TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

V.Ç. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/39693)

 

Karar Tarihi: 18/10/2022

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Yusuf Enes KAYA

Başvurucu

:

V.Ç.

Vekili

:

Av. Ayşe Sümeyye BEKLEYEN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; gözaltı tedbiri dolayısıyla ödenen tazminatın yetersiz olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, adli kontrol tedbirine dayalı tazminat talebinin değerlendirilmemesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Görev yaptığı kurum tarafından Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyesi olduğuna ilişkin ihbarda bulunulması üzerine başvurucu hakkında soruşturma başlatılmıştır.

3. Başvurucu bu soruşturma kapsamında 18/10/2016 tarihinde gözaltına alınmış, silahlı terör örgütüne üye olma suçlaması ile 18/10/2016 ile 4/11/2016 tarihleri arasında 17 gün gözaltında kalmıştır. Başvurucu; yurt dışına çıkmama, karakola giderek imza atma şeklinde adli kontrol tedbirlerine tabi tutularak 4/11/2016 tarihinde serbest bırakılmıştır. Bu adli kontrol tedbirleri 13/11/2017 tarihinde kaldırılmıştır.

4. Yapılan soruşturma sonucunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermiştir. Kararda; başvurucu hakkındaki ihbarın somut bir olay veya olguya dayanmadığı, yer, zaman ve kişi bağlantısı içermediği, başvurucunun FETÖ/PDY'ye mensubiyeti ya da bu örgütle iltisakı, irtibatı olduğuna dair hakkında kamu davası açılmasını gerektiren yeterli şüphe bulunmadığı belirtilmiştir.

5. Kovuşturmaya yer olmadığı kararının kesinleşmesi üzerine başvurucu, hukuka aykırı gözaltı tedbiri dolayısıyla tazminat davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu; gözaltı süresinin uzun olduğunu, gözaltı işlemine karşı başvuru imkânlarından yararlandırılmadığını, gözaltı işleminin hukuka aykırı olduğunu, kendisine hangi delile dayalı olarak gözaltına alındığının söylenmediğini belirterek 2.160 TL maddi, 10.000 TL manevi tazminat talep etmiştir.

6. Mahkeme; başvurucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğini, bu kararın kesinleştiğini, haksız olarak gözaltında kaldığı süre yönünden manevi zarara uğradığını belirtmiş ve başvurucuya 3.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir. Maddi tazminat yönünden ise Mahkeme, başvurucunun o dönemde çalışmaması nedeniyle asgari ücret üzerinden yapılan hesaplama sonucunda başvurucuya 706,50 TL maddi tazminat ödenmesine hükmetmiştir.

7. Başvurucu, manevi tazminatın oldukça düşük olduğunu belirterek istinaf talebinde bulunmuştur. Bölge Adliye Mahkemesi istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olarak karar vermiştir.

8. Başvurucu nihai kararı 7/12/2020 tarihinde öğrendikten sonra 25/12/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

9. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

10. Başvurucu, hukuka aykırı ve uzun süren gözaltı tedbiri nedeniyle açtığı tazminat davasında hükmedilen manevi tazminat miktarının düşük olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bakanlık; ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihatları ile somut olayın kendine özgü koşulları gözönüne alınarak değerlendirme yapılması gerektiğini belirtmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne katılmadığını belirtmiş ve ihlal iddialarını yinelemiştir. Ayrıca başvurucu, isminin kamuya açık belgelerde gizlenmesi talebinde bulunmuştur.

11. Başvurucunun şikâyetinin Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü, beşinci ve dokuzuncu fıkraları kapsamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden incelenmesi gerekir.

12. Başvurucu, tazminat davası açarken salt hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesine dayanmamış; gözaltının neden hukuka aykırı olduğuna ilişkin açıklamalarda bulunmuştur. Başvurucu açtığı tazminat davasını sadece 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendine dayandırmamıştır. Başvurucu tazminat davası açarken uzun gözaltı süresi bağlamında 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendine (kanuni gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmamayı düzenleyen) de atıfta bulunmuştur. Bu nedenle başvuru yollarının tüketildiği sonucuna varılmıştır. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

