadığı, mağdur ...’ın sol alt kadran, sol kalça, sağ kalça, sol ayak topuğu ile sol ayak tabanında bulunan ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmaları nedeniyle ameliyata alındığı, ... hakkında hazırlanan kati raporda yaralanmasının kişinin hayatını tehlikeye sokacak derecede olduğunun belirtildiği olayda; Polis Merkezine yapılan ihbar saatinin 18.30 olduğu, olay günü güneşin saat 18.40 civarında batmaya başladığı, ancak olay günü havanın 19.30 civarında karardığı, buna göre şehir merkezinde havanın alacakaranlığa doğru yaklaştığı, bu nedenle sanığın vurmayı hedeflediği kişiyi kastettiği mağdur ... ile karıştırma ihtimali bulunmadığından sanığın eyleminin şahısta hata olarak kabul edilemeyeceği, Öte yandan mağdur ...’ın ilk isabeti sol kalçasından aldığını ve sonra yüzünü ateş edene doğru döndüğünde ikinci isabeti de karnından aldığını belirttiği, mağdurların birbirine çok yakın denebilecek bir mesafede ATM’nin önüne doğru ilerledikleri, bu sırada sanığın aracın sağ ön kapısını açarak sokağın girişinde aralarında yaklaşık yarım metre mesafeyle yürüyen üç kişiyi görerek en az 4 el ateş ettikten sonra olay yerinden kaçtığı, dolayısıyla sanığın eyleminin hedefte sapma olarak da değerlendirilemeyeceği, Sanığın aralarında husumet bulunan ...’i hedef aldığına ve aralarındaki husumet nedeniyle öldürmeyi kastettiğine şüphe bulunmadığı, ancak ateş açtığı esnada mağdur ...’in yolda yalnız başına yürümediği, sanığın mağdurların aralarında yarımşar metre mesafe ile yanında iki kişinin daha yürüdüğünü gördüğü, bu nedenle mermilerden birinin hedef aldığı mağdur ...'in yanındakilere isabet edebileceğini öngördüğü ve en azından yaralanabilecekleri neticesini kabullenerek ateş etmeye başladığı, bu hâliyle sanığın mağdur ...’i öldürmeyi kastettiği, elverişli vasıta ile hareketlerine başladığı, ancak ...'in isabet almadığı, her ne kadar mağdur ...'e isabet sağlayamasa da bu eylemiyle mağdur ...'e yönelik eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturacağı, Sanığın tabancasından çıkan dört mermiden üçünün mağdur ...’ın vücudunun önce arkasından sonra da ön tarafından isabet ettiği, birden fazla atış nedeniyle hukuki anlamda tek fiil de kabul edilemeyen eylemi sonucunda, aralarında hiçbir husumet bulunmayan ve öldürmeyi kastetmesi için bir sebep de bulunmayan mağdur ...'ın kendisine döndüğünü görmesine rağmen ateşe devam etmek suretiyle mağdur ...’ın en azından yaralanacağını öngörerek üç mermi isabeti ile hayati tehlike geçirmesine sebebiyet vermesi ile sonuçlanan eyleminin ise olası kastla neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçunu oluşturacağı kabul edilmelidir.” gerekçesine yer vererek, burada da yalnızca isabet alan kişi bakımından bir değerlendirme yapmış, tek ceza verilmesi gerektiğini söylemiş ve esas öldürülmeye teşebbüs edilen mağdur bakımından bir ceza öngörmemiştir.

