Olaylar

Başvurucuya ait araç, terör şüphelisinin olabileceği yönündeki ihbar üzerine kolluk görevlilerince durdurularak araçta inceleme yapılmıştır. İçinde sahibinin bulunmadığı aracın kiralık olduğunun anlaşılması üzerine nöbetçi Cumhuriyet savcısı söz konusu aracın sahibine ulaşılarak teslim edilmesi talimatını vermiştir. Bunun üzerine kolluk tarafından yediemin otoparkına çekilen araç ancak 89 gün sonra başvurucuya iade edilmiştir.

Başvurucu, fiilî el koyma nedeniyle uğradığı zararların tazmini talebiyle maddi ve manevi tazminat davası açmıştır. Ağır Ceza Mahkemesi 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. ve 142. maddeleri kapsamında kalmadığını belirterek davanın reddine karar vermiştir. Bunun üzerine başvurucunun maddi tazminat istemiyle açtığı tam yargı davası ise zarar ile idarenin işlemi arasında illiyet bağının bulunmadığı, idarenin olayda kasıt, kusur veya ihmalinin olmadığı ve zarara başvurucunun kendi kusurunun sebebiyet verdiği gerekçesiyle reddedilmiştir.

İddialar

Başvurucu, sahibine teslim edilmesi kararı verilen aracın kanunilik ilkesine aykırı olarak uzun süre sonra iade edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ve mülkiyet hakkı bağlamında etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.  

Mahkemenin Değerlendirmesi

1. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden

Somut olayda yediemin otoparkına çekilen araç hakkında 5271 sayılı Kanun'un 127. ve 128. maddelerine dayanılarak verilmiş kolluk amiri veya savcılık emri ya da sulh ceza hâkimliğince verilmiş bir elkoyma kararının olmadığına işaret etmek gerekir. Öte yandan aracın muhafaza altına alınması emrinin veya aracın suçta kullanıldığı ya da suçtan elde edildiğine dair bir iddianın olmadığını da vurgulamak gerekir.

Sonuç olarak Savcılık talimatı sonrasında aracın gerçek sahibinin tespiti sürecinde yaşanan makul olmayan gecikme sebebiyle ancak 89 gün sonra aracına kavuşan başvurucunun gelirden mahrum kaldığı, fiilî olarak gerçekleşen el koymanın 5271 sayılı Kanun'un 127. ve 128. maddelerinde belirtilen usule uymayan bir müdahale olduğu ve mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik ilkesini ihlal ettiği kanaatine ulaşılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

2. Mülkiyet Hakkıyla Bağlantılı Olarak Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden

Başvurucunun aracına fiilî olarak yaklaşık üç ay boyunca el konulduğu görülmektedir. Araca fiilen el konulduğuna göre aracın gerçek sahibinin tespiti kamu makamlarının yükümlülüğündedir. Ceza soruşturması sırasında özellikle muhafaza altına alınan eşyanın mülkiyetinin ihtilaflı olduğu durumlarda bu eşyanın sahibine iade edilmesinin belirli bir süre alması makul görülebilir. Ancak somut olayda ruhsatı içinde bulunan aracın -plakası sahte olmadığı müddetçe- plaka sorgusundan sahibinin tespit edilebileceği ve ardından emniyet PolNet üzerinden veya adres kayıt sistemi üzerinden araç sahibinin adresine kolayca ulaşılabileceği aşikârdır. Bununla birlikte idare tarafından üç ay sonra başvurucunun bilgilerine ulaşıldığı anlaşılmaktadır. Fakat araç sahibinin ve adresinin tespitinin neden üç ay sürdüğü ortaya konulamamıştır. Dolayısıyla Mahkemece zarar ile idarenin işlemi arasında illiyet bağının bulunmadığı, idarenin olayda kasıt, kusur veya ihmalinin olmadığı kabul edilmiş ise de kısa sürede başvurucu ve adresinin tespiti mümkünken aracın makul kabul edilemeyecek sürede teslim edilmesine kamu makamlarının edilgen tutumunun neden olduğu tartışmasızdır.