13. Anayasa Mahkemesi tazminat davası yolu tüketildikten sonra Anayasa'nın 19. maddesinin -üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak- dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan başvurularda nasıl bir inceleme yapılacağının ilkelerini Hicret Aksoy (B. No: 2021/2107, 13/4/2022, §§ 48-51) kararında ortaya koymuştur. Buna göre Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının uygulanabilmesi için başvurucunun anılan maddenin diğer fıkralarında belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulup tutulmadığının derece mahkemelerince ya da Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi gerekir. Kişinin Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu derece mahkemeleri tarafından tespit edilmişse Anayasa Mahkemesinin yapacağı inceleme tazminat miktarının yeterli olup olmadığını belirlemekle sınırlı olacaktır. Derece mahkemesince bir tespit yapılmamışsa bu tespit Anayasa Mahkemesince yapılacak, varılan sonuca göre tazminat hakkının ihlal edilip edilmediği incelenecektir. Gözaltının hukukiliğinin değerlendirmesinde dikkate alınacak genel ilkeler ise Hasan Akboğa ([GK], B. No: 2016/10380, 27/3/2019, §§ 43-56) kararında ortaya konulmuştur. Buna göre gözaltının kanun tarafından öngörülme, suç işlendiğine dair somut belirtinin varlığı, hâkim kararı olmadan yakalanma söz konusuysa suçüstü hâlinin veya gecikmesinde sakınca bulunan hâlin varlığı, anayasal açıdan meşru bir amaca dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Gözaltı süresinin makullüğünün değerlendirilmesinde dikkate alınacak ilkeler de Emre Soncan (B. No: 2016/73490, 11/3/2020, §§ 54-61) kararında ortaya konulmuştur.

14. Somut olayda derece mahkemesi, hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği için 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi gereğince başvurucuya tazminat ödenmesine karar vermiştir. Başvurucunun iddiaları karşısında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi dolayısıyla gözaltı tedbirinin haksız olduğu şeklinde bir tanımlama, tedbirin hukuka aykırı olduğu anlamına gelmemektedir. Buna karşın derece mahkemesince gözaltının hukuka uygun olup olmadığı yönünde bir belirlemede bulunulmadığı sonucuna varılmıştır. Bu durumda başvurucu hakkındaki gözaltı tedbirinin Anayasa'nın 19. maddesindeki esaslara uygun olup olmadığının Anayasa Mahkemesince değerlendirilmesi gerekmektedir.

15. Başvurucu hakkında uygulanan gözaltı tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır. Gözaltı tedbirinin ön koşulu olan başvurucunun suç işlediğine dair somut belirtilerin bulunup bulunmadığının irdelenmesi gerekir. Somut olayda başvurucunun gözaltına alınmasına dayanak oluşturan olgunun çalıştığı kurum tarafından yapılan ihbar olduğu görülmektedir. Kovuşturmaya yer olmadığı kararından anlaşılacağı üzere bu ihbar somut bir olay veya olguya dayanmamakta; yer, zaman ve kişi bağlantısı içermemektedir. Bunun haricinde başvurucunun FETÖ/PDY üyesi olduğuna ilişkin başka bir delil de ortaya konulmamıştır. Bu itibarla gözaltı tedbirinin uygulanması için gerekli olan suç şüphesini doğrulayan olguların bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Ayrıca suç işlendiğine dair somut belirtinin varlığı gözaltının devam ettirilmesinin de olmazsa olmaz bir şartı olduğundan böyle bir belirtinin olmaması hâlinde gözaltı süresinin makul olduğundan bahsedilemeyecek ve Anayasa'nın 19. maddesinin beşinci fıkrası ihlal edilmiş olacaktır. Gözaltı tedbirine konu suçlama olağanüstü hâlin ilanına neden olan olguyla bağlantılı olsa da başvurucunun suç işlediğine dair belirti bulunmadan gözaltına alınması olağanüstü hâlin gerektirdiği bir tedbir olarak kabul edilemeyecektir. Bu nedenle 17 günlük gözaltı işleminin hukuki olmadığı sonucuna varılmıştır.

16. Somut olayda başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü ve beşinci fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu sonucuna varıldığından Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası somut olayda uygulanabilir niteliktedir.

