BİLİŞİM HUKUKU KAPSAMINDA SOSYAL MEDYA PLATFORMLARINDA FİKRİ HAKLARA TECAVÜZ HALLERİ VE GİDERİM YOLLARI

Av. Hatice YILDIZ

SUNUŞ

Bu makalede bilişim hukuku kapsamında dijital mecralarda fikri haklara tecavüz halleri ile bu tecavüzlerin giderim araçları ele alınıp tartışılacaktır.  Fikri hakkın kavramsal niteliği, fikri hakların tarihsel gelişimi, türleri, tabi olduğu kanunlar yasalar ve yargı kararlarından örneklerle ulusal ve uluslararası uygulamaklar kapsamında incelenecek, bu konuda tespit ve değerlendirmelerde bulunulacaktır.

GİRİŞ

Bir kavramı tam ve doğru anlamak ancak o kavramın  geçmiş tarihsel süreci ve  bugünü hakkında bilgi sahibi olmakla mümkün olacaktır. İnsanoğlu evrende başlayan yaşamı boyunca yiyecek, giyecek, barınma, korunma kapsamındaki temel ihtiyaçlarını gidermek için bir kısım arayışlara girmiş ve ilk olarak avlanmasını sağlayan araçlar yapmıştır. Sonrasında avladığı hayvanları parçalamak pişirmek yemek için kaplar, korunmak için silahlar tasarlamıştır. İnsanoğlu geliştikçe bu çaba ve uğraş, uzay yolculuklarına,  3G yazılımlara ve hatta günümüzde yapay zekaya kadar uzanan bir yol izlemiştir.  Şüphesiz insanoğlunun doğayı, evreni anlama çabası ve yaşamını kolaylaştırması arzusu ile çıkılan bu yolculuk insanlık var olduğu müddetçe devam edecektir.

Bu bakımdan fikri hak kavramı, bir yönüyle, insanı diğer canlılardan ayıran “düşünme yetisinin” korunmasıdır. 

KAVRAM OLARAK FİKRİ HAKLAR ve FİKRİ MÜLKİYET HAKKI

Fikri hak kavramı  dünyada ve ülkemizde kabul edilen en yalın ifadesi ile, fikri çaba ve zekânın sonucu olan ürünlerin devlet otoritesiyle korumasını  hedefleyen haklardır. Fikri hak somut bir eşyadan farklı olarak soyut bir haktır. Yasalar uyarınca bireyin ya da işletmenin kendisinin olan bir şeyi yasalara uygun olarak kullanabilme hakkına mülkiyet hakkı denilmektedir. Bu bağlamda bir bireye veya kurumsal yapıya ait fikirlerin bir ürün ya da eser üzerinde somutlaştırılmış biçimine ise 'fikri mülkiyet ' denir.

Fikri haklar, günümüz mevzuatı uyarınca temel insan haklarındandır.1948 tarihli Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 27. maddesinde; “Herkes toplumun kültürel faaliyetlerine serbestçe katılma, güzel sanatlardan yararlanma, bilimsel gelişmeye katılma ve bundan yararlanma hakkına sahiptir. Herkes yaratıcısı olduğu bilim, edebiyat ve sanat ürünlerinden doğan maddi ve manevi çıkarlarının korunmasına hakkı vardır", denilerek bu hakkın insanın korunması gereken en tabi haklarından olduğu belirlenmiştir . Ana tanım olan Fikri hak kavramı uygulama ve mevzuat bakımından ikiye ayrılmaktadır.

Fikri (Telif) haklar, ilim-edebiyat eserleri, musiki eserleri, güzel sanat eserleri ve sinema eserlerinden doğan haklar ile bunlara bağlı komşu hakları kapsar. Fikri Haklar en basit hali ile sahibinin hususiyetini taşıyan fikir ürünlerine verilen bir korumadır

Sınai haklar ise marka, coğrafi işaret ve geleneksel ürün adları, tasarım, patent ve faydalı modeller ve benzer modellere ilişkin hakları ifade eder.

Fikri mülkiyet hakları edebiyat, sanat, müzik, mimari vb. eserler üzerinde sahip olunan haklar İken sınaî mülkiyet hakları patent, faydalı modeller, marka, tasarım, coğrafi işaretleri kapsamaktadır.

FİKRİ MÜLKİYET HAKKININ TARİHSEL GELİŞİMİ

Esasen insanoğlu var olduğundan bu yana en temelde yaşamını devam ettirebilmek için pek çok yaratım ortaya koymuştur. Bu haliyle fikri hak kavramı insanlık tarihi kadar eskidir denilebilir. İnsanoğlu var olduğundan bu yana pek çok üretim ortaya koymuş olmasına rağmen fikri hakların korunması meselesi yeni bir kavramdır. İnsanoğlunun eserleri üzerindeki hakların gerçek anlamda yasal bir korumaya alınması 18. Yüzyıl sonlarında gerçekleşmiştir. Fikri mülkiyet haklarının bu bağlamda tarihsel gelişimi ve sınaî hakların evrimi konusunda, ilkçağ, ortaçağ, matbaanın icadı sonrası dönem, günümüz olmak üzere 4 aşamadan söz edebiliriz.  