Buna göre başvurucunun aracının kamu makamlarınca soruşturma kapsamındaki suç ve şüphelilerle bağlantısı olmadığı saptanarak sahibine teslim edilmesi talimatına rağmen fiilen el konulan aracın sahibinin başvurucu olduğu makul bir süre içinde tespit edilememiş, başvurucu da bu süre boyunca mülkiyetinde bulunan aracından yararlanamamıştır. Dolayısıyla kamu makamlarının ve başvurucunun açıklanan tutumları birlikte incelenerek karar verilmesi gerekirken derece mahkemelerince esasa ilişkin yeterli değerlendirme yapılmamıştır.

Sonuç olarak kamu makamlarının makul derecede ivedilik ve özen koşullarına uygun hareket etmemeleri nedeniyle başvurucuya kaçınılmaz olandan aşırı bir külfet yüklenmesine rağmen başvurucuya iddia ettiği zararları için herhangi bir tazminat ödenmemiştir. Bu minvalde tazminat talebinin reddedilmesi başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemektedir. Neticede somut olayın koşullarında mülkiyet hakkı bağlamında oluşan zararlarının tazmini konusunda başvurucuya, asgari güvenceleri içerecek şekilde etkili bir hukuk yolu sunulmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GAZİ MUHAMMED BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/37732)

 

Karar Tarihi: 24/11/2021

R.G. Tarih ve Sayı: 3/2/2022 - 31739

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Mahmut ALTIN

Başvurucu

:

Gazi MUHAMMED

Vekili

:

Av. Zerrin KIZILTÜRK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, sahibine teslim edilmesi kararı verilen aracın kanunilik ilkesine aykırı olarak uzun süre sonra iade edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ve mülkiyet hakkı bağlamında etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 11/12/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiş; başvurucu da Bakanlık görüşüne karşı cevabını sunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Yeminli tercüman olarak görev yapan başvurucu, İstanbul'un Başakşehir ilçesinde ikamet etmekte olup başvuru konusu aracın sahibidir.

A. Soruşturma Süreci

9. Başvurucuya ait araç, terör şüphelisinin olabileceği yönündeki ihbar üzerine 5/5/2015 tarihinde Fatih İlçe Emniyet Müdürlüğü ekiplerince Yenikapı feribot çıkışında durdurularak araçta inceleme yapılmıştır.

10. 5/5/2015 tarihli Savcı Görüşme Talimat Tutanağı'nda; araç içinde başvurucunun olmadığı, yabancı uyruklu üç şahsın bulunduğu tespit edilmiş ve aracın kiralık olduğu belirtilmiştir. Ayrıca araçtaki iki kişi hakkında kimliklerinin sahte olabileceği şüphesiyle nöbetçi Cumhuriyet savcısının talimatıyla resmî belgede sahtecilik suçundan işlem yapılması ve söz konusu aracın sahibine ulaşılarak teslim edilmesi talimatı verildiği anlaşılmıştır.

11. Araç, başvurucuya teslim edilmek üzere önce Fatih İlçe Emniyet Müdürlüğü Merkez Amirliğinin otoparkında muhafaza edilmiş; ardından 6/5/2015 tarihinde Kumkapı Polis Merkezi Amirliğinin Topkapı Yediemin Otoparkı'na "resmî belgede sahtecilik suçuyla ilgili olarak aracın muhafaza altına alındığı" yazıyla bildirilerek kontak anahtarı ve ruhsatıyla birlikte yediemin otoparkına çekilmiştir.

12. Ardından İstanbul nüfusuna kayıtlı araç sahibinin başvurucu olduğu emniyet birimlerince tespit edilmiş ve başvurucuya bilgi verilmiştir. Ancak araç sahibinin başvurucu olduğunun ne zaman tespit edildiği ve başvurucuya hangi tarihte bilgi verildiği hususunda başvuru formu ve ekleriyle Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kayıtlarında bilgiye rastlanmamıştır. Bununla birlikte 1/8/2015 tarihinde Fatih İlçe Emniyet Müdürlüğünün Merkez Amirliğine gelen başvurucuya aracını yediemin otoparkından alması için üst yazı verilerek aracını teslim alması sağlanmıştır.

