12 Eylül 1980 Darbesinin yargılanması ve darbenin baş aktörlerinden Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın geçen hafta müebbet hapis cezasına çarptırılmaları siyasi ve hukuki tartışmaları da beraberinde getirdi.

Öncelikle ifade edelim ki, darbecilerin yargılanması ve mahkum olmaları toplumun her kesiminde olumlu karşılandı. Hukuk devletine ve demokrasiye olan inançlarını pekiştiren bir gelişme oldu. Darbecilerin yargılanmasının hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığını söyleyenler bile halkımızdaki genel memnuniyetin farkında.

Yapılan yargılamanın hukukiliğini ölçmede halkın memnuniyet kriteri bir ölçü değil elbette. Hukukun evrensel ilkeleri, ceza yargılamasının olmazsa olmazları, tabii hakim ilkesi, zamanaşımı, değişen kanunların sanıklar aleyhine uygulanamayacağı, lehe kanun uygulaması gibi temel kurallar herkes için geçerlidir. Darbe suçu zanlısı da olsa bu kurallardan istisna tutulması elbette mümkün değildir.

12 Eylül darbecileri 1980’den 2010 yılına kadar yargılan/ana/mamış ise, “artık yargılanamazlar, yargılanmamalı” demeden önce, niçin yargılanamadığına bakmak, sebeplerini hukuk içinde değerlendirmek ve sonrasında kanaat belirtmek gerekir.

TSK’nın emir-komuta hiyerarşisi içinde 12 Eylül 1980 tarihinde yönetime el koyması o tarihte yürürlükte olan Türk Ceza Kanununa  göre herkesin anlayacağı dil ile darbe suçudur. Teşebbüs değil darbe gerçekleşmiştir. Anayasa lağvedilmiş, TBMM kapatılmış, TC. Hükümeti devrilmiştir. Anayasa yerine darbecilerden oluşan Milli Güvenlik Konseyi’nin bildirileriyle ülke yönetilmeye başlanmıştır.

Sıkıyönetim Komutanlıklarının emriyle görev ifa eden asker polis karışımı sıkıyönetim timleri, insanları gözetim altına almış, işkence yapmış, 90 güne kadar  kışla içinde gözetim altında tutmuş, yerine göre işkence görenlerden haber alma imkanı dahi olmamıştır.

Sıkıyönetim timleri hakkında soruşturma yapmak, Sıkıyönetim Komutanının izin vermesi şartına bağlı olduğu için, yapılan şikayetleri savcılar işleme koyamamıştır.

Darbe yönetimi yaptıklarının suç teşkil ettiğini ve yargılanabileceklerini öngördükleri için 1982 Anayasasına ekledikleri geçici 15.madde ile kendilerini dokunulmazlık zırhına almışlar, bu nedenle 30 yıl adalet önüne çıkarılamamışlardır.

Şimdi kimi hukukçular  aradan geçen 30 yıl içinde darbecilerin hazırlattığı anayasanın uygulanmasını, halende yapılan değişikliklerle birlikte yürürlükte olmasını, “darbe”nin meşruiyet kazanması olarak yorumlamaktadır.

Kimi siyasetçiler ve 2010 referandumunda “hayır” kampanyası yürütenler de, darbelere karşı olduklarını söylemekle birlikte 12 Eylül darbecilerinin yargılanamayacağını, halkın kandırıldığını söylemişlerdi. Anayasa değişikliği ile geçici 15. Maddenin kaldırılmasına “evet” diyenler ise, yargılamanın önündeki anayasal engel kalkınca darbecilere yargı yolunun açılacağını savunmuşlardı. Geçici 15.madde kaldırıldı. Ceza hukukunda yargılama engelinin ortadan kalkmasıyla zamanaşımı sürecinin başlayacağı kuralı 12 Eylül davasında işletildi. Soruşturma yapıldı, dava açıldı, Evren ve Şahinkaya darbe suçundan mahkum edildi.

Esasen darbecilerin yargılanması sadece Türkiye’ye özel bir durum değil. Yunanistan ve Arjantin örnekleri var. Şili örneği ise Anayasal dokunulmazlık yönüyle Türkiye’ye benziyor.


Şili'de ise 1973'te hükümete el koyan Augusto Pinochet önderliğindeki askeri rejim, gücü kolay kolay teslim etme yanlısı değildi. 1988 yılında yapılan referandumda Pinochet'nin tekrar seçilmesi önerisine Şili halkı yüzde 56 oyla karşı çıkınca demokratik başkan ve parlamento seçiminin yolu açılmış oldu. Seçimleri kazanan Patricio Aylwin görevi 1990'da Pinochet'den teslim aldıysa da 1980 Şili Anayasası gereği (bizdeki geçici 15.madde gibi) Pinochet Genelkurmay başkanlığı görevinde 1998 yılına kadar devam etti. Askeri vesayet bir anlamda devam etti. 1998 yılından sonra da parlamentoda senatör olarak görev almaya devam etti.

Hukuk Darbeci Pinochet'nin peşini bırakmadı. İspanyol yargıç Baltasar Garzon,  İspanyol vatandaşlarına karşı işlenen 94 işkence olayında sorumlu olmaktan Pinochet hakkında tutuklama kararı vermişti. Sağlık nedenleriyle  Londra'da bulunan Pinochet. uluslararası tutukla emri talebi üzerine 1998'de gözaltına alındı. İngiltere'de bir sene boyunca ev hapsinde tutulan Pinochet, Şili'nin talepleri üzerine, İspanya'ya değil kendi ülkesi Şili'ye iade edildi. 2000'de parlamentonun anayasa değişikliğini onaylaması ve Pinochet'ye ömür boyu senatörlük görevinden istifa etmesi karşılığı dokunulmazlık hakkı verilmişti. Fakat Şili Yüksek Mahkemesi Ağustos 2000'de Pinochet'nin dokunulmazlığını kaldırdı. Böylece İspanya'nın ön ayak olmasıyla başlayan Pinochet’in yargılanma süreci Şili'nin ulusal mahkemelerinde devam etmeye başladı. Yaşlılık ve bunaklık gibi sağlık sorunları bahane edilerek, Pinochet'nin yargılanmasının önüne geçilmeye çalışılsa da yargılama süreci devam ederken sorumlu olduğu çeşitli insan hakları ihlalleri suçlarından mahkum edilemeden ve suçlarıyla hesaplaşmadan 2006 yılında 91yaşında öldü.

Sonuç olarak, Türkiye’nin 12 Eylül 1980 Darbesiyle her yönden yüzleşmesi, darbe Anayasası yerine sivil anayasasını yapması gerekir, bu doğrudur. Ancak 1982 Anayasası’nın yürürlükte olması, darbecilerin adalet önünde hesap vermelerine engel değildir. 2010 Anayasa değişikliği darbecilerin yargılanma engelini kaldırmış, darbeciler ilk derece mahkemesinde mahkum olmuşlardır. Süreç devam etmektedir. Bu intikam alma değil, hukukun işlemesidir.