İLKÇAĞ’DA FİKRİ MÜLKİYET

O çağlarda fikir ürünlerinin korunmasına ilişkin olarak, "Bir şeyin aslına sahip olan kimse, onun teferruatına da sahip olur." ilkesi benimsenmiştir. Eser sahibinin, ekonomik ve manevi açıdan bugünkü anlamda telif hakkı altında korunmasına gerek duyulmamış ve böyle bir anlayış da gelişmemiştir[1]

Örneğin, ünlü Romalı hukukçular Gaius ve Paulus, tahta üzerine oyularak yapılan bir tablo için, “bu tablonun mülkiyetinin tahtanın mülkiyetine bağlı kalması zorunludur, çünkü tahta olmasaydı, tablo da olmayacaktı”, demişlerdi.  Bir kitabı satın almakla kitaptaki fikri ürünlere de sahip olunabilmekteydi. Yani, cisim fikre değil, fikir cisme bağlıydı.[2]

Bu kapsamda eserden yararlanmak  isteyen herkes  eseri kopya edebiliyordu ve eser sahibinin eserinin kopya edilmesine herhangi bir itiraz hakkı olmadığı gibi bu kopyadan maddi manevi bir hak talebinde de bulunamıyordu. Ortaçağda korunan fikri ürün değil bizatihi emtianın kendisi idi. Örneğin bir kağıt üzerinde yer alan şiir, resim korumaya konu edilmiyor ancak kağıt maddi mal kabul edilerek korunuyor idi. Bu itibarla, bu dönemde eser sahibinin hakları bulunmadığı, temel felsefenin maddi mallar üzerindeki haklar olduğu bilinmektedir[3]

Esasen bu çağda fikri ürünün korunmama sebebi söz konusu ürünün çoğaltılıp yaygınlaşması dolayısıyla bilinirliğinin mümkün olmaması olduğu düşünülmektedir. Bu çağda mevcut bir eser ve eser sahibi olmasına rağmen eser sahibinin fikri hakları korunmadığı için eserler anonim kabul edilmiştir.

ORTAÇAĞ’DA FİKRİ MÜLKİYET

Ortaçağ’da da fikri mülkiyet kavramı büyük ekseriyetle ilkçağdaki uygulamalara tabidir. Bu çağda da eser sahibinin fikri haklarının korunması değil bizatihi malın/emtianın korunması devam etmiştir. Bu çağda da eserlerin çoğaltılma olanaklarının kısıtlı olması sebebiyle bu kavramın gelişim göstermediği değerlendirilmektedir. Öte yandan, yapılan kısıtlı çoğaltma ise eseri yaratan eser sahibi dışında başkalarına, feodal beye, kiliseye ve krala tanınmış bir hak olarak görülmektedir[4]

Ortaçağın sonlarına doğru klişenin gücünün artması ile rahiplerin, rahip yardımcılarının, dini eğitim alan öğrencilerin yaratılan eserleri kopya yoluyla çoğalttıkları görülmektedir. Bu kısmi çoğaltma sebebiyle o dönem eserlerin ekonomik değer kazandığı bir dönemdir. Ancak o dönemlerde eserlerin Allaha ait olduğu eseri meydana getirenin sadece aracı olduğu inancı sebebiyle eser sahiplerinin fikri hakları korunmamıştır. Eser sahibinin kiliseler olduğu kabul edilmiştir.

MATBAANIN İCADI SONRASI FİKRİ MÜLKİYET

Alman kuyumcu, matbaacı ve yayıncı Johann Gutenberg’in 1438 yılında matbaayı icadı insanlık tarihi için bilimsel, sanatsal teknik sosyal ve ekonomik gelişim adına oldukça önemli bir aşamanın kaydedilmesi sağlanmıştır. Matbaanın icadı ile kitap ve basılı eserlerin üretimi eskiye göre çok daha hızlı ve ekonomik hâle gelmiş büyük miktarlarda kitap üretimi yapılmaya başlanmıştır.

Matbaanın icadından sonra eserlerin çoğaltılması eserle ilgili eser sahipleri, eseri çoğaltan matbaacılar ve kitapçılar arasında çeşitli çıkar çatışmalarının ve hukuki ilişkilerin ortaya çıkmasının ardından yeni bir dönem başlamıştır. Bu dönemde, herhangi bir matbaanın basıma hazır hale getirmek suretiyle bastığı eserlerin başka matbaalar tarafından kopya edilerek çoğaltılması dolayısıyla daha az emek ve çaba harcanması ile kazançlar arasında bir çıkar çatışması oluşmuştur. Bu dönem "imtiyazlar dönemi" olarak adlandırılmaktadır.[5]

Eseri ilk olarak basıma hazır hale getiren bu konuda emek ve sermaye harcayan matbaanın bastığı eserin bir başka matbaa tarafından çoğaltılması ilk matbaanın haklarına halel getirmekte, ikinci matbaanın ise daha az emek ve masrafla haksız kazanç elde etmesi sonucunu doğurmakta idi. Bu problemin, haksız rekabetin giderilmesi için, bir eserin sadece belirli bir bölge ve süre için yalnızca bir matbaacı tarafından basılabilmesine yönelik "basım imtiyazları" vermek suretiyle giderilmesi amaçlanmıştır. Bu haliyle basım imtiyazları idari otoritenin eser sahibine fikri haklar alanında verilen kamusal koruma denilebilir. Ancak zamanla, eserin basım hakkını bedelini ödeyerek alan matbaalar yayınevi aşamasına geçmiş, basım hakkını aldıkları eserlerin fikri hakları da yayınevinde olduğu için eserleri diledikleri miktarlarda çoğaltarak kazanç elde etmişlerdir. Dolayısıyla bu uygulama eser sahibinden ziyade yayınevlerine yarayan onların lehine bir hal almıştır.