Yine Yargıtay Ceza Genel Kurulu 28.01.2020 tarihli, 2019/350 E. ve 2020/30 K. sayılı kararında; “Sanık ...’in, hem maktul ...’i hem de katılan... ile şikâyetçi ...’yi öldürme kastıyla hareket ederek av tüfeği ile tek atış yapması durumunda, sanığın eylemi aynı nev’iden içtimanın düzenlendiği TCK'nın 43. maddesinin birinci fıkrası kapsamında kalacak ve aynı Kanun maddesinin üçüncü fıkrasında belirlenen istisna nedeniyle de sanığın maktul ...’ya yönelik kasten öldürme suçu, katılan ve şikâyetçiye yönelik kasten öldürme suçuna teşebbüsten ayrı ayrı cezalandırılmasına karar verilmesi gerekecek idiyse de, bir numaralı uyuşmazlık konusunda açıklandığı şekilde gelişen olayda; sanığın sadece maktul ...’yı öldürme kastıyla hareket ederek tek atış yaptığı av tüfeğinden çıkan saçma tanelerinin isabet etmesiyle yaralanan katılan ... ve şikâyetçi...’e yönelik eylemini olası kastla gerçekleştirdiği ve olası kast nedeniyle meydana gelen sonuca göre cezai sorumluluğu belirlenmesi gereken sanığın katılan ve şikâyetçiye yönelik olası kastla yaralama suçunu işlediği anlaşıldığından, failin mağdur sayısınca ayrı ayrı cezalandırılacağına ilişkin TCK’nın 43/3. maddesinde düzenlenen istisnai hükme TCK'nın 44. maddesinde yer verilmediği de gözetilerek kıyas veya genişletici yorum yoluyla hakkında düzenleme olmayan ceza hukukuna ilişkin bir konuda kişi hak ve hürriyetlerinin aleyhine uygulama geliştirilemeyeceği yönündeki evrensel hukuk ilkeleri ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış uygulamaları ile birlikte değerlendirildiğinde, bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 44. maddesinin uygulanması ve buna bağlı olarak sanığın meydana gelen suçlardan en ağırı olan maktul ...’yı kasten öldürme suçundan cezalandırılması ile yetinilmesi gerektiği hâlde bunun dışında ayrıca katılan ... ve şikâyetçi...’e yönelik olası kastla yaralama suçundan mahkûmiyet hükümleri kurulması isabetli değildir. Bu itibarla Yerel Mahkemenin direnme kararına konu olası kastla yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin, sanığın katılan ... ve şikâyetçi...’e yönelik eylemleri nedeniyle ayrıca cezalandırılmasına karar verilmesi suretiyle TCK'nın 44. maddesine aykırı davranılması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.” açıklamalarına yer vererek, failin tek atış yaparak bir kimseyi öldürdüğü yine bu tek atış nedeniyle bir başkasının da yaralanmasına sebebiyet verdiği bir hadisede, TCK m.44 uyarınca fikri içtima kurumunun tatbikinin gerekeceğini, böylelikle faile yalnızca daha ağır cezayı gerektiren kasten öldürme suçundan hüküm kurulmasının gerekeceğini ortaya koymuştur.

6. Değerlendirme ve Sonuç

Yukarıda yer alan başlıklarda açıkladığımız üzere; suçun maddi unsuru olan fiil bakımından, yalnızca hareketi esas alan, bunun yanında fiil bakımından hareket kadar neticenin de belirleyici olduğunu söyleyen ve fiil tekliği-çokluğunun dış dünyada değişiklik olarak adlandırılan neticenin belirleyici olduğunu belirten iki ayrı görüş bulunmaktadır. Biz; yine yukarıda detaylı olarak izah ettiğimiz gibi, suçun maddi unsurunu teşkil eden fiilin, hareket, netice ve nedensellik bağından oluşan bir bütün olduğunu, fiilin tek olup olmadığının belirlenmesi bakımından hareketin değil, hareket sonrası dış dünyada meydana gelen değişikliklerin, yani neticenin esas alınması gerektiğini düşünmekteyiz. Çünkü fiil; sadece icra hareketinden değil, bu hareketin sonucunda gerçekleşen netice ile hareket ve netice arasında kurulması gereken illiyet bağını kapsar.