B. Ağır Ceza Mahkemesindeki Tazminat Davası Süreci

13. Başvurucu, fiilî elkoyma nedeniyle uğradığı zararların tazmini talebiyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. maddesi gereğince Maliye Hazinesi aleyhine 3/5/2016 tarihinde Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesinde (Ağır Ceza Mahkemesi) tazminat davası açmıştır. Dava dilekçesinde, nöbetçi savcının aracın sahibine teslim edilmesi talimatına rağmen aracın kendisine teslim edilmeyip yediemin otoparkına çekildiğini, 89 gün boyunca aracını kullanmadığını ve kiraya veremediğini öne sürmüştür. Ayrıca yediemin otopark ücretini de ödemek zorunda kaldığını beyan etmiştir. Başvurucu netice itibarıyla haksız elkoyma ve aracın zamanında geri verilmemesi nedeniyle 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi gereğince 17.000 TL maddi tazminat ve 3.000 TL manevi tazminat ödenmesini istemiştir.

14. Ağır Ceza Mahkemesi 23/2/2017 tarihinde, davanın 5271 sayılı Kanun'un 141. ve 142. maddeleri kapsamında kalmadığını belirterek reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, başvuru konusu araçla ilgili Cumhuriyet savcısı tarafından sahibine ulaşılarak teslim edilmesi ve bilgi alınmasının sağlanması talimatı verilmesiyle Cumhuriyet savcısının ve kolluğun adli görevinin sona erdiği belirtilmiştir. Bu talimatı müteakiben kolluğun idari görevinin başladığı açıklanarak aracın iade işleminin gecikmesinden idarenin sorumlu olduğu vurgulanmıştır. Buna göre iddia ve talep edilen zararın tazminine ilişkin davanın görülme yerinin idari yargı olduğu belirtilmiştir.

15. Başvurucunun istinaf talebi üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesince 20/6/2017 tarihinde kararın yargılama giderleri yönünden düzeltilerek istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

C. İdare Mahkemesindeki Tazminat Davası Süreci

16. Başvurucu bu kez 7/9/2017 tarihinde İstanbul 10. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) maddi tazminat istemiyle tam yargı davası açmıştır.

17. Mahkeme 11/5/2018 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, 5/5/2015 tarihinde yediemin otoparkına bırakılan aracın teslim alınmasına engel bir durum bulunmadığı hâlde başvurucu tarafından aracın teslim alınmadığı ve teslim almaya çalışıldığına ilişkin bir bilgi ve belgenin de sunulmadığı belirtilmiştir. Buna göre zarar ile idarenin işlemi arasında illiyet bağının bulunmadığı, idarenin olayda kasıt, kusur veya ihmalinin olmadığı, zarara başvurucunun kendi kusurunun sebebiyet verdiği ifade edilmiştir. Öte yandan olayda idarenin kusursuz sorumluluğunun da bulunmadığı vurgulanarak idarenin tazmin sorumluluğunun mevcut olmadığı sonucuna varılmıştır.

18. Başvurucunun istinaf talebini inceleyen İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 9. İdari Dava Dairesince (Daire) 24/10/2018 tarihinde istinaf talebinin reddine karar verilmiştir.

19. Nihai karar, başvurucu vekiline 14/11/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

20. Başvurucu 11/12/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası Yönünden

21. İlgili hukuk için bkz. Hikmet Gıda Sanayi ve Ticaret A.Ş., B. No: 2016/4557, 4/7/2019, §§ 31-41.

B. Mülkiyet Hakkıyla Bağlantılı Olarak Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edildiği İddiasına İlişkin Uluslararası Hukuk

22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek (1) No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."

23. Sözleşme'nin "Etkili başvuru hakkı" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Bu Sözleşme’de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, söz konusu ihlal resmi bir hizmetin ifası için davranan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olsa dahi, ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvurma hakkına sahiptir."

24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 13. maddesi uyarınca temel hak ve özgürlüklerin ulusal düzeyde korunması için etkili bir başvuru yolunun var olması gerektiğini belirtmektedir. AİHM'e göre Sözleşme'nin 13. maddesi yetkili ulusal makamlar tarafından Sözleşme kapsamına giren bir şikâyetin esasının incelenmesine izin veren ve uygun bir telafi yöntemi sunan bir iç hukuk yolunun sağlanmasını gerekli kılmaktadır. Ayrıca bu hukuk yolunun teoride olduğu kadar pratikte de etkili bir yol olması gerekmektedir (İlhan/Türkiye [BD], B. No: 22277/93, 27/6/2000, § 97; Kudla/Polonya [BD], B. No: 30210/96, 26/10/2000, § 157; Özpınar/Türkiye, B. No: 20999/04, 19/10/2010, § 82).