Öte yandan, sonraları, yazarlara da eserden pay almasının benimsenmesi kapsamında ilk yazar imtiyazı, 1486 yılında Sabellicus adlı bir yazara Venedik'te “Venedik Taciri” isimli bir eser için verilmiş olduğu bilinmektedir. Daha sonraları, 16'ncı yüzyılın ortalarında, yazarın da eserden pay alması bir alışkanlık olarak benimsenmiştir.[6]

Telif haklarının günümüz anlamında korumaya yakın bir nitelik ihtiva eden, bu alanda öncü olarak bilinen ve İngiliz Parlamentosu tarafından 1709'da kabul edilen "Kraliçe Anne Kanunu" (The Statute of Anne) bir kitabın eser sahibi ve mirasçılarına yayımdan itibaren belirli bir süre ile koruma sağlayan ilk kanun olma özelliğini taşımaktadır[7] Bu kanun, ABD telif düzenlemelerinin de temelini oluşturmaktadır

1789 yılında gerçekleşen Fransız İhtilali sonrası loncaların ve imtiyazların ortadan kaldırılması sebebiyle eser sahibini adeta korumasız bırakmıştır. Ancak kısa bir zaman sonra 1791 yılında eser sahibinin eseri üzerinde mülkiyet hakkı olduğu kabul edilmiştir. Bu kabul ile birlikte fikri mülkiyet kavramı dönemi başlamıştır. 1791 yılında kabul edilen Fransız Kanunu ile fikri mülkiyet kavramı tanınmış, eser sahibine hayatı boyunca ve ölümünden itibaren de10 yıl süre ile koruma tanınmıştır. 10 yıl sonra eser kamunun malı kabul edilmiştir.

19. yüzyıl fikri mülkiyet ve telif hakları konusunda kanunlaşma hareketlerinin yaygınlaşmaya başladığı bir dönem olarak yaşanmış olup bu yüzyılda eser sahibine milli sınırlar içinde korumalar sağlamıştır.  1709 sayılı "Kraliçe Anne Kanunu" 1791 sayılı Fransız Kanunu ile yaşanan gelişmeler sırasıyla Almanya, İsviçre, ve diğer Avrupa ülkeleri yaşamıştır.

Bu dönemle önemli uluslararası anlaşmalar ortaya çıkmıştır. Bu kapsamda belli başlı ve en önemli sözleşmeler:

Bern Sözleşmesi: 9 Eylül 1886 tarihli edebiyat ve sanat eserlerinin korunmasına ilişkin olup telif hakları hakkında uluslararası bir antlaşmadır.

Roma Sözleşmesi: 26.10. 1961 tarihli icracı sanatçılar, fonogram yapımcıları ve yayın kuruluşlarının korunmasına dair sözleşmedir.

Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması (TRIPS): 15.04.1994 tarihli fikir mülkiyeti haklarının ticari niteliklerine ilişkin anlaşmadır

WIPO Telif Hakları Anlaşması: 20 Aralık 1996 tarihli bu andlaşma Bern Sözleşmesince oluşturulan birliğin üyesi olan akit taraflar bakımından, anılan sözleşmenin 20 nci maddesi anlamında özel bir andlaşmadır

Marakeş Anlaşması: 27 Haziran 2013 tarihli kör, görme engelli, veya başka bir nedenle basılı materyal okuma engelli kişilerin yayımlanmış eserlere erişiminin kolaylaştırılmasına dair anlaşmadır.

TÜRK HUKUKUNDA FİKRİ HAKLARIN GELİŞİMİ :

Fikri hak kavramının yasal bir zeminde korunmaya ihtiyaç duyulması matbaanın icadı sonrası gelişmiştir. İlk Türk matbaası batıdan yaklaşık 300 sene sonra 1727’de kurulmuş olması nedeniyle telif hakları alanında Batıdaki yaşanan gelişmeler yaklaşık 300 yıl gecikme ile takip edilebilmiştir. Ülkemizde, telif haklarına dair ilk düzenleme Osmanlı Dönemi'nde 1850 tarihli Encümen-i Daniş Nizamnamesi'dir. Bu düzenlemeyi 1857 tarihli Telif Nizamnamesi ve 1870 tarihli Telif ve Tercüme Nizamnamesi takip etmiştir. Her iki düzenleme de telif haklarını eser sahiplerine tanıyan ilk düzenlemelerdir.  Bu Nizamnameye göre, eseri basanın basılan nüshalar tükeninceye kadar, eser üzerinde zilyetlik hakkı bulunmakta, eser sahibine yaşamı boyunca imtiyaz tanınmakta idi.  Eser sahibi eserinin basımı konusunda basım evi ile anlaşma sağlama hakkına sahip olup, basım evinin anlaşmadaki sayıdan fazla basması halinde kişilerin cezalandırılmasını içerir düzenlemeler bulunmakta idi.  Bu nizamnameler   sonrası gerçek anlamda ilk fikir ve sanat eserleri kanunu olan “Hakkı Telif Kanunu” 8 Mayıs 1910 tarihinde çıkarılmıştır. 5846 sayılı ve günümüzde halen geçerli olan FSEK kabul edilinceye kadar yürürlükte kalmıştır. Türkiye, 1951 yılında Bern sözleşmesine taraf olmuş; 1995 yılında ise Bern Sözleşmesi’ni kabul etmiştir. Bern Sözleşmesi’ne katılım hazırlığının yapıldığı süreçte Hakkı Telif Kanunu’nun ihtiyaçlara cevap veremediği anlaşılarak ihtiyaçları karşılar ve  Bern Sözleşmesi’nin hükümlerine uyumlu bir kanunun çıkarılması gereği doğmuştur. Bu kapsamda

Profesör Ernst Hirsch tarafından hazırlanan Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 1 Ocak 1952 tarihinde yürürlüğe girmiştir.  5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu günümüze kadar pek çok   değişikliğe uğramıştır.