17. Ancak derece mahkemesi, başvurucuya Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü ve beşinci fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu gerekçesiyle ve hukuka aykırı bu işlemin karşılığı olarak bir tazminat ödememiştir. Derece mahkemesi tarafından hükmedilen tazminatın başvurucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesine istinaden verildiği ve başvurucunun gözaltına alınmasının hukuka aykırılığına yönelik herhangi bir tespit içermediği görülmektedir. Sonuç olarak somut olayda başvurucuya kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali için bir tazminat imkânı sağlanmamıştır.

18. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin -üçüncü ve beşinci fıkrasıyla bağlantılı olarak- dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.

B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

19. Başvurucu; tazminat davasında adli kontrol tedbiri konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmadığını, kendisine herhangi bir tazminat ödenmediğini, bu talebi hakkında karar verilmediğini belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bakanlık, yeterli gerekçe ile karar verildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, Bakanlık görüşüne katılmadığını belirtmiş ve ihlal iddialarını yinelemiştir.

20. Başvuru adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.

21. Anayasa Mahkemesi Yahya Çevik (B. No: 2018/15454, 17/11/2021) başvurusunda 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde imza atmak suretiyle adli kontrol altında kalma nedeniyle oluştuğu iddia edilen zararlara karşılık açık bir yasal dayanağın bulunmadığını, kanun tarafından açıkça veya dolaylı olarak kabul edilmiş bir hakkın varlığından söz edilemeyeceğini, yargısal uygulamaların da söz konusu taleplere ilişkin olarak savunulabilir medeni nitelikte bir hakkın kabul edilmesine dayanak oluşturabilecek ve imkân verecek düzeyde olmadığını belirterek adil yargılanma hakkı açısından konu bakımından yetkisizlik kararı vermiştir (Yahya Çevik, §§ 28-43). Somut başvuru yönünden anılan kararda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

22. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

23. Başvurucu 30.000 TL manevi, 20.000 TL maddi tazminat talebinde bulunmuştur.

24. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

25. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir. Başvurucu, ilk derece mahkemesi kararının maddi tazminata ilişkin kısmına yönelik istinaf talebinde bulunmadığından yeniden yargılamanın sadece manevi tazminat yönünden yapılması gerekir. Somut olayda başvurucuya kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali için bir tazminat imkânı sağlanmamıştır. Derece mahkemesince yeniden yapılacak yargılamada hukuka aykırılığın tespit edilmesi ve Anayasa Mahkemesinin benzer olaylarda verdiği tazminat miktarı gözetilerek bir manevi tazminat miktarı belirlenmesi gerekmektedir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

B. 1. Gözaltının hukuka aykırılığının incelenmemesi ve hukuka aykırı olmasına rağmen tazminat ödenmemesi nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin -üçüncü ve beşinci fıkrasıyla bağlantılı olarak- dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

C. Gözaltının hukuka aykırı olmasına rağmen tazminat ödenmemesi nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin -üçüncü ve beşinci fıkrasıyla bağlantılı olarak- dokuzuncu fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

D. Kararın bir örneğinin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Batı 2. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2018/154, K.2018/317) GÖNDERİLMESİNE,

E. Tazminata ilişkin taleplerin REDDİNE,

F. 446,90 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.346,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/10/2022 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

Mahkememiz çoğunluğu, gözaltına alınan ve sonrasında hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilen başvurucuya ödenen manevi tazminat miktarının düşük olması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasının kabul edilebilir olduğuna ve anılan hakkın ihlal edildiğine karar vermiştir. Söz konusu şikâyete ilişkin olarak verilen kabul edilebilirlik yönündeki karara aşağıda yer alan gerekçeler doğrultusunda katılmamaktayım:

1. Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilebilmesi için başvurucunun anılan maddenin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulması ve buna rağmen kendisine bir tazminat ödenmemesi veya ödenen tazminatın başvurucunun zararını gidermekten uzak olması gerekmektedir.

2. Başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında yer alan esaslara aykırı bir işleme tabi olduğu derece mahkemelerince ve Anayasa Mahkemesince tespit edilmeden, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı bağlamında tazminat hakkının ihlal edildiği sonucuna varılamaz (bkz. § 36). Yine kararda yer alan "Kişinin başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu derece mahkemeleri tarafından tespit edilmişse Anayasa Mahkemesinin yapacağı inceleme tazminat miktarının yeterli olup olmadığını belirlemekle sınırlı olacaktır." (bkz. § 37) şeklindeki değerlendirme ilke olarak doğrudur.