Yukarıda yer verdiğimiz Yargıtay kararlarında; failin hedeflediği kişiden bir başka kişiye isabet sağlayabildiği veya sağlayamadığı, ancak bunun yanında hedeflediği kişiden başkaca bir kişide de bir netice oluşmasına sebebiyet verdiği hadiselerde, atış eyleminin tek bir fiil kabul edilmesini, bu tür durumlarda hareket tekliğinden söz edileceğini, dolayısıyla da TCK m.44 uyarınca fikri içtima kurumunun uygulanacağını ortaya koymaktadır.

Yargıtay’ın bu uygulamasına katılmamaktayız. Belirtmeliyiz ki; örneğin, failin öldürmeyi kast ettiği bir kişiye ateş ettiği, ancak isabet sağlayamayarak ateş ettiği kişinin çok yakının da olan bir kimseyi yaraladığı veya öldürdüğü bir durumda, hedeflediği kişiye de yapılan atış isabet etmese de yöneldiğinden ve açık şekilde icra hareketlerine başlandığından öldürmeye teşebbüs, isabet alan kişi bakımından ise somut olayın özelliklerine göre olası kastla öldürme veya yaralama veya bilinçli taksirle ölüme veya yaralamaya sebebiyet verme suçları sözkonusu olacak ve kanaatimizce, fikri içtima uygulanmayarak iki ayrı ceza verilmesi gerekecektir. Yine; failin hedeflediği kişiyi vurduğu, ancak aynı atışla da olsa kurşunun sekerek bir başkasına da denk geldiği bir durumda, kanaatimizce hareket tek bir olsa da ortaya çıkan netice birden fazladır ve bu nedenle fiil tek bir sayılamaz. Bu durumda da; failin hedeflediği ve isabet sağladığı kişi bakımından sonuca göre kasten öldürme veya öldürmeye teşebbüsten, yine hedeflenmemiş olmakla birlikte isabet alan diğer kişi bakımından ise sonuca göre olası kastla öldürme veya yaralama veya bilinçli taksirle ölüme veya yaralamaya sebebiyet verme suçlarından ayrı ayrı hüküm kurulmalıdır. Aksi durum, yani bu tür bir halde fikri içtima kurumunun uygulanması hukuken isabetli olmayacaktır. Faile, gerçekleşen birden fazla neticeden dolayı ceza verilmelidir.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Cem Serdar

(Bu makale, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi makalenin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan makalenin bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

------------

[1] Ersan Şen, Yeni Türk Ceza Kanunu Yorumu, Vedat Kitapçılık, 1. Baskı, İstanbul, 2006, s.139, 140.

[2] Şen, Yeni Türk Ceza Kanunu Yorumu, s.140.

[3] Sulhi Dönmezer/Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Genel Kısım Cilt: II, Beta Yayıncılık, 12. Baskı, İstanbul, 1999, s.385.

[4] Ayhan Önder, Ceza Hukuku Dersleri, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1992, s.457.

[5] M. Emin Artuk/Ahmet Gökcen/M. Emin Alşahin/Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 19. Baskı, Ankara, 2025, s.807.

[6] Dönmezer/Erman, a.g.e., s.385, 386; Ersan Şen, Türk Ceza Hukuku, Der Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 2002, s.211; Nurullah Kunter, “Fikri İçtima Sebebi İle Suçların Birleşmesi”, İHFM, C.:XIV, S.: 1-2, İstanbul, 1948, s.365; Kayıhan İçel, “Fikri İçtima Üzerinde Bir İnceleme”, İHFM, C.: XXX, S.: 1-2, İstanbul, 1964, s.178;

[7] Nur Centel/Hamide Zafer/Ö. Yenerer Çakmut, Türk Ceza Hukukuna Giriş, Beta Yayıncılık, 12. Baskı, İstanbul, 2023, s.524, 525.

[8] Şen, Türk Ceza Hukuku, s.182.

[9] Centel/Zafer/Çakmut, a.g.e., s.442.