FİKRİ HAKLARIN SUJESİ OLAN ESER NEDİR

Bir diğer ifadesi “yapıt” olan eserin tanımı 5846 sayılı FSEK madde 1/b hükmünde yapılmıştır. Kanuna göre eser; «sahibinin kişisel özelliklerini taşıyan, ilmi, edebi, musiki alanlarda yahut güzel sanatlar ve sinema alanlarında bulunan her türlü fikri ve sanatsal ürünlere» denir.

Bu tanım dikkate alındığında; bir fikir ve sanat ürününün eser olarak nitelendirilebilmesi için iki unsuru içermesi gerekmektedir. Bu unsurlardan ilki; fikri ürünün “sahibinin hususiyetini taşıması”, İkincisi de “kanunda belirtilen eser türlerinden birine dahil olması” dır. Doktrinde bu şartlardan ilki; “esasa ilişkin şart” veya “sübjektif unsur” ikincisi ise; “şekle ilişkin şart” veya “objektif unsur” olarak nitelenmektedir[8]

Bir fikri ürünün eser olabilmesi için, sahibinin “hususiyet"ini taşıması gerekir. Bu unsur, fikri ürünün korunabilmesinin şartı olup, aynı zamanda korumanın kapsamını da tayin eder[9]

Bir yaratıma eser denilebilmesi için sahibinin hususiyetini taşıması tek başına yeterli olmayıp bu fikrin ürüne dönüşmüş olması zaruridir. Fikirde kalan ürüne dönüşmeyen düşünceler eser olarak korunamazlar. Diğer taraftan, sahibinin hususiyetini taşımayan örneğin tek bir renge boyanmış bir resim gibi ürünlerde eser korumasından yararlanamazlar. “Hususiyet” kavramı öğreti de tartışılmakta olup,

Arslanlı, kanunun uygulama alanının daraltılmaması adına hususiyet için fikri bir üründe nispeten bir bağımsızlığın bulunmasının yeterli olduğu görüşündedir[10].

Ateş, hususiyetten anlaşılması gerekenin, eseri meydana getiren gerçek kişinin esere katmış olduğu kişisel özellikler olduğu görüşündedir[11]

Ayiter, eserlerde hususiyetin az veya çok belirgin olabileceğini, eserin zihni verim sonucunda oluşacağı ve ortaya çıkan bu eserin mevcut olan eserlerden daha farklı olması gerektiği görüşündedir[12]

Bozgeyik, hususiyetin varlığı için eserin her zaman yüksek bir orijinaliteye sahip olması ve eşsiz olması gerekmediği, eserin bağımsız bir fikri faaliyetin ürünü olması gerektiği görüşündedir[13]

Suluk/Orhan, hususiyetin varlığı için çalışmayı yapan kişinin ferdi özelliklerinin çalışmaya aksetmesi ve eser meydana getirilirken rutin ve sıradan faaliyetin aşılması gerektiği görüşündedir[14]

Sahibinin hususiyetini taşıyan herşey eser olarak kabul edilemez. Nelerin eser kabul edildiği,

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 2 inci maddesinde Fikir ve Sanat Eserlerinin türleri 4 temel başlık altında sınırlayıcı olarak  sayılmıştır. Buna göre;

- İlim ve edebiyat eserleri,

- Musiki eserleri,

- Güzel sanat eserleri

- Sinema eserleri

Telif Hakkının doğması için esasen tescile gerek yoktur. Fikir ve sanat eserleri üzerindeki haklar eserin üretilmesiyle birlikte doğar. Tescil eser sahibinin mali ve manevi haklarını korumak bakımında “eseri tescil eden aksi ispat olununcaya kadar eserin sahibi kabul edilir” karinesinin işlerliği bakımından önem arz etmektedir.

FİKRİ HAKLARIN BİLİŞİM TEKNOLOJİSİNDEKİ GELİŞMELERE UYUMU SORUNU

Bilgi teknolojilerindeki hızlı gelişmeler sonucu internet, adeta bilginin ana kaynağı ana dağıtım mecrası hâline gelmiştir. Bu durum özellikle müzik, sinema, güzel sanat ve kitap gibi telife konu fikri ürünleri çok daha yoğun etkilemiştir. Özellikle sosyal medyanın yaygın ve yoğun kullanımı, sosyal medya kullanımında özel bir kullanıcı çevresinin mevcut olmaması, herkesin kullanımına açık olması ve coğrafi sınırı bulunmaması sebebiyle ihlalin yoğunluğu ve sınırları oldukça kapsamlı hale gelebilmektedir. Pek çok ülke, fikri hakları koruyan mevcut yasal mevzuatlarının, bilişim alanındaki gelişmelere karşı yetersiz olması sebebiyle yeni düzenlemeler yapma yoluna gitmiştir. Bu kapsamda ,ilk olarak ABD 1998 yılında Digital Millenium Copyright Act ile telif haklarını yeni duruma uyarlamıştır. Devamında AB bu çerçevede,  2000 yılında Lizbon Stratejisi,2015 yılında Dijital Tek Pazar Strateji Belgesi 2020 Avrupa Stratejisi’ni benimsemiştir. AB Komisyonu 2020’de Dijital Hizmetler Kanunu (DSA) ve Dijital Pazarlar Kanunu (DMA) paketlerini hazırlamıştır. Dijital Tek Pazarda Telif Hakları (DSM) Yönergesi (2019/790/EU sayılı DSM Directive) 7.6.2019 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

FİKRİ HAKLARIN DİJİTAL ÇAĞA UYARLANMASINDA TÜRKİYE’NİN DURUMU

Dijital platformlarda fikri hakların ihlali;

- Müzik, sinema ya da edebi bir eserin sahibinin izni olmaksızın dijital platformlarda kullanılması,

- Bir müzik eserinin sahibinin izni olmaksızın umuma arz edilerek icra edilmesi,

- Müzik, sinema ya da edebi bir eserin, eser sahibinin adına yer verilmeksizin kullanılması,

- Eğitim materyallerinin uzaktan eğitimlerde sahibinin izni olmaksızın kullanılması,

- Bir mimara ait projenin, başkası tarafından kendi projesi gibi dijital platformlarda sunulması vb biçimlerde ortaya çıkmaktadır.