25. AİHM, etkili başvuru hakkının Sözleşme çerçevesinde savunulabilir nitelikteki bir şikâyetin mahkemelerce etkili bir şekilde incelenmesini ve öngörülen yolun uygun bir telafi imkânı sunmaya elverişli olmasını güvence altına aldığını vurgulamaktadır (Kudla/Polonya, § 157; Dimitrov-Kazakov/Bulgaristan, B. No: 11379/03, 10/2/2011, § 35). AİHM, iç hukuktaki düzenlemelerin başvuruculara bu anlamda asgari güvenceleri içerecek şekilde yeterli bir hukuk yolu sunup sunmadığını irdelemektedir (Dimitrov-Kazakov/Bulgaristan, § 36).

26. Hazine arazisi üzerinde inşa edilen bir gecekondunun etrafında bulunan çöplüğün patlaması üzerine zarar gördüğü olayın ele alındığı Öneryıldız/Türkiye ([BD], B. No: 48939/99, 30/11/2004) kararında AİHM, mülkiyet hakkının pozitif yükümlülükler yönünden ihlal edildiğine karar verdiği gibi meseleyi etkili başvuru hakkına ilişkin 13. madde yönünden de ele almıştır. AİHM'e göre Sözleşme'nin 13. maddesi ulusal hukuk sistemlerinin yetkili ulusal otoritelere Sözleşme kapsamındaki ileri sürülebilir bir şikâyetin özünü ele almalarına salahiyet tanıdığı etkili bir hukuk yolunu erişilebilir kılmalarını gerektirir. Bunun amacı ise uluslararası şikâyet mekanizmasını AİHM önünde harekete geçirmek zorunda kalmadan önce bireylerin Sözleşme haklarının ihlalleri için ulusal düzeyde uygun bir telafi elde edebilecekleri bir yol sağlamaktır (Öneryıldız/Türkiye, § 145). Bununla birlikte AİHM; 13. madde ile sağlanan korumanın herhangi bir özel çözüm yöntemi gerektirecek kadar ileri gitmediğini, taraf devletlerin bu hüküm kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirme konusunda belirli bir takdir aralığının olduğunu kabul etmiştir (Öneryıldız/Türkiye, § 146). AİHM, başvurucunun evinin ve eşyalarının kaybı yönünden tazminat yolu etkin bir şekilde işletilmediği için Sözleşme'ye ek (1) No.lu Protokol'ün 1. maddesi ile bağlantılı olarak 13. maddenin ihlal edildiğine karar vermiştir (Öneryıldız/Türkiye, §§ 156, 157).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

27. Anayasa Mahkemesinin 24/11/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

28. Başvurucu, ceza soruşturması kapsamında durdurulan aracının -kanunilik ilkesine aykırı olarak- nöbetçi savcının sahibine teslim edilmesi hususundaki talimatına rağmen kendisine herhangi bir bilgi verilmeden yediemin otoparkına çekilmesi ve ancak 89 gün sonra iade edilmesi sonucu oluşan zararlarının karşılanmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

29. Bakanlık görüşünde; başvuru evraklarının incelemesi neticesinde başvurucunun aracını teslim almak için talepte bulunduğunu ve bunun yerine getirilmediğini gösterir herhangi bir belgeye rastlanmadığı belirtilmiştir. Bununla birlikte ilgili mercilerin de başvurucunun bu yöndeki talebine ilişkin herhangi bir bilgi ya da belge olmadığını ifade ettikleri vurgulanmıştır. Buna göre hayatın olağan akışına aykırı bir şekilde aracı teslim almak için başvurucu tarafından talepte bulunulmamış olduğu ileri sürülmüştür. Diğer yandan 1/8/2015 tarihli kolluk yazısında başvurucuya emniyet birimleri tarafından araştırma yapılarak resen ulaşıldığı yönünde ibareler bulunduğuna işaret edilmiştir.

30. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel olarak başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.

2. Değerlendirme

31. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

 “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Mülkün Varlığı

33. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Somut olayda başvuruya konu aracın trafik sicilinde başvurucuya ait olduğu anlaşıldığından el konulan bu aracın başvurucu yönünden mülk teşkil ettiğinde kuşku bulunmamaktadır.

ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü

34. Malikin mülkünü kullanma, semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması, mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53). Anayasa Mahkemesi daha önce bir suç isnadına bağlı olarak uygulanan elkoyma tedbirinin mülkten geçici süreyle de olsa yoksun bırakma sonucuna yol açtığından mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini kabul etmiştir (Hanife Ensaroğlu, B. No: 2014/14195, 20/9/2017, § 52). Diğer taraftan somut olayda başvurucunun aracı bir ceza soruşturması sürecinde önce muhafaza altına alınmış, sonrasında sahibine teslim edilmek üzere yediemin otoparkına çekilmiştir. Bu durumda müdahalenin amacı da gözetildiğinde mülkiyetin kamu yararına kullanımının düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hanife Ensaroğlu, § 52; Onur Tur Uluslararası Nakliyat Ltd. Şti., B. No: 2015/947, 15/11/2018, § 52).

iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

35. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

36. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).

37. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).

38. Başvuru konusu olayda şüphe üzerine durdurulan başvuru konusu araçta, araç sahibinin bulunmadığının anlaşılması üzerine Savcılık aracın sahibinin tespit edilerek kendisine iadesi talimatı vermiştir. Bunun üzerine kolluk tarafından yediemin otoparkına çekilen araç ancak 89 gün sonra başvurucuya iade edilmiştir.

39. Yediemin otoparkına çekilen araç hakkında 5271 sayılı Kanun'un 127. ve 128. maddelerine dayanılarak verilmiş kolluk amiri veya savcılık emri ya da sulh ceza hâkimliğince verilmiş bir elkoyma kararının olmadığına işaret etmek gerekir. Öte yandan aracın muhafaza altına alınması emrinin veya aracın suçta kullanıldığı ya da suçtan elde edildiğine dair bir iddianın olmadığını da vurgulamak gerekir.

40. Sonuç olarak Savcılık talimatı sonrasında aracın gerçek sahibinin tespiti sürecinde yaşanan makul olmayan gecikme sebebiyle ancak 89 gün sonra aracına kavuşan başvurucunun gelirden mahrum kaldığı, fiilî olarak gerçekleşen elkoymanın 5271 sayılı Kanun'un 127. ve 128. maddelerinde belirtilen usule uymayan bir müdahale olduğu ve mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik ilkesini ihlal ettiği kanaatine ulaşılmıştır.

41. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Mülkiyet Hakkıyla Bağlantılı Olarak Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

42. Başvurucu, ceza soruşturması kapsamında durdurulan aracının nöbetçi savcının sahibine teslim edilmesi hususundaki talimatına rağmen kendisine herhangi bir bilgi verilmeden yediemin otoparkına çekilmesi ve ancak 89 gün sonra iade edilmesi nedeniyle oluşan zararlarının karşılanmamasından yakınmaktadır.

43. Başvurucu, bu süre zarfında aracının nerede olduğuna dair bilgi almak amacıyla gerek kendisinin gerek avukatının emniyet birimlerini hem telefonla aradığını hem de bizzat başvurarak karakollardan araştırma yaptığını ancak sonuç alamadığını vurgulamıştır. Öte yandan idarenin aracın yediemin otoparkına çekildiğine dair bilgiyi emniyet Polis Bilgi Sistemi'ne (PolNet) de girmediğini, bu nedenle tüm araştırmalarına rağmen aracına ulaşamadığını öne sürmüştür.

44. Başvurucu özellikle sabit bir ikametgâh adresi bulunduğuna ve basit bir araştırmayla adres kayıt sisteminden adresine her zaman ulaşılabileceğine işaret ederek talimata rağmen araç sahibine ulaşmayan idarenin kusurlu olduğunu ve kendisinin kusurunun bulunmadığını ileri sürmüştür. Ayrıca idarenin aracın teslimi için kendisine ulaşmaya çalıştığına dair bilgi ve belge de sunmadığına dikkat çekmiştir.

45. Bununla birlikte başvurucu, idarenin kusurlu eylemiyle maddi zararı arasında illiyet bağı olmasına rağmen Mahkemenin hukuka açıkça aykırı olarak davayı reddettiğini ve istinaf kararının da gerekçesiz olduğunu belirtmiş; gerekçeli karar ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

46. Bakanlık görüşü ve başvurucunun Bakanlık görüşüne karşı cevabı mülkiyet hakkı yönünden yapılan değerlendirmede özetlenmiştir (bkz. §§ 29, 30).

2. Değerlendirme

47. Anayasa’nın "Temel hak ve hürriyetlerin korunması" kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:

"Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.

Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.

Kişinin, resmî görevliler tarafından vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır."

48. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu adil yargılanma ve gerekçeli karar haklarının da ihlal edildiğini ileri sürmekte ise de ceza soruşturması kapsamında başvurucunun aracı hakkında uygulanan fiilî elkoyma nedeniyle uğradığını iddia ettiği zararların ödenmediği yönündeki şikâyeti esas itibarıyla mülkiyet hakkı bağlamında etkili başvuru hakkını ilgilendirmektedir. Buna göre başvurucunun belirtilen iddialarının Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

49. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkı bağlamındaki etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

50. Etkili başvuru hakkı anayasal bir hakkının ihlal edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını inceletebileceği makul, erişilebilir, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya (yeterli giderim sağlama) elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânı sağlanması olarak tanımlanabilir (Y.T. [GK], B. No: 2016/22418, 30/5/2019, § 47; Murat Haliç, B. No: 2017/24356, 8/7/2020, § 44).

51. Öte yandan şikâyetlerin esasının incelenmesine imkân sağlayan ve gerektiğinde uygun bir telafi yöntemi sunan etkili hukuk yollarının olması ilgililere etkili başvuru hakkının sağlanmasının bir gereğidir. Buna göre kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla öngörülen yargı yollarının mevzuatta yer alması yalnız başına yeterli olmayıp bu yolun aynı zamanda pratikte de başarı şansı sunması gerekir. Söz konusu yola başvurulabilmesi için öngörülen koşullar somut olaylara tatbik edilirken dayanak işlem, eylem ya da ihmallerden kaynaklanan savunulabilir nitelikteki iddiaların bu doğrultuda geniş şekilde değerlendirilmesi, koşulların oluşmadığı sonucuna ulaşılması durumunda ise bu durumun yargı makamları tarafından ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanması gerekir (İlhan Gökhan, B. No: 2017/27957, 9/9/2020, §§ 47, 49).

52. Gerçekten de kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla öngörülen yargı yollarından biri olan koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davası açma imkânının mevzuatta yer alması tek başına yeterli olmayıp bu yolun aynı zamanda pratikte de başarı şansı sunması gerekir. Söz konusu yola başvurulabilmesi için öngörülen koşullar somut olaylara tatbik edilirken dayanak işlem, eylem ya da ihmallerden kaynaklanan savunulabilir nitelikteki iddiaların bu doğrultuda geniş şekilde değerlendirilmesi, koşulların oluşmadığı sonucuna ulaşılması durumunda ise bu durumun yargı makamları tarafından ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanması gerekir (Murat Haliç, § 49; İlhan Gökhan, § 49).

53. Sonuç olarak tahdidî sayılan koşullar dışında hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemlerden kaynaklanan zararların giderilmesine yönelik girişimlerde bulunma imkânı sağlayan ve geniş şekilde yorumlanmaya uygun olan söz konusu düzenlemelerin zarar görenlerin herhangi bir yargı merciine başvurma imkânını ortadan kaldıracak şekilde dar yorumlanmaması ve etkili bir yargısal koruma sağlama konusunda yargı makamlarınca temel hak ve özgürlükleri önceleyen bir yaklaşım içinde olunması etkili başvuru hakkının gereklerinin sağlanması açısından önem arz etmektedir (Murat Haliç, § 50; İlhan Gökhan, § 50).

54. Anayasa'nın 35. maddesinde "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." hükmüne yer verilerek mülkiyet hakkı güvence altına alınmıştır. Anayasa'nın 5. maddesi ise insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamayı devletin temel amaç ve görevleri arasında saymıştır. Mülkiyet hakkının etkili bir şekilde korunabilmesi yalnızca devletin bu haklara müdahaleden kaçınmasıyla sağlanamaz. Anayasa’nın 5. maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde 35. maddesi uyarınca devletin pozitif yükümlülükleri de bulunmaktadır. Bu pozitif yükümlülükler kimi durumlarda özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere söz konusu temel hakların korunması için belirli tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir (AYM, E.2019/40, K.2020/40, 17/7/2020, § 37; AYM, E.2019/11, K.2019/86, 14/11/2019, § 13; Türkiye Emekliler Derneği, B. No: 2012/1035, 17/7/2014, §§ 34-38; Eyyüp Boynukara, B. No: 2013/7842, 17/2/2016, §§ 39-41; Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limitet Şirketi, B. No: 2014/8649, 15/2/2017, § 43).