3. Ancak çoğunluğun somut olayda derece mahkemesinin başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında yer alan esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğunu tespit ettiği yönündeki değerlendirmesi (bkz. § 39) derece mahkemesinde dava dosyası ve anılan mahkemenin tazminat kararının içeriği ile bağdaşmamaktadır.

4. Somut olayda başvurucu, bir soruşturma kapsamında gözaltına alınmış ve on yedi gün süreyle gözaltında tutulmuştur. Sonrasında başvurucu hakkındaki soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Başvurucu, bunun üzerine 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesi kapsamında ağır ceza mahkemesinde "koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davası" açmış ve bu davada gözaltına alınmasından sonra hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini belirterek tazminat talebinde bulunmuştur.

5. Bununla birlikte başvurucunun anılan davada hakkındaki gözaltı tedbirinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmesi söz konusu değildir. Bu nedenle derece mahkemesi başvurucu hakkında uygulanan gözaltı tedbirinin hukuka uygun olup olmadığını incelemeksizin yalnızca başvurucu hakkındaki soruşturmanın kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sonuçlanmasından hareket ederek başvurucu lehine tazminata hükmetmiştir. Başvurucu tarafından sunulan istinaf dilekçesinde de başvurucunun gözaltına alınmasının hukuki olmadığı yönünde bir iddianın dile getirildiği ortaya konulmamıştır.

6. Dolayısıyla başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi kapsamında tazminat talep ettiği ve derece mahkemesinin de bu yönde bir inceleme yaparak tazminata hükmettiği görülmektedir. Nitekim mahkeme kararında bu husus "...Davacının gözaltında geçirdiği suç nedeniyle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiğinden özgürlüğünün haksız olarak kısıtlandığı, gözaltında kaldığı süre içerisinde çalışamamaktan doğan maddi kaybının bulunduğu, duyduğu acı ve elemin CMK'nın 141/1-e maddesi gereğince tazminat ödenerek giderilmesi gerektiği anlaşılmıştır..." denilerek açıkça ifade edilmiştir. Anılan bentte; suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen kişiler yönünden de tazminat hakkının bulunduğunu belirtirmiştir. Bu kapsamdaki tazminat hakkı Anayasa'daki güvencelerden ayrı olarak Kanundan kaynaklana bir imkandır.

7. Bu durumda derece mahkemesinin başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasındaki esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğunu tespit ettiğini söylemek mümkün değildir. Yukarıda da ifade edildiği üzere başvurucunun dava ve istinaf aşamalarında bu yönde bir iddiası bulunmamaktadır.

8. Anayasa Mahkemesinin yerleşik hâle gelen içtihadında da ifade edildiği üzere Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).

9. Buna göre hakkındaki soruşturma süreci kovuşturmaya yer olmadığı kararıyla sonuçlanan başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca tazminat isteminde bulunma hakkının yanı sıra anılan fıkranın (a) bendi uyarınca bu tedbirin kanuna aykırı olduğu iddiasıyla tazminat talep etme imkânı da mevcuttur (bkz. Ertuğrul Raşit Benal, B. No:2016/25245, 17/7/2018). Nitelim değinilen (a) bendinde "Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan ve tutukluluğu devam ettirilen" kişilerin tazminat hakkının bulunduğunu ifade etmiştir. Bu durumdaki kişilerin Anayasa'nın 19. maddesinde yer alan esaslar dışında bir muameleye tabi kılındıkları konusunda şüphe bulunmamaktadır.

10. Anayasa Mahkemesi ancak başvurucunun, gözaltı tedbirinin kanuna aykırı olduğunu dile getirmesi ve bu iddianın derece mahkemesince kabul edilmesi durumunda hükmedilen tazminat miktarının başvurucunun zararını telafi etmeye yeterli olup olmadığı yönünde bir inceleme yapabilir. Somut olayda başvurucunun bu yönde bir iddiayı derece mahkemeleri önünde dile getirmeden doğrudan bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesinde ileri sürdüğü anlaşılmaktadır.

11. Bu nedenle başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiasının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez bulunması gerektiği düşüncesindeyim.

Üye

 Selahaddin MENTEŞ