Ülkemizde fikri hakları koruyan kanun olan FSEK 1951 Yılında kabul edilmiştir. Günümüze kadar pek çok revizyona uğramış ise de hali hazırda dijital çağa uyum sağlamak noktasında oldukça yetersizdir.

Dijital çağın ihtiyaçlarına cevap verebilmek kapsamında 2015 yılında Telif Hakları Genel Müdürlüğü bünyesinde FSEK değişikliğine ilişkin  hazırlık komisyonu kurularak yasa üzerinde kapsamlı çalışmalar başlatılmıştır. Komisyon,  FSEK’in neredeyse  yarısında değişiklik öngören önemli bir metin hazırlamıştır. Anılan metin 3.5.2018 tarihinde TBMM’ye sevk edilerek Kanun Tasarısı haline gelmiş ancak metin halen  kanunlaşmamıştır.

21.12.2021 tarihinde kabul edilen ve 25.12.2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 7346 sayılı ‘Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1.maddesinde yer alan düzenlemeye göre, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun  72. maddesi, değiştirilerek FSEK 72. maddedeki bilgisayar programlarının hukuka aykırı çoğaltılması eyleminin kapsamını genişleterek ürün ve araçları imal veya ithal etmek, dağıtmak, satmak, kiraya vermek, ticari amaçla elinde bulundurmak, ürün ve araçların reklam, pazarlama, tasarım veya uygulama hizmetlerini sunmakta suç sayılmıştır.

DİJİTAL PLATFORMDA TELİF HAKKI KORUMASI USULLERİ «UYAR-KALDIR» YÖNTEMİ

Dijital Binyıl Telif Hakkı Yasası (DMCA), yürürlüğe girmesinin ardından fikri mülkiyet hakkı sahibi olan üreticilere, içeriklerini ihlallere karsı koruyabilmeleri için çeşitli haklar tanınmıştır. Örneğin, bir içerik üreticisi, kendi izni olmaksızın kendisine ait çalışmaların Amerika’da sunucuları olan bir web sitesinde yasa dışı bir şekilde kullanıldığını fark ederse, yasanın sağladığı hakka dayanarak telif hakkı talebinde bulunabilmektedir.

Dijital Binyıl Telif Hakkı Yasası (DMCA) kapsamında bir telif hakkı talebinde bulunulduğu zaman, sunucu tarafından telif hakkı ile korunan içeriğe erişim kaldırılmalı ya da içerik devre dışı bırakılmalıdır. Bu bağlamda, telif hakkı ihlaliyle suçlanan kişi yasa kapsamında bir bildirim alacaktır. Bu bildirimin içeriğinde; hangi ürünle ilgili telif hakkı talebinde bulunulduğu, talebin kim tarafından yapıldığı gibi bilgiler yer almaktadır.

Dijital Binyıl Telif Hakkı Yasası (DMCA) tarafından öngörülen korumaya dahil olan bazı fikri mülkiyet ürünleri şunlardır:

- Yazılı Metinler

- Resimler

- Müzikler

- Videolar

- Bilgisayar Programları

- Yazılımlar

Dijital 1000 yıl yasası uyarınca ürünün habere konu olması, ürünle ilgili araştırma yapılması, ürünün eleştirilmesi, parodiler ve bunun dışında kalan hallerde, sosyal medyada paylaşılan her türlü içerik ABD'de kabul edilen "Dijital Binyıl Telif Hakkı Yasası'na göre denetlenmekte, herhangi bir hak ihlalinin tespiti halinde ülke kanunlarına bakılmaksızın ilgili içeriğin kaldırılabilmektedir.  

Ülkemizde de fikri hakların dijital platformlarda tecavüze  ihlaline uğraması halinde 5651 s. Kanunun 9. maddesine göre koruma mekanizmaları devreye girmektedir. Buna göre; dijital platformlarda fikri hakları tecavüze uğrayan taraf,

“İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden gerçek ve tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşlar, içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması hâlinde yer sağlayıcısına başvurarak uyarı yöntemi ile içeriğin yayından çıkarılmasını isteyebileceği gibi doğrudan sulh ceza hâkimine başvurarak içeriğin çıkarılmasını ve/veya erişimin engellenmesini de isteyebilir.”

Uyar-kaldır sistemi ile yargı yoluna başvurulması arasında seçimlik bir ilişki görülmektedir. Kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden kişi, içerik sağlayıcısına başvurabileceği gibi, direkt olarak sulh ceza hâkimine de başvurabilmektedir.

5651 s. Kanunun 5. maddesi; “Yer sağlayıcı, yer sağladığı hukuka aykırı içerikten, ceza sorumluluğu ile ilgili hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu Kanunun 8 inci ve 9 uncu maddelerine göre haberdar edilmesi halinde ve teknik olarak imkân bulunduğu ölçüde hukuka aykırı içeriği yayından kaldırmakla yükümlüdür.”