55. Devletin pozitif yükümlülükleri nedeniyle mülkiyet hakkı bakımından koruyucu ve düzeltici bazı önlemler alması gerekmektedir. Koruyucu önlemler mülkiyete müdahale edilmesini önleyici; düzeltici önlemler ise müdahalenin etkilerini giderici, diğer bir ifadeyle telafi edici yasal, idari ve fiilî tedbirleri kapsamaktadır. Mülkiyet hakkına müdahalenin malik üzerinde doğurduğu olumsuz sonuçların mümkünse eski hâle döndürülmesi, mümkün değilse malikin zarar ve kayıplarının telafi edilmesini sağlayan idari veya yargısal birtakım hukuki mekanizmaların oluşturulması devletin pozitif yükümlülüklerinin bir gereğidir (Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri A.Ş.,B. No: 2014/8649, 15/2/2017, § 46, 48).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

56. Somut olayda aracın sahibine ulaşılarak teslim edilmesi talimatının araca zarar verilmeden, uygun muhafaza şartları altında yerine getirilebilmesi için araca fiilen el konulması zorunlu görülebilir. Bununla birlikte olayda söz konusu aracın aslında isnat edilen suç ile bir ilgisi bulunmayan başka birine ait olduğu, aracın muhafaza altına alındığı gün yani 5/5/2015 tarihinde anlaşılmış ve Savcılıkça aracın sahibine teslim edilmesi talimatı verilmiş ancak kollukça 6/5/2015 tarihinde yediemin otoparkına çekilen araç 89 gün sonra 1/8/2015 tarihinde başvurucuya iade edilebilmiştir.

57. Buna göre başvuruya konu olayda, şüphe üzerine durdurulup incelenen araçta sahibinin olmadığının ve aracın kiralık olduğunun anlaşılması üzerine Savcılığın aracın sahibine teslim edilmesi talimatının yaklaşık üç ay sonra yerine getirilmesi nedeniyle meydana geldiği iddia olunan zararla ilgili olarak kamu makamlarının ve başvurucunun tutumlarının ortaya konulması gerekmektedir.

58. Başvurucunun aracına fiilî olarak yaklaşık üç ay boyunca el konulduğu görülmektedir. Araca fiilen el konulduğuna göre aracın gerçek sahibinin tespiti kamu makamlarının yükümlülüğündedir. Ceza soruşturması sırasında özellikle muhafaza altına alınan eşyanın mülkiyetinin ihtilaflı olduğu durumlarda bu eşyanın sahibine iade edilmesinin belirli bir süre alması makul görülebilir. Ancak somut olayda ruhsatı içinde bulunan aracın -plakası sahte olmadığı müddetçe- plaka sorgusundan sahibinin tespit edilebileceği ve ardından emniyet PolNet üzerinden veya adres kayıt sistemi üzerinden araç sahibinin adresine kolayca ulaşılabileceği aşikârdır. Bununla birlikte idare tarafından üç ay sonra başvurucunun bilgilerine ulaşıldığı anlaşılmaktadır. Fakat araç sahibinin ve adresinin tespitinin neden üç ay sürdüğü ortaya konulamamıştır. Dolayısıyla Mahkemece zarar ile idarenin işlemi arasında illiyet bağının bulunmadığı, idarenin olayda kasıt, kusur veya ihmalinin olmadığı kabul edilmiş ise de kısa sürede başvurucu ve adresinin tespiti mümkünken aracın makul kabul edilemeyecek sürede teslim edilmesine kamu makamlarının edilgen tutumunun neden olduğu tartışmasızdır.