Yer sağlayıcının, hukuka aykırı içeriği yayından kaldırması için uyarı alması halinde içeriği yayından kaldırma sorumluluğu doğmaktadır. İlgili madde ile uyar-kaldır yöntemiyle, yer sağlayıcının hukuka aykırı içerikten haberdar edilmesi ile sorumluluğun doğacağı düzenlenmiştir. FSEK’ te Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı 5 Mayıs 2017 tarihinde yayınlanmış ve bu versiyonda Ek 4. madde yeniden düzenlenmiş ve bir şikâyette bulunmadan önce uyar-kaldır sistemine başvurulması zorunluluk olmaktan çıkarılmıştır. Ancak tasarı kanunlaşmamıştır.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi E. 2019/1433K. 2019/8234 T. 17.12.2019 kararında “5846 Sayılı FSEK’nin Ek 4/son maddesi gereği davacı meslek birlikleri tarafından davalı yayın kuruluşuna usule uygun ihtarname keşide edilmediği sonuç olarak hukuki statüsü itibariyle önceden hangi eserlerin  ihlal oluşturduğunu bilmesi, bilebilmesi ve içerikten çıkarılmasını sağlaması mümkün bulunmayan davalı yönünden sübut  bulmayan davanın reddine karar verilmesi” yerinde bulunarak karar onanmıştır.

Eser sahipliğinden doğan hakların internet ortamında ihlal edilmesi halinde, 5846 sayılı yasada 5651 s. Kanundan farklı bir usul izlenilmiştir. 5846 s. Kanunu’nun ek 4. maddesine göre,

“Dijital iletim de dahil olmak üzere işaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla servis ve bilgi içerik sağlayıcılar tarafından eser sahipleri ile bağlantılı hak sahiplerinin bu Kanunda tanınmış haklarının ihlâli halinde, hak sahiplerinin başvuruları üzerine ihlâle konu eserler içerikten çıkarılır. Bunun için hakları haleldar olan gerçek veya tüzel kişi öncelikle bilgi içerik sağlayıcısına başvurarak üç gün içinde ihlâlin durdurulmasını ister.”

Mali ve manevi hakların internet ortamında ihlali halinde öncelikli olarak uyar-kaldır sisteminin benimsendiği görülmektedir. Eser sahibi veyahut doğrudan/dolayı olarak hak sahiplerinin, FSEK kapsamında doğan haklarının ihlali halinde öncelikli olarak içerik sağlayıcısına başvurarak üç günlük süre içerisinde ilgili içeriğin internet ortamından çıkartılmasını talep edecektir.

FİKRİ HAKLARIN İHALİLİ HALİNDE AÇILABİLECEK DAVALAR

Bir eserin izinsiz kopyalanması, kamuya duyurulması, çoğaltılması gibi hallerde telif hakkı ihlali söz konusudur. Bu türden tecavüzlere maruz kalan kişi hukuk ve ceza davası açma hakkına sahiptir. Telif hakkı ihlallerinde gerek FSEK gerek Ticaret Kanunu’nun haksız rekabet hükümleri aynı anda gündeme gelebilir.  FSEK kapsamında açılacak davalarda Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesi görevlidir. Bu mahkemelerin bulunmadığı yerlerde genel görevli mahkemeler Asliye Hukuk Mahkemeleridir.

Açılabilecek hukuk davaları telif hakkına tecavüzün devam ediyor ise durdurulması ve önlenmesi ile ayrıca tazminat talepleri yer alır. Tazminat talebi miktarı FSEK 68.de düzenlenmiş olup, telif hakkı tecavüze uğrayan tarafın “izni alınmamış eser sahibi, sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya bu Kanun hükümleri uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasını tazminat olarak talep edebilir.” Hükmüne haizdir.

FİKRİ HAKLARIN İHLALİ BAKIMINDAN SUÇ TEŞKİL EDEN FİİLLER

Hak sahibi aşağıdaki eylemlere maruz kalması halinde ceza davası açmak üzere Savcılıklar nezdinde şikayette bulunma hakkına sahiptir.

- “Bu Kanunda koruma altına alınan fikir ve sanat eserleriyle ilgili manevi, mali veya bağlantılı hakları ihlal ederek:

- Bir eseri, icrayı, fonogramı veya yapımı hak sahibi kişilerin yazılı izni olmaksızın işleme, temsil etme, çoğaltma, değiştirme, dağıtma, her türlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletme ve yayımlama

- Hukuka aykırı olarak işlenen veya çoğaltılan eserleri satışa arz etme, satma, kiralamak veya ödünç vermek suretiyle ya da sair şekilde yayma, ticarî amaçla satın alma, ithal veya ihraç etme, kişisel kullanım amacı dışında elinde bulundurma ya da depolama,

- Başkasına ait esere, kendi eseri olarak ad koyma,

- Bir eserden kaynak göstermeksizin iktibasta bulunma,

- Hak sahibi kişilerin izni olmaksızın, alenileşmemiş bir eserin muhtevası hakkında kamuya açıklamada bulunma,

- Bir eserle ilgili olarak yetersiz, yanlış veya aldatıcı mahiyette kaynak gösterme,

- Bir eseri, icrayı, fonogramı veya yapımı, tanınmış bir başkasının adını kullanarak çoğaltma, dağıtma, yayma veya yayımlama,

- Bir bilgisayar programının hukuka aykırı olarak çoğaltılmasının önüne geçmek amacıyla oluşturulmuş ilave programları etkisiz kılmaya yönelik program veya teknik donanımları üretme, satışa arz etme, satan veya kişisel kullanım amacı dışında elinde bulundurma

- FSEK 81. madde’de ayrıntıları ile sayılan bandrole ilişkin kurallara aykırı hareket etme

- Kanunun Ek 4 üncü maddesi uyarınca, dijital iletim de dâhil olmak üzere işaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla servis ve bilgi içerik sağlayıcılar tarafından eser sahipleri ile bağlantılı hak sahiplerinin bu Kanunda tanınmış haklarının ihlâli halinde, hak sahiplerinin başvuruları üzerine ihlâle konu eserlerin üç gün içinde içerikten çıkarılması ihtar edilir.

Uyar-Kaldır talebinin yerine getirilmemesi halinde Cumhuriyet savcısına yapılan başvuru üzerine, üç gün içinde servis sağlayıcıdan ihlâle devam eden bilgi içerik sağlayıcısına verilen hizmetin durdurulması istenir. İhlâlin durdurulması halinde bilgi içerik sağlayıcısına yeniden servis sağlanır. Ancak ihlalin durdurulmaması halinde bilgi içerik sağlayıcısının söz konusu fiili FSEK uyarınca suç teşkil eder.

FSEK KAPSAMINDA CEZAİ MÜEYYİDELER

71. MADDE :(Değişik: 2 3 / 1 / 2 0 0 8 -5 7 2 8 / 1 3 8 m d .) Bu Kanunda koruma altına alınan fikir ve sanat eserleriyle ilgili manevi, mali veya bağlantılı hakları ihlal ederek:

1. Bir eseri, icrayı, fonogramı veya  yapımı hak sahibi kişilerin yazılı izni olmaksızın işleyen, temsil eden, çoğaltan, değiştiren, dağıtan, her türlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma ileten, yayımlayan ya da hukuka aykırı olarak işlenen veya çoğaltılan eserleri satışa arz eden, satan, kiralamak veya ödünç vermek suretiyle ya da sair şekilde yayan, ticarî amaçla satın alan, ithal veya ihraç eden, kişisel kullanım amacı dışında elinde bulunduran ya da depolayan kişi hakkında bir yıldan beş yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

2. Başkasına ait esere, kendi eseri olarak ad koyan kişi altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezasıyla cezalandırılır. Bu fiilin dağıtmak veya yayımlamak suretiyle işlenmesi hâlinde, hapis cezasının üst sınırı beş yıl olup, adlî para cezasına hükmolunamaz.

3. Bir eserden kaynak göstermeksizin iktibasta bulunan kişi altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezasıyla cezalandırılır.

4. Hak sahibi kişilerin izni olmaksızın, alenileşmemiş bir eserin muhtevası hakkında kamuya açıklamada bulunan kişi, altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

5. Bir eserle ilgili olarak yetersiz, yanlış veya aldatıcı mahiyette kaynak gösteren kişi, altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

6. Bir eseri, icrayı, fonogramı veya yapımı, tanınmış bir başkasının adını kullanarak çoğaltan, dağıtan, yayan veya yayımlayan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasıyla cezalandırılır. Bu Kanunun ek 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında bahsi geçen fiilleri yetkisiz olarak işleyenler ile bu Kanunda tanınmış hakları ihlâl etmeye devam eden bilgi içerik sağlayıcılar hakkında, fiilleri daha ağır cezayı gerektiren bir suç oluşturmadığı takdirde, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Hukuka aykırı olarak üretilmiş, işlenmiş, çoğaltılmış, dağıtılmış veya yayımlanmış bir eseri, icrayı, fonogramı veya yapımı satışa arz eden, satan veya satın alan kişi, kovuşturma evresinden önce bunları kimden temin ettiğini bildirerek yakalanmalarını sağladığı takdirde, hakkında verilecek cezadan indirim yapılabileceği gibi ceza vermekten de vazgeçilebilir.

72.MADDE– (Başlığı ile Birlikte Değişik:21/12/2021-7346/1 md.) Bu Kanunda yer alan hakların korunması amacıyla eser, icra, fonogram, yapım ve yayınların  kullanımının kontrolünü sağlamak üzere erişim kontrolü veya şifreleme gibi koruma yöntemi ya da çoğaltım kontrol mekanizması uygulamalarıyla sağlanan etkili teknolojik önlemleri etkisiz kılmaya yönelik;

a) Ürün ve araçları imal veya ithal eden, dağıtan, satan, kiraya veren veya ticari amaçla elinde bulunduranlar,

b) Ürün ve araçların reklam, pazarlama, tasarım veya uygulama hizmetlerini sunanlar, altı aydan iki yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.

SONUÇ VE DEĞERLENDİRMELER

 5/12/1951 kabul tarihli Fikir ve Sanat Eserleri Kanunun Ord. Prof. Dr. Ernst E. Hirsch tarafından hazırlanmıştır. Hirsch, “Anılarım” isimli kitabında, bu kanunun hazırlık sürecinden de söz eder. Sayın Hirsch, Milli Eğitim Bakanlığı’nın talebi üzerine 1941 yılında hazırladığı Telif Hakları Kanunu Taslağı’nın başlangıçta unutulduğunu, sonrasında muhtemelen Halide Edip Adıvar’ın 16 Haziran 1948’de Cumhuriyet Gazetesi’nde, telif hakkının korunmasını ve yabancı dilden kitap çevirme özgürlüğünün sınırlandırılmasını sağlayacak yeni bir kanundan bahsettiği yazısı sonrasında bu defa Adalet Bakanlığı’nın talebi üzerine yeniden çalışmalara başladığını aktarır[15]

Kabul edildiği tarihten bu yana 50 yıl geçmiş olmakla ve günümüze kadar pek çok değişikliğe uğramakla birlikte mevcut kanun, dijital gelişmelere ayak uydurmakta çözüm üretmekte maalesef yetersiz kalmaktadır. Doç Dr. Cahit Suluk, FSEK kanununun dijital çağa uyumun önündeki en büyük engel olduğu görüşündedir. Suluk’a göre, kanun eser sahibi ve mirasçıların tamamından yazılı izin alınması kuralı ile hareket etmektedir. Bu sebeple dijital çağa uyum için öncelikle mutlaka bir «telif temizliği» yapılmalı tüm bu izinler tamamlanmalıdır. Aksi halde mevcut duruma göre, herhangi bir kitap veya benzeri bir materyalin bir üniversite ya da araştırma merkezi tarafından dijitale aktarılması “çoğaltma hakkı”nı, dijitale aktarılan içeriğin internete konulması da “umuma iletim hakkı”nı ihlali kapsamında kalmaktadır.