59. Ayrıca başvurucu, idarenin aracın yediemin otoparkına çekildiğine dair bilgiyi emniyet PolNet'e de girmediğini, bu nedenle tüm araştırmalarına rağmen aracına ulaşamadığını öne sürmüştür. Mahkemece, yediemin otoparkına bırakılan aracın teslim alınmasına engel bir durum bulunmadığı hâlde başvurucunun aracı teslim almadığına ve teslim almaya çalıştığına ilişkin bir bilgi ve belgeyi de sunmadığı vurgulanmıştır. Başvurucu, aracını bulabilmek için gerekli araştırmayı yaptığını iddia etmiş ancak delillerini ortaya koyamamış ise de idare tarafından aracın yediemin otoparkına çekildiğine dair PolNet kaydının oluşturulmadığı hususunda başvurucunun iddiasının aksinin ortaya koyulamadığına dikkat çekmek gerekir. Öte yandan kamu makamları tarafından el konulan ve kısa süre içinde sahibine iadesi gerektiği anlaşılan bir aracın iadesinin kamu makamlarının sorumluluğunda olduğu, araç sahibine aracının nerede ve hangi amaçla tutulduğunu araştırıp iadesini talep etme yükümlülüğünün yüklenemeyeceğine işaret etmek gerekir.

60. Buna göre başvurucunun aracının kamu makamlarınca soruşturma kapsamındaki suç ve şüphelilerle bağlantısı olmadığı saptanarak sahibine teslim edilmesi talimatına rağmen fiilen el konulan aracın sahibinin başvurucu olduğu makul bir süre içinde teslim edilememiş, başvurucu da bu süre boyunca mülkiyetinde bulunan aracından yararlanamamıştır. Dolayısıyla kamu makamlarının ve başvurucunun açıklanan tutumları birlikte incelenerek karar verilmesi gerekirken derece mahkemelerince esasa ilişkin yeterli değerlendirme yapılmadığını vurgulamak gerekir.

61. Hâlbuki somut olayın özelliklerine göre fiilî elkoyma süresinin makul bir süreyi aşması durumunda oluşacak zarar yönünden de bu sürenin uzamasına yol açan kamu makamlarının sorumluluğunu gerektirdiği ortadadır. Nitekim Yargıtay Dairesi sonraki içtihadında da elkoymadan doğan bu gibi zararların kamu makamlarınca karşılanması gerektiğine karar vermiştir (Hikmet Gıda Sanayi ve Ticaret A.Ş., § 34).

62. Sonuç olarak Savcılık talimatı sonrasında aracın gerçek sahibinin tespiti sürecinde yaşanan makul olmayan gecikme sebebiyle ancak 89 gün sonra aracına kavuşan başvurucunun gelirden mahrum kaldığı ve fiilî olarak gerçekleşen elkoymanın 5271 sayılı Kanun'un 127. ve 128. maddelerinde belirtilen usule uymayan bir müdahale olduğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte kamu makamlarının makul derecede ivedilik ve özen koşullarına uygun hareket etmemeleri nedeniyle başvurucuya kaçınılmaz olandan aşırı bir külfet yüklenmesine rağmen başvurucuya iddia ettiği zararları için herhangi bir tazminat ödenmemiştir. Bu minvalde idarenin kusuru ve kusurla zarar arasında illiyet bağı açıkça ortaya konulduğu hâlde kamu makamlarınca yapılan elkoyma işleminden kaynaklanan söz konusu -iddia edilen- zararlarla idarenin eylemi arasında illiyet bağı bulunmadığı, bütün külfetin/kusurun başvurucuya ait olduğu gerekçesiyle tazminat talebinin reddedilmesi başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemektedir. Neticede somut olayın koşullarında mülkiyet hakkı bağlamında oluşan zararlarının tazmini konusunda başvurucuya, asgari güvenceleri içerecek şekilde etkili bir hukuk yolu sunulmadığı sonucuna varılmaktadır.

63. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesiyle bağlantılı olarak 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

64. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

65. Başvurucu; ihlalin tespit edilmesi, maddi ve manevi tazminat ile yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.

66. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

67. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55- 57).

68. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

69. Başvurucu açtığı tazminat davasında haksız elkoymanın uzun sürmesi nedeniyle uğradığı zararların ödenmesi talebinde bulunmuştur. Anayasa Mahkemesince hem kanunilik ilkesi yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiği hem de derece mahkemelerince somut olayın özelliklerine göre değerlendirme yapılmaması nedeniyle mülkiyet hakkı bağlamında etkili başvuru hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

70. Bu durumda ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 10. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

71. Yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi ihlalin sonuçlarının giderimi bakımından somut olay bağlamında yeterli bir giderim sağladığından başvurucunun maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

72. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Mülkiyet hakkı bağlamında etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Mülkiyet hakkı bağlamında Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ve mülkiyet hakkı bağlamında etkili başvuru hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 10. İdare Mahkemesine (E.2017/1609, K.2018/926) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/11/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.