FSEK kanununda yer alan “eser” tanımı da teknolojinin hızlı gelişimi sonucu meydana gelen “teknolojik eseleri” tam olarak tanımlamaktan uzaktır. “Metaverse”,  “NFT” kavramalarının, yapay zekanın hayatımıza girdiği bu çağda, yüz yüze eğitim modülü dışında dijital, uzaktan eğitim modüllerine  geçildiği düşünüldüğü mevcut kanun bu yeni kavramlar sonucu doğacak ihtilafları çözümleme gücüne sahip değildir.

Fikri haklar konusundaki yasal gelişmelerin, matbaanın 300 yıl sonra Osmanlıya gelmesi sebebiyle 300 yıl geriden takip edildiği bir vakıa iken, günümüzde teknolojik gelişmelere uyum yasalarında da halen çok geri kalındığı değerlendirilmektedir.

KAYNAKÇA

Arslanlı, Halil, (1954), Fikri Hukuk Dersleri II, Fikir ve Sanat Eserleri, İstanbul, s. 6.

Ateş, Mustafa, (2012), Fikri Hukukta Eser Sahipliği, Ankara, s. 34. 

Ayiter, Nuşin, (1981), Hukukta Fikir ve San’at Ürünleri, Ankara, s. 43-44. 

Bozgeyik, Hayri, (2010), Fikir ve Sanat Eserleri Hukukunda Mimari Eserlerin Korunması, Ankara, s. 49.

Erel, Şafak N, (2009), Türk fikir ve sanat hukuku, 3. Baskı, Ankara: Yetkin

Hirsch, E.Ernst, (1943), Hukuki Bakımdan Fikri Say, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul, s. 11;

Hirsch, Ernst E., (2017), Anılarım- Kayzer Dönemi, Weimar Cumhuriyeti, Atatürk Ülkesi, Tübitak Yayınları, Ankara, 13. Basım s. 373 vd.

Suluk, Cahit / Orhan, Ali, (2005), Uygulamalı Fikri Mülkiyet Hukuku, Cilt II, Genel Esaslar Fikir ve Sanat Eserleri, İstanbul, s. 144.

Turan, Metin, (2016), Çağlar Boyu Düşünce Özgürlüğü: Türkiye'de ve Dünyada Telif Haklarının Tarihsel Gelişiminin Değerlendirilmesi, Türk Kütüphaneciliği 30, 2, s. 206-235

Tekinalp, Ünal, (2005), Fikri mülkiyet hukuku, 4. Baskı, İstanbul, s. 79-81

Tekinalp, Ünal, (2012), Fikri Mülkiyet Hukuku, 5. Baskı, İstanbul, s. 104.

İLESAM, (2015), Telif haklarının tarihsel gelişimi, Erişim Adresi: http://ilesam.org.tr/51/telifhaklarinin-tarihi-gelisimi, Erişim Tarihi: 06.01.2023

Telif Hakları Genel Müdürlüğü, (2015), Telif hakkı nedir?, Erişim adresi: http://www.telifhaklari.gov.tr/Telif-Hakki-Nedir, Erişim Tarihi: 06.01.2023                                                                                                                                                                                                             

----------------

[1] Turan, Metin, (2016), Çağlar Boyu Düşünce Özgürlüğü: Türkiye'de ve Dünyada Telif Haklarının Tarihsel Gelişiminin Değerlendirilmesi, Türk Kütüphaneciliği 30, 2, s. 206-235

[2] İLESAM. (2015). Telif haklarının tarihsel gelişimi. Erişim Adresi: http://ilesam.org.tr/51/telifhaklarinin-tarihi-gelisimi

[3] Tekinalp, Ünal. (2005). Fikri mülkiyet hukuku (4.bs.). İstanbul: Arıkan, s. 79-80

[4] Tekinalp, Ü., (2005), age., s. 81

[5] Turan, Metin, age., s.206-235

[6] İLESAM, age.

[7] Telif Hakları Genel Müdürlüğü, (2015), Telif hakkı nedir?, Erişim adresi: http://www.telifhaklari.gov.tr/Telif-Hakki-Nedir                                                                                                                            

[8] Hirsch, E.Ernst, (1943), Hukuki Bakımdan Fikri Say, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul, s. 11; Erel, Ş. N. (2009), Türk fikir ve sanat hukuku, 3. Baskı, Ankara: Yetkin

[9] Tekinalp, Ünal, (2012), age.

[10] Arslanlı, Halil, (1954), Fikri Hukuk Dersleri II Fikir ve Sanat Eserleri, İstanbul, s. 6.

[11]Ateş, Mustafa, (2012), Fikri Hukukta Eser Sahipliği, Ankara, s. 34. 

[12] Ayiter, Nuşin, (1981), Hukukta Fikir ve San’at Ürünleri, Ankara, s. 43-44. 

[13] Bozgeyik, Hayri, (2010), Fikir ve Sanat Eserleri Hukukunda Mimari Eserlerin Korunması, Ankara, s. 49.

[14] Suluk, Cahit / Orhan, Ali, (2005), Uygulamalı Fikri Mülkiyet Hukuku, Cilt II, Genel Esaslar Fikir ve
Sanat Eserleri, İstanbul, s. 144.

[15] Hirsch, Ernst E., (2017), Anılarım- Kayzer Dönemi, Weimar Cumhuriyeti, Atatürk Ülkesi, Tübitak Yayınları, Ankara, 13. Basım s. 373